abd nin Kuklası talabani .

Volkan

-Otağ Hanı-
Katılım
20 Haz 2008
Mesajlar
969
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Altaylar
5. DÜNYA SU FORUMU VE TALABANİ



Ülkemizde yapılan 5. Dünya Su Forumu, daha başlamadan İstanbullular’a kendini hissettirdi. Sütlüce tarafına giden bütün yollar polis kordonu altına alındı. Bakırköy’den Eminönü’ne kadar uzanan Sahilyolu’nun sağında bulunan sahil parklarının tümü kapatıldı. Hatta bu güzergâhta bulunan benzinlikler bile kapatıldı. Yani olağanüstü güvenlik önlemleri alındı.

Ülkemizin, 40’tan fazla ülkeye ev sahipliği yaptığı bu büyük toplantı için elbette güvenlik önlemleri en üst düzeyde tutulacaktır, buna bir şey demiyorum. Fakat benim ilgimi asıl çeken, bu toplantıya katılmak adı altında ülkemize gelen ve devletimizin en tepesinde bulunan kişiyle bire bir görüşüp fikir, daha amiyane tabirle akıl veren kişiler. Bu yazımda, bu konuyu değerlendirmek istiyorum.

Sözünü ettiğim kişi, kısa bir süre önce Türk pasaportuyla Irak’a girebilen, Şırnak’ın küçük bir ilçesinin Kaymakamıyla görüşmek için bile randevu talep eden Talabani adlı sözde devlet başkanı, özde Amerikan kuklası adam.

Bugün bizim ülkemize “Irak Devlet Başkanı” sıfatıyla gelen Celal TALABANİ, şimdilerde Irak’ta Türk Askerlerine ve Türkmenlere ateş püsküren KDP’nin öğrenci örgütlenmesini kuran kişilerden biridir. O sırada silahlı eylemler de yapan Talabani ve grubu, 1961 yılında Irak devletine başkaldırıp silahlı darbe yaparak dönemin devlet başkanı Abdulkerim KASIM’ı iktidardan indirmişlerdi. Son günlerde adı sıkça duyulan ve PKK’nın Irak kanadı olarak tasvir edilebilecek KYP’nin de (Kürdistan Yurtseverler Birliği) kurucuları arasında olan Talabani, KYP ile birlikte bundan 1 yıl sonra merkezi hükümete karşı tekrar bir silahlı darbe eylemine girişti. Fakat bu sefer karşısındaki rakip olan Saddam, Abdulkerim KASIM kadar zayıf değildi. 1988 yılında Saddam Hüseyin, kendisine başkaldırıp silahlı darbe yapmaya yeltenen kürtlere karşı kimyasal silah kullandı. Bu olaydan Talabani ve onun saz arkadaşları olan KYB büyük zarar gördü. Ardından Talabani, İran’a kaçtı.

Bu özet geçmişinden de anlaşılmaktadır ki, Talabani’nin hayatı, devlete karşı silahlı darbe eylemlerine girişmekle, halkı galeyana getirmekle ve anarşi/terör yaratmakla geçmiştir. Talabani ve onun grubu, yıllardır kürtçü terörist eylemlerin tetikleyicileri olmuşlardır. Kürtler, tıpkı Türkiye’de bizim başımıza bela oldukları gibi, aynı zamanda yıllardan beri Irak’ı da bıktırmışlardır. Saddam’ın kürtleri kimyasal silahla zehirlemesi boşuna değildir.

Türkiye’deki terör örgütü PKK’nın Irak uzantısı olan Talabani ve onun türevleri, Amerika’nın Irak’a girmesiyle birden rotasını Amerika’ya çevirdi. Artık bunlar, Irak’ta ABD’nin memurluğunu yapmaya başladılar. ABD, Saddam’ı devirdikten sonra Irak’ın başına kukla devlet başkanı olarak Talabani’yi koydu. Talabani, ABD’ye sadakatle bağlı bir adam olduğu için, ABD ondan başkasına güvenemezdi.

Bir de bunun kankası Barzani vardır. Bunlar, her ne kadar içsel fikir ayrılıkları içerisinde olsalar da, kürtlük ve kürtçülük altında aslında birliktedirler. Her ikisi de yıllardır kürtçü faaliyetlerde bulunmuş, terör örgütüne yardım ve destek çıkmıştır. Hatta Barzani, ordumuzun Irak’ın kuzeyine yaptığı hücumda, Türkiye’ye karşı açıkça meydan okuyan sözler söylemekten çekinmemiştir. Bu, PKK’nın darbe yemesinin Barzani’nin zoruna gittiğini göstermektedir.

Bu adamların, yıllardır Irak’ta Türk düşmanlığı yaptıklarına, Türklük aleyhine çalıştıklarını ve terör örgütü PKK’ya yardım ve destek olduklarını defalarca söylemek sadece malumun ilanı olur. Bu yüzden bu konuda daha fazla konuşmak yerine esas meseleye değinmenin yararlı olacağını düşünüyorum.

Yukarıda geçmişini anlattığımız Talabani adlı Türk düşmanının, Türk ülkesinde saygı görmesi ve Türk(!) Cumhurbaşkanına akıl vermesi açıkçası benim kanıma dokunuyor. Güya dünya üzerinde suyun dengeli kullanımı ve bu yaşam kaynağının tükenmemesi için üretilen çözüm önerilerine ilişkin bir toplantıyı bahane ederek ülkemize “devlet başkanı” sıfatıyla gelen ve resmi protokolle karşılanıp ağırlanan bu adam, zamanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve Türk Milleti’ne karşı affedilemez eylemler gerçekleştirmiş, açıkça Türkiye ve Türk düşmanlığı yapmış bir adam olunca, bir Türk evladı olarak ben de bu duruma tepkisiz kalamıyorum.

Düne kadar cürmüne bakmadan Türkiye’yi tehdit eden Talabani, bugün kaypaklığın en üst seviyesine ulaşıp Irak halkının Türkiye’yi çok sevdiğini, Irak Devleti olarak da kendilerinin Türkiye Cumhuriyeti ile dost olmak istediklerini söylüyor. Talabani’nin Türkiye ve Türk Milleti hakkındaki düşünceleri, geçmişinde yapmış olduğu eylemlerden açıkça bellidir. Terör örgütü PKK’yı destekleyen, ona yardım eden bir adam Türkiye’ye ve Türklere asla dost olamaz. Böyle bir adamın Türkiye’yi sevdiğine de hiçbir güç beni inandıramaz.

Talabani, siyasi çıkarları gereği bizimle iyi anlaşmak zorundadır. Bu sebeple bize yakınlaşmak istiyor. Fakat anlam veremediğim, bizim idareciler ve devleti yönetenler o adamı neden bu kadar şımartıyorlar? Talabani’nin bize yaptıkları ya da yapmak istedikleri ne çabuk unutuldu? Dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerin hiç biri, kendisine düşmanlık eden ülkelerin veya kişilerin gözünün yaşına bakmıyor ve eline geçen ilk fırsatta, kendisine yönelik yapılan olumsuz eylemlerin hesabını soruyor. Ama bize gelince iş değişiyor; biz, hayatlarının bugüne kadar olan kısmının tamamı bize düşmanlık etmekle geçen Talabani ve Barzani adındaki iki sefil kürtten bile hesap soramıyoruz. Hesap sormak bir tarafa, ülkemize davet edip, bal – börekle besliyoruz.

İsrail, Filistin’e girdi ve nefes alıp veren her şeyi öldürdü. Filistin’e giriş çıkışları yasakladı. Böylece Filistin içerisindeki yerli halk dışarı kaçamadı, dışarıdan da hiçbir yardım kuruluşu Filistin’e giremedi. Ardından İsrail, o toprak parçasına hapsettiği insanlara gökyüzünden bomba yağdırdı. En son benim hatırladığım, bir hafta içinde 400’den fazla Filistinli ölmüştü. İsrail bu büyük saldırıyı, sadece birkaç yahudi askeri kaçırılıp rehin alındı diye yaptı. Oysa biz, terör örgütü PKK ile mücadele kapsamında 5000’den fazla askerimiz şehit edildiği hâlde, hâlâ o PKK’ya destek veren adamları ülkemize buyur edip, ikramda kusur etmiyoruz. Ondan sonra da oturup biz neden büyük ve gelişmiş ülke olamıyoruz diye dert yanıyoruz. Alın işte büyük ve saygın bir ülke olamayışımızın sebeplerinden biri. Kendi düşmanına hürmet gösteren bir ülkeye, hiç kimse saygı göstermez.

Bizim idarecilerin, bu konuda tuhaf açıklamaları da yok değil. Örneğin Cumhurbaşkanının Talabani ile görüşmesine yapılan yorum “Cumhurbaşkanı, Talabani’nin söylediklerini dikkate almıyor, önemsemiyor” şeklindedir. Bu, sadece gülünçtür. Talabani’yi ülkemize buyur ederek, bin bir izzet-i ikram göstererek onu zaten yeterince önemsemiş olduk. Bundan sonra onun söylediklerinin, tavsiye ve görüşlerinin bir önemi yok. Biz zaten kendimizi edebildiğimiz kadar rezil ettik. Bize açıkça düşmanlık yapan, başımıza bela olan teröristlerin elebaşılarından birini ülkemizde ağırlamış olduk. Bir ülke, kendisine ancak bu kadar ağır küfür edebilir.

Biz, eğer bu kafayla gidersek, bize düşman olduğunu açıkça haykıranları ülkemizde ağırlamaya devam edersek, hiçbir yönden ilerleyemeyiz. Sırf Amerika öyle istiyor diye kendi milli onurumuzu ayaklar altına aldık. Ulusal konularda taviz olmaz, olmaması gerekir ama biz taviz verdik işte. Talabani eğer bu ülkeye gelip resmi protokolle ağırlanabiliyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi kendisine hakaret ediyor ve dünya kamuoyunda kendini aşağılıyor demektir.

Talabani aslında bir oyuncaktır, bir gölgedir. Normal şartlarda ben, Talabani’yi adam yerine koyup da onun hakkında bu kadar yazı yazmaya bile tenezzül etmem. Fakat işin iç yüzü Amerika’dır. Talabani, Amerika’nın kuklası olduğu için Amerika’ya bağlı olarak bizim ülkemize gelip böyle ağırlanıyor. Talabani de Amerika’nın oyuncağı, bizdeki müptezel hükümdarlar da… Bu sebeple aralarından su sızmıyor. Anlayacağınız asıl düşman Talabani adlı cahil kürtten önce, o cahil kürdü yönetip üstümüze salan takım elbiseli, şık görünümlü ama çirkin düşünceli düşmanlar. Biz, bu adamların boynumuza taktığı ve resmi yollardan görülemeyen tasmayı çıkartıp atarak tam ve koşulsuz bağımsızlığımızı kazandığımızda, artık ne bizi yönetecek kişileri başkaları belirleyebilir, ne de böyle kürtlerle şeriatçılar başımızın belası olabilir.

Bugünlerde en büyük özlemim, milli onuru en üst seviyede tutup Türk Milleti’ni tüm dünyada saygın bir yere kavuşturacak devlet idarecileri… Umarım bu devlet idarecilerine bir an önce kavuşuruz da, üç beş kürde saygı gösterip milli saygınlığımızı yerlere serenlerin hükmü ortadan kalkar.

Çünkü, Başbuğ Atatürk’ün söylediği gibi insanlık aleminin en şerefli milleti Türklerdir.
 
Üst