ABD'nin Osmanlı'da misyonerlik faaliyetleri

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
175183.jpg
Hıristiyanlık propagandası yapılmasından dolayı 1928 yılında BURSA AMERİKAN KIZ KOLEJİ’nin kapatılması.



ABD’NİN OSMANLI’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ




1797 yılında İzmir Limanı’na ilk Amerikan ticaret gemisi gelir ve ondan sonra yoğun bir şekilde gelmeye başlarlar. Nitekim bu ilgi ve yönelişin bir sonucu olarak dönemin ABD Başkanı Jefferson, 4 Mayıs 1802’de William Steaward’ı İzmir konsolosu olarak görevlendirir. Fakat Osmanlı Devleti ile ABD arasında henüz diplomatik ilişkiler kurulmamış olduğundan Osmanlı hükümeti, Steaward’ın konsolosluğunu tanımaz. ABD, 1808’de tekrar girişimde bulunursa da Babıali yine isteği geri çevirir. Bu defa ABD birkaç yıl sonra 1811’de, gayri resmi bir şekilde İzmir’de Amerikan Ticaretevi’ni kurar ve bu kurum, bir konsolosluk gibi faaliyet gösterir.

Bu yıllarda ABD toplumun çoğunluğu ve iktidarı, kendine göre farklı bir hayat anlayışına sahip ve dış pazar arayan hıristiyan tüccar bir devlettir. Ülkedeki tüm resmî ve sivil kuruluşlar da adeta bu amaca hizmet için oluşturulur. Bu kurumlar, ticari veya kültürel faaliyetler altında dünyaya yayılmaya çalışırlar.

İşte 1910 yılında Boston’da kurulan American Board of Commisioners for Foreign Missions (kısaca Board) adlı teşkilât, Amerika’nın dışa yönelik misyonerlik faaliyeti için oluşturulur. Board, 1819 yılında, Osmanlı topraklarını programına alır ve misyonerlerini bölgeye göndermeye başlar[ii].

Bu yıllardan itibaren Amerika, Osmanlı topraklarındaki Ermeniler üzerinde de kültürel ve siyasî yönden faaliyete başlar ve onları işin aslı bu topraklardaki uzantıları haline getirebilmek amacıyla himayeleri altına almaya çalışırlar.

Malta’da, daha önce İngiliz Protestan misyoner teşkilâtları tarafından kurulmuş olan dört matbaadan sonra, 1822 yılında Amerika da burada bir matbaa kurar. Matbaa, 1824 ve 1827 yıllarında yeni makinelerle daha güçlü hale getirilir. Malta’daki bu Board matbaası, sırf 1922 yılından 1926 yılına kadar olan sürede bile 211.850 adet baskı işi yapar. Matbaa 1830 yılında Board emrine verilir ve 1830 yılında Ermeni harfli Türkçe kitaplar basılmasına karar verilir. Bu karar kapsamında Ermeni harfli ilk Türkçe İncil basılır. Malta matbaası, 1833 yılında İstanbul’a, 1853 yılında İzmir’e, daha sonra da tekrar İstanbul’a nakledilerek faaliyetini sürdürür[iii].

Amerika bu yayılma faaliyetini bir yandan ticarî ilişkiler ile sürdürürken, diğer yandan esas olarak misyonerlik şemsiyesi altında ve okullar açarak yürütür. 1830 yılında da Amerika ile Osmanlı arasında ticaret antlaşması imzalanır.

Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde ilk Protestan Amerikan misyoner okulu 28 Temmuz 1824’de Beyrut’ta açılır. Okul önce yedi öğrenciyle açılır ve bir yıl sonra öğrenci sayısı doksana çıkar[iv]. Bu tarihten sonra Amerika, Osmanlı’da süratle bir çok okul açar. Ayrıca 1831 yılından itibaren resmi olarak yoğun bir şekilde Osmanlı’nın hemen her yerinde Amerikan konsoloslukları kurulur. Amerika’nın 1911 yılındaki konsolosluk sayısı 40, 1914 yılındaki okul sayısı ise 426’dır!

Misyonerlerin ileri gelenlerinden birisi olan Tillman C. Trowbridge, Anadolu’da yaptığı geziye dair 1858 yılında yazdığı notlarında, tipik bir Misyoner kafasıyla Türklerin ırksal ve dinsel bakımdan ilkel olduklarını söyleyerek, şöyle der:

“Türklerin gerek insan olarak kendileri, gerekse tüm toplumsal kurumları ilkeldir. Bunun bir nedeni ırksal ise, bir nedeni de dinseldir (İslâm). Türkler Hıristiyanlaştırılmadıkça ve tüm kurumları Batılılaştırılmadıkça kurtuluş yoktur. Kurtuluşun yolu ise Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan halkları bir bir Protestanlaştırmak (evangelization) ve özgürleştirmektir.” [v]

Nitekim, aynen bu notlarda denildiği gibi, özellikle Amerikan misyoner okulları, giderek Türk olmayanların Osmanlı’dan kopartılmasına dayalı eğitim verilen birer merkez haline gelirler. Özellikle ilerleyen yıllarda bu okullardan bazıları adeta gizli isyân yuvası olurlar. Yunan, Bulgar, Ermeni ve Arap isyanlarında bu misyoner okulları önemli bir şekilde rol oynarlar.

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN EĞİTİM REFORMLARI
1914 yılından itibaren İttihat ve Terakki iktidarı, diğer bazı konularda olduğu gibi, yabancı okullar hakkında da bir takım düzenlemelere gider. Bu kapsamda, 1914 yılında yabancı okullar ile ilgili bir talimatname çıkarılarak bu okullar sıