21 Aralık Kumsal Katliamı .şehitlerimiz nur içinde yatsın

Volkan

-Otağ Hanı-
Katılım
20 Haz 2008
Mesajlar
969
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Altaylar
kumsal.jpg

Kumsal Baskını
Kumsal, Lefkoşa Türklerin yaşadığı güzel bir semtimizdir. Kumsal, 1963 Kanlı Noeli'nde harekete geçen Rum-Yunan ikilisinin canavarlaşarak, Türk Alayı'ndan Binbaşı Dr. Nihat İlhan'ın banyo odasına saklanan üç yavrusunu ve hanımını hunharca, vahşice ve barbarca katlettikleri bir semtimizdir.
Kıbrıs Türkü için bir Türk Binbaşısının ailesi ve çocuklarının barbarca katledilmesinin acısı ve ızdırabı hep ayrı olmuştur. Çünkü Kıbrıs Türkü için 1960 anlaşmalarına dayanarak gelen Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı bir gün bizi kurtarmaya gelecek kahraman Türk Ordusu'nun öncü birliğiydi.

Rum-Yunan vandalları, Kıbrıs Türkü'nün bu duygu ve düşünceler içinde olduğunu biliyorlardı.

"Biz Türk Alayı'na mensup bir binbaşının hanımını ve çocuklarını bile Öldürebiliriz,.. Bize ne Türkiye, ne de Türk Ordusu hiçbir şey yapamaz…"

İşte Kıbrıs Türkü'ne, bu mesaj verilerek, çökertilmek ve teslim alınmak isteniyordu.

Araştırmacı-Yazar Ahmet Tolgay Kumsal baskınını şöyle anlatıyor:
"(...) 24 Aralık gecesi Lefkoşa'nın batı mahallesi Kumsal' a yapılan baskın, Yunan Alayı'na mensup subayların ve askerlerin de katliama bilfiil katıldıklarını belgeleyen kanıtlar bıraktı. Saldırganların geri çekilirken terk ettikleri malzeme arasında Yunan subay şapkaları, Yunan ordusuna ait çelik başlıklar ve NATO'ya ait bazuka mermileri vardı.

kumsal.jpg


1963 Kanlı Noeli'nde Lefkoşa'nın Kumsal semtinde Türk Alayı Doktoru Binbaşı Nihat İlhan'ın evine baskın yapan Rum-Yunan askerleri, banyo odasına sığınan eşi Mürüvvet (37) ve çocukları Murat (6), Kudsi (4), henüz 6 aylık olan Hakan makineli tüfeklerle delik deşik ederek öldürülmüşlerdir. İşte Anadolu; İşte Kıbrıs... Aralarında hiçbir fark yoktur. Yarımcalı Nuri de, Kıbrıs'taki Murat, Kudsi ve Hakan yalnız ve yalnız Türk oldukları için öldürülüyorlardı!..

Kumsal baskınını "Terczepilos" kod adlı bir Yunan subayı yönetti. Bölgede ikamet eden Ermenilerin çağrısı ve yardımıyla gerçekleşen bu baskında, Kanlıdere yatağından Türk bölgesine sızan 150–160 çeteci; çevreyi kurşun yağmuruna tutup Türk Mücahitlerin yaklaşmasını engelleyen Severis Un Fabrikası'ndaki makineli yuvalarının koruması altında katliam planını gerçekleştirdi. Kumsal bölgesinde yıllarca Türklere kapı komşuluğu yapan Ermenilerin bölgenin savunmadan yoksun olduğunu telsizle Rumlara Dindirdikleri, daha sonra TMT tarafından belirlenecekti. Genellikle Kumsal, Köşklüçiftlik ve Arabahmet bölgelerinde oturan Ermeniler, bu hainliklerinin ortaya çıkmasından sonra Rum bölgesine kaçmak zorunda kalacaklardı. Rum çeteciler, Kumsal bölgesinden çekilirken, kadın, erkek, yaşlı ve çocuk ayırımı yapmaksızın yüzlerce Türkü de dipçik darbeleriyle önlerine katıp götürmüşlerdi. Kaçırılan Türklerin bir bölümü kurşuna dizildi." (1)


