NEREDE KALMIŞTIK, BAŞLADIĞIMIZ YER BURASIMIYDI.
Başlamadan söyleyeyim bu yazı biraz uzun olacak. Uzun ama bu platformda herkesin anlayacağı dilden okunası bir şekilde. Konu, bildiğiniz gibi Kıbrıs sorunu. Hani şu 1974 den beri müzakerelerin başlayıp hiç bitmediği, çözümüne kıl payı kalan ama bir türlü çözülemeyen, bitti denildiği zaman başladığı yere tekrar dönülen, çözümsüzlüğün tek çözüm olduğu Yavru vatanımızın şerefli direnişinin adı ‘’Kıbrıs Sorunu.’’ 1974 ‘de olası çözümün gerçekleştirilip adının ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ olarak konduğu ve Rum tarafınca sorun haline getirilen durum.
Tabii tüm olup bitenlerin arasında bizim duyduklarımız fısıltı gazetesinden nakledilenler olunca görüşmelerin şekli ve programı, başka bir deyişle gündemi hakkında iki yönlü haber alıyoruz. Medya kuruluşlarının çözüm anlayışlarına bağlı olarak bu haberler bazılarımız için ‘iyi’, bazılarımız için ‘kötü’ yönde oluyor. Bazılarından kabul ettiğim ‘Kıbrıs Barış Platformunun’ iyi haberleri; Kıbrıs 74 platformu üyeleri(biz) ve TMT ruhunu taşıyanlar için ne kadar kötü ise, bizim için iyi olan haberler de sözde barışı isteyen ‘Barış Platformu’ üyeleri için kötü haber oluyor. Bu nedenle görüşmelerin dışında bulunan, bu iyi ve kötü haberlerin muhatabı olanlar ‘kör ve sağır’ çözüm arayışları ile karşı karşıya bulunuyor. Bunun tek sorumlusu da medya kanalı ile yüzyılımızın iletişim olanağını gerektiği gibi kullanamayan şimdiki KKTC iktidarıdır. Maalesef görüşmelerin başından beri KKTC halkı ile bir doğru dürüst bir enformasyon ağı kurulmamış, halk bilgilendirilmemiş, görüşme programı veya taslağı üzerinde hiçbir bilgimiz olmamıştır. Sonuç itibariyle çözümün ipuçlarını çıkarabilmiş değiliz. İktidar kadrolarının, seçimlerden önceki söylemlerinden ulaştığı sezgiyle KKTC’nin ne gibi bir açmaza düşeceğini daha ilk günlerde komutanımız Atilla Çilingir örneklemlerle açıkladı, açıklamaya da devam ediyor. Dilerim, izleyenler bunlardan bilgilenir ve yöntemlerine katarlar. Söylemleri Anavatan’ın politikası ile örtüştüğüne göre söylerse iyi söylüyordur, yaptığı da bu.
Bundan iki sene önce Sayın Prof.Dr. Ata Atun’un Gazimağusa ESKAD Derneğindeki ‘Kıbrıs’ konulu konferansına katılmıştım. (İlginçtir hepsi yirmili yaşlarda olan izleyici topluluğunun arasındaki 53 yaşındaki tek genç bendim!) Kıymetli hocam burada çok değerli bilgiler verdi. Neler dediğinden önce şu bilgileri vermek daha doğru olur.
- Hristofyas seçildi, o halde Rumlar çözüm istiyor.
- BM Genel sekreteri Ban Ki-mun Kıbrıs’ta iki liderin çözüm için kapsamlı müzakerelere başlama kararından büyük memnuniyet duyduğunu açıkladı.
- Hristofyas baştan beri AB, ABD ve Putin’in desteğini almıştı.
Kıymetli hocam, konferansında şöyle diyordu; ‘’1960’lar da Hristofyas o zamanki ‘Red Cephesinin’ içindeydi ve şimdi hükümeti kurduğu partiler de bu cepheyi oluşturan partilerdir. Rum tarafının yeni yönetimiyle KKTC arasında oluşacak ilişkilerin eskisinden farklı olacağını sanmıyorum.’’
Tabiri caiz ise ‘’Dalton biraderler’ tekrar iktidardadırlar. Sayın başbakanımızın (RTE) dediği gibi değiştiklerini iddia edip, görüşme masasına oturmak üzere referandumda ‘hayır’ oyu veren Rum halkı Tarafından kapsamlı çözüm için iktidara getiriliyorlardı. 1960’lar da Türkiye’yi ve garantörlüğünü ret edenler ilginç bir şekilde çözümden yana görünüyorlardı. Arkalarındaki uluslar arası destek de güçlü yerlerden ses veriyordu. Şimdiki durumun bulunduğu yer ise Sayın Ata Atun’un haklı çıktığı yerdir. Düşünebiliyor musunuz kıymetli dostlar, bir ülke uluslar arası ilişkilerde kıymetli ve tecrübeli bir bilim adamı yetiştiriyor, bu ülke, hayati bir konuda bu bilim adamından yararlanmak gibi bir düşüncenin dışında bulunuyor. İşte bu uygulamanın mağduru üzülerek belirtmeliyim ki Prof.Dr. Ata Atun’dur.
Şimdi bulunduğumuz yere nasıl geldik, isterseniz çok eskilere gidip öyle gelelim.
- Mora isyanı, arkasında ki destek? Avrupa.
- Girit’in elden çıkışı; arkasındaki destek, Avrupa, uluslararası.
- Anadolu’nun işgali; arkasındaki destek, Avrupa, uluslararası.
- Oniki adanın elden çıkması; arkasındaki destek Avrupa, uluslar arası.
- Kıbrıs; Rumlar yine aynı oyunla elde etmeye çalışıyor.
Yukarıda özellikle oynanan oyunun desteğine dikkatinizi çekmek istedim. İşte aynı destek bu gün geldiğimiz yerde hala duruyor, Avrupa, diğer adıyla Avrupa Birliği. Rum tarafı ise bu birliğin içinde ve aba altından sopa gösteriyor açıkça diyor ki muhatabınız AB’dir. Bu birliğe girmek için benim istediklerimi yapmak zorundasınız. Bununla da kalmıyor desteğini artırmak için uluslararası ikili anlaşmalarla ortak bildiriler ile desteğini artırmaya çalışıyor. Dikkatinizi çekmiştir, son gelinen noktada Rum tarafının başlangıçtaki iyi niyetli yaklaşımı buharlaşmış görünüyor. Neden mi? Olmazsa olmazları kabul ettiremeyeceklerini anladıkları için.
Bu olmazlar:
-Garantörlüğümüz ve
-Kuvvet bulundurma hakkımızdır.
İlk referandumdan kaçış nedenleri de bu yüzdendir. Rum tarafının ret ettiği Annan Planında, KKTC’nin bu hakları saklıydı. İlginç olan, Ada da üsleri bulunan İngiltere’nin de aynı hakları saklı tuttuğu ve bu saklı tutuşu ise AB’ne devretmediğidir, aklınız karışmasın bu durum, yiğidin yoğurt yemesi söyleminde senaryosu yazılan ‘orta oyunu’ olsa gerek.
Çözümü isteyen iki iradeden Türk tarafı ne istiyor.
-Eşit iki halk,
-Siyasi eşitlik,
-İki kurucu devletten oluşacak ortak yapı,
-Garanti ve bu manada ittifak anlaşmaları serbestîsi (Ada’da Türkiye’den asker bulundurma)
Rum tarafı, garanti ve yabancı asker bulundurma olmazsa olmazlarımıza şiddetle karşı koyuyor ama İngiliz üslerinde yabancı asker kaynıyor kimin umurunda. Artık gelinen nokta da şu dayatmaları da Türk tarafına hissettiriyorlar.
-AB’ ne girmek mi istiyorsun o halde dediklerimi kabul edeceksin,
-Ben AB’nin içindeyim ister bağımsız ol isterse bana bağımlı ol ben girmesin (veto) dersem sen giremezsin.
