XXII. Uluslar Arası Kibatek Edebiyat Sempozyumu "Anı Edebiyatı."

Hüseyin LAPTALI

Onursal Üye
Katılım
13 Ağu 2008
Mesajlar
465
Tepkime puanı
0
Puanları
0
XXIII. ULUSLAR ARASI KİBATEK EDEBİYAT SEMPOZYUMU "ANI EDEBİYATI."

Uluslar arası “KIBATEK” Edebiyat Sempozyumları serisinden XXIII’üncüsü olan “Anı Edebiyatı” Sempozyumu Kıbrıs Türk Kültür Derneği (KTKD) İstanbul Şube binasında yapıldı. Fevkalade düzenli, başarılı, takdir toplayıcı ve dinleyenlere, katılımcılara haz verici olarak 8-9 Kasım günlerini de alıp, uçurup götürdü.

“KIBATEK” açılımı şöyledir.

“Kıbrıs-Balkanlar-Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu.”

KIBATEK’in ilk tüzük taslağı İzmir’de Eşbaşkan Feyyaz Sağlam tarafından 30.11.1988 tarihinde hazırlanmış ve bu metin Ankara'da KTKD’i yayını olan “Kıbrıs Mektubu” dergisinin 01.01.1999 tarihli sayısında dahi yayınlanmıştır. Bu metinde KIBATEK’in kuruluş amaçları şöyle sıralanmıştır.

1)Kıbrıs Balkanlar ve Batı Avrupa başta olmak üzere Türkiye Türkçesi’nin egemen olduğu bölgelerdeki Türk Edebiyatları arasında karşılıklı ve sistemli olarak yayın-tanıtım faaliyetlerinin yapılmasını koordine etmek…

2) Aynı edebi potansiyelin Türk Dünyası’nın diğer bölgelerinde de tanıtılması ve diğer Türk lehçelerine (şivelerine) çevrilmesi için girişimlerde bulunmak…


3) Yine aynı edebi potansiyelin çeşitli doğu ve batı dillerine çevrilmesi için girişimlerde bulunmak…


4) Bütün bu çalışmaların ve diğer edebi ürünlerin bir arada yer alacağı ortak uluslararası bir edebiyat dergisi yayınlamak ve yaşatmak.


5) Bu amaçlar doğrultusunda uluslararası ve yöresel boyutlarda sempozyum, panel gibi bilimsel etkinlikleri gerçekleştirmek.

6) Yine aynı amaçlar doğrultusunda değişik kitap yayınlar gerçekleştirmek…


7) Bütün bu çalışmalar çerçevesinde elde edilen gelişmeleri basın bildirisi, basın toplantısı gibi çalışmalarla kamuoyuna aktarmak…


Türk Dünyasında böyle ulvi ve bağlayıcı şekilde faaliyet gösteren bu kurumun, her ne sebeple olursa olsun Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Merkezi tarafından İstanbul Şubesinde yapılmasının, zor kullanarak dahi gerçekleştirilmemesine, sebep ne olursa olsun mani olunmak istenmesi hayret ve ibret verici bir olaydır. Doğrusu bir KTKD mensubu olarak bu hareketten azami utanç duydum. Kınarım.

Bu arada başta KIBATEK Vakfı Başkanı İsmail BOZKURT ve çalışanlarını “KIBATEK ANI EDEBİYATINI” XXIII. sempozyum olarak, uzun bir takip, özverili gayret ve bitmez tükenmez bir enerji sonucu gerçekleştirmiş olmalarından dolayı gönülden kutlarım. Uluslar arası Türk edebiyatına yaptıkları başarılı, ulaşılması zor katkıların devamı en büyük dileğimizdir.

İstanbul Şube Başkanı Sayın Zehra Bilge Eray ve arkadaşlarının Genel Merkez tarafından aforoz edilmelerine karşın “KIBATEK ANI EDEBİYATI” sempozyumunun düzenli ve ev sahipliğine yakışır şekilde geçmesi için, şahsi olarak verdikleri uğraşıdan dolayı tebriklerimi sunarım.

KIBATEK’in yukarıda anlattığım kuruluş amaçlarına uygun olarak Balkanlardan, Avrasya’nın her tarafından gelerek tebliğ ve şiirlerini sunan gönül bağı soydaşlarımıza da sevgilerimi sunmayı bir borç bilirim.

Seminer, KTKD İstanbul Şube Başkanı Zehra Bilge ERAY, KIBATEK Türkiye Başkanı Metin TURAN ve KIBATEK Vakfı Başkanı İsmail BOZKURT’un açış konuşmaları ile başlamıştır.

Muuhtelif ülkelerden ve taaa Güney Kore’den gelen konusunda üstat ve uzman yirmiiki konuşmacı yukarıda anlattığım KIBATEK kuruluş anlaşması doğrultusunda konuşmalarını yapmışlar, tebliğlerini sunmuşlardır. Gönülden baki tebrikler…

Ayrıca yirmi ozan, birer ikişer açıklamalı şiirlerini okuyarak seminere hoşa giden duygular katmışlardır.

Güzel, doyurucu bir seminer oldu.


Hoşça kalınız
Hüseyin LAPTALI
16 Kasım 2012
 

Hüseyin LAPTALI

Onursal Üye
Katılım
13 Ağu 2008
Mesajlar
465
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: XXII. Uluslar Arası Kibatek Edebiyat Sempozyumu "Anı Edebiyatı."

Not: Ek’te LAPTALI’NIN okuduğu şiirleri görebilirsiniz. Teşekkürler.


XXIII. ULUSLAR ARASI KİBATEK EDEBİYAT SEMPOZYUMU

“ANI EDEBİYATI” SEMPOZYUMUNDA

SÖYLEDİKLERİM ve SÖYLEYEMEDİKLERİM, İKİSİ BİR ARADA…

Hüseyin LAPTALI

KTKD Antalya Şb. Bşk.


Erenköy’deyiz…

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında,
Mücahidin sesi olarak, konuşma hakkı bana verilmişti.
Savaştan yeni çıkmıştık.
Arkadaşlar sefil, perişan ve karamsardı.
Ne diyebilirdim ki...
Onların yenilmişlik değil de ezik duyguları üzerine,
Kahramanlık söylevleri çekemezdim.
Görevim S3 Harekat Şube Müdürü idi ve,
Cephedekilerden şanslıydım.
Şansım ise bir ahırda yatmaktı, onlardan farklı…
Arkadaşlarım, yıldızların altında, kuru toprak üstünde,
Bir kaya, bir çalı dibinde konaklıyorlardı.
Sonbaharın soğuk rüzgarları vınlayıp duruyordu.
Onların da tek battaniyesi vardı, benim de.
Benim yatağım ilk yardım sedyesi,
Onların kara toprak.
Ben onlardan çok çok şanslıydım.
O gece sigara kağıdına yazabildiğim “NÖBETÇİYE” şiirimi
Tepedeki arkadaşlarıma ithaf ettim.

NÖBETÇİYE...

Nöbetçi arkadaş
Karanlıkta dalgın
Neyi düşünüyorsun.
Soğuk nem vuruyor yüzüne
Neden ürpermiyorsun.
***
Önde düşman
Ölüm.
Arkada deniz
Derin.
***
Dost uzak
Düşman yakın
Birisi de ne çok kalpsiz
Hale bakın.
***
Ağlama derin derin
Düşünme fazla.
Gözlerin gezinsin
Karanlıklarda.
Seni sen korursun ancak
Bu topraklarda.
H.L. 24 Ekim 1964

“Kıbrıs’ta Bitmeyen Soykırım” isimli kitabımın; SON SÖZÜ…

Bu gün (16 Eylül 2012) bütün bir gün bilgisayarımın başındaydım. Kitabımı sayfa sayfa takip ederek, “İÇİNDEKİLER” bölümünü yazmaya çalışıyorum. Konu başlıklarını kağıda dökmek çok zaman aldı. Kolay iş değildi. Bıkmadan usanmadan onları müsvedde sıraladım.
“Oh be!..” diyerek işimi bitirdiğimde kitabımın tümü gözlerimin önünden geçmiş, “Kıbrıs’ta Bitmeyen Katliamlar” zihnimde cirit atmıştı. “Kıbrıs’ta Bitmeyen Soykırımı’ yeniden yaşamıştım. Artık “İÇİNDEKİLER” bölümünü kitabımın sonunda temize çekebilirdim.
Çalışma masamdan kalktığımda saat akşamın sekizine yaklaşmıştı.
Bu günlerde Türkiye’nin başı dertteydi. PKK saldırıyordu. İki üç gün içinde 30’a yakın şehit vermiştik. Haberleri dinledim. Türkiye bölünecek miydi?
Haberlerden sonra o günkü gazetemin bulmacalarını çözdüm. “Dimağım dinlensin” diye düşünmüştüm. Bir taraftan da uyuklayıp duruyordum. Uyuyakalmışım.
Kabus basmış, rüya görüyorum. Rüyamda büyük bir iş başarmışım, 2000 TL kazanmışım. Bekliyorum. Paramı getirecekler. Gelmişler, paramı asistanıma vermişler. Bakışıyoruz.
“Nasıl olur,” düşüncesi ile endişeye kapıldım. Asistan kaybolmuş. Meğer Rum imiş… Aramaya çıkmışım. Çetin dağ yolunda ormanlar içinde ilerlerken etrafımı köpekler sarmış… Kötü gözle yaklaşıyorlar… İki tanesinin niyeti bozuk… Çok yakınımda… Gözleri gözlerimde, salyaları akıyor, saldırıyorlar.
Tekmelerimle kendimi savunuyorum. Çok yakınımdalar… Saldırıyorlar… Hızla ve can havli ile tekmeliyorum.
“Hüseyin Hüseyin…” diyen, koridordan gelen seslere uyandım.
Uyanırken boşlukları tekmelemekte olduğumu hissettim, fark ettim.
Kitabımda tekrarladığım cinayetlerin kabusundaydım…
Onun içindir ki;
Kitabımda son sözümü Kurucu Cumhurbaşkanım Merhum Rauf R. Denktaş’ın vasiyet gibi deyişi ile bitirdim.
“1963 saldırıları ile ortaklık Cumhuriyetini yok ederek adayı Yunanistan’a bağlamayı tasarlayan Rum liderliği, geçmişi unutma hastalığından maluldür. Biz ise geçmişi unutmamak zorundayız.”

Merhum
Rauf R. Denktaş, 11 Ocak 1980 Halkın Sesi gazetesi

Yine de;

“LEFKOŞA’DA SON TANGO” dedim.

Yine de Rum dostlarımıza kapımız açıktır, ancak;
Yırtsınlar eski defterleri…
Bir demet barış çiçeğini, onlardan beklerim…
Demete ilişik hamili kart var ya…
“Türklerden özür dilerim,” yazılı olmalı…
Yazının altındaki imza ise;
Türk-Yunan Dostluğu
Özrün kabahatinden;
Epsilon kadar büyük olması yeter…
***
Epsilon senin alfabede var, bilirsin…
Sıfır ama sıfırdan büyücek bir değer…
Hakkını yemek istemem…
Kabahatlerin kadar özür dile, yeter…
Epsilon kadar fazlası, samimiyetin olsun…
***
Yeşil Hat duradursun yerinde, bir devrin hatırasına…
O zaman Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gel ki;
Kapımızı çal ki…
Seni Lokmacı barikatında karşılayayım…
Sana Lefkoşa’nın bu kıyısında, Asmaaltı’nda,
Bir kahve ısmarlayayım...
Yanına bir de kağıtlı lokum,
Bir de soğuk su çağırayım.
Bu da benim sevincimin işareti olsun…
***
Sen “Şerefe” dediğinde,
“Şerefte daim ol,” diyeyim…
“Efharisto poli” dediğinde,
“Afiyet şeker olsun.”
***
Merak etme;
Kulak arkası etmem, gecikmem.
Bir gün sonra;
MEDAKSAS meydanına gelirim,
Bir acı kahveni içmek için…
Bir kahvenin kırk yıl hatırı olmalı…
Sen Güney’de, Ben Kuzey’de,
Paşa paşa yaşarız…
Benden söylemesi…
Düşün taşın…
Sonra kaşın…
Hüseyin LAPTALI
8 Ağustos 2012

