Ulusal Ordu ve Oynanan Oyunlar

Salim Doğan

Onursal Üye
Katılım
7 Nis 2012
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ULUSAL ORDU VE OYNANAN OYUNLAR

Ordu bir milletin geleceğini, istikbalini, yurdunu, namusunu korumak için yine milletin içerisinden çıkmaktadır. İlkel kominal toplumlarda insanlar klan güvenliğini sağlamak için sistematik tedbirler almaya başlamışlar. Bu tedbirler zaman içerisinde disipline edilerek günümüze kadar geçen zaman içerisinde kurumsallaşmıştır. Türkler tarih sahnesine çıktığında ulusunun güvenliğini içerde ve dışarıda sağlamak amacıyla düzenli ordu kuran tek millettir. O nedenledir ki Türkler yaşadıkları yurtlaklarda güven içerisinde yaşamasını bilmiş milletinin güvenliğini, şerefini, haysiyetini, namusunu kan dökerek, bedel ödeyerek sağlamıştır. Komşularıyla kavgalarında kendisine yakışır bir üslupla karşılık vermiştir. Tarih Türk askerlerinin savaştığı milletlere karşı insanlık adına utanılacak bir davranışta bulunmadığını defalarca yazmıştır.

Cephede yaralanan düşman askerini sırtına alarak kurşun yağmuru altında karşı cepheye götürüp yaşamasını sağlayacak kadar merhametli ve cesur olduğunu kanıtlamıştır. Bizimle savaşan milletlerin komutanları Türk askeri için bakın neler demişler: Baron Von Busbecq, “Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bir ordu galip gelecek ve payidar olacak, diğeri de mahvolacaktır. Çünkü şüphesiz, ikisi de sağlam surette devam edemezler. Türklerin tarafında, kuvvetli bir imparatorluğun bütün kaynakları mevcut; hiç sarsılmamış bir kuvvet var. Sefer görmüş askerler, zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, birlik, düzen, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklık var. Bizim tarafta ise, umumî fakirlik, hususî israf, sarsılmış kuvvet, bozulmuş maneviyat, tahammülsüzlük ve idmansızlık var. Askerlerimiz serkeştir, subaylarımız tamahkârdır. Disiplini hor görüyoruz. Sebatsızlık, serkeşlik, sarhoşluk, sefahat, bizde bol bol mevcuttur. Bütün bunların en kötüsü, düşmanın (Türklerin) zafere, bizim de hezimete alışkın bulunmamızdır... Bizim askerlerimiz arasında olduğu gibi, hiçbir tarafta bir sarhoşluk, cümbüş yahut kumar gibi şeylere tesadüf edemezsiniz.,

Meşhur İngiliz diplomatı Ricault, ordu-yu hümayun ile Uyvar Seferine katılmıştır. Müşahedelerini şöyle anlatır: “...Ordugâhta en küçük bir gürültü ve münakaşa duymak mümkün değildir. Halk, ordularının geçişi sırasında en ufak bir endişe hissetmez. Ordu geçtiği yerde her şeyi peşin para ile satın alır, hanlarda geceleyen asker parasını öder. Türk ordugâhında, kızlarına tecavüz edildiği için şikâyete gelen anneler görmek mümkün değildir. Malının asker tarafından yağma edildiğini, hoş olmayan herhangi bir davranışla karşılaştığını söyleyerek şikâyete gelen de yoktur. Zira böyle şeyler olmaz. Bu düzen, Türk ordusunu muzaffer kılmış ve imparatorluklarını muntazam şekilde büyütmüştür. Biz Hıristiyanların ordularına ise şarap, Türk ordusunda görülenlerin tamamen aksini husule getirmiştir...” Aynı konuda Iorga ise şöyle demektedir: “Bir Avrupa ordusunun bir ülkeden geçmesi, o ülkenin halkı için felâket, bir Türk ordusunun geçişiyse saadetti. Halk, Türk ordusunun kendi memleketlerinden geçmesini dört gözle beklerdi. Zengin Türk askerleriyle geniş ölçüde alış veriş yaparlardı. Balkanlarda genç Hıristiyan kızları, tek başlarına, mal satmak için, endişesizce Türk ordugâhına girerlerdi. Aynı durum Avrupa orduları için hayal bile edilemezdi. On sekizinci asrın başlarında ise Kont Bonneval; “Mahir bir kumandan, Türk askeri ile dünyayı bir kutuptan, diğer bir kutba kat edebilir demektedir.”

Atatürk’ün Türk Ordusuna Verdiği Önem - Vatanına, özgürlüğüne ve şerefine büyük önem veren Türk Milletinin, milli varlığı ve istiklali uğruna gösteremeyeceği kudret, yapamayacağı fedakârlık yoktur. Bu güven ile “Ya istiklal, Ya ölüm” diyerek Milli Mücadeleyi başlatan Atatürk; milli ve bağımsız bir devlet kurmuş, bu milleti çağdaş medeniyetler düzeyine taşımada, Türk Ordusunu bir teminat olarak göstermiştir. Atatürk, bu düşüncesini şu sözleriyle ifade etmiştir: Ordu, Türk Ordusu, işte bütün milletin göğsünü itimat (güven), gurur duygularıyla kabartan şanlı adı. Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek (gerçekleştirmek) için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilenmesi imkânsız teminatıdır. Atatürk, vatan evlatlarının vatanın bölünmez bütünlüğü için bir araya geldiği; mazisi şanlı, geleceği parlak Türk Ordusunu şu sözleriyle tanımlamaktadır: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ordusu, istilalar yapmak veya saltanatlar kurmak için şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan münezzehtir (şunun bunun elinde tutku aracı olmayacak kadar temizdir). İnsanca ve müstakil (bağımsız) yaşamaktan başka gayesi (amacı) olmayan milletin aynı ideale bağlı ve yalnız onun emrine tabi (onun emrinde) ve sadık öz evlatlarından mürekkep (oluşan) muhterem ve kuvvetli bir heyettir (saygın ve güçlü bir kuruluştur).

Bir millet namusunu, şerefini, haysiyetini güveliğini koruyacak olan ordusuna sahip çıkmak zorundadır. Eğer bunu yapamıyorsa işte o zaman millet özelliğini yitirmiş demektir. Ya da ordu millet nezdinde gözden düşmüşse üstüne düşen görevleri yerine getirme konusunda yetersiz kalıyorsa işte o zaman ordu milletiyle birlikte yok olmaya mahkûmdur. Ulusal ordular ulusun, milletin içinden çıkar. Gücünü milletten alamayan ordular zaman içerisinde yozlaşır, başkalarının elinde oyuncak olur, dış güçlerin telkinleriyle hareket eden ordular halkın gözünden düşer, milletlerin bağımsızlığı, varlığı orduların halkla bütünleşmesiyle sağlanabilir. Bunu beceremeyen ordular ve uluslar Mao Zedong’un dediği gibi “Kâğıttan Kaplan” olmaktan kurtulamazlar.
 
Üst