Turkmen Cadırı

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Turkmen Cadırı
1049Z15.JPG


Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu..Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin yemezse kalksın gitsin...Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa, kondurun."... Dede korkut hikayeleri, Boğaç Han hikayesinden

"Dede Korkut kitabında geçen hikayelerde, Türklerde ak, kara ve kızıl olmak üzere üç çeşit ev (çadır) olduğu anlaşılmaktadır. Türkmenlerin "Ak Ev" dedikleri çadır zenginlerin çadırıdır. Eski Türklerdeki inanca göre oğlu ya da kızı olmayana Allah Teala beddua etmiştir. Onun için oğlu ya da kızı olmayanlar kara otağa, oğlu olanlar ak otağa, kızı olanlar kızıl otağa konuk ediliyordu. Bugünkü toplumumuzda da oğul sahibi olmak bir ayrıcalık olarak algılanmaktadır. Oğuz Türklerinde bu ayrıcalık çadırların rengine kadar yansımıştır. Türkmenlerde bugün iki çeşit çadır var, birisi; ak ev, diğeri ise; kara evdir. Yukarıda da yazıldığı gibi, ak ev, hali vakti yerinde olanların evidir. Kara ev ise biraz daha fakir olanların evidir. Bu çadırlara ak ve kara denmesi çadırın üstünü örten keçenin renginden dolayıdır. Ak keçe ile örtülenler, ak ev; kara keçe ile örtülenler, kara ev adını almaktadır. Göçebe hayatın simgesi olan çadır, artık bir Türkmen için de nostalji olmuştur. Çünkü Türkmenler 1881'deki Göktepe Savaşı'ndan sonra süratle yerleşik hayata geçmeye başlamış ve daha önce ahşap evlerle iç içe, yanyana kurulagelen çadırların sayısı azalmaya başlamıştır. Türkmen medeniyetinin temel çizgilerinin şekillenmesinde bu tek odalı çadırların rolü büyük olmuştur. Orta ebatta , bir deve yükü olan, bir çadırı Türkmenler bir çay içiminde kurmaktadırlar. Kendi kendinize içinizden , bir çay içiminde çadır mı kurulur diye mırıldanabilirsiniz. Evet bir çay içiminde çadır kurulabilir. Çünkü bir Türkmen çayını modern insanlar gibi hemen, ayaküstü 5-10 dakikada içmez. Bir Türkmen çayını sindire sindire, damarlarındaki kanı gevşeyinceye kadar içmeye devam eder. Bu da en az üç dört saat gibi uzun bir zaman alır. Bu çay içiminde de çadır kurulmuş olur. Bir Türkmen sizi çay içmeye çağırdığında hazırlıklı gidin, en azından daha önceden birşeyler yemeyin, çünkü bu çay daveti en azından bir ziyafettir ve 4-5 saat devam eder. Bu süre içinde herşeyden yemek ve içmek zorundasınız. Yeyip, içmediğiniz zaman , ev sahibinin gaharı gelir ve sizi bir daha çay içmeye çağırmaz. Altı kanattan oluşan orta büyüklükteki bir çadıra 20-25 kişi bir anda oturabilir. Misafirler her zaman Tör'de ağırlanır. Tör kapıdan girdiğiniz zaman tam karşınızda yer alır. "Mihman atadan uludur" sözü Türkmenlerin misafirperverliğini göstermeye yeter de artar bile. Bir çadırın kapısı her zaman kıbleye karşı olmalıdır. Aksi takdirde çadırda yanan ateşin dumanı içeriye dolar. Ayrıca çadırda ateş yanarken mutlaka kapı kapalı olmalıdır. Kapı açık olduğu zaman duman tüynükten çıkmayacak ve yine içeriye çökecektir. Tüynük çadırın dünyaya açılan penceresidir. İçerisi sıcak olduğu zaman tüynüğün örtüsü istediğiniz ısıya göre aralanabilir. Çadırın tepesinde bulunan tüynüğün