Türklüğün Yüce Sembolu Bozkurt

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
10oo1.jpg


KURT CİNSLERİNİN AVLANMA BİÇİMLERİ ve TÖRELERİ

Kurtlar, cins cinstir. Bu cinsler, karakter ve yaşayış biçimlerine göre birbirlerinden ayrılırlar. Bozkurt, kurt türleri arasında üstün nitelik ve özellikleri olan bir kurt cinsidir. Onu, Karakurt denilen bir başka kurt cinsi ile Canavar adıyla adlandırılan bir başka kurt cinsi izler.

CANAVAR: Canavar denilen kurt, bir sürüye daldığında sürünün tümünü telef eder ancak, içinden yalnızca birini kendisine yem yapar. Canavar diye adlandırılan kurtların belli bir töresi yoktur.

KARAKURT: Karakurt, bir sürüye daldığında sürünün yarısını telef eder, bu telefatın içinden de tek bir tanesini kendine yem yapar. Karakurtlar, kısmen törelidirler.

BOZKURT: Bozkurt, bir sürüye daldığında yalnızca bir hayvanı telef eder ve bunun da yarısını kendisine yem yapar; öteki yarısını ise varsa ailesine, yoksa avlanamayacak denli yaşlı bozkurtlara taşır. Bozkurtlar, töreli yaratıklardır.

GÖK BÖRÜ: Bir de Bozkurt ile aynı cüsse ve karakterde olan ve adına Gökbörü denilen bir kurt vardır. Gökbörü, Bozkurt'un tüyü gök renginde (açık mavi) olanıdır. Türk efsane ve destanlarına göre Gökbörü, 100 yılda 1 ya da 2 kez görünür. Oğuz Kagan Destanı'ndaki kurt, işte bu gökbörülerden biridir.

KURT'UN GENEL ÖZELLİKLERİ

Kurt, yalnızca kuzey yarımkürede yaşar. Postunun rengi, yaşadığı bölge ve yaşına göre değişiklikler gösterip kara-kahverengi-ak arasında değişirse de genel olaraz boz sarı renktedir. Seyrek olarak ak renkli ve kızıla çalan renkli kurtlara da rastlanır.

Kurt, yırtıcı ve etçildir. Kulakları sivri uçlu, bacakları uzundur. Yaklaşık 122 sm uzunluğu ve 45 sm'e yaklaşan kuyruğu ile iri ve güçlü bir hayvandır. Ağırlığı 25-55 kg arasında değişir. Göğüsünde krem; omuz, kuyruk ucu ve dilinde ise kara benekler bulunur.

Kurt, genellikle geceleri avlanır. Kışın sürüler halinde dolaşır. Issız yerlerde dolaşmayı sever. Tavşan, geyik vb yabani hayvanları yediği gibi koyun, keçi türündeki evcil hayvanlar da avları arasında yer alır. Dağlık yörelerde yaşayan evcil hayvanlar için en büyük tehlike kurttur.

Kurt yılda bir kez doğurur ve bir kerede 5-6 yavru yapar. Çiftleşme mevsimi dışında tek başına yaşar (Bozkurt hariç).

KURT OYUNU - TURAN TAKTİĞİ

Kurtların kışın aç kaldıklarında uyguladıkları bir avlanma taktikleri vardır.

Bu taktiğe göre kurt sürüsü iki kümeye ayrılır. Birinci küme fedai kümesidir; ikinci küme ise pusu kümesi. Fedai kümesi köppeklerin bulunduğu yerleşim yerine girer ve köppeklere saldırır. Biraz mücadele verdikten sonra fedai kümesi, yenilmiş gibi davranıp köppeklerden kaçmağa başlar; tabiki köppekler de kurtların ardından onları kovalamağa başlarlar. Ama köppekleri bir sürpriz beklemektedir. Çünkü asıl ve kalabalık topluluk olan pusu kümesi, onları yerleşim yerinin dışında beklemektedir. Pusu kümesi hilal biçiminde dizilmiş ve iyice gizlenmiştir. Fedai kurtlar, köppekleri kurnazca bu hilalin ortasına çekerler. Köppekler hilalin içine tümüyle girince, pusu kümesi, hilali uçlarından kapatır ve köppekler bir çember içine alınmış olur. Artık köppeklerin kurtuluş umudu yoktur; zafer kurtlarındır ve karınlarını doyurmak için avlarını parçalarlar.

Eski Türkler, kurtlarda gördükleri bu oyunu bir savaş manevrası durumuna getirmişler ve yaptıkları birçok savaşta kullanagelmişlerdir. Bu savaş manevrasına ''Kurt Oyunu'', ''Hilal Taktiği'', ''Turan Taktiği'' gibi adlar verilir.

Tarihi kayıtlar incelendiğinde, Roma imparatoru Sezar'ın, sahte geri çekilme ve pusuya dayalı Kurt Oyunu'nu Asya'lı göçebe savaşçılardan öğrenip uygulamağa çalıştığı anlaşılmaktadır. Fakat Roma ordusunun, Türk ordusu gibi süvariliğe dayanmayıp piyade ağırlıklı olmasından ve Roma ordusunda okçuluğa verilen önemin az olmasından ötürü, Roma ordusu Kurt Oyunu'nu uygulamakta yetersiz kalmıştır. Çünkü Kurt Oyunu hızlı bir manevra yeteneği ve yüksek okçuluk kabiliyeti gerektirir ki bu da o zamanlar ancak atlı birliklerle sağlanabilirdi.

Türkler, zamanımıza kadar birçok savaşta (mesela Mohaç Meydan Savaşı, Malazgirt Meydan Savaşı, Kurtuluş Savaşı'ndaki birçok çarpışma; Hun, Kök-Türk, Avar ordularının yaptıkları savaşlar...vb) bu taktiği maharetle uygulamışlardır. Zaten Türkler, yaptıkları savaşların hemen hemen tümünde düşmandan sayıca az bulunmuşlardır. İşte sayıca az Türk ordusunun kalabalık düşman ordularını alt etmesinin arkasında yatan sırlardan biri kurtlardan alıp uyguladıkları bu savaş taktiğidir.

BOZKURT'UN YAPISI

Bozkurt, adını tüyünün boz (gri) olmasından alır. Öteki kurt türleri arasında boz renkte olanlar bulunsa da Bozkurt, onlardan boy pos bakımından ayrılır. Bozkurt, burnunun ucundan kuyruğunun sonuna dek yaklaşık 1.65 m boyundadır. Omuz başları yerden 0.80 m yüksekliktedir. Başka kurt cinslerinde bu azamet yoktur. Bozkurt'un ömrü ortalama olarak 15 yıldır. 2 yaşına değin yavru olan Bozkurt, 8-10 yaşlarından sonra yaşlı bozkurt olur.

Bozkurt özgürlüğüne son derece düşkündür. Onu bir hayvanat bahçesinde, kafes arkasında ya da bir sirkte maskaralık yaparken göremezsiniz.

GÖK BÖRÜ (KÖK BÖRİ): Bir de Bozkurt ile aynı cüsse ve karakterde olan ve adına Gökbörü denilen bir kurt vardır. Gökbörü, Bozkurt'un tüyü gök renginde (açık mavi) olanıdır. Türk efsane ve destanlarına göre Gökbörü, 100 yılda bir ya da iki kez görünür. Oguz Kagan Destanı'ndaki kurt, işte bu gökbörülerden biridir.

BOZKURT'UN TÖRESİ

Bozkurt, fevkalade töreli bir varlıktır. Bir Bozkurt ailesi, bir başka Bozkurt'un kendilerine katılma isteğini, birtakım sınavlar uygulayarak kabul eder. Yuvadan ayrılmak isteyen bir bozkurt, aileden izin almak zorundadır. Her Bozkurt ailesinin ve ortak hareketlere katılan bozkurtların bir başkanı vardır ve buna EKE adı verilir.

TÖREDEN AYRILAN BOZKURTLAR: Bazan, seyrek de olsa, Bozkurtlar'ın içinden töreyi hiçe sayarak ayrılanlar olabilir. Bu ayrılanlar, Bozkurt'un yalnız yaşayamama özelliğine uygun olarak Karakurt, Canavar gibi alt kurt cinslerinin, hatta çakal, tilki, köpek gibi hayvanların sürülerine karışırlar. Genelde böyle bir durumda o Bozkurt, yeni katıldığı bu alt düzeyden sürü içinde yüksek bir mevkide bulunur.

Bozkurt topluluğu dağda, ormanda, bozkırda zaman zaman alt tabaka sürüleri ile karşılaşırlar. Karşılaştıkları alt tabaka sürüde eğer bir bozkurt varsa, onu hemen hissederler. Yavru Bozkurtlar, kendilerinden olan bu yaratığın neden yabancı bir sürü içinde olduğunu anlayamazlar; hatta onu, hala kendi topluluklarının bir ferdi olarak algılarlar ve o bozkurdu kendi topluluklarına çağıran kimi sesler çıkarırlar. Bu sesler, bozkurtluk niteliğini yitirmiş olan yaratığa kıvanç verir. Öylesine gururlanır ki, içinde bulunduğu sürünün üyelerine, ne denli önemli bir yaratık olduğunu hareketleriyle anlatmak ister gibidir. Bazen geri dönmek ve Bozkurt sürüsüne yeniden katılmak ister. Ama yavru bozkurtları kandırabilse de, yetişkin ve yaşlı bozkurtları kandıramaz ve genelde sınavları geçemediği için de yuvaya geri dönemez.

YALNIZ BOZKURTLAR: Bozkurt topluluğundan ayrılıp da başka bir sürüye katılmayan, dağa çıkan Bozkurtlar ise sınavları başarıyla verirlerse, yeniden yuvaya kabul edilirler.

TÜRKÇE'DE ''KURT'' SÖZCÜĞÜ

Türkler kurda çok eskilerden beri ''böri'' ya da ''börü'' derlerdi. Bu sözcük Anadolu'da da söylenmekte ve yaşamaktadır. Ayrıca Anadolu'da, tek başına gezen azılı kurtlara ''yalınsak'' adı verilir. Fakat Oguz Türkleri'ne yani Türkmenlere geldiğimizde ise, onların ''börü'' sözcüğü yerine daha çok ''kurt'' sözcüğünü kullandığını görüyoruz.

OGUZ TÜRKLERİ'NİN ''BÖRÜ'' YERİNE ''KURT'' KELİMESİNİ KULLANMASI

Oguzlar, bugünkü Anadolu, Kerkük, Suriye, Irak, İran Türkleri'nin, Azeri Türkleri'nin, Orta Asya'nın çeşitli bölgelerinde yaşayan bugünkü Türkmenler'in, Karakalpak Türkleri'nin doğrudan atalarıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, Oguz Türkleri genelde ''börü'' yerine ''kurt'' sözünü kullanırlar. Türkologlarca bunun nedeni şudur:

BÖRÜ YERİNE KURT SÖZCÜĞÜNÜN KULANILMASININ NEDENİ

Türkler'de büyüklere adı ile değil de bir akrabalık kelimesi ile seslenilmesi gelenektir. Mesela bir kişi Oktay adını taşıyan amcasına ''Oktay'' diye hitap etmez, ona amca diye seslenir. Yine, bir çocuk babasına ''baba'' demez de adı ile seslenirse tokatı yiyiverir. İşte kurt da Eski Türk kültüründe ata olarak kabul edildiğinden, kurt için, esas adı olan ''börü'' değil, ''kurt'' kelimesi kullanılmıştır.

''KURT'' SÖZCÜĞÜNÜN ESAS ANLAMI

Yukarıda, ''börü'' yerine ''kurt'' kelimesinin kullanılmasının nedeni anlatıldı. Peki öyleyse, ''kurt'' kelimesinin esas anlamı nedir ?

Kurt sözcüğünün Türkçe'deki esas anlamı ''vahşi''dir. Örnek vermek gerekirse, eski bir Türk şiirinde şunlar söylenmektedir:


Kurt kuş hepsi dirildi
Erkek dişi derildi
Bölük olup dağıldı
İnlerine giremeyecekler.

Dikkat edilirse bu eski Türk şiirinde ''kurt'' kelimesi, esas anlamı olan ''vahşi'' kavramını ifade etmekte ve ''Kurt kuş'' sözcükleri ile ''vahşi ve yırtıcı kuşlar'' anlatılmak istenmektedir.

KURT'LA İLGİLİ TÜRK ATASÖZÜ ve DEYİMLERİ

İtin sahibi varsa,kurtun tanrısı var.
(Anonim)

Böri koşnısın yimez.
(Kurt komşusunu yemez.)

(ESKİ TÜRK)

El ile oyun olmaz, kurt ile koyun olmaz.

(ANADOLU)

Goyuna gurt gelende, bir geçilini tapar.

(AZERİ)

Gözüm görmedikten sonra, isterse götümü (kötümdü) kurt (börü) yesin.

(KIRGIZ)

Gurtdan gorhan, goyun sahlamasun.

(Kurttan korkan, koyun saklamasın.)

(AZERİ)

İl ogrısız bolmaz, tag börisiz bolmaz.

(İl uğrusuz [hırsızsız, haydutsuz] olmaz, dağ kurtsuz olmaz.)

(ESKİ TÜRK)

Kazak, Kırgız ve kurt kardeştirler.

(KAZAK, KIRGIZ)

Keçi kurttan kurtulursa gergedan olur.

(ANADOLU)

Keçiye rakı içirmişler, kurdun evini sormuş.

(ANADOLU)

Komşu kurt beni talasın.

(ANADOLU)

Koyun sürüsüne kurt dadanmış.

(ANADOLU)

Koyunu güden kurdu görür.

(ANADOLU)

Koyunu kurda ısmarlar.

(ANADOLU)

Koyunu kurta ısmarlırı.

(Koyunu kurda ısmarlar.)

(KERKÜK)

Koyununu kurda kaptıran çobanın ağzını bıçak açmaz.

(ANADOLU)

Köyün itleri kendi aralarında düşman olsalar da, kurdu görünce birleşirler.

(KIRGIZ)

Kurda koyun sürüsü inanmak.

(ANADOLU)

Kurda varan.

(Cesur kişi.)

(ANADOLU)

Cesur kişilere ''kurda varan'', korkaklara ise ''çömelip ürüyen'', yani kurttan korkan ve köpek gibi havlayan denilir.

Kurdu koyunla barıştırır.

(ANADOLU)

Kurda ensen neden kalın demişler, kendi işimi kendim görürüm demiş.

(ANADOLU)

Kurt ağzından kuzu alınır mı ?

(ANADOLU)

Kurt ile koyun, ateş ile su.

(ANADOLU)

Kurt ile koyun dost olmaz.

(ANADOLU)

Kurt ile kuzuyu bir arada yürüttü.

(ANADOLU)

Kurt komşusunu talamaz.

(ANADOLU)

Kurt, koyunun pahalı olduğunu bilmez.

(ANADOLU)

Kurtla koyun olmaz, ciğerle (akrabayla) oyun olmaz.

(ANADOLU)

Kurtla koyun, kılıç ile oyun olmaz.

(ANADOLU)

Kurtla koyun, kılıçla oyun.

(ANADOLU)

Kurttan yer, koyunnan şivan eder.

(Kurtlan yer, koyunlan matem eder.)

(KERKÜK)

Kurt yağmuru.

(Güneşli havada yağan yağmur)

(genel)

İnanca göre, güneşli havada yağan yağmurda kurtlar doğar.

Tilki mi togdı, azu böri mi ?

(Tilki mi doğdu, yoksa kurt mu ?)

(ESKİ TÜRK)

Eski Türkler'de bir çocuk doğunca bu soru sorulur; tilki aldattığı için kızı, kurt da yiğitliğinden ötürü erkeği temsil ederdi.

Tüklü koyunu kurt yemez.

(Tüylü koyunu kurt yemez.)

(KERKÜK)

TÜRK'ÜN AĞLAMASI BİLE KURDA BENZER !

Bozkurt, Türk kültüründe çok önemli bir yere sahiptir. Kurt ile ilgili efsane, inanış ve gelenekler, Türk kültüründe derin izler bırakmıştır. O derece ki, yabancı kaynaklar bile Kurt ile Türk arasında ilişki kurmuşlar, hatta Türkler'den bahsederken ''Kurttan Türeyenler'' deyimini kullanmışlardır. İşte yine buna benzer olarak, Türkler'in ağlaması bile Çin kaynaklarınca kurt sesine benzetilmiştir.

Eski Çinli tarihçiler Töles Türkleri için şöyle der: ''Tölesler, kurttan türedikleri için, ağlamaları ve şarkıları da kurt sesine benzer.'' (Töles, Hun Devleti ile Göktürk Devleti arasındaki zamanda Türkler'in genel adıdır; bütün Türkler'e ''Türk'' adının verilmesi, Göktürkler ile başlar).


Benzer biçimde, Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lugaat-it Türk adlı eserinde kayıtlı bulunan eski bir Türk şiirinde, büyük Türk kahramanı ve hükümdarı Alp Er Tonga'nın yoğ (cenaze) töreninde bulunanların, ''kurt gibi uluduğu, gözyaşları döktüğü, haykırarak yakalarını yırttığı'' anlatılmaktadır.

KUMAN BAŞBUĞU SAVAŞTAN ÖNCE BOZKURT GİBİ ULUDU

Kuman Türkleri ile ilgili, Rus salnamelerine geçmiş, Bozkurt'la alakalı olan ilgi çekici bir rivayet vardır.

Kuman Türkler'i 11.yy.da Doğu Avrupa bozkırlarında yaşıyorlardı. Bizans ve Rusya baş düşmanları idi. Macarlar'a karşı da savaşırlardı.

Kuman başbuğu Bönek Han, Macarlar'la savaşmak zorundaydı. Ama durum umutsuz görünüyordu. Çünkü komutası altındaki küçük süvari ordusuna karşılık, karşısında büyük ve ağır silahlı bir ordu vardı. Bönek Han savaştan önceki gece çadırından çıktı. Bir kurt gibi ulumağa başladı. Bönek Han'ın ulumasına önce bir kurt yanıt verdi; sonra bir başkası. En sonunda bütün kurtlar ulumağa başladılar. Bu durum üzerine Bönek Han, yarınki savaşta üstün geleceğini anladı. Ve ertesi gün Kuman Türkleri'nin ordusu, kendisinden çok güçlü olan Macar ordusu karşısında parlak bir zafer kazandı.

MİLLİ SEMBOLLER

Millet halinde yaşamanın şartlarından biri de milli sembollere saygı göstermektir. İnsan, medenileştiği oranda hürriyetlerinden bir bölümünü fedaya ve bazı kaidelere saygı göstermeye mecburdur. Medenî insan, hayvan gibi rasgele yerde uzanıp uyuyamaz. Her istediği zaman bağıramaz veya türkü söyleyemez. Her istediği şeyi her zaman ve her yerde yapamaz.

Medenî insan milletçe kutlu sayılan canlı veya cansız varlıklara da saygılı davranır. Kutlu sayılan nesneler bayrak gibi, arma gibi, millî marş; gibi, şeref ve namus gibi şeylerdir. Hayvan için bütün bunlar, bu arada bayrak da değersiz bir şeydir. Çünkü yetmez. Şeref ve namus diye bir duygu veya içgüdünün hayvanda bulunmasına imkan yoktur. Hayvan milli sembolü de bilmez. Çünkü hem millet değildir, hem de millî sembol onun için taş ve ağaç gibisinden herhangi bir nesnedir.

Milleti millet yapan kaidelerin içinde millî semboller de bulunduğu için bir milleti yıkmak isteyenler onun millî sembollerine de hücum ederler.

Bir toplumun millî sembolleri olmadı mı artık sürüleşmiş demektir. Bilginlerine, profesörlerine ve her şeyine rağmen onun koyun sürüsünden veya karınca yuvasından farkı yoktur.

Millî sembollere saldıranlara dikkat edilmelidir: bunu cehalet veya hamakatlarından mi, yoksa gizli maksatlarından mı yapıyorlar?

Millî sembol olan Oğuz Han'a dil uzatıldı mı, biliniz ki, o, bilerek veya bilmeyerek düşman için çalışıyor demektir.

Millî sembol olan Bozkurt'a köpek diyenler için de durum aynıdır. Üstelik onlar aynada kendilerini görmektedir.

TANRIKUT HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

BOZKURT BİR TOTEM YA DA PUT MUDUR ?

Totemcilik anaerkil düzene dayalı olmasına karşın, Eski Türkler'de ataerkillik vardır. Bir klan dini olan totemcilikte mülkiyet ortaklığı olduğu halde, Türkler'de özel mülkiyet vardı. Totem inacında aynı toteme bağlı olanlar birbirleri ile akraba sayılırken Türkler'de kan akrabalığı geçerlidir. Totemcilik daha çok asalak ekonomiye (avcılık ve devşirmecilik) dayanırken, Türk ekonomisi hayvan yetiştiriciliği üzerine kurulu idi. Totemci topluluklarda her klanın, ata olarak tanıdığı ayrı bir totemi bulunur; Türkler'de ise, bütün bir ulusun kutlu saydığı yalnızca tek bir hayvan vardır. Kurt efsanesinin toplayıcı bir vasfının bulunması, klanları birbirinden ayıran ve karşı karşıya koyan totemcilik düşüncesine aykırı düşmektedir. Klanların bireyleri totemlerinin adı ile anılırlar; Türkler'de ise her bireyin, her ailenin ayrı adı vardır. Klan, totemine taptığı halde, Türkler'de kurda tapılmaz. Totemcilikte ruhun ölmezliğine inanılmamasına karşın, evreni bile ruhlar dünyası olarak gören Eski Türkler'de dini inancın temellerinden birini ruhun ebediliği teşkil eder.

Dilbilim araştırmaları da Türkler'de totemciliğin olmadığını kanıtlamaktadır. Türkçe'de totem kavramını ifade edebilecek bir sözcük yoktur. Çünkü Türkler'de totem kavramı yoktur ve bir dilde, olmayan bir kavramın karşılığı bir sözcük bulunamaz (totem kelimesi, Türkçe'ye ingilizceden geçmiş bir kelime olup, Kızılderili dillerinden [Algonqin kızılderilileri] alınmıştır).

Sonuç olarak: Eski Türkler'de kurdun totem, put ya da ilah olması diye bir durum söz konusu değidir. Kurt, Türkler'de yalnızca özgürlük ve bağımsızlığın timsali olarak kullanılmış bir simgedir.

TÜRK DESTAN ve EFSANELERİNDE KURT

Kurt, Türk efsanelerinde merkezi bir konumdadır. Kök-Türk kagan sülalesi olan Aşına ailesinin atası bir dişi kurt idi. Kök-Türk kaganları, atalarının anısına saygı olarak, otağlarının önüne altından kurt başlı bir tuğ dikerlerdi. Böylece kurt başlı sancak, Türkler'de kaganlık (hakanlık) alameti olmuştur. Ancak bu gelenek yalnızca Kök-Türkler'e özgü olmayıp, kökeni Asya Hun Türkleri'ne ve Türkler'in eski atalarına değin gider. MÖ'ki Asya Hunları'nda ve hatta o çağlarda Batı Türkistan'da yaşayan U-sun (Wu-sun) Türkleri'nde, tıpkı bildiğimiz Bozkurt Destanı'nda olduğu gibi, kurttan türeme efsanesi ve dişi kurdun verdiği süt ile beslenme inancı yaşıyordu. Aynı efsane Tabgaç Türkleri'nde de vardı; Tabgaç ülkesinde ''kurt dağları'', ''kurt ırmakları'' bulunmaktaydı. Uygur Türkleri'nin kökenlerine ilişkin bir efsane de onları kurda bağlıyordu (Uygur Kaganlığı, Kök-Türk Kaganlığı'nı takiben kurulan bir Türk devleti olup, Kök-Türk Kaganlığı'nın devamıdır).

Kurt, eski Türk kültüründe ''at'' ile birlikte en önemli yeri tutan hayvandır. Türkler kendilerinin kurt soyundan indiklerine, seferlerde kendilerine kurdun yol gösterdiğine inanmışlardır. Türkler, güçlü ve saldırgan bir hayvan olan kurdu kendilerine simge olarak seçtikleri gibi, komşuları da onları kurttan türemiş saldırgan karakterli insanlar olarak tanımışlardır. Eski bir Arap şairi Türkler'i şöyle anmaktadır: ''Nasl ibn-i dabbat-a bâsil'' yani ''YIRTICI KURDUN OĞULLARI''.

Kök-Türkler'e göre dişi kurt ''ulu ana'', Uygur Türkleri'ne göre de erkek kurt ''ulu ata''dır. Oguz Kagan Destanı'nda, Oguz'a her sefere çıkışında gök bir kurt öncülük eder. Çingizname'de Alanguva, gökten inen bir kurttan gebe kalır ve doğan çocuğun soyundan da Cengiz Han gelir.

Dede Korkut Öyküleri'nde kurt yüzünün mübarek olduğu belirtilir. Yine Dede Korkut Öyküleri'nden birinde Salur Kazan, kurtla haberleşir, kendisine yurdundan haber vermesini ister.

Türkler ile kurdun arasında olan efsanevi ilgi, İslam ve Süryani kaynaklarında da yer almıştır. Kaynaklarda Avrupa Hun Türkleri'nden ''Kuzey Kurtları'' olarak söz edilmesi ve Avrupa Hun Türkleri'nin ''Hun-Wulf'' (Hun-Kurt) gibi adlarla anılması da Batı Hunları'ndaki kurt geleneğini göstermektedir.

Türkler arasında kurda verilen büyük önem yüzyılımıza değin süregelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ulu önder Atatürk'te de yankısını bulmuştur. (Atatürk'ün Bozkurt'a olan sevgisi, ilgili bölümde anlatılmaktadır.)

Etnoloji bilimine göre, kurt motifi Türkler için ''tipik''tir; yani, başka kavimlerde görülmeyen etnografik bir belirtidir. Eski Çin kaynaklarında bile Türk soyundan olan kavimler ''Kurt'tan Türeyenler'' olarak tanımlanırken, Türk soyundan olmayan kavimler ''Kurt'tan Türeyenlerden Değildirler'' biçiminde ayırdedilmiştir.

Türk destanlarında kurt yol gösteren, sıkıntılı anlarda yardıma yetişen bir varlıktır. Uygur Türkleri'nin Kutlu Dağ Destanı'nda kurt, ülkeye bolluk ve mutluluk getirdiğine inanılan kutlu bir kayanın Çinliler'e verilmesinden sonra, üzerine uğursuzluk çöken ülkenin açlığa mahkum olması üzerine kendilerine yeni bir yurt arayan Türkler'e kılavuzluk etmişti.

Batıda (11.yy.ın sonu) Kuman Türkleri'nde yardımına başvurulduğuna ilişkin kayıtlar bulunan kurdun kılavuzluk işlevi, 2.yy.ın ortalarına değin gitmektedir. 160-170 yılları arasında topraklarından ayrılmak zorunda kalan Tabgaç Türkleri'nin ataları (yani Hun Türkleri) bir Bozkurt'un önderliğinde yolsuz dağlardan aşabilmişlerdi.

Yapılan araştırmalarda, bütün Avrupa, Amerika, Hindistan masal ve öykülerinde yer alan kurt motiflerinin prehistorik çağlarda Orta Asya'dan dünya yayıldığı sonucuna varılmıştır. Başta eski Roma kültüründe olmak üzere dünyadaki kurt mitolojisini ayrıntılı bir biçimde inceleyen A.Alföldi, Roma'daki dişi kurt efsanesi ve Luperkale (ata mağarası) törenlerinin Asya bozkırları (Türkler'in ana yurdu) kökenli olduğunu ve Savaşçı Çobanlar'dan (Türkler'in atalarından) -Etrüskler aracılığı ile- batıya intikal ettiğini ortaya koymuştur.

En büyük ve en eski Türk destanı olan Oguz Kagan Destanı'nda Oguz Kagan, gün ışığının içinden çıkan bir Bozkurt'un öncülüğünde dünyayı fethetmiştir. Şimdiki Bulgaristan topraklarında bulunan Madara'daki kaya kabartmasında görkemli bir atlı biçiminde gösterilen Kurum Han'ın yanındaki kurt tasviri de, Türk bozkurt geleneğinin taşa işlenmiş örneklerinden biridir. Kurt motifi, çobancılık ve besicilikle (Eski Türkler'in ekonomisi hayvan besiciliğine dayanır) olan sıkı ilgisinden ötürü bozkırlı ve doğrudan doğruya Türk'tür. Bundan dolayı, bugün dahi dünya Türkleri arasında söylenen masal ve halk öykülerinde hem ata, hem de kurtarıcı-kılavuz nitelikleri ile Bozkurt, bütün Türkler'ce kutlu sayılmış ve Türklüğün milli simgesi olmuştur.

Bozkurt, destanlarda Türk'ün yaşam ve savaş gücünü temsil eder. Türkler, onun soyundan geldiklerine inanmışlardır. Türkler, birçok kutsal varlığa verdikleri gibi kurda da ''Kök Böri'' (Gök Kurt) adını vermişlerdir. Gök renk, Eski Türkler'de kutsallığın, ululuğun simgesi idi; bir şeyi gök rengine büründürmek ya da o şeyin adını ''gök'' sözü ile birlikte söylemek, o şeyi kutsal ya da ulu saymak anlamına gelirdi (örnek: Gök Tanrı, Gök Börü, Gök Bayrak, Gök Kılıç...).

Türkler kahramanlarını gök kurtlara benzetmiş, kaganlarının gövde yapılarına bile kurt çizgisini işlemişlerdir. Oguz Kagan Destanı'nda Oguz'un beli kurt beline benzetilir. Aynı destanda Oguz Kagan, hükümdarlığını halka bildirdiğinde ''Kök Böri bolsungıl uran'' (Gök Börü olsun savaş narası/parolası) demiştir. Yine Oguz Destanı'nda, Türk ordularına gök tüylü, gök yeleli bir erkek kurt yol gösterir.

Türkler Ergenekon'dan çıkarken de kaganlarının adı ''Börte Çine'' yani Boz Kurt idi. Ergenekon Destanı'na göre Türkler'e, Ergenekon'dan çıkış yolunu Bozkurt göstermiştir.

Kırgız Türkleri'nin büyük destanı Manas Destanı'nda kurt, bir düş yorumu olarak karşımıza çıkar. Destana göre Manas Han'ın karısı Kanıkey Hatun düşünde bir eğe görür ve eğeyi alıp saklar. Ertesi gün uyanınca ülkenin deneyimli yaşlı kişilerine düşünü anlatır. Yaşlı kişiler bu düşü duyunca sevinip Kanıkey Hatun'a şöyle derler: ''Senin çocuğun, gök yeleli korkunç bir kurt gibi olacak...'' Kırgız Türkleri, cins ve güzel atlara da ''Kök Börü'' (Gök Kurt, Boz Kurt) adını verirlerdi.

Günümüz Anadolu folklorunda görülen kurtla ilgili inançlar, yukarıda anlatılanların bir birikimidir. Türkçe'de kurdun özelliklerine ilişkin çok sayıda atasözü ve deyim vardır. Şiire de yansımıştır. İşte birkaç örnek:
Demişler kurda boynun nite yoğun
Eyitmiş işlerimin az u çoğun
Dahi inandığım yok kimseye hiç
Kamu kendim tutarım er eğer geç

(GÜVAHİ)

Mesel-i rastdır cihanda bu söz
Baş keser tilki kurdun adı var

(HAMDİ)

Şahin kocasa da vermez avını
Ta ezelden kurt eniği kurt olur

(KARACAOĞLAN)

Puslu havayı sever kurt
Kaplamakta gökyüzünü
Kurşundan ağır bir bulut

(A.M.DRANAS)

DEDE KORKUT KİTABI'NDA KURT

Oguz Türkleri'nin destani hikayeleri olan ve özgün adı ''KİTÂB-I DEDE KORKUT ALÂ LİSÂN-I TÂİFE-İ OĞUZAN'' olan Dede Korkut Kitabı'nda (Türkler'in hemen hemen tüm destanlarında olduğu gibi) kurt yer almaktadır. Dede Korkut Kİtabı'ndan kurt ile ilgili bölümlerin bazıları aşağıya alınmıştır:

KURT KÖKENİNDEN OLMA:

''... Azvay (azman ?) kurt enüği erkeğinden köküm var ! Ağca yünlü tümen (on bin) koyunun gezdürmeye !...''

BAYIRIN KURDUNA BENZEME:

''... Yengi (yeni) bayırın kurduna benzer idi yiğitlerim ! Yedi kişi ile kurulurdu, benim yayım !...''

ISSIZ YERİN KURDU GİBİ ULUMA:

''... Babası ile Yigenek, ... İki hasret birbirine buluştular ! Issız yerin kurdu gibi uluştular !...''

KURT YÜZÜNÜN MÜBAREK OLMASI:

''... Kazan ... Kurd yüzü mubarekdür ! Kurd ilen bir haberleşeyim dedi. Görelim Hânım, ne haberleşti:

Karangu (karanlık) akşam olanda, günü doğan !

Kar ile yağmur yağanda, er gibi duran !

Kara koç atlar görende, kişneşdüren !

Kızıl deve gördüğünde, bozlaşduran !

Ağca koyun gördüğünde, kuyruk çarpıp kamçılayan !

Arkasını vurup, berk ağılın kapısını söken !

Karma ögeç (2 yaşında koyun) semizin alıp tutan !

Kanlı kuyruk üzüp, çap çap yutan !

Avazı, kaba köpeklere kavga salan !

Çakmaklıca çobanları, dünle (gece) koyturan (yürüten) !

Ordumun haberin bilir misin, degil (de) manga (bana) !

Kara başım kurban olsun, kurdum sana !''

KURT İLE KOYUN :

''... Semiz koyun, aruk (zayıf) toklu bayırda kalsa, kurt gelip yemez idi ! Karaça Çoban'ın sapanının korkusundan !...''

OĞUZ KAĞAN'A YOL GÖSTEREN ''GÖK KURT''

ÖZGÜN UYGURCA METİN (sayfa: 15-19; satır: 133-168)

Kırk kündün song Muz Tag tegen tagnung adakıga keldi. Kurıkanın tüşkürdi. Şük bolup uyup turdı. Çang, irte boldukda, Oguz Kagan'nung kurıkanıga kün teg bir çaruk kirdi. Ol çarukdun kök tülüklüg, kök çallug bedik bir irkek böri çıkdı. Oşul böri, Oguz Kagan'ga söz birip turur irdi. Takı dedi kim: ''Ay ay Oguz ! Urum üstige sen, atlar bola sen. Ay ay Oguz ! Tapukunglarga men yürür bola men'' tep tedi. Kene andın song Oguz Kagan, kurıkannı türtürdi, kitdi. Kördi kim, çerigning tapuklarıda kök tülüklüg, kök çallug bedik bir irkek böri yürügüde turur. Ol börining artların kadaglap yürügüde turur irdiler irdi. Bir neçe künlerdin song, kök tülüklüg, kök çallug bu bedik irkek böri turup turdı. Oguz takı çerig birle turup turdı. Munda İtil Müren tegen bir talay bar irdi. İtil Müren'ning kudugıda bir kara tag tapıkıda uruşgu tutuldu...Oguz Kagan başadı, Urum Kagan kaçdı...

...Kırk günden sonra Buz Dağ denen dağın ayağına geldi. Çadırını kurdurdu. Sessiz olup uyudu. Tan, sabah oldukta, Oguz Kagan'ın çadırına gün gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü, gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Bu kurt, Oguz Kagan'a söz söyleyip durur idi. Dahi dedi ki: ''Ey ey Oguz ! Urum üstüne sen, atlar (yürür) oluyorsun. Ey ey Oguz ! Önlerde ben yürür olacağım'' diye dedi. Gene ondan sonra Oguz Kagan, çadırını dürdürdü, gitti. Gördü ki, çerinin (ordunun) önlerinde gök tüylü, gök yeleli büyük bir erkek kurt yürüye durur. O kurdun artlarından yürüye durur idiler idi. Bir nice günlerden sonra, gök tüylü, gök yeleli bu büyük erkek kurt durdu. Oguz dahi çeri ile durdu. Bunda İtil Müren denen bir deniz var idi. İtil Müren'in kıyısında, bir kara dağ önünde vuruşma tutuldu...Oguz Kagan yendi, Urum Kagan kaçtı...

Destanda anlatıldığı üzre, ''gök tüylü, gök yeleli erkek kurt'', bir ışık içinde görünmektedir. Oguz Kagan'ın ilk karısı da bir ışık içinde yeryüzüne inmiştir. Bu kutsal ışık, Türk mitolojisinde yaygın olarak görülen bir motiftir. Fakat destandaki en önemli motif, kurdun konuşması ve Oguz Kagan'a yol göstermesidir. Bu motif, üç kıta üzerine yayılan Türkler arasında uzun yıllar unutulmamış, devam edegelmiştir. Hatta, Süryani tarihçilerin anlattıklarına göre. ''Anadolu'yu ele geçiren Türkler, köpeğe benzer bir hayvanın (yani Bozkurt'un) ardından gelmişler ve Bozkurt Anadolu'da kaybolunca, Türkler bu ülkeyi yurt tutmuşlardır.''
Oguz Kagan Destanı, Oguz Kagan'ın Kıpçak Beg'e ad vermesinden sonra Gökkurt'un Oguz'un karşısına çıkmasını ve onunla konuşmasını şöyle anlatır:

ÖZGÜN UYGURCA METİN (sayfa: 24-25; satır: 215-225)

...Takı ilgerü kitdiler. Andın song Oguz Kagan kene kök tülüklüg, kök çallug irkek böri kördi. Uşbu Kök Böri, Oguz Kagan'ga aytdı kim: ''Amtı çerig birle mundun atlang Oguz. Atlap il künlerni, beglerni kiltürgil. Men senge başlap yolnı körgürür men'' tep tedi. Tan, irte boldukda Oguz Kagan kördi kim, irkek böri çerigning tapuklarıda yürüge turur. Sevindi, ilgerü kitdi...

...Dahi ileri gittiler. Ondan sonra Oguz Kagan gene gök tüylü, gök yeleli erkek kurt gördü. İşbu Gök Kurt, Oguz Kagana dedi ki: ''İmdi çeri ile buradan atlan Oguz. Atlanıp il gününü (halkını), beglerini götür. Ben sana başta yolu gösteririm'' diye dedi. Tan, sabah oldukta Oguz Kagan gördü ki, erkek kurt çerinin önlerinde yürüye durur. Sevindi ileri gitti...

Kesik kesik parçalar halinde aktardığımız Oguz Kagan Destanı'nın bu bölümünde artık kurdun bir ışık içinde görünmesinden söz edilmez. Çünkü destan, daha önce Bozkurt'un nasıl bir ışıkla göründüğünü, yürüdüğünü ve bu ışıkla birlikte nasıl kaybolduğunu anlatmıştır. Oguz Kagan, Çürçet ülkesi üzerine yürürken de Türk'e bozkurt yol göstermektedir. Destan, anlatır:

ÖZGÜN UYGURCA METİN (sayfa: 29-30; satır: 257-269)

...Kene bir kün kök tülüklüg, kök çallug irkek böri yürümeyin turdı. Oguz Kagan takı turdı. Kurıkan tüşküre turgan turdı. Tarlagusız bir yazı yir irdi. Munga, Çürçet tetürürler irdi...Uruş tokuş başladı...Oguz Kagan başadı. Çürçet Kagan'nı basdı, öltürdi, başın kesdi...

...Gene bir gün gök tüylü, gök yeleli erkek kurt yürümeyip durdu. Oguz Kagan dahi durdu. Çadır düşürüp kurdurdu. Tarlasız bir yazı yer idi. Buna, Çürçet dedirirler idi...Vuruş tokuş başladı...Oguz Kagan yendi. Çürçet Kağan'ı basdı, öldürdü, başını kesti...

Destanda, bütün seferlerinde olduğu gibi son seferlerinde de Oguz Kagan'a gök tüylü, gök yeleli Gök Börü (Boz Kurt) kılavuzluk etmektedir. Bakalım destan ne diyor:

ÖZGÜN UYGURCA METİN (sayfa: 32-33; satır: 288-294)

...Andın song kene bu kök tülüklüg, kök çallug irkek böri birle Sındu, takı Tanggud, takı Şagam yınggaklarıga atlap kitdi. Köp uruşgudın, köp tokuşgudun song anlarnı aldı. Öz yurtıga birledi,başadı, basdı...

...Ondan sonra gene bu gök tüylü, gök yeleli erkek kurt ile Hint, dahi Tangut, dahi Suriye yanlarına atlayıp gitti. Çok vuruşmadan, çok tokuşmadan sonra onları aldı. Öz yurduna birledi (kattı), yendi, bastı...

Oguz Kagan Destanı'nda Bozkurt'la ilgili iki bölüm daha vardır. Birincisinde Oguz Kagan'ın çocukluk dönemi anlatılırken beli, kurt beline benzetilir. Destan şöyle der:

ÖZGÜN UYGURCA METİN (sayfa: 2; satır: 11-14)

..Kırk kündin song bedükledi, yüridi,oynadı. Adakı ud adakı teg, billeri böri billeri teg, kögüzü adug kögüzü teg irdi...

...Kırk gün sonra büyüdü, yürüdü, oynadı. Ayağı öküz ayağı gibi, belleri kurt belleri gibi, göğüsü ayı göğüsü gibi idi...

Öteki bölümde ise Oguz Kagan, beğlere ve halka hitaben şöyle demektedir:

ÖZGÜN UYGURCA METİN (sayfa: 11; satır: 96-99)


Men sizlerge boldum kagan,
Alalıng ya takı kalkan;
Tamga bizge bolsun buyan,
Kök Böri bolsungıl uran.

Ben sizlere oldum kagan,
Alalım yay ve kalkan;
Damga bize olsun buyan,
Gök Börü olsun uran.

Yukarıdaki dörtlüklerde geçen buyan kelimesi uğur, uran kelimesi de savaş çığlığı anlamına gelir. Gök Börü'nün anlamının Boz Kurt olduğunu söylemeğe gerek yok sanırım.

GÖKLE İLGİLİ İNANÇLARDA KURT

Kurt, Türk efsanelerinde merkezi bir rol oynar. Kurt'la ilgili Türk inançları gökcisimlerine de yansımıştır.
İşte örnekler:

AY'I YİYİP BİTİREN KURTLAR

Ay bazan dolunay olur, bazan küçülüp donuklaşır. Eski insanlar, bu konu üzerine düşünüp kafa yormuşlar ve kimi efsaneler ortaya çıkarmışlardır. Çeşitli kültürlerde, Ay'ın dolunay durumundan sonra küçülmesi, onu bir şeylerin yemesine bağlanmıştır. Türk kültüründe, Ay'ı yiyebilecek güçler, kurtlardan başka bir şey olamazdı. Eski bir Yakut masalı şöyle der:

...Ay, göklerde dolunlaşıp bir tepsi gibi olduğunda, kurtlar hemen koşarlar, ondan bir parça koparıp yerler, böylece ay'ı küçültürlermiş. Ay üzgün ve yaralı olarak kaybolurmuş. Sonradan yaralarını sarıp iyileşir, yeniden dolunlaşıp gökde görünürmüş. Kurtlar dolunayı görünce, birer parça kopararak ay'ı yeniden küçültürlermiş. Ay'ın küçülüp büyümesi, kaybolup yeniden görünmesi bundan ileri gelirmiş...

Ay'ın bu yolla küçülüp büyümesinin hikayesi birçok kültürde bulunur. Ama Ay'ın kurtlar tarafından yenmesi düşüncesi Türkler'e özgüdür. Çünkü Türk mitolojisinde önemli olan hayvan, Kurt'tur. Bundan ötürü, Yakut Türkleri yukarıdaki masalda Ay'ı kurtlara yedirmişlerdir.

BÜYÜK AYI BURCU İLE KÜÇÜK AYI BURCU

Bir Kırgız inanışında şöyle denir:

...Küçükayı burcunun arabası, öndeki iki yıldız yani ak ve kır atlar tarafından, Kutup yıldızının çevresinde çekilirler. Büyükayı burcu yani ''Yedi Kardeşler'', Küçükayı burcunun yedi bekçisidirler. Arkalarından gider, onları kollarlar. Gökteki kurtlar ise, atları yemek isterler. Atları yedikleri gün, kıyamet kopacaktır...

Başka bir Türk efsanesi ise şöyle der:

...Büyükayı burcu, Kutup yıldızına zincirlerle bağlı olan yedi kurttur. Küçükayı burcunun atlarını kovalarlar. Zincirlerin koptuğu gün, kıyamet de kopacaktır...

Bir başka efsane de ise ''Yedi kurt, bir kısrağı kovalamaktadır.''

GÖK KUŞAĞI

Kırgız Türkler'i, gökkuşağına Kök Cele yani Gök Yele derler. Gök Yele, aynı zamanda Gök Kurt, Gök Börü anlamındadır. Çünkü, Eski Türk düşüncesinde kurt, adı ile anılmazdı. Atların ve kurtların gök yeleleri atlı ve hayvancı Türkler'in düşüncelerinde çok önemli bir yer tutar.

KURT'LA İLGİLİ FOLKLORİK İNANÇLAR

* Albasmaması için, lohusaların yastığının altına bir parça kurt derisi konulur.

* Bir kişi kurdun böbreğini ve yüreğini yiyip de memesi şişmiş bir koyunun memesine dokunursa koyun hemen iyileşir.

* Çocuğu yaşamayan kadınlar, bir kurt derisini ortasından delip çocuğu oradan geçirirlerse çocuk yaşar ve uzun ömürlü olur.

* Çok uyuyanlar, ceplerinde bir kurt gözü bulundurdukları müddetçe az uyurlar.

* Kurdun aşığı delinir de küçük bir çocuğun beşiğine asılırsa o çocuğa nazar değmez.

* Bir kişi kurdun etini kebap edip yerse cesur olur.

* İnsan, kurdun herhangi bir işaretini üzerinde taşırsa heybetli görünür.

KURT'LARLA İLGİLİ ÖYKÜLER

Aşağıda yer alan ve kurtlarla ilgili olan yazı, Fransız şair Alfred de Vigny'nin ''Kurdun Ölümü'' adlı eserinden alınmıştır. Alfred de Vigny, Türk değildir. Ama, okuyunca da anlayacağınız gibi, ''Kurdun Ölümü'' adlı hikayemsi şiirinde şair, kurtların özgürlük ve aile yaşamı uğruna nasıl kendilerini feda ettiklerini dramatik bir biçimde dile getirmektedir. Bu dramatik dile getiriş de bizi, Türkler'in niçin Bozkurdu kendilerine simge olarak seçtiklerini açıklayan yanıtlara ulaştırmaktadır. Eğer ki düşünebilirsek...


KURDUN ÖLÜMÜ

Şair Vigny, dosları olan soylularla birlikte dağlarda kurt avına çıkar. Vakit gecedir. Issız bir Ay aydınlığı vardır. Alevlenmiş gibi yanan Ay'ın üzerinden bulutlar geçmektedir. Kara ormanlar ufuğa dek dayanmakta, avcılar tüfekleri ile birlikte art arda yürümektedirler. Bir ara, avcıların en deneyimlisi yerde taze pençe izleri görür. Bu izler, oradan az önce geçmiş olan iki kurt ile iki yavrusunun izleridir. Avcılar bıçaklarını hazırlarlar, tüfeklerinin parıltılarını saklarlar. O arada üç avcı durur. Karşılarında alev saçan gözleri ile bir kurt durmaktadır. Biraz ötede, kurdun yavruları sessiz sessiz oynamaktadırlar. Kurdun dişisi tehlike karşısında dimdik durmaktadır.
Erkek kurt, bütün kaçış yollarının kapalı olduğunu anlar. Ön pençelerini kumlu toprağa saplayarak çömelir ve avcıların köppeklerinin en iri ve saldırgan olanına saldırır. Köppeğin gırtlağına dişlerini geçirir ve bırakmaz. Avcılar üst üste ateş ederler, erkek kurdun gövdesini delik deşik ederler, bıçaklamadık yerini bırakmazlar; ama kurt, köppeğin gırtlağındaki dişlerini biraz olsun gevşetmez. Sonunda da köppeği gebertir.
Erkek kurt çömelmiş, gövdesine saplı bıçaklarla avcılara bakmaktadır. Avcılar ellerinde tüfeklerle çevresini sarmıştır. Kurt, ağzından akan kanları dili ile yalayarak avcılara son bir kez bakar. Sonunda gözlerini kapar ve ses çıkarmadan son soluğunu verir.
Dişi kurt ile yavrular ise kaçıp kurtulmuşlardır.
Bu öyküde erkek kurt, yavruları ve onların özgürlüğü için kendini feda etmiştir. Eğer iki yavru olmasa idi, dişi kurt da erkeği ile birlikte döğüşecekti. Ancak, onun bir görevi vardı: O iki yavruyu dağlara kaçırmak, onlara açlığa dayanmayı ve insanların yanında bir lokma ekmek ve yatacak yere karşılık özgürlüklerini feda eden köppekler gibi olmamayı öğretmek...
Erkek kurt ölmeden önceki son bakışlarında belli ki avcılara şunu demek istemiştir.
''İnlemek, ağlamak, yalvarmak; bunların hepsi onur kırıcıdır. Alın yazının seni sürüklediği yolda, uzun ve ağır görevini yerine getir. Sonra da benim gibi ses çıkarmaksızın acı çek ve öl. Ama başın dimdik, özgürce ve yiğitçe !''

CESETLERİMİZİN TÜRKLÜĞÜNÜN KANITI BOZKURT

1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nın yapılmasının en büyük nedeni, Rum militanların Türkler'e karşı yaptıkları mezalim ve katliamlardır.
Rumlar, savunmasız ve silahsız Kıbrıslı Türkler'e, kuduz itler gibi saldırıyorlardı. Gördükleri savunmasız Türkler'i (özellikle kadın ve çocukları) acımadan katlediyorlardı. Rumlar birçok Türk yerleşme merkezine baskın düzenlediler. Baskına uğrayan yerlerden Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinde, bozkurdun Türk kültüründeki önemini gözler önüne seren bir olay cereyan etmiştir.
Adı geçen Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerindeki Türk cesetleri tanınmaz durumdaydı. Cesetlerin Türkler'e ait olup olmadığı belirlenemiyordu. Birleşmiş Milletler'in yetkilileri, cesetler kısmen çürümüş ve bozulmuş olduğu için, sünnetli olmalarını Türk olmalarının kanıtı olarak kabul etmedi. Ama çocuk cesetlerinin kemer tokalarında bozkurt tasviri vardı. İşte bu bozkurtlu kemer tokalarını gören Birleşmiş Milletler'in yetkilileri hemen cesetlerin Türk cesedi olduğu raporunu verdiler.

Dikkat edin ! Bizim kanımızdan, kültürümüzden olmayan kişiler bile Türklüğün en büyük kanıtı olarak Bozkurt'u görüyorlar. Sünnetli olmak bile Türklük için yeterli bir belirti sayılmazken Bozkurt, Türk olmanın birinci kanıtı derecesine yükseliyor.

ATATÜRK ve BOZKURT
ATATÜRK'E ARMAĞAN EDİLEN BOZKURT HEYKELİ

HEYKEL'İN ATATÜRK'E HEDİYE EDİLMESİ

2 Ağustos 1926 gecesi Türkiye'nin ''Bozkurt'' adlı yolcu gemisi, Fransız ''Lotus'' gemisi ile Ege Denizi'nde çarpışır. Bozkurt gemisi batar ve 8 Türk denizcisi boğularak ölür. Ertesi gün, İstanbul'a gelen Lotus gemisinin kaptanı tutuklanır ve Türk mahkemelerince 80 gün hapis cezasına çarptırılır. Lotus gemisinin kaptanının karşı çıkışları sonucu dava, Lahey Sürekli Adalet Divanı'na intikal eder. Lahey Sürekli Adalet Divanı, 7 Eylül 1927'de, Türkiye'nin hukuka aykırı davranmadığına karar verir. Bu kararla birlikte ''Geminin adı ve Türk milletinin milli simgesi, Türk özgürlük ve bağımsızlığının timsali olmasından ötürü'', Türk heyetine, Atatürk'e verilmek üzere tunçtan bir Bozkurt heykeli armağan edilir. Bu davadan dolayı, dönemin adalet bakanı Mahmut Esat'a, Atatürk tarafından Bozkurt soyadı verilmiştir.