Katliamın Yapıldığı Ev Barbarlık Müzesi Oldu


Kumsal'da Binbaşı Dr. Nihat İlhan'ın ailesinin katledildiği konut müzeye çevrilmiştir. Barbarlık Müzesi'ni ziyaret edenlere verilen broşürde katliam şöyle anlatılıyor:
"Gün, 24 Aralık 1963. Türklere karşı Rumlar tarafından başlatılan saldırılar üç gündür artan bir hızla Kıbrıs'ın her tarafında devam ediyor. Savunmasız kadınlar, yaşlı erkekler ve çocuklar vahşice öldürülüyorlardı. Kanlı saldırıların kötüsüne Lefkoşa'nın Kumsal semti şahit olmuştu.
Bu evde, Kıbrıs Türk Alayı Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan'ın eşi ve üç çocuğu, binbaşının Alay'daki görevinde olduğu bir sırada, korunmak için sığındıkları banyo odasında cani Rumlar tarafından kahpece ve acımaksızın şehit edilmişlerdir. İşte Rum barbarlığına güzel bir örnek sayılan bu olaya sahne olmuş binada bulunuyorsunuz.

Şimdi olay esnasında bu evde yaralananlardan Hasan Yusuf Gudum'un anlattıklarım dinleyelim.
"24 Aralık, 1963 gecesi, eşim Feride ile komşumuz Binbaşı Nihat İlhan'ın evindeydik. Yine komşularımızdan Mora (Meriç)li Ayşe Hanım, kızı Işın ve Ayşe Hanımın kız kardeşi Növber de bizimle beraberdi Akşam yemeği yiyorduk. Ansızın Kanlı Dere tarafından eve kurşun yağmaya başladı. Kurşunlar yağmur gibi yağıyordu. Bulunduğumuz yemek odası tehlikeliydi Çabucak banyo dairesine koştuk. Burasının daha salim olduğunu düşünmüştük. Dokuz kişiydik Eşimden başka herkes banyoya sığınmış, eşim tuvalete saklanmıştı. Korku ve dehşet içinde bekledik. Dr. Binbaşı 'mn eşi bayan İlhan üç çocuğu ile küvetin içine girmiş, Kutsi, Murat ve Hakan'ı kucağına almıştı. Ansızın sokak kapısının büyük bir gürültü ile kırıldığını işittik Makineli tüfeklerle eve giren Rumlar her tarafı taramaya başlamışlardı. Bir ara Rumca bir sesin "Taksim istersiniz ha! diye bağırdığını işittim. Tekrar kurşun yağmuru başlamıştı. Bayan İlhan üç Çocuğu ile birdenbire küvetin içine yığılmıştı. Vurulmuşlardı Bu esnada banyo dairesine giren Rumlar silahlarındaki kurşunları tekrar üzerimize boşalttı. Binbaşının çocuklarından birinin inlemesini işittim ve kendimden geçtim, bayılmışım.

İki üç saat sonra ayıldığım zaman Bayan ilhan'ın ve çocuklarının küvette ölü yattıklarını gördüm. Ben ve diğer komşular ağır yaralıydık. Eşime ne olmuştu acaba? Derhal tuvalete koştum. Yerde yatıyordu. En vahşi bir şekilde öldürülmüştü.

Sokaktan silah sesleriyle karışık imdat! Yetişin! Bizi kurtaracak yok mu? Feryatları geliyordu. Çok korkmuştum. Rumların geri dönüp beni sağ bırakmayacaklarından korkuyordum. Yatak odasına geçtim ve karyolanın altına saklandım. Bir saat daha geçmişti. Uzaktan silah sesleri gelmeye devam ediyordu. Ağzım kupkuruydu. Karyolanın altından çıkıp biraz su içerek tekrar banyo dairesine geçtim. Bir saat önceki gibi, herkes olduğu yerde duruyordu. Yaralı olan Ayşe Hanım'a ve Növber Hanıma da su verdim.

Sabah saat beşe kadar banyoda bekledik, hiç sabah olmayacak sanmıştım. Hepimiz yaralıydık, hastaneye gitmemiz gerekiyordu. Növber'le ben yürüyebiliyorduk. Yardım buluruz ümidiyle sokağa çıkmaya karar verdik, Köşklüçiftlik'e kadar yürüdük. Bizi alıp hastaneye götürdüler. Yolda giderken evde daha yaralılar bulunduğunu söyledim.

Hastanede üç gün kaldıktan sonra uçakla Ankara'ya tedaviye gönderildim. Ankara'da dört ay tedavi gördüm. Fakat bir kolumu hala kullanamam. Kıbrıs 'a dönüşümde uçak alanında Rumlar tarafından tevkif edildim. Bu anlattıklarımı, tutukluluğum esnasında Rumlara da anlattım. Sonra serbest bırakıldım."

Banyoda Üç Çocuk Cesedi

Daily Herald Muhabiri görgü tanığı:
"Bir evde boğularak öldürülen ve bir banyoya atılan 3 çocuğun cesetlerini gördüm. Çocukların anneleri başka bir odada vurularak öldürülmüştü. Bir Türk bana acı bir ifadeyle 'Bunu Rumlar yaptı' dedi." (2)

Banyo Odası Sanki Mezbahaymış Gibiydi

Daily Mail Muhabiri John Star görgü tanığı:
"... Kuşatılmış Türk tarafını dolaşmama izin verilmişti. Kumsal bölgesine götürüldüm ve kırık cam parçalan üzerinden yürüyerek bahçesinde portakal ağaçlan olan ve etrafta sahipsiz siyah beyaz bir kedi dolaşan, yeşil beyaz bir eve girdim. Bu evin banyo odası, sanki mezbahaymış gibi, her taraf kan içindeydi ve banyoda birbirine sarılmış kan içinde üç çocuğu ölü bir kadın vardı. Rehberim, bu ikinci kadının ve çocukların seçkin bir Türk'ün ailesi olduğunu ve Kıbrıslı Rumlar tarafından öldürüldüğünü söyledi. Türk tarafında nereye baktıysam, her yerde savaştan çıkmış kasaba olduğunu yansıtan trajik işaretler vardı. Kum torbaları, nöbetçi pozisyonları ellerinde silahlar, yüzlerinde yorgunluk ifadesi olan kederli insanlar. Yoksullara yardım merkezinde yaralarıyla arkalan üzerine yaslanan kadınlar, erkekler, tanıyamadıkları bir dünyaya boş boş dikkatle bakarken anlatıyorlar 'Onlar dumdum kurşunlan kullandılar... Bizim askerlerimiz Ankara'dan gelen hareket etmeme emrine itaat ettiler. Yunanlılar sivil giyindiler ve saldırdılar..." (3)

Gördüğümüz Manzara Korkunçtu


Daily Herald Muhabiri görgü tanığı:
"Bugün son beş gündür 2000–3000 kişinin muhasara altında tutulduğu Lefkoşa'nın Türk kesimine gittik. Oraya giden ilk batılı gazetecilerdik ve gördüğümüz manzara tanımlanamayacak kadar korkunçtu. Halkın içinde bulunduğu dehşet, histen derecesinde idi ki bu da ağlamanın çok üstünde korkunç bir şeydi Söyleyebileceğimiz şunlardır:
Kumsal'da İrfan Bey Sokak, 2 no'lu eve girdik. Evin içi kırk cam parçaları ile doluydu... Ve bir çocuk bisikleti köşeye atılmıştı.

Banyo odasında, bir grup balmumu heykele benzeyen, üstlerinde katledilmiş anneleri bulunan üç ölü çocuk vardı. Onun yanındaki odada ise başından vurulmuş bir kadının cesedini gördük.
Bize, bu evin bir Türk Binbaşı'sına ait olduğu ve ailesinin ilk olaylar sırasında saldırganlar tarafından öldürüldüğü söylendi. Olay üzerinden beş gün geçmesine rağmen hala orada yatıyorlardı.

Yaralıların toplandığı bir merkeze götürüldük. Orada bazı savaş kurbanları ile konuştuk. Bir yatakta ciğerlerinden vurulmuş 26 yaşındaki Salahi Salih yatıyordu.14 yaşındaki Çetin isimli bir çocuk, Rum saldırıları sırasında midesinden vurulmuştu.

1963 Kanlı Noeli'nde Lefkoşa'nın Kumsal semtinde korunmak için sığındıkları banyo odasının kapısının elini sımsıkı tutarken, Yunan Alayı'na mensup askerlerin açtığı ateş sonucu bir eli kesilen Türk annesi Növber Hanım'ın, Fatıma Hanım'dan ne farkı vardır. Rumeli'de, Girit'te, Anadolu'da ve Kıbrıs'ta düşman hep ayni düşmandır. Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs'ta gösterdikleri barbarlık, Rumeli, Girit ve Anadolu'nun devamıdır.

Evinde vurulan ve bir eli kesilmiş bir kadın vardı. Bir erkek yerde bir plastik oyuncağı sıkıştırıyordu. Yanında ise baygın annesi yatıyordu. Biz yüzlerinde beş günlük sakal olan doktorlarla konuşurken kan içindeki bir sedye ile yeni bir yaralı getirildi. Adam bağırıyordu.
Normalde Rum kesimindeki Lefkoşa Genel Hastanesi'nde çalışan ve etkileyici bir görünümü olan başhemşire bayan Türkan Aziz bize kendisinin orada bir evi ve diğer Türk hemşirelerin de kalacak katı olduğunu söyledi. Ameliyat için bekleyen bir erkek hasta da orada idi. Salı gecesi hastanedeki işinden döndüğünde erkek hasta ile bir hemşireyi oturma odasında öldürülmüş olarak bulduğunu anlattı." (4)

Suçları Babaların Türk Subayı Olmasıydı

Daily Telegraph ve Morning Post Muhabirleri görgü tanıkları: "... Bir banyo küvetinde bir anne ve üç küçük çocuğunun cesetlerini gördüm. Tek suçlan babalarının bir Türk subayı olmasıydı." (5)
Cesetleri Banyo Küvetinde Bıraktılar


"Vahşi cinayetlerin belki de en vahşisi Kıbrıs Türk alayı'na mensup Türk askeri doktoru Binbaşı Nihat İlhan'ın yaşlı bir aile ile birlikte oturan karısı ile üç çocuğunun katledilmesidir. Silah atışlarından korunmak için banyoya sığınmışlar fakat saldırgan Rum vahşileri kapıyı kırıp açarak kendilerini yamyamca ve barbarca öldürerek cesetlerini banyo küvetinde yığın halde bırakmışlardır. Aynı evde oturan yaşlı bir kadın da aynı şekilde katledilmiştir. Bu masum ailenin katledilen cesetlerinin bir resmi kitabın sonunda görülebilir. Bu resim olay yerini ziyaret eden yabancı muhabirler tarafından çekilmiş ve gazetesinde geniş çapta neşredilmiştir." (6)

"1963 senesinin 23 Aralık'ı 24 Aralık'a bağlayan gecesinde, Lefkoşa'nın Kumsal bölgesinde saldırıya geçen Rum çeteciler evlere baskın yaptılar. Birçok Kıbrıslı Türk'ün can verdiği, yaralandığı ve esir alındığı o geceye ait anılan Növber İbrahimoğlu'ndan dinliyoruz. Askeri Doktor Nihat İlhan'ın eşi ye çocukları ile katledildikleri evde, aynı gece aynı banyo odasında olayların hepsinin görgü tanığı Növber İbrahimoğlu!
Onu görmeye Meriç köyüne gidiyorum. Tertemiz bir Türk köyü. Caminin yanında tarif edilen evi hemen buluyorum. Növber Hanım beni karşılıyor. Konuşuyoruz:
"1963 Aralık 23'te kız kardeşim, kızı ve ben, köylümüz olan Yusuf Beylerin evine gittik Kiracısı Mürvet Hanım 'la da tanışıyorduk Onların evinde oturuyorduk İlk akşamdı. Aniden derenin o tarafından silah sesleri duyulmaya başlandı. Karanlık basmışa. Hemen elektrikleri kapattık Dr. İlhan'ın eşi Mürvet Hanım banyoya saklanalım, dedi Ben, kız kardeşimin 2 yaşındaki kızı, ev sahibi Dr. İlhan 'in karısı ve 3 çocuğu banyo odasına girdik Mürvet Hanım banyonun içine yattı. 3 çocuğunu da yanına yatırdı Bu şekilde yatmasını kocası söylemiş. "Eğer ateş olursa duvardan duvara geçecek kurşunlara hedef olmazsınız, banyo sizi korur" demiş. Ev sahibinin hanımı tuvalete saklanmıştı. Dışarıdan bağrışmalar Rumca "Yaşasın Enosis" sesleri geliyordu. Sokak kapısını silahla taradılar. Biz hiç sesimizi çıkaramıyorduk, evde kimse yok sanılsın diye. Hepimiz ufacık banyo odasının içine sığınmıştık Kız kardeşim ufak kızına sarılmış, duvarın dibine çökmüştü. Ansızın Mürvet Hanım'ın çocuklarından biri ağlamaya başladı. Bu sesi duyunca banyo kapısına ateş ettiler. O esnada benim elim de oradaydı, elim parçalandı. Kapıyı tekmelediler, geliş güzel ateşe başladılar. Bu arada ışığı da yakmışlardı. Sonra herhalde hepimizi öldü sandılar, başka eve gittiler. Dr. İlhan'ın eşi ve çocukları sessizce can verdiler.

Kız kardeşimin bacağından giren kurşun, öbür bacağından çıkmış ve kucağındaki 2 yaşındaki kızının da dizini parçalamışa. Benim elim kanlar içindeydi Ev sahibimiz yaralanmışa. Diğer taraftaki tuvaletteki ev sahibinin eşi de acımasızca öldürülmüştü. Korkudan yerimizden kıpırdanmıyorduk Duvardaki havluyu alıp elime sardım. Bileğimi sıktım, kan akmasın diye. Bürünecek bir battaniye buldum. Kardeşim ve kızını içine sardım. Ufak ışıl acıdan ağlıyordu. Ona, sus teyzem sesimizi duyarlarsa hepimizi öldürürler, diyordum. Yavrucak biraz susuyor, sonra dayanamayıp ağlıyordu. Gün ışıyıncaya kadar öyle kaldık Sonra ev sahibi ile yürüyerek Köşklüçiftlik'e kadar gittik Bir araba bizi hastaneye götürdü.

Hastanede hemen beni ameliyata aldılar. Son olarak "Elimi kesmeyin" dediğimi hatırlıyorum. Sonra uyumuşum. Uyandığımda elim bileğimden kesilmişti. Arkadan Türkiye'ye ve Londra'ya tedaviye gönderdiler. O zamandır tek elle yaşıyorum."

