Vatanımız gibi dinimizi korumak ta ülkücülere düşüyor

Katılım
26 Kas 2008
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
VATANIMIZ GİBİ DİNİMİZİ KORUMAK TA ÜLKÜCÜLERE DÜŞÜYOR

Cenâb-ı Hakk, Maide suresi 54. ayette Arapların Islama hizmetten geri kaldıkları ve dinden dönmelerin görüldüğü bir dönemde, Arapların yerine, müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorlu, kendisinin onları sevdiği ve onların da Allah’ı çok seveceği bir milleti göndereceğini müjdeliyor. Tefsir âlimlerine göre bu millet Türk milletidir.
Arapların ve İranlıların İslama hizmetten geri kaldıkları, İslam dünyasında bir sürü sapık mezhep ve siyasi fırkaların çıktığı, Müslümanların Hıristiyanlara karşı sınırlarda sürekli gerilediği bir dönemde tıpkı Maide suresi 54. ayette belirtildiği gibi Türkler topluca Müslüman oldular, İslamiyet’in ve İslam dünyasının imdadına yetiştiler. Bu günde gerek yüce dinimiz İslamiyet, gerekse İslam dünyası birçok tehdit ve tehlike ile karşı karşıyadır. O zaman da bu sapık mezhep ve fırkaların çıkışında da başta Abdullah İbni Sebe olmak üzere Yahudiler etkili olmuşlardır. Bu günde İslamiyeti ve Türk milletini İslamın özünden uzaklaştırmak isteyen sapık fırka ve gurupların arkasında Musevi ve Hıristiyanlar var. Tarihi olaylara kısaca göz atacak olursak:
İslâm dünyasında Türk hâkimiyetinin başladığı bir sırada İslâm dünyasının hali yürekler acısıydı. İslâm dünyası iç ve dış buhranlara düşmüş ve büyük tehlikelerle karşı karşıyaydı. İslâm dünyasında bir sürü sapık mezhep ve fırka türemiş halifelerin sözü geçmez bir durumda idi. Eski İran’ın Zerdüş dini, Mazdakçı komünist düşünceleri Müfrit Aşırı Şia adı altında yeniden canlanmış durumda idi. Daha önce adı geçen Babek-Papak hareketi de Mazdakçı Komünist fikirlere dayanıyordu.
Onuncu yüz yılda Irak tarafında Kermatiler, işçi, köle ve köylülerin birleşmesi ile, mal, mülk ve kadının ortaklaşa kullanıldığı Mazdakçı komünist fikirlere dayanan bir sapık mezhep ve topluluk oluşturmuşlardı.
İslâm dünyası bir sarsıntı geçiriyor, bu durumdan faydalanan aşırı Şiiler kuvvetleniyordu. İslâm nizamının sarsıldığı bir zamanda Hz. Peygamberin soyundan geldiklerini iddia eden Fatımiler, Mısır ve Suriye’ye hâkim olarak Kahire’de hilafetlerini ilan ettiler. (969) İspanya’da ise daha önce Kurtuba Emevileri Bağdat’la ilgilerini keserek 929 yılında hilafetlerini ilan etmişlerdi. Böylece İslâm dünyası üç hilafet merkezine bölünmüş ve halife sayısı birden üçe çıkmıştı.
Abbasi hilâfetinin en karanlık dönemi ise İran’da kurulmuş olan Büveyhi devletinin kuruluşu ile başlamıştır. Özellikle 945’ten başlayarak 1055’e kadar geçen 110 yıllık bir zaman dilimi içerisinde Sünni İslâm halifeleri Büveyhilerin elinde birer oyuncak durumuna düşmüşlerdi. Mazdakçı Komünist fikirlere dayanarak 899’da Basra Körfezi’nin batısında bir devlet kuran Kermatiler halifenin ordusunu bozguna uğratıp 902’de Suriye’yi yakıp yıktılar, 904’de önce Basra’yı daha sonra Kûfe’yi yağmaladılar. 930 yılında Mekke’yi yağma edip 30 bin Müslüman’ı kılınçtan geçirdiler . Turist çekmek ve gelir temin etmek amacıyla Kermatilerin merkezi “Hecer” (Müminiyye)e götürülen mübarek taş “Hacerü’l esved” 21 yıl, 4 ay sonra 951 yılında yerine koyulmak üzere iade edilmiştir.
İslâm Dünyası’nın üçlü hilafet ve birkaç müstakil devlet konumuna ve halifelik makamının sadece bir sembol durumuna düştüğü, sapık mezhep ve fikirlerin yayıldığı bir kargaşa döneminde, Hıristiyanlar da bu durumdan yararlanarak ‘Haçlı Seferleri’ne ve İslâm Ülkelerini istilaya başlamışlardı. Müslümanların Erzurum, Toroslar ve Çukurova hattında kurmuş olduğu hudut savunma teşkilatları çökmüş, Bizanslılar kuzeyde Azerbaycan’a, güneyde Suriye ve Irak’a kadar ilerlemişlerdi. Hilâfet merkezi ve Kudüs tehdit altında idi.
İşte böyle bir zamanda “Mu’cize-i Kur’aniye” ve “Mucize-i Muhammediye” gerçekleşiyor ve Türkler topluca Müslüman oluyordu. Karahanlı Türk devleti Allah yolunda cihatla uğraşmakta ve İslâm dünyasını doğudan gelen istila ve tehlikelere karşı korumakta idi. İran ve Horasan’da kurulan Gazneliler Türk devleti ise Hindistan seferleri ve fethi ile meşguldü. Bu günkü Pakistan ve Hindistan’daki milyonlarca Müslüman Gaznelilerin eseridir. Tuğrul ve Çağrı Beyler'in öncülüğünde kurulan Büyük Selçuklu devleti ise Batı'dan gelen tehlikelere karşı İslâmiyet’i koruyor, Allah yolunda cihat ediyordu. Selçuklulardan sonra kurulan Osmanlı devleti bir "Cihan Devleti" olarak İslam’ın bayraktarlığını yaparak, dünyaya adalet ve nizam veriyordu.
Rene Grousset, "Ehli Salip" adlı eserinde bu durumu şöyle anlatıyor:
"Kesin bir gerilemeye ve aşağılığa mahkum gibi görünecek kadar köhneleşmiş Arap-Acem (İran) İslâmiyet’i, Türk ırkının ortaya çıkması üzerine Hulafayı Raşidin (Dört Halife) devrindeki dahili birliği ile genişleme ve yayılma kudretini yeniden kazanmıştır."(İ. Hami Danişmend, S:235)
İSLAMI KORUMA GÖREVİ BUGÜN ÜLKÜCÜLERİNDİR

