KOLEJİN BAKANLIK EMRİYLE KAPATILMASI
31 Ocak 1928 tarihli gazetelerde, soruşturmanın tamamlandığı ve okulun Bakanlık tarafından kapatıldığı, sorumlu öğretmenlerin ise mahkemeye çıkarılacağı haberi çıkar ve Bakanlığın kapatmaya dair tebliği yayımlanır:
“Bursa amerikan kız koleji öğrencilerinden Balıkesir askerî kalem reisi miralay Talat beyin kızı Seniha Talat, emekli yüzbaşı Rıza beyin kızları Kâmran ve Nemika, Kardeş gazetesi sahibi Vasıf Necdet beyin kızı Madelet Necdet hanımların okul öğretmenleri tarafından olağandışı ve dinî telkinlere maruz ve sonuçta protestanlık inancını kabule ikna edildikleri anlaşılmıştır. Bu hanımlar reşit olmadan önce telkine maruz bulunduklarına göre okulun çocukların tecrübesizliklerini ve zaaflarını istismar ettiği tamamen ortaya çıkmıştır.
Maarif Bakanlığı, kendilerine ülke çocuklarının emniyet olunduğu irfan kurumlarından hiçbir şeyin cumhuriyetin yüksek prensiplerine aykırı olarak herhangi bir şekilde dinî telkinler yapmaya mezun olmadığı hakkındaki kesin ve müteaddit emirlerine ve talimatın bu kapsamdaki açık hükümlerine rağmen gizlice öğrencilerinin samimî inancıyla oynayan ve millî seciyelerini bozan ve güveni kötüye kullanan bu okulu derhal kapatmış ve ilgililer hakkında Cumhuriyet mahkemelerinde dava açmaya karar vermiştir.” [xxx]
ABD Büyükelçisi Grew, bu olanları 31 Ocak 1928 tarihinde hâtıra defterine şöyle kaydeder:
“Talihsizlikler, nadiren tek başlarına gelirler. Bugün kötü bir gündü. Sabah gazeteleri, Maarif Vekâletinin Bursa’daki Amerikan okulunu kapamaya niyetlendiği ve dinî propagandadan sorumlu olanların mahkemeye verileceği haberini resmi bir bildiri halinde geçiyorlardı. Bu hadise, tüm misyon okullarının neticede kapanışına doğru bir adım daha atıldığı manasına geliyordu. Bundan sonraki önemli husus, bu dalganın kolejlere sıçramasını önlemekti...
Bayan Ring, Bursa dönüşü ziyaretime gelerek bu okul meselesi üzerine Associated Press’e göndermek için hazırlamış olduğu telgrafı gönderdi. Telgrafında, okulda Hırsitiyanlık propagandası yapılmakta olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor ve buradaki Amerikalıların genel kanaatinin, diğer Amerikan eğitim kurumlarını tehlikeye atacak bir davranış olarak, bu hareketin kınanması yolunda bulunduğunu söylüyordu. Kendisine bir iki değişiklik tavsiyesinde bulundum ve mesajını geçmeden önce, Goodsell, İstanbul Kızlar Kolejinin başkan vekili Dr. Henry Schauffler ve Robert kolejin başkan yardımcısı Dr. George Huntington ile konuşmasını da salık verdim. O da bana, bayan Sanderson’un kendi hür iradesiyle, kızlardan bazılarına talepleri üzerine Hıristiyan eğitimi ve İncil vermiş olduğunu kabul edip, hadisenin tüm mesuliyetini üstlenmiş olduğunu bildirdi. Bayan Ring ayrıca, bir müddet önce okulu ziyaret eden bir Amerikalının bayan Sanderson’a kendisine ders çalışıyorlarmış gibi görünen bir grup kızı göstererek muzafferane bir edayla aslında incil okuduklarını söylediğini ama bu konuda ağzını sıkı tutması için ikaz ettiğini anlattığını da söyledi.” [xxxi]
Hayat dergisinde 2 Şubat 1928’de, yabancı okulların amaçları hakkında şu değerlendirme yayımlanır:
“...Tahlilimize öncelikle en Türk şehrimiz olan Bursa’da niçin bir ‘Amerikan’ okulu bulunduğundan başlamamız muvafık olur. Evet neden Bursa’da bir Amerikan ailesi bile yokken bir Amerikan okulu var? Ne için Adana ve İzmir’de, Kayseri’de ilh... Amerikan, Avusturya ilh... okulları var? Bilinir ki, okulun görevi eğitim vermek, eğitimin amacı da genç nesle mensup olduğu toplumun ortak fikirlerini, hislerini, emellerini, ülkülerini aşılamaktır... Yabancı okulun anlamı yabancı kültürüdür: Yabancı dili, yabancı millî ülküsü ve yabancı dini... bu kültürün kökleridir...” [xxxii]
Aynı dergi daha sonra da konunun üzerinde durur ve 16 Şubat 1928 tarihli Mehmed Emin imzalı yazıda yabancı okulların amaçları şu şekilde ortaya konulur:
“... Yabancı okul tamamen gayri tabiî bir eğitim çevresidir. Başlıca varidat kaynağı dinî etkiler olan bu okulların hedefi imkân ölçüsünde öğrencilerin ruhunda mensup olduğu din ve millet muhabbetini yaratmaktır...” [xxxiii]