HEYKEL GÖZDEN UZAKLAŞTIRILIYOR

Adı geçen Bozkurt heykeli 1968 yılına değin Anıtkabir'de sergilenmiş, 1968'de Samsun'da Gazi Müzesi'nin açılmasıyla Atatürk'ün birçok özel eşyası ile birlikte Samsun'a yollanmıştır. Bu Bozkurt heykeli 1978 yılına dek Samsun Müzesi'nde sergilenmiş, fakat CHP iktidarının baskıları sonucu (bu baskıda devrin imar ve iskan bakanı Ali Topuz hayli etkin olmuştur) müzenin deposuna atılmıştır. O günden sonra da heykeli bir daha gören olmamıştır.

VE HEYKEL YENİDEN KEŞFEDİLİYOR

Konu hakkında araştırmalar yapan Türkiye Gazetesi muhabiri Kemal Çapraz, heykelin izini sürer ve Samsun'daki Gazi Müzesi'nde bulunduğunu öğrenir. Müze müdürü Mustafa Akkaya'dan bilgi almak ister. Müdür böyle bir heykelin bulunmadığını söyler. Kemal Çapraz, bozkurt heykelinin müzenin deposunda olduğunda ısrar eder ve nihayet heykel depoda bulunup gün ışığına çıkarılır. Fakat müdür bey, akmazsa damlar misali yine zorluk çıkarmak ister ve heykelin fotoğraflarının çekilmesine izin vermez. Lakin acar gazeteci Kemal Çapraz bakanlıktan aldığı yazılı izinle heykelin fotoğraflarını çeker.

HEYKELİN BOYUTLARI

Lahey Sürekli Adalet Divanı'nca Atatürk'e armağan edilen bozkurt heykeli kaidesiyle birlikte 29 sm yüksekliğinde, 34 sm uzunluğunda olup, kaidesi 30-12'dir.
hykfaa2sa.jpg


ATATÜRK'ÜN ÇALIŞMA MASASINDAKİ BOZKURT

Atatürk'ün çalışma masasında çağırma zili olarak kullandığı küçük bir bozkurt heykeli daha vardır. Yine tuçtan olan bu heykel kaidesiyle birlikte 8 sm yüksekliğinde ve 9 sm uzunluğundadır.

Bu heykel de gazeteci Kemal Çapraz'ın girişimleriyle Samsun Gazi Müzesi'nde bulunmuştur.

ATATÜRK ZAMANI PARALARINDA BOZKURT

Atatürk döneminde 1927 yılında basılan kağıt 5 ve 10 liralarda Bozkurt resmi kullanılmıştır. Burada Bozkurt, ay-yıldızın içinde koşar durumda tasvir edilmiştir.
prafaa0le.jpg


DEVLET ARMASI SEÇİLEN BOZKURT

1925 yılında Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekaleti, Türkiye Cumhuriyeti devlet armasının yapılması için Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle bir yarışma açmıştır. Bu yarışmanın sonunda Namık İsmail'in bozkurtlu arması birinci seçilmiştir. Fakat yarışmaya katılan armalar yeterince görkemli olmadığından kullanılmamışlardır.
armfaa4pu.jpg


BOZKURTLU SİGARA

Atatürk döneminde, 1935 yılında piyasaya çıkarılan Bozkurt adlı sigaralar vardır. Bozkurt sigarasının üzerinde de bir bozkurt tasviri yer almaktadır.
sgrfaa2to.jpg


PULLARDA DA BOZKURT VARDI

Atatürk'ün ölümünden sonra, 27 Mayıs 1960 ihtilalinde bozkurda ilgi yeniden canlandı. İhtilalin birinci yıldönümünde bastırılan 40 kuruşluk posta pulunda, bozkurt figürlü Ergenekon'dan çıkış sahnesi yer almaktadır.
pulfaa9at.gif

pulfab6ew.gif

pulfac6nk.jpg


ATATÜRK'E SUNULAN BOZKURT MARŞI

1935 yılında, Abbas Hilmi Beğ tarafından bir ''BOZKURT MARŞI'' yazılıp Atatürk'e sunulmuştur. Bu marştan kısa bir bölüm:

Bozkurtlara örnektir, dernektir Gazimiz,
Karanlıktan kurtulduk, aydınlığa azimiz.

Türkler bugün cumhuriyet temelini kurdular
Bu temelin çamurunu kan ile yoğurdular.

Kutlu olsun ey millet, varlık bayramımız bugün
Tarihte yoktur böyle gün, en büyük bayram bugün.

...VE ÖTEKİLER

1924 yılında Edebiyat Fakültesi yapısında Atatürk'ün emriyle Fuad Köprülü tarafından kurulan Türkiyat araştırmaları enstitüsünün simgesi meşale tutan bir bozkurttur. Yine, Türk Ocakları'nın, Milli Türk Talebe Birliği'nin, Yavrukurt Teşkilatı'nın, ilk milli petrol şirketimiz olan Petrol Ofisi'nin simgeleri de bozkurttur. Yine, Atatürk zamanında devlet okullarında okuyan öğrencilerin başlıklarında bozkurt yer almıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI, ATATÜRK ve BOZKURT

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türk topraklarının işgaline karşı yapılan Kurtuluş Savaşı, destan çağlarında cereyan etmiş olsa idi, bir Kurtuluş Destanı ortaya çıkacak ve bu destanda da mutlaka bir ''Bozkurt motifi'' bulunacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı'nın öncüsü ve en baştaki teşkilatçısı olmuş, bu niteliği ile (tıpkı Bozkurt gibi) bir kılavuz vazifesi görmüştür. Daha sonra da, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması ile (yine Bozkurt gibi) kurtarıcı durumuna yükselmiştir. Son olarak, devrimleri ile çağdaş, ileri ve milliyetçi Türk nesilleri yetiştirme çabası, onun Türk milletinin bekasını sağlamağa yönelik amacını göstermektedir. Kendisine önerilen soyadları arasından Atatürk'ü seçmesi ise, onun gelecekteki Türk nesillerince ata olarak anılma isteğinin belirtisidir. Böylece kılavuz, kurtarıcı ve ata niteliklerini kendisinde birleştirmiştir. Atatürk bundan ötürü yabancı yazarlarca -derin bir sezgi ile-Bozkurt olarak adlandırılmıştır.

10873990060bztg0.jpg


art3graywolfstandsonsnocd2.jpg


graywolfscan1facecloseurf9.jpg


Semboller ve o sembolleri benimseyen milletler arasında bazı karakter benzerlikleri vardır. Sembol ile milletin bir birine en uygun düşeni ise, şüphesiz ki kurt ile Türk’tür.

Semboller ve o sembolleri benimseyen milletler arasında bazı karakter benzerlikleri vardır. Sembol ile milletin bir birine en uygun düşeni ise, şüphesiz ki kurt ile Türk’tür. Çünkü kurt, hayvanlar dünyasının pençesi en sert olan bir hayvandır. Türk ise, insanlık aleminin yiğitlikte en önde bulunanıdır. Kurt hürriyetine düşkün cesur ve atılgan bir hayvandır. Bu özellikler aynı zamanda Türk Milletinin de karakteristik özelliğidir.

Türk Milleti yüzyıllar içerisinde millî kültür değerlerine kattığı ve adına ‘Bozkurt dediği bu kurt ile o kadar haşır neşir olmuştur ki; milletimiz bu sert pençeli hayvanı yüzyıllar boyunca kendisinin yakını, yol göstericisi, kendi varlığının bir parçası gibi bilmiştir. Türk Milleti bu yapısı küçük fakat hayat mücadelesindeki yeri büyük, cesur ve sert hayvanı öylesine benimsemiştir ki, kendisinin Bozkurt neslinden olduğuna dahi inanmıştır.

Türk Milleti tarih boyunca hendi ruhi, sosyal ve askeri hayatı ile, kurdun hayatını özdeşleştirmiş ve bu hayatını kendine millî bir sembol olarak seçmiştir. Bu durum ise, Hun Türklerinden itibaren Türk sosyal hayatında, Türk destanlarında ve Türk san’at eserlerinde görülmektedir.

Kurt çok güçlü ve dayanıklı bir gayvandır. Bu sebeple kurt, Türk Halkları arasınsa bir kudret sembolü olmuştur. Hatta Orta Asya kavimleri büyük hükümdarları için, “Gök-Börü Sultanım”, yani gök kurda benzeyen sultanım diyerek, kendi kükümdarlarının kudret ve kuvvetini anlatmak istemişlerdir.

Büyük bahadırların gözleri de kurda benzetiliyordu. En keskin oklar ise, ‘kurt dilinden’ başka bir şey değildi. Manas Destanında da Manas Han “Kökcal Börü” diye tanımlanmaktadır.

Kurt eski Türklerde böylesine bir sevgi ve saygı görmesine rağmen, bu sevgi ve saygı her kurt için geçerli değildi. Nitekim başka çeşitli kurtlarda vardı. Meselâ hırsız ve hayvanların katili olan kurtlar için de ‘Kaskır’ veya ‘Kaşkır’ denilmekteydi. Yine bunun gibi bir de’ al kurt’ vardır. Al Kurtta sihir ve korku dolu bir Türk destan motifidir. Ancak al kurtlar insanlara yalnızca felaket getirirlerdi.

Halbuki gök kurt böyle değildi. O ‘Tanrının bir habercisi’ olarak zaman zaman ufukta görünür ve insanlara zarar değil, iyilik ve refah getirir ve ayrıca yeni yurtların yolunu gösterirdi. Gökbörü ‘mübarek’ bir kurttu ama Kaskar ve Albörü mübarek değildi. Türklerin hayranlığını celbeden kurt; Gökbörü – Gökkurt- Bozkurt, işte böyle bir kurt idi.Gökbörü, Bozkurt yeleleri kırlaşmış, gök, gök olmuş tecrübeli ve lider pozisyonunda bir kurttur. O sebeple Gökbörü, kurt sürülerine başkanlık ederek ve onları adeta mahir bir komutan gibi idare ederek sürü için en uygun, en güvenli beslenme ve barınma imkânlarını arar bulurdu. Kurt sürülerini peşine takan yeleleri kırlaşmış bu tecrübeli yaşlı kurdun uygulayacağı taktik ve hileyi önceden sezebilmek pek mümkün değildir. Zira bu lider kurt, Tanrının ona verdiği özel bir duygu ile hareket eder ve kurt sürülerini şaşmaz bir taktikle, akıl almaz ve insanda hayranlık uyandıran bir şekilde idare ederdi. Öyle ki insanlar bu kurdun hile ve taktikleri karşısında adeta şaşkınlık ve acze düşerlerdi. İşte atalarımız emsallerinden farklı ve üstün özelliklere sahip olarak yaratılmış olan ve adına Gökbörü dedikleri bu kurta önem verirlerdi. Yoksa bunun peşinden koşan genç kurtlara değil.

Bozkurt Türk Milletinin kültürel değerleri arasında, dinî duygu ve dinî değerlerimizden sonra, Türk kudret ve hakimiyetinin sebolu olarak ikinci sırayı ,şgal etmektedir. Tarih boyunca ve özellikle İslâmiyet öncesi çağlarımızda Bozkurt, Türk Milletinin manevî birlik ve dayanışmasını temsil etmiştir.

Günümüzdeki Türkmenistan Devlet Başkanı Sapar Murat Türkmenbaşı, Başbakan R. Tayyip Erdoğan’a Türkmenistan ziyarti sırasında adalet, kudret ve kalkınmanın sembolü olduğunu söyleyerek altından minyatür bir kurt başı hediye etmiştir.

Kurt eski Türkler arasında saygıdeğer bir hayvan olmuştur. Özellikle İslâm öncesi destanlarımızda ‘Kurt-Ata’ olarak geçmekte olup, kimi zaman Türklerin anası, kimi zaman babasıdır. Destanlar çağımızın Bozkurtu, Türk’ün hayat ve savaş gücünü temsil eder. O, Oğuz Han’a yol gösteren, gök yeleli, gök tüylü, devlet sembolü kutsal varlıktır. Hemen belirtelim ki, bu kurda Türkler tarafından saygı ve sevgi duyulmuş fakat ona asla tapılmamıştır. Günümüzde de Bozkurt tarihî-kültürel bir hatıradan ibarettir.

Bozkurt bizim İslâmiyet öncesi belli başlı bütün destanlarımızda önemli bir yer tutmaktadır. En eski Türk Efsaneleri Bozkurt ile başlar. Kurt Türk mitolojisinin başlangıcı ve aynı zamanda en önemli sembolüdür. Bozkurt Destanı adlı destanımız da vardır. Bu destanda Bozkurt yok olma tehlikesine düşen Göktürkleri korur ve çoğalmalarını sağlar. Bu destana göre Göktürkler dişi bir kurdun soyundan gelmişlerdir. Ergenekon Destanı, Bozkurt Destanı’nın daha zengin ve daha geliştirilmiş bir şeklidir. Destanın özeti şöyledir: Göktürkler adına ‘Ergenekon’ dedikleri ve dört yüz yıldan beri yaşadıkları ve etrafı sarp dağlarla çevrili yurtlarına artk sığamamaktadırlar. Aralarından bu yurdun dışında da geniş, güzel verimli yurtlar olduğunu ve asıl vatanlarının o topraklar olduğunu işittiklerini hatırlarlar ve buradan çıkmaya karar verirler. Bu sarp dağların arasından bir yol bulup çıkmaya karar verirler. Onlara çıkacakları yolu bir Bozkurt gösterir. Fakat bu geçit çok dardır. Neticede demir cevheri ile kaplı bu yolu eriterek kendilerine geçebilecek kadar bir yol açarlar ve geniş ülkelerine kavuşurlar. Göktürkleri Ergenekon’dan çıkaran hükümdarın adı da Bozkurt manasına gelen !Börteçine’dir. Sonraki yıllarda Göktürkler Ergenekon’dan bu çıkış gününü bayram olarak kutlarlar. Günümüzde Türk Devletleri Kurultayında örse çekiç vurma şeklinde yapılan törenin kaynağı da bu kutlamalara dayanmaktadır.

Uygurların Türeyiş Destanı’nda da kurt geçer. Konusu şöyledir: Eski Hun hakanlarından birinin herkesten sakladığı ve evlendirmeye kıyamadığı çok güzel iki kızı vardı. Bu kızlarını büyük bir kuleye hapsetmişti. Nihayet buraya bir kurt gelir ve kulenin çevresinde ulumaya başlar. Kızlardan biri bu kurdun Tanrı tarafından gönderildiğine inanarak onu kuleye alır ve kurttan çocukları olur. Böylece bu kurttan ‘Dokuz Oğuz’ ‘On Uygur Kavmi’ meydana gelir.

Yine Uygurların ‘Göç Destanı’nda’ da kurt şöyle geçer: Kut Dağının Çinlilere tesliminden sonra Türk ülkesinde büyük bir kıtlık ve felaketler baş gösterir. Mecburen göçe başlarlar. İşte bu göç sırasında da Türklere yol gösteren bir rehberden bahsedilir ki bu da Bozkurttur. Kurttan türeme inancı sadece Göktürk ve Uygurlara mahsus değildir. Başka Türk boylarında da vardır. Mesela Kumanlar da, Bulgarlar da, Sırtaduşlarda da Bozkurtla ilgili benzer inanışlar olduğu bilinmektedir.

Bozkurt’un Türk destanlarındaki, dolayısıyla Türk Milletinin duyuş ve inanışlarındaki rolü üç ana bölümde toplanmaktadır.

1. Ata olarak Bozkurt,

2. Rehber olarak Bozkurt,

3. Kurtarıcı olarak Bozkurt. Bozkurttan türemiş olma inancı Türklere uzun çağlar boyunca büyük bir onur, kendine güven, emniyet ve geleceğe sağlam bakma duygusu vermiştir. Bazı destanlarda ana, bazı destanlarda baba olarak görülen Bozkurt, çok kere Türk neslinin yok olacağı zaman ortaya çıkmakta ve Türklerin devamlılığını sağlamaktadır. Yine Türklerin zor zamanlarında, millet hayatında büyük tesiri olacak geniş ve şumûllu hareketlere, meselâ toplu bir göçe girişecekleri zamanlarda Bozkurt onlara yol göstermekte, eşi bulunmaz şekilde rhberlik etmektedir. Nitekim Ergenekon Destanı’nda ve Kut Dağı Efsanesi’nda Bozkurt millî bir kılavuz rolünü üslenmektedir. Türlerin başı ne zamanki çok sıkışsa Bozkurt manevî bir alandan gönderilerek Türk Milleti’nin akıp giden hayatını devamlı olarak takip etmekte ve Türk Milletinin başının çok sıkıştığı, çaresiz kaldığı zamanlarda ortaya çıkarak yol göstermektedir.

4. Gök-Kurt, Gök-Börü Tanrı’nın bir habercisi olarak zaman, zaman ufukta görünürdü. İnsanlara bir zarar değil, iyilik ve refah getirir, ayrıca yeni yurtların yolunu gösterirdi.

5. Oğuz Destanı’nda da Oğuz Kaan’ın beli kurt beline benzetilir. Bu destanımızda da Bozkurt Oğuz Kaan’ın ordusuna yol gösteren nurdan oluşmuş bir Bozkurttur.

6. Okuz Kaan Destanı’nda, Oğuz Kaan’ın Kıpçak akınından sonra Gök_Kurt’un Oğuz’un karşısına çıkması ve ona buyruklar vermesi şöyle anlatılır:

Oğuz orduya geldi, hep beraber yüründü,

Erler yola çıkarken, kurt onlara göründü,

Bir kurt ki erkek bir kurt!

Gök tüylü,gök yeleli!

Bu kurt döndü Oğuz’a bakmadan sağa sola,

Dedi; “Ey Oğuz şimdi, ordunu yola çıkar,

Halkını, beylerini, çadırını hep topla,

Baş çekip götüreyim, doğru yol nerede ola!”

Oğuz Kaan baktı ki, erkek kurt önde gider,

Ordunun öncüleri, Gök-Kurt’u gözler gider,

Oğuz bunu görünce ne çok sevinmiş idi!,

Alaca aygırına çabucak binmiş idi.

Kurdun efsanede konuşması ve Oğuz Han’a yol göstermesi, Türk mitolojisinin her halde en önde gelen motiflerinden biridir. Bu motif üç kıta üzerinde yayılan Türkler arsında uzun yıllar unutulmamış ve devam edegelmiştir.

Oğuz Kaan Destanında Bozkurt sesinin savaş narası olduğu da ifade edilmektedir.

Oğuz Han halkına verdiği şölende “Gök-Börü sesi uran (savaş narası-parola) olsun” dedi. Türkler Asya topraklarında düşmanlarının üzerine Bozkurt sesleriyle atılırlardı.

İslâmiyet’i büyük bir heyecan ve samimiyetle kabul etmelerinden sonraki devirlerde ise, Türklerin savaş narası !Allah!... Allah!...” nidalarına dönüşmüştür. Selçuklu çağındaki kaynaklarda da Oğuz Destasnı’nda olduğu gibi göç eden Türklere bir kurt rehberlik etmektedir. Ufukta Türklerin gözlerine bir kurt görünüyor ve bu Türkler bu kurdu izleyerek peşinden gidiyorlardı. Kurt kaybolunca demek ki Tanrı bizim burada yerleşmemizi emretti diye oralarda yurt ediniyorlardı.Başkurt Türkleri de bir kurdu izleyerek güzel ve ormanlık bir yere varmışlar ve orada yerleşmişlerdir. Bu kurda da: “Kök-Cal Börü” (Gök yeleli kurt) diyorlardı. Tuba Türkleri bir ilahilerinde şöyle diyorlardı: “Yücelerdeki Tanrı’dan emir getiren, Tanrı’nın yakını Gök Börü erenim Kayra Han...” Burada Kayra Han Ulu Tantı’nın bir vekili ve habercisidir ve Gök Börü’ye yani Bozkurt’a benzetilmektedir. Bunun gibi Kırgızlar’ın Erkem Aydar Destanı’nda da ‘Allhü Teâlâ’nın kuyruksuz (şolak) Gök Kurt’undan bahsedilmektedir. Orkun Abideleri’nde de kurt geçmektedir. “Tanrı kuvvet verdiği için babam Kaan’ın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş” Dede Korkut hikâyelerinde ise, kurdun yüzü mübarek sayılmaktadır. On birinci yüzyılda, Karahanlılar döneminde yazılmış olan “Kutadgu Bilig” de her hayvanın bir özelliği sayılırken “kurt gibi güçlü” ifadesi kullanılmıştır.

Osmanlı paşaları da savaş meydanlarında askerleri savaşa ve zafere teşvik etmek için “Koman kurtlarım!..”, “Koman kurt südü emmiş yiğitlerim!..” diye haykırırlardı. Millî sembolümüz olan Bozkurt, İslâm öncesi Türk kaynaklarında çokça, İslâmiyet’i kabul edişimizden sonraki Türk kaynaklarında ise, oldukça seyrek olarak geçmektedir. Bozkurt ismi daha ziyede Selçuklular döneminden bu yana kullanılmıştır. Daha eski çağlarda ise, ‘Gökbörü’ denilmekteydi. Göktürkler çadırlarının önünde kurt başlı bayrak bulundururlardı. “Kurt başlı tuğ” Göktürk topluluklarında bir rütbe ve bağımsızlık sembolü olarak görülmüştür. Göktürk Devleti yıkıldıktan sonra bile, Çin hakanı kendisini Göktürk hakanının yerine koyarak, bağımsızlığını tanıdığı Türk beylerine “kurt başlı tuğ ile daul” vermiştir. Altından yapılmış kurt başlı bayraklar Göktürklerin ünlü amblemleridir. Çin kaynakları bu hususta şöyle diyor: “Bir dişi kurttan türediklerine inandıkları için, bayraklarının tepesinde altından yapılmış bir kurt başı bardır” Yalnız hemen şunu da belirtelim ki, bu bir totem değildir. Yalnızca bir amblemdir Tıpkı günümüzdeki ABD’nin kartal amblemi gibi. Yine Çin kaynaklarına göre, Göktürk hakanı seçme askerlerden meydana getirdiği kendine ait özel muhafız birliğine “Böri” adını vermiştir. Böri kurt demektir. Ayrıca Kaan’ın bayrağında kurt başlı bir bayraktı. Uygur Türkleri de tören bayraklarında kurt başı sembolünü kullanmaktaydılar. Uralların kuzeyinde yaşayan Başkurt Türkleri’nin de, 1709-1740 yıllarında Ruslara karşı yaptıklatrı savaşlarda kurt başlı bir sancak kullandıklarını da bilmekteyiz. Günümüzdeki Nogay Türkleri’nin bayrağında “kanatlı Bozkurt” yer almakta ve yine Gagauz Türkleri’nin bayrağında da bir kurt başı bulunmaktadır.
 

Bige-tuğ Tulken

Halkla İlişkiler
Katılım
10 Haz 2008
Mesajlar
890
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Her yer benim vatanım..
1835723-09d09cbc7af6049d.jpg

kurtx.jpg



BİR BOZKURT TÖRESİ VAR


Bir kurt görün bu gece, rüyanız parçalansın
Bir kutsal ışık görün, riyanız parçalansın
Bir bozkurt pençesiyle mayanız parçalansın
Beni görün bu gece, bir kurt görün, bir beni
Bize artık susmak yok, bir kurt vurun, bir beni.



Elin ekmeğiyle yaşayan kurt kahrolsun
Boynunda tasma izi taşıyan kurt kahrolsun
Kar yağmış dağlarına, üşüyen kurt kahrolsun
Kahrolsun kurt postunu giyen yalancı kuzu
Dağıtanlar kahrolsun, kurt sesli ordumuzu


Ne düşlerimiz vardı, bir karayel savurdu
Deli taylarımızı hain oklar devirdi
Yoksa, hata yaptık da, Tanrı mı yüz çevirdi
Ey kurt soylu milletim, ey Tanrı’nın kırbacı!
Bu düzene kanmayın, andolsun ki yalancı!


Kaç kere kuşatıldım, dara düştü umudum
Bayrak gibi devrildi, yere düştü umudum
Tanrı’ya dua ettim, kurtlar gibi uludum
Dedim, bu hüsran artık sonuncu olsun, en son
Dayanacak sabrım yok, yüreğim Ergenekon


Hani, Çinli katuna kanan Kağan vardı ya?
Hani, şehzadeleri bir bir boğan vardı ya?
Ve tek kalıp, sütünü kurtla sağan vardı ya?
Bu destanda ben kimim, siz kimsiniz, a beyler?
O susuş neler saklar, bu feryat neler söyler?


Bir gün , yerin üstüne gece örtüldüğünde
Binlerce tutsak bozkurt ipten kurtulduğunda
Mahşeri çığlıklarla gökler yırtıldığında
Bu ,bizim dönüşümüz, destanımız olacak
Doğmamış çocuklara şerefimiz kalacak


Ey, öz çocuklarının boynunu sıkan düzen!
Hak kırbacı ile halkın canını yakan düzen
Devşirme dervişlere tekke bırakan düzen
Her hesabın bir tersi, her zulmün süresi var
Bir tilki hükmü varsa, bir de kurt töresi var
Bir Bozkurt Töresi Var.




 

Bige-tuğ Tulken

Halkla İlişkiler
Katılım
10 Haz 2008
Mesajlar
890
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Her yer benim vatanım..
2e146a2dd5.jpg



439 yılında Çin İmparatoru Tay-vy, yel götürmez ordusu ile Türkler’in üzerine yürüdü. Pek çok Türk’ü kılıçtan geçirdi. Çinliler’in T’u-kü-e dedikleri, kendilerine Kök Türük (Göktürk) diyen boydan sadece 500 aile, Altay Dağları’na can atıp İmparator’un kılıcından kurtuldu. Orada Ergenekon vadisine sığındı (Pien-i tien adlı Çin kroniğinin verdiği bu bilginin Fransızca’ya çevrilerek dünya ilim alemine tanıtılması: Stanislas Julien, Documents Historiques sur les Tou-kious (Turca), Journal Asiatique, Paris 1864, VI.Seri, c.III, s.348-9).
Göktürkler, çevresi dağlarla örtülü Ergenekon vadisinde 96 yıl kaldılar. Dağdaki demir madenini eriterek silahlandılar. Çoğaldılar. Göktürkler’i Ergenekon’a getiren Mete soyundan Bilge Şad’ın oğlu Uluğ-Yabgu Tavu’nun oğlu Bumin Kağan, 535 yılında Göktürkler’i Ergenekon’dan çıkardı. Kendisinin Mete’nin meşru halefi ve bütün Türkler’in büyük hakanı olduğunu bildirdi. Japon Denizi ile Kırım arasında uzanan Göktürk imparatorluğunu kurdu (o zamana kadar Türk, Türkçe konuşan boylardan birinin adı idi, Göktürkler’den başlıyarak bütün Türkçe konuşan kavimlere Türk dendi).
Türkler’e Ergenekon cenderesinden cihana açılmak üzere çıkarken dağ geçitlerini göstererek rehberlik eden, Bumin Han’ın Bozkurt’u idi. Şükran olarak kurt başı, Göktürk bayrağının alemi yapıldı.
Artık bu özetten, Bozkurt’un Türk için ne idüğü anlaşılır.
Milli Mücadele’de Türk, Anadolu’ya kapatılarak ikinci bir Ergenekon’a mahkum edilmek istendi. Bu defa Türk’ü bu cendereden Mustafa Kemal Paşa çıkardı. Atatürk’e Bozkurt dendi. Atatürk’ün emriyle posta pullarının ve banknotların üzerine ay-yıldız içinde büyük bir Bozkurt resmi kondu. Gene Atatürk, Ratip Tahir’e Bozkurt’lu Ergenekon’dan çıkış tablosunu yaptırarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın girişine astırdı. Sonradan birtakım kansızlar, bu tabloyu indirtmişlerdir.
Gençliğin elinden milli sembollerini alırsanız Mao’nun, Lenin’in posterlerine mahkum edersiniz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin simgesi Osmanlı’dan alınma 3 hilal’dir. Bozkurt, Adriyatik’ten Çin’e kadar bütün Türklüğün sembolüdür.
Gençler ! Bozkurt’a sahib çıkınız !
…ve dahi bu yoksul da der ki: Türk gençliği Bozkurt’a sahip çıkacak ve bütün milli değerlerini evren var oldukça yaşatacaktır !…
BOZKURT NE BİR TOTEM NEDE PUTTUR
Eski Türkler’de totemciliğin bulunduğu ve Bozkurt’un da Türkler’in totemi olduğu birtakım görüş ve çevrelerce ileri sürülmektedir. Hatta, kendilerini gerçek müslüman olarak ifade eden bazı çevreler, işi daha da ileri götürüp Bozkurt’un, Türkler’in putu/ilahı olduğunu ve kurt resmi bulunan bir yerde namaz dahi kılınamayacağını öne sürmektedirler.
Tanrı’ya şükür ben de bir müslümanım ama müslüman olmam, atalarımın ve Türk özgürlüğünün simgesi olan Bozkurt’u yok saymamı gerektirmediği gibi, atalarıma olan saygım da Bozkurt’a tapınmamı ve Bozkurt’u bir ilah ya da put düzeyinde görmemi gerektirmiyor. Ve yine Tanrı’ya şükür ki, Türkler tarihlerinin hiçbir döneminde kurda tapınmamış, kurdu bir totem ya da put olarak düşünmemişlerdir. Aslında Türkler’in eski dini olan Gök-Tanrı inancı da tek tanrıcı bir inançtır ve Türkler arasında çoktanrıcılık (Budizm vb dinlere geçenler dışında) asla görülmemiş, Türkler tarihleri boyunca tek tanrıcı inançta kalmışlardır. Bunun nasıl olduğu, aşağıda tarihi ve kültürel kanıtlarla açıklanmaktadır.r
Totemcilik anaerkil düzene dayalı olmasına karşın, Eski Türkler’de ataerkillik vardır. Bir klan dini olan totemcilikte mülkiyet ortaklığı olduğu halde, Türkler’de özel mülkiyet vardı. Totem inacında aynı toteme bağlı olanlar birbirleri ile akraba sayılırken Türkler’de kan akrabalığı geçerlidir. Totemcilik daha çok asalak ekonomiye (avcılık ve devşirmecilik) dayanırken, Türk ekonomisi hayvan yetiştiriciliği üzerine kurulu idi. Totemci topluluklarda her klanın, ata olarak tanıdığı ayrı bir totemi bulunur; Türkler’de ise, bütün bir ulusun kutlu saydığı yalnızca tek bir hayvan vardır. Kurt efsanesinin toplayıcı bir vasfının bulunması, klanları birbirinden ayıran ve karşı karşıya koyan totemcilik düşüncesine aykırı düşmektedir. Klanların bireyleri totemlerinin adı ile anılırlar; Türkler’de ise her bireyin, her ailenin ayrı adı vardır. Klan, totemine taptığı halde, Türkler’de kurda tapılmaz. Totemcilikte ruhun ölmezliğine inanılmamasına karşın, evreni bile ruhlar dünyası olarak gören Eski Türkler’de dini inancın temellerinden birini ruhun ebediliği teşkil eder.
Dilbilim araştırmaları da Türkler’de totemciliğin olmadığını kanıtlamaktadır. Türkçe’de totem kavramını ifade edebilecek bir sözcük yoktur. Çünkü Türkler’de totem kavramı yoktur ve bir dilde, olmayan bir kavramın karşılığı bir sözcük bulunamaz (totem kelimesi, Türkçe’ye ingilizceden geçmiş bir kelime olup, Kızılderili dillerinden [Algonqin kızılderilileri] alınmıştır).
Sonuç olarak: Eski Türkler’de kurdun totem, put ya da ilah olması diye bir durum söz konusu değidir. Kurt, Türkler’de yalnızca özgürlük ve bağımsızlığın timsali olarak kullanılmış bir simgedir.
 
Üst