Işıl Cankan ile konuşuyorum. Kumsal'da ki korkunç olayı anlatıyor. O zaman 2 yaşındaymış. Annesinden ve teyzesinden duyduklarını anlatıyor:
"23 Aralık 1963'te annem ve teyzem beni alarak daha emniyetli diye komşumuz Doktor Nihat İlhan'ın evine gitmişler. Hanımı ile görüşüyorlarmış. Babam mevzideymiş. Mahallede silah sesleri duyulunca ışıkları söndürüp evin içindeki kapıları da kilitleyip arkada banyo odasına sığınmışız, doktorun karısı ve üç çocuğu, annem, kucağında ben, teyzem ev sahibi ve hanımı Kapıları kırarak bizi bulmuşlar. Teyzemin eline isabet eden bir kurşunla eli kesildi Ev sahibinin hanımını öldürdüler. Ev sahibi yaralı, benim dizimi parçalayan kurşun annemin dizine saplanmış. Mürvet Hanım, Doktorun karısı banyonun içine yatırdığı 3 çocuğunun üstüne kapaklanmış. Onları da öldürmüşler. O feci yerde sabaha kadar beklemişiz. Civardaki evlerde de ölüm olmuş. Diğerlerini esir almışlar. Bacağım 3.5 yıl alçıda kaldı soğuk havalarda ağrır."

Işıl, şimdi çok güzel ve sempatik bir kız olmuş. Bir süpermarket çalıştırıyor. Ona bakarken banyonun içindeki o yavrular da yaşasaydı şimdi böyle yetişkinler olacaklardı diyorum!!!

Nevin Erdoğan ile konuşuyoruz. Şehit eşi. Şimdi Şehit ve Malul Gaziler Derneği'nde görevli, Şehit ailelerinin tüm ızdıraplarını iyi bildiğinden, onlara yardımcı olmak için bu hizmete gönüllü aday olmuş. Ona böyle bir çalışma yapmak istediğimi söylediğimde, bana çok yardımcı oldu. Kendisine teşekkür borçluyum.

"Eşim Erdoğan Rıfat, 24 Aralık 1963 günü bizi kontrol etmek için eve geldi. Kumsal baskını olduğu geceydi. 2–3 aile aynı evdeydik. Çok yoğun ateş vardı. Bu yüzden eşim evden görevli olduğu yere gidemiyordu. Işıkları söndürdük, biz bir odaya toplandık. Erdoğan da av tüfeği ile diğer odada kaldı. Rumlar kapıyı taradılar. Karşılıklı çığlıklar geliyordu. Ben o telaşla parmağımı kırmışım, hiç fark etmedim. O gece hiç sesimizi çıkarmadan sabaha kadar bekledik. Ertesi sabah bizi aramaya geldiler. Eşim Erdoğan bir Yunanlı askeri vurmuş, ama kendisi de şehit olmuştu.

26 yaşındaydı, ben de 21. Oğlum Eser 4, kızım Beste 3 yaşındaydı. Eşim müziği çok severdi. Keman, ud, cümbüş ve darbuka çalardı. Besteler yapmıştı. Çocuklarımızın adını da ondan Eser, Beste koymuştu. Bir daha olursa ona da Nağme adını koyarız diyordu. 'Ham meyveyi kopardılar dalın sarkışım çok güzel söylerdi Abdulazim Aziz topluluğunda söylerdi

Bu arada Nevin Hanım bize, oğluna verilen bir madalyonu gösteriyor. O dönemde Türk Cemaat Meclisi'nde alman bir madalyon verilmişti. Bir de şiir var. Behçet Kemal Çağlar yazmış.
Severim ben ancak seni seveni.
Seni derde boğan yas benim yasım.
Yılda iki gün ağlatır beni,
24 Aralık bir de 10 Kasım
Bu ara Nevin Hanım şiirin aslında, son satırda 21 Aralık geçtiğini ama oğlunun bu tarihi babasının ölüm günü olan 24 Aralık'a değiştirdiğim söyledi." (7)

Dipnotlar:
1) Tolgay Ahmet, Kanlı Noel, s.82–83
2) Daily Herald, 31.12.1964
3) The Times, 4.1.1964
4) Daily Herald, 1.1.1964
5) Daily Telcgraph, Moming Post Gazeteleri
6) Dr. Küçük Fazıl, Kıbrıs'ta Türk Davası ve Kıbrıs'ta Rum Vahşeti, s.34–35
7) Dr. Vehbi Vesile, Kapında Siyah Araba Durunca, s.5–10


#not# :alıntıdır
 
Üst