ABD Büyükelçisi, olaylar hakkında 2 Şubat 1928’de, “okul hakkında ileri sürülen iddialar şüpheye mahal bırakmayacak biçimde doğru çıkmıştı” diyerek, şunları yazar:
“Bursa okulu hadisesiyle ilgili olarak bakanlıktan (ABD Dışişleri Bakanlığından) telgraf yağmaya devam ediyor. Bursa hadisesi hakkında bakanlığın tavrı son derece olgundu: Bakanlık, “durumu kontrol altına almak ve hadiseleri sakinleştirmek amacıyla resmî ve dostane temaslardan yararlanılması” telkininde bulunuyor fakat ilave olarak bunun sadece bir tavsiyeden ibaret olduğunu ve bu meselenin hallinin benim yetkime terk edildiğini bildiriyordu. Hislerim, diplomatik müdahale zamanının henüz gelmediği yönündeydi; dostane temaslar ise kaçınılmaz bir şekilde müdahale olarak yorumlanacaktı. Basın, Ankara ziyaretimden haberdar olacak ve bu durumu olaylara müdahale biçiminde yorumlayacaktı. Bugünkü gergin ortamda Tevfik Rüştü Beyin basını kontrol etmesi hususunda benimle hemfikir olabileceğinden emin değilim; İsmet Paşa’ya ulaşmak ise kolay olmayıp, muhtemelen şu an için pek de akıl kârı sayılmazdı. Halihazırda olayları kendi akışına bırakmak daha iyi olacaktı. Biz ne düşünürsek düşünelim okul hakkında ileri sürülen iddialar şüpheye mahal bırakmayacak biçimde doğru çıkmıştı; pozisyonumuz çok zayıftı ve bütün bunların temelinde yatan yoğun bir milliyetçi hissiyatla başa çıkmak ise hiç de kolay değildi. Kanaatimce hükümet, olayların ayyuka çıktığı günlerde kendimi geride tutmuş olmama neticede gereken değeri verecek ve sırf bu sebepten ötürü harekete geçme zamanım geldiğinde -biçimsiz bir anda karşılarına çıkmış olmama kıyasla- daha uygun bir şekilde davranacaktı. Dışişleri bakanlığına bu yolda bir telgraf çektim. Bu arada, bugünkü Milliyet’te de tatsız bir makale yayınlanıyordu.” [xxxiv]
GREW’İN, DIŞİŞLERİ BAKANI TEVFİK RÜŞTÜ İLE GÖRÜŞMESİ
Büyükelçi Grew, randevu alarak Ankara’ya gider ve 7 Şubat 1928 günü dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey ile görüşür. Grew’in yazdıklarına bakılırsa, kendisi konuyu tesadüfmüş gibi açmayı düşünürse de, görüşmede Bakan doğrudan konuya girer ve Bursa’nın dinî konularda hükümete muhalefet ettiğini, hatta son seçimlerde hükümetin adayını meclise göndermeyi bile reddeden tek bölge olduğunu, bu sebeple hükümetin bu bölgede böyle bir olayı görmezlikten gelemeyeceğini, halkın taşkınlığı yatıştıktan sonra ise okulun tekrar açılabileceğini söyler. Grew, hâtıra defterinde iddiaların şüpheye yer bırakmayacak şekilde doğru çıktığını itiraf etmesine karşılık, Bakana farklı konuşarak; hıristiyan eğitiminin bazı Türk öğrencilerin isteği üzerine başladığını, ancak bu eğitimin okul dışında sorulara cevap verme şeklinde olduğunu ve “Türk yetkilileri ile Türk basınının katı tutumunun devam etmesine izin verilmesi halinde” ise Türk-Amerikan ilişkilerinin zarar görebileceğini söyleyerek, adeta Bakanı tehdit eder. Ayrıca, Bakana, yine adeta bir dayatma şeklinde, yaptığı bu görüşme ile ilgili olarak kendi hükümetine şu bilgiyi verip veremeyeceğini sorar:
1-Bakan, Amerikan eğitim kurumları aleyhine Türk basınındaki kampanyayı durdurmak için kendi yetkileri dahilinde her şeyi yapacaktır.
2-Bakan, Türk hükümetinin bu olayı istisnai bir durum olarak değerlendirdiği ve hiçbir surette Türkiye’deki diğer Amerikan kurumlarının konumunu zayıflatmadığı hususunda bana teminat vermiştir.
3-İddia edilen Hıristiyan propagandasının sorumlu olduğu söylenen öğretmenlerin mahkemeye sevk edilmesine izin verilmeyecektir.
4-Türk hükümeti, kamuoyunu tatmin etmek için belli bir süre geçtikten sonra Bursa’daki okulu yeniden açma konusunu iyi niyetle gözden geçirecektir. [xxxv]
Grew’ın yazdıklarına göre; kendisinin bu teklifine karşılık Bakan 1, 2 ve 4. taahhütleri Maarif Bakanlığına aktarabileceğini ve uygun görüldüğü takdirde bunların Amerikan basınına aktarabileceğini, 3 numaralı hususta ise, Türk mahkemeleri üzerinde kontrolü olmadı.
bozok