üzerine örtülen keçeye " Üzük " denilmektedir. Bir çadırda, tüynükle kanatları birbirine bağlayan 99 tane "Uk" vardır. Bu oklar kanatlara " Ukbağ" ile bağlanmaktadır. Kanatları oluşturan ve sırım (deve derisi) ile birbirine bağlanan ağaçlara "Dürlük" adı verilmektedir. Kanatlar katlandığı zaman çok az yer kaplamaktadır. Açılıp kapanma özelliğine sahip olan bu kanatlar adeta bir akordiyonu andırmaktadır. Türkmen çadırının hiç bir yerinde çivi cinsinden herhangi bir metalik nesne kullanılmaz, herşey fıtri seyrindedir. Tüynükten yere kadar olan kısmı örten keçeye de " Serpik " denilmektedir. Kışın, kanatlara ikinci bir keçe örtü daha atılarak, soğuğun etkisi biraz daha azaltılmış olur. Yazın ise, aşırı sıcakta, tör kısmında bulunan kanadın üstündeki örtü açılır ve kapı da açık bırakılır, böylece meydana gelen hava akımından dolayı, çadırın içinde serin bir atmosfer oluşur. Bu tabii klima çadırın iklimini bir nebze de olsa serinletir. Peki, ağacın az olduğu çöl ikliminde bu çadırlar kışın nasıl ısıtılacaktır? Elbette ki ocar ve sazak ağacıyla.. Çölün kavurucu sıcağına rağmen yazın dahi yeşil kalabilen ocar ve sazak, çölde bolca yetişen bir ağaçtır. Suya da çok ihtiyacı olmayan bu ağaçlar ocakta uzun süra yanma özelliğine sahiptir. Ayrıca ocarı diğer odunlar gibi baltayla kırmaya gerek yoktur.Bu odunun her iki tarafını, ya da bir tarafını yükseğe kaldırıp, ortasına herhangi ağır ve sert bir cisimle vurduğunuzda odun hemen ikiye bölünecektir. Astım'a da iyi geldiği söylenen ocar ağacının dumanı, çadırın güvelere karşı antikorudur. Çadırın keçelerine düşen güveler, çadırda ateş yanmazsa , bir iki yıl içinde çadırı yer bitirir.. .Belki de masal devrini çadırda yanan bu ateşin közlerine borçluyuz. Çünkü uzun süre geçmeyen bu köz, insanı kendisine çekecek ve sabahlara kadar insanları konuşturacaktır. Etrafa da sıçramayan bu ateş, ayrıca çadırda yangın tüpü bulundurmayı da gerektirmeyecektir. Bir çadır kapısının boyu 1,5 metre kadardır. Çadıra girenler mutlaka baş eğmelidir. Aksi takdirde kafası kapıya değer ve gökteki yıldızları saymaya başlar. Türkmenlerde büyüklenme olmadığı için kapıların boyu kısa tutulmuştur. Kapıdan eğilerek giren kim olursa olsun ev halkını da selamlamış olur. Arkasından da hemen sözlü olarak selamını vermelidir. Ev halkı böyle bir misafiri ağırlamada kusur etmez. Türkmen gelini Gurbannazar Ezizov'un tabiriyle ay gibidir. Ezizov'un Türkmen çadırını ve gelinini anlatan güzel bir dörtlüğü:

Tüynüğünüzden gelin bolup ay baksın
Törünüzden ay bolup gelin baksın
Yaman niyet bilen işikten giren
Yagşı niyet bilen işikten çıksın

Kara evlerde yetişen ak gelinlerin, ayla farkları yok gibidir. Mehtaplı bir gecede, bir Türkmen çadırına misafir oluyorsunuz, tüynükten ayın şavkı çadıra vuruyor, gelin de ay gibi törden dışarıya bakıyor, siz de bu manzara karşısında kendinizi kaybediyor ve bir aya bir geline bakıyorsunuz, kalbiniz bozulmuş olarak , eşikten çadıra giriveriyorsunuz. Sizi töre alıyorlar ve bir sultan gibi ağırlıyorlar. Bu kadar izzet ü ikramdan sonra yüreğiniz kendine geliyor ve iyi bir niyetle çadırdan ayrılıyorsunuz.
 
Üst