ONLARIN OLSUN BÜTÜN ÖVGÜLER

TÜM ŞEHİTLERİN


Ne zaman ki “Annan Planı” ortaya atıldı,

Bende de şafak attı.. Dellendim.
"Türkleri sök dağıt yok et," demekti bu plan.
“ÖNCE VATAN” heyecanım köpürdü.
Bu kadar bedava mı gidecekti bu vatan,
“Erenköy Sürüngeni-Özgürlüğün Bedeli” anılarımı yazdım.
Gavur eziyeti bu, Birleşik Kıbrıs bu dedim.
Kitabımdan çok övgüler aldım. Şımardım bile.
Halbuki,
Bütün bu övgüler, geleceklerini ve canlarını reddedip,
Erenköy’e koşan, ölüme atlayan,
Şehitler vere vere “Erenköy Destanını” yaratan,
Mücahit arkadaşlarımın, onların haklarıydı.

ONLARIN OLSUN BÜTÜN ÖVGÜLER, dedim.

“Erenköy Sürüngeni” kitabımdan bana gelen sözlerde
Hep övgüler vardır.
Övgüler doludur mektuplar, yaprak yaprak.
Bazen şımarmak geliyor içimden,
Sonra “Dur hele” diyorum kendi kendime,
“şımarmak senin neyine.”
***
Muhtaçtır mecburdur onlar sana,
Mecbursun sen de onlara, hatıralarına.
Aynen yaz, aynen anlat onları,
Öyle yaz öyle anlat ki;
Kelimeler resim çizsin onlardan.
Dillerden düşmesin destanları,
Yaşadıklarını bilsinler, hissetsinler ebedi.
***
Çok övgüler gelse de sana,
Tüm övgüler uçup gitsin onlara,
Bir duman gibi, sis gibi Erenköy şehitliğine…
Bir bulut olsun bütün anılar,
Yayılsın balçık misali kızgın güneşe, yükseklere.
Top sesleri düşman ateşi durmuş olsa da artık,
Düşmanın nefesi, Ağustos sıcakları,
Öldürücüdür oralarda oldum olasıya..
***
Övgülerin bulutları gölgelesin onları.
Serp çiçek suyunu üstlerine,
Nur içinde kalsınlar.
Övgüler onlarındır, hep yağsın üstlerine,
Dillerden düşmesin destanları.
***
Bir sürüngen gibi gelebildimse buralara,
Sizlerden farklı,
Yaşıyorum ya işte,
Sizlerin sayesinde.
Artık savaş olmasın.
H.Laptalı, 29 Haziran 2003

Sayın Cumhurbaşkanım

Rauf Denktaş,
Bu şiirimi Antalya’da Afyon şeker mermerine yazdırarak,
Erenköy’deki şehitliğe bırakmak istiyorum."
Cevap,
“Sen o şiiri Afyon şeker mermerine yazdırıp Erenköy’e gönderirsen, şehitliğe birlikte dikeceğiz,” şeklinde oldu.
Bundan sevinç ve sonsuz gurur duydum.
8 Ağustos 2003 gününden beri söz konusu şiirim,
Erenköy şehitliğindeki anıtta granit levha üzerinde ebedi yerini almıştır.
Ruhları şad olsun.
"Yes be annemcilere" misal olsun.

12 Haziran 2008
 
Üst