İkileme bakınız Türkiye’ye de aynı şeyi AB yapıyor. Bu şartlarda ikileme maruz kalmış Türkiye ve KKTC için seçeneklere bakınız:
-KKTC; boynu bükük, her denileni sözde refah ve kalkınma için kabul etse, elinden tutan, koruyan bir babadan mahrum bir durumda övey babasına(AB) Rum kardeşi ile beraber giderken ağlasa mı yoksa bazı Kıbrıslılara katılıp göbek mi atsa.
-Türkiye, babasını ret eden bir evladın arkasından AB’ne girmek için bekle denilen yerde ağlasa mı yoksa evladını kaybettiği halde bedelini alamamanın hüznünü mü yaşasa.
Kosova’yı kabul eden AB’nin kucağına 35 yıldır bihakkın verilen mücadeleyi hiçe sayarak gitmek şaşkınlığının gururu kimlere ait olacak. Sözde refah uğruna hürriyetini satanların mı? Misyoner eğitiminden geçip Kıbrıslılaşanların mı?
Öyle ise buna müsaade edilemez. Başlangıçta buna müsaade edecek tarzda sözler sarf eden Sayın Talat’ın tarihin tekerrür eden geçmiş olaylarından ders çıkararak Türkiye’nin arkasında durduğu çözümün yanında yer alması gerekir. Kıbrıs Türk halkının yararına olan da budur.
KKTC halkı ise yıllarca verdiği haklı mücadelenin yorgunluğundan, Rumların AB’ne girişinin üzüntüsünden kaynaklanan bir karmaşık düşünce içerisinde bulunabilir. Bu düşünce, yapılacak anlaşmanın Referandum bölümünde Türkiye’nin olmazları dışında tezahür edebilir. Böyle bir sonuç; Dünyada yapılan referandum sonuçları açısından en olumsuz Referandum sonucu olarak Tarihe geçecektir. Dünya tarihindeki referandumların sonuçlarına bakınız, egemenlik haklarının terk edildiği hiçbir referandum sonucu yoktur.
Sona doğru gelirken naçizane bazı hatırlatmalar yapmak gereğini duyuyorum:
- Birleşik Kıbrıs’ın 35 seneden sonra gerçekleştirilemeyeceğini siyasiler artık anlamalıdır.
- Kosova’yı tanıyan Avrupa’ya ilk karşı çıkışı KKTC’yi örnek göstererek yapan Rusya’dır, Hriftosyas bu karşı çıkışı kırmak ve Rusya’yı Rumların yanına çekmek amacı ile Rusya’yı ziyaret etmiş Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile de bir ortak bildiri yayınlayarak bu işi başarmış görünmektedir. Aslında göründüğü gibi değil.(Bu konu ile görüşümü arıca bilgilerinize sunacağım.)
- Hriftosyas’ın da amacı -son gelişmeler bunu gösteriyor- Enosis’in gerçekleşmesini sağlamaktır.
- İngiltere, Rusya ile anlaşmalar yapmak, Uluslar arası anlaşmaları hiçe sayarak Doğu Akdeniz’de yabancı gemilere petrol arama ruhsatı vermek, Kıbrıs’ın tek hâkimi benim demektir. Bu deyiş ise Enosis’in ta kendisidir.
- Görüşmeler yapılırken Rum tarafının yaptığı bu olumsuzluklar ortaya çıktığına göre yapıldığı sanılan görüşmeler yapılamıyor demektir,Başlandığı yere tekrar dönülürse şaşırmayınız.
- Karşımızda, dünyanın en ünlü yavuz hırsızlarının olduğunu unutmadan, kimse büyük laflar sarf edip ben bu işi çözerim dememelidir.
- Siyasiler birleşik Kıbrıs’ı kurma hayalinin gerçekleşmesinden evvel olmazsa olmazların ne olduğunu ve İngiltere’nin adadaki üslerini neden muhafaza ettiğini bilmesi gerekir.
- Globalleşme kavramındaki anlayış aslında YENİ KÖLELİK düzenidir. Bu konu aydınlarımız tarafından artık anlaşılmalıdır.
Bilen varsa söylesin, kendisi hakkında dedikodu yapan komşuya sevgi gösterilir mi? Bırakın canım, kötülük yapana iyilikle cevap ver diyenleri duyar gibi oluyorum. Ben insanlar arası ilişkilerden söz ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımla.