Ülke Sevgisini Sevda Haline Getirmek ! ! !

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÜLKE SEVGİSİNİ SEVDA HALİNE GETİRMEK ! ! !

Geçtiğimiz yılın son günlerinde genellikle market önlerinde köşe tutmuş tv. kanalları gözüne kestirdiği vatandaşlara bol bol mikrofon uzattılar. Önceden belirlenmiş soruları arka arkaya vatandaşa yönelttiler. ‘2011 yılı nasıl geçti? 2012 den beklentileriniz nelerdir? Ekonomik durumu nasıl görüyorsunuz? Kıbrıs sorununun çözümünden umutlu musunuz?’ vs.vs. Anlayacağınız basma kalıp sorular.

Vatandaş da gördüğüm kadarıyla artık mikrofonlardan kaçmıyor. O anda aklına gelenleri bir bir sıralıyor. Genellikle herkes, sorulara kendi penceresinden bakıyor. Yani kendi durumuna göre bir ülke, kendi ekonomik sıkıntılarına göre de bir ekonomik duruş sergiliyor.

Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik hemen herkeste ortak bir görüş mevcut. Hiç kimsede bir çözüm beklentisi yok. Zaten Rumların ve ‘yoldaş!’ Hristofyas’ın Kıbrıs Türk Halkına bakışını gördükçe kimsede sürdürülebilir bir çözüm beklentisinin olmaması da gayet doğal.

Ekranlara ve gazete sayfalarına yansıyan yurttaş eğilimleri genellikle olumsuz. Hemen herkes, zengini fakiri, kadını erkeği, köylüsü şehirlisi, memuru, işçisi ve çiftçisi, esnaf ve tüccarı ekonomik sıkıntılardan ve geçim sıkıntısından dert yanıyor.

Bu tarzda yakınmaları yadırgamak elbette olası değildir.

Neden? Çünkü; ‘mutlak mutluluk’ denen olguyu, ne dün ne bugün ne de yarın insanoğlunun yakalaması olası değil. Çünkü insanın doğasında; ‘yeterlilik’ diye bir kavram yerleşmemiştir. Zaten öyle olsaydı; hiçbir alanda gelişme olmazdı!

Ha ülkede yakıcı sorunlar yok mudur? Elbette vardır. Başka toplumları bilmiyorum ama; Sn. Talat’ın deyimiyle “Biz galiba biraz fazla marazi bir toplum olduk.” Negatif düşünce sistemini kendimize yaşam tarzı haline getirdik.

“Ağlamayan çocuğa süt vermezler” misali hep ağlayıp duruyoruz.

Tekrar edelim; çözüm bekleyen ciddi sorunlarımız yok mudur? Yok diyen yok ki! Hükümet de bazı sorunların olduğunu kabul ediyor. Zaten bir ülkede, siyasi partiler, Meclis, hükümet, meslek odaları, sendikalar, dernek ve birliklerin var olma nedenleri yani toplumun siyasi ve sivil anlamda örgütlenmesinin gereği de bu değil midir?

Sorunlara rağmen; ülkeyi yönetenlerde ihmal, atalet, günlük düşünme, popülist yaklaşım, partizanlık, kayırmacılık, bölgecilik, kaynak yutuculuk gibi siyasi yoz alışkanlıklar yok mudur? Gırla vardır. Ancak bütün bu yoz düşünce yapılanmasını sadece bir partiye tapulamak da doğru mudur? Elbette doğru değildir.

Sanırım; öncelikle, düşünülmesi ve aşılması gereken, siyasetin bu hastalıklı anlayışıdır. Bu anlayışı; bizzat bu hastalıklardan muzdarip siyasi partiler yasal veya idari düzenlemelerle ortadan kaldırabilirler mi?

Hiç sanmıyorum. Sistemden besleneler, ya da beslenmek için sıra gözetleyenler, ‘ topluma, bireye, ülkeye ve devlete’ musallat ettikleri bu ‘çarpık yapıyı’ dönüştürmekte asla samimi olamazlar. Zaten siyasetin bir ‘horoz döğüşü’nden ibaret görülmesi de bundandır.

Bir de sıkıntılarımızın başka yönü vardır ki; bu konuda da suçlu olan vatandaşın bizzat kendisidir. Çünkü siyasetin bu şekilde biçimlenmesinde bire bir vatandaşın sorumluluğu vardır. Ne yazık ki; vatandaşlar olarak siyasetçiden taleplerimiz ya sadece bireyseldir, ya da, bir grubun, katmanın çıkarlarını öngörür. ‘hayır, ben önce ülkemi ve devletimi düşünürüm’ diyen ve genel gidişata uyum sağlamayan siyasetçi de siyasi yaşamını sürdüremez.

Çoğu yetişmiş, kalite düzeyi yüksek, kendi alanlarında kendilerini kabul ettirmiş insanlarımız da böyle bir ‘siyaset-vatandaş’ ilişkisinin geçer akça olduğu bir ortamda siyasete atılmayı hiç düşünmez.

Ha birileri kalksa ve bana da ‘bu ülkenin en yakıcı sorunları nedir?’ diye sormaya kalksa; benim de yanıtım öncelik sırasına göre yanıtım şu olur: siyasi yozlaşma; her alanda bireysel düşünme; kamu yönetimindeki ciddi çöküş ve verimsizlik; özel sektörün cılız yapısı; piyasa darlığı; işsizlik; önemli miktarda kaynağın Güney ekonomisine akıtılması; çevre tahribatı ve kirliliği, bitmeyen trafik kazaları, toplum huzurunu bozan suç olaylarındaki çeşitlenme ve artış!

Bir de gençlerimizin, gerek milli değerler gerekse akademik açıdan kalite düzeyi yüksek bir eğitim öğretim sürecinden mahrum bırakılmas!

Peki toplum ve ülke bu sorunlara mahkumudur? Asla; herkes üzerine düşen yurttaşlık görevlerinin gereğini yerine getirirse; yaşanmağa değer çok güzel bir ülkemiz var.

Demek ki; ülke sevgisini bir sevda haline getirecek mekanizma ve süreçleri nasıl harekete geçirebiliriz sorusuna yanıt almak için, önce bunun üzerinde kafa yormak gerekir.

Peki bu ülkede bunca yıl, iyi, doğru ve güzel adına hiçbir şey yapılmadı mı? Önyargısız mukayese yeteneğini yitirmeyenler için, Türkiye’nin de bitmeyen katkıları sayesinde aldığımız mesafeyi görmek isteyen herkes görür. Yarasa düşüncelilerse, ‘her yer karanlık’ nakaratını tekrar etmeye devam edip dururlar!!!
 
Üst