Tarihten günümüze halk yönetimi bir yönetici için başarının anahtarı olmuş, halkını memnun etmek ve anlayabilmek, yaptığı icraatları halkına benimsetmek için idareciler bunu ne şekilde başarabileceklerinin yolunu araştırmaya gitmişlerdir. Son zamanlarda sosyologlardan oluşan toplum mühendisleri yöneticilerin bu ihtiyaçlarını karşılamak, bu yöndeki eksikliklerini gidermek için çalışmalar gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Kurumsal olarak çalışmaları görülmeyen toplum mühendisleri çalışmalarını danışman olarak devam ettirmektedirler. Toplum mühendisleri öncelikli olarak kendi toplumlarının yapılanması ve yönlendirilmesi ve gelişerek değişmesine yönelik çalışmalar planlarlar. Bunun yanı sıra kendi toplumunun gelişimini sağlamış toplum mühendisleri diğer toplumların kendi toplumlarının tersine gelişmesini engellemek yolunda bir takım girişimlerde bulunurlar.
Toplumların kolay yönetilmesini, ancak kolay yönetilirken gelişiminin engellenmesi sonucunu ortaya çıkaran 3F kuralı gelişmemiş/gelişmekte olan toplumların yöneticileri veya gelişmiş büyük devletlerin toplum mühendisleri tarafından gelişme yolunda çabalar sarf eden toplumlara empoze edilmeye çalışılmaktadır. Futbol, Fuhuş, Festival olarak açılımı yapılan bu kural genel olarak düşünmeyen, zevki için yaşayan, koyunlaştırılmış bir toplumu meyve olarak sunmaktadır. Bir milletin zihnini bulandıran, hafızasını körelten, ayrıca millet olma bilinicini yok eden bu hususlardan, son zamanlarda toplumumuzda en çok yara açan fuhuş olmaktadır.
İnternet’in hayatımıza hızlı bir şekilde girmesi sonucu sınırların ortadan kalkması, kadının sosyal hayattaki yönünün artması ve bu yönünün menfi olarak genellikle cinsellik teması üzerine oturtulması, medyanın bilinçli veyahut bilinçsiz bunu halka yansıtması fuhuşun/müstehcenliğin kolay ve hızlı şekilde toplumumuza yayılmasına neden olmuştur. Bu hızla ilerleyişe ise gerekli ahlaki ve hukuki tedbirlerin alınamaması bu durumun sanki normal bir vaka gibi gözükmesini sağlamıştır.
Toplum olarak müstehcenlik konusunda hassas bir yapımız bulunmasına rağmen, son zamanlarda ceza kanununda bu yapımızın tersine zina suçunun kaldırılması, gerçekleştirilen cinsel suçların cezasının yetersizliği, günlük basının arka sayfalarındaki manken resimlerinin artık tüm gazetelerde normal bir durummuş gibi yer alması, televizyon yayınlarında reklamlar dahil her fırsatta cinsellik vurgulamasının yapılması, haftalık düşünce-siyaset-güncel başlıklı dergilerinin magazin dergilerini aratmaması bu durumu sıradanlaştırmıştır.
Soruna bakacak olursak kadının cinsel yönden etkisini kullanarak ticari yönden kar amacı hedefleyen kesim yanı sıra, toplumun ahlaki ve zihinsel çöküntüsüne sebep olmak isteyenlerin bir yarışı durumuna gelen müstehcenlik sonuç olarak bir çok sorunu ortaya çıkarmaktadır.
Özellikle tecavüz ve taciz olaylarının son zamanlarda akıl almaz boyutta artması, sosyal statüleri yüksek mesleklere mensup aile babalarının pedofili ve çocuk pornocusu olarak yapılan operasyonlarda yakalanması sorunun sadece cezai, hukuki uygulamalarla çözülemeyeceğini ortaya sermektedir.
Bu problemin çözümüne her sorunun öncelikli çözümü olan ailede başlanılması gerekmektedir. Ailenin vereceği ahlaki eğitimin çocuğun sağlam temellere oturmuş bir karaktere sahip olmasına yardımcı olacak, bunun devamında okul sıralarında bu eğitimin devamı niteliğindeki öğretimin verilmesi çocuğun ilerleyen yaşamında bu tür sıkıntıları aşmasına vesile olacaktır. Tabi bunlar yapılırken artık günümüzün vazgeçilmezi kitle iletişim araçları televizyon, gazete, dergi hatta radyo devlet denetimi sağlanarak bu tarz yayın ve propagandanın yapılmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Ayrıca internetin, bulunduğu her evde davetsiz misafirleri de davet edebileceği ihtimali göz önünde bulundurularak özellikle çocukların bu konuda korunması sağlanmalı, internet denetimi yapılmalıdır. Öyle ki, zaten %90 bu tarz sitelerle işgal edilmiş olan net alemi, girdiği evlerde de kontrolsüz kullanımıyla bu siteleri gizli saklı şekilde odalarımıza sokmaktadır. Sadece bu hususta değil, son günlerde yaşadığımız menfur cinayetlerin faillerinin ortak özelliklerine baktığımızda internetten farklı şekillerde etkilenmiş şahıslar oldukları gözlemlenmiştir. Örneğin, Santoro’nun katili O.A. sıkı bir internet kullanıcısıdır. Alparslan Aslan ise kuvva-i milliye sitelerinde yorumları yayınlanacak kadar ilerletmiştir işi. Ogün Samast ta Hrant Dink’le ilgili internetten enforme etmiştir kendisini. Hatta kız arkadaşını bile internetten bulmuştur.