Bu gün sadece vatanımız ve milletimiz bölünme tehditi ile karşı karşıya değildir, topyekûn bir İslam coğrafyası tehdit altındadır. BOP kapsamında 24 İslam ülkesinde sınırların ve rejimlerin değiştirilmesi planlanmış, bölgede KÜRDİSTAN adı altında bir İKİNCİ İSRAİL kurulmak istenmektedir. Yüce dinimiz de tıpkı vatanımız, milletimiz gibi tehdit ve tehlike altındadır. Tıpkı Türklerin topluca Müslüman olduğu dönemde olduğu gibi İslam dünyası büyük bir sarsıntı geçirmekte, Irak ve Afganistan, Filistin işgal altında, Türkiye bölünme tehdidi ile karşı karşıyadır. Başta Mısır, Suudi Arabisatan, Irak, Afganistan ve Türkiye’de Musevi ve Hıristiyanlarla işbirliği içerisinde olan idareciler ve guruplar vardır. Yüce dinimiz İslam ve Ehl-i sünnet anlayışı mezhepsizler, diyalogcular, Vahhabiler ve İrancılar tarafından yok edilmek istenmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında geleneksel İslam anlayışından uzaklaşılarak, ılımlı İslam, liberal İslam-Protestan İslam adı altında başta Türk milletinin olmak üzere tüm İslam âleminin manevi dokusu bozulmak istenmektedir.

YENİ BİR MUCİZEYE İHTİYACIMIZ VAR…
Bu vatanı bize ebedi yurt yapan Malazgirt kahramanı ceddimiz Sultan Alparslan’ın dediği gibi: “Biz Türkler hâlis Müslümanlarız bidat nedir bilmeyiz”; İslamın ve İslam coğrafyasının fitne ve fesadına izin vermeyiz. Evet bu gün biz ülkücülere sadece vatanımızı ve milletimizi korumak değil topyekun bir İslam coğrafyasını ve İslam dinini de korumak düşüyor. Evet bu gün yeni bir mucizeye ihtiyacımız var… Tıpkı İslam dünyasının en kötü günlerinde Türkleri topluca Müslüman olmakla imdada gönderen Yüce Allah bu sefer de ÜLKÜCÜLERİ imdada gönderecektir… Herkesin bir hesabı varsa Yüce Allah’ın da bir hesabı vardır. Evet, Ülkücülerin iktidarı yakındır…
 
Üst