Vatandaş İnancını Yitirmiştir ?

Ahmet Gülay

Onursal Üye
Katılım
28 Eki 2010
Mesajlar
67
Tepkime puanı
0
Puanları
0
VATANDAŞ İNANCINI YİTİRMİŞTİR ???


Sn. Eroğlu, üçlü görüşmenin kendi talebi üzerine gerçekleştiğini basın mensuplarına söylemişti. Hatta bu görüşmede kullanılmak üzere basın ve halk kuruluşlarından fikirlerini yazılı olarak kendisine iletilmesini de istemişti.. Üçlü görüşme ile ilgili açıklamalarına bakılırsa pek de önemli bir şey görüşüldüğü söylenemez. Yani konular ki altı başlık altında görüşülmesi uygun görülmüştür, teyit edilmiş ve iki aylık bir zaman diliminde görüşmelerin sonuçlandırılması gibi zorunlu bir sözle kendi kendini bağlamaktan öteye bir yarar sağlamamıştır. Halbuki amaç yine kendi tarafından açıklandığı gibi anlaşma ortamı bulunamayan konular üzerinde Sn. Ban Ki-Moon’dan arabuluculuk talebi idi. Yani tartışma konusu olan noktalarda Birleşmiş Milletler genel sekreterinin anlaşma ortamı yaratması idi. Sn. Eroğlu topu genel Sekretere atayım derken tekrar topu kucağında bulmuş hem de şartlı olarak. “Ya iki ayda bitir ya da ben bitiririm” gibisinden. Ama yine de Sn. Eroğlu “Ben üçlü görüşmenin yapılmasından memnunum” diyebiliyorsa herhalde ona göre görüşmenin bizim bilmediğimiz iyimser bir yanı olmalıdır. Ama Üçlü görüşmeden çıkan sonucun “ocak sonuna kadar Kıbrıs’ta müzakerelerin devam etmesi, bu altı başlıkta yakınlaşma olup olmayacağının tespit edilmesi ve Cenevre’deki yapılması tasarlanan üçlü görüşmede sonucun ne olabileceğinin değerlendirilmesinin öngörüldüğü” şeklinde Sn. Eroğlu tarafından özetlenmişse, bir arpa boyu ilerleme sağlanamadığı açık seçik ortadadır. Yani başka bir deyişle üçlü görüşme amacına ulaşmamıştır.

Aslında Birleşmiş Milletler Sekreteri’nin Kıbrıs konusunda bir uzlaşma sağlamasını beklemek büyük bir yanılgı olurdu. Çünkü devlet olarak tanınan sözde Kıbrıs Devleti, Rum’ların tasarrufunda ve sadece Rum’a hizmet veren bir kuruluş olup Türk’lere kapılarını kapatmış, !960 antlaşmaları ile var olan ortaklıktan Türk tarafını dışlamıştır. Durum böyle iken ve Birleşmiş Milletler Kıbrıs Devleti’ni meşru devlet olarak kabul ederken Türk’lere talebettiği hakların verilmesine sıcak bakması düşünülemez. Çünkü böyle bir istek bir devletin içişlerine müdahale olur ki bu Birleşmiş Milletler’in kuruluş amaçlarına ters düşmektedir. Öyle ise bu ortamda çözüm bulmak imkansızdır.

Avrupa Birliği de Kıbrıs halkına üyelik vermekle Kıbrıs’ı kendi toprağı olarak görmektedir. Kıbrıs artık bir yandan AB Parlamentosu’nun kararları ışığında AB Komisyonu tarafından yönetilmekte diğer yandan Yunanistan’a olan bağımlılığı ile de Anavatan ( mitera Ellat’a) uyumu içinde birlikte hareket etmektedir. Kıbrıs’ın tamamı Kıbrıs Cumhuriyeti olarak kabul edildiği için, önemli olan sözde işgal edilmiş Kuzey Kıbrıs topraklarının kurtarılmasıdır. Zaten AB olsun diğer Avrupa Ülkeleri ve Amerika, Türk Ordusu’nun Kıbrıs’tan çekilmesi talebiyle Türkiye’yi devamlı sıkıştırmaktadır. AB kendi topraklarının işgalinden vazgeçilmesini istemekte Türkiye’nin AB ye doğrudan üye olmasını Kıbrıs’tan vazgeçme şartına bağlamaktadır. Türkiye Hükümeti yıllardır “Milli Dava” diye tanımladığı Kıbrıs’tan vazgeçer mi? İşte en önemli cevap bu soruda yatmaktadır. Acaba Sorusu cevap bulmadıkça bu ortamda da çözüm bulunamaz.

Ama en önemlisi ve bizi kahreden AB aşkıyla yanıp tutuşan Türkiye Hükümeti’nin AB üyesi olma yolunda istenilen her türlü tavizi tereddütsüz vermek gibi bir tutum ve davranış içinde olmasıdır. Nitekim 2010 Türkiye İlerleme Raporu’nda, Kıbrıs’la ilgili dış politikasında “Türkiye’nin Kıbrısta’ki kapsamlı çözüm müzakerelerine destek açıklamasının yetmediği AB’nin Türkiye’den aktif destek beklediği, Türkiye’nin ek protokol yükümlülüklerini (Rum’a limanların açılması ve Kıbrıs Devleti’nin tanınıması) yerine getirmesinin şart olduğu , Rum kesimi ile ilişkilerin normalleşmesi gerektiğine vurgu yaparak, AB nin konuyu yakından izlemeye sürdüreceği ifade edilmektedir.Yine diğer birçok konuda Türkiye’nin iç işlerine müdahale edilmekte, Türkiye’nin AB ye girmesini birçok şarta bağlayıp taviz ve santaja başvurulmaktadır. Her geçen gün Kıbrıs konusunda daha da büyük bir baskı ve yeni birtakım isteklerle Türk halkı bunalıma sürüklenmektedir. Bu da gösteriyor ki AB ortamında da sorunu çözmek kesinlikle mümkün değildir. Şurası da bir gerçektir ki Türkiye, Kıbrıs’tan vazgeçmedikçe AB ye girmesi hayal bile edilemez. Yani Türkiye ya yardan ya da milli davadan vazgeçmek zorundadır. Kıbrıs’ta anlaşma ancak Türkiye Hükümeti’nin tercihi ile doğru orantılı olacaktır.

Görüşmelerden bir sonuç alınacak diye ümitlenmek ve gelişmelere olumlu olarak bakmak safdillik olur. Artık vatandaş da görüşmelerle bir çözüme ulaşma inancını yitirmiştir. 1963 te Kıbrıs Devleti’nden dışlandığımızdan bu yana hep bir barış sağlarız umuduyla görüştük ve görüşmeye devam ediyoruz. Bir ömrü tüketecek uzunlukta bir görüşme sürecini yaşadık. Neyi hallettik ne kazandık ki, hala görüşmeleri sürdürüp bir barış sağlayabileceğiz umudunu taşıyalım? Bitsin artık bu sonu olmayan rezil süreç. Bir an evvel tanınma yolunda bir seferberliğe girmek yapılacak en uygun harekettir.. Çünkü varlığımızı sürdürebilmenin tek alternatifi tanınmaktır.

Bizim tek umudumuz Türkiye halkı ve onun bağrından var olan Türk Silahlı Kuvvetleri’dir.. Kan ve can vererek alınan bu topraklar bazıları öyle istedi diye terk edilecek mi? Bazı arkadaşlar Kıbrıs Türkü’nün direnişi ancak Kıbrıs sorununu çözecektir diyor ama, Kıbrıs Türkü’nün kaderine hükmeden bunca üst makam, Avrupa sevdalıları ve komşularıyla sıfır sorun siyasetini benimseyen bir hükümetin varlığı ve baskı altında her gün biraz daha etkisizleştirilmek istenen kurumlarıyla değiştirilmeye çalışılan bir Türkiye ne kadar umut kaynağı olacaktır? Anavatana büyük bir sadakat ve sevgiyle bağlı bir KKTC hükümetinin ve halkının gücü sorunu çözmeye yetecek mi?

Kıbrıs Türkü’nün devletine sahip çıkarak her türlü olumsuzluğa direneceği tartışılamaz bir gerçektir. Bu toprakları vatan yapmak için şehit verdik, gazi olduk. İcabederse bir kez daha bu ruleti canımız pahasına oynamaktan asla çekinmeyeceğiz. Çünkü ne Allahtan umut kesilir ne de vatandan vazgeçilir. Yemin ettik bir kere KKTC yi sonsuza kadar yaşatacağız.


Hoşca kalınız.
AHMET GÜLAY
 
Son düzenleme:

Sibel34

Dost Üyeler
Katılım
17 Tem 2008
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Vatandaş İnancını Yitirmiştir ?

(Atatürk'ün S.D. II, S. 249)

Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık haysiyet ve şerefinin icabı olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve elbette esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete nazaran dost ve düşman nazarındaki mevkii farklı olur.

1927
 

Ahmet Gülay

Onursal Üye
Katılım
28 Eki 2010
Mesajlar
67
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Vatandaş İnancını Yitirmiştir ?

Bir arkadaşın ısrarına karşın benim ona söyleyeceğim tek cümle "Ölmek var ama davadan dönmek yok" Ocakta, 2014 te bilmem hangi tarihte anlaşma olacakmış, KKTC tarihe karışacakmış, Rum'la yeniden bir arada yaşanacakmış bunların hepsi martaval. KKTC vardır ve ebediyen var olacaktır. AHmet Gülay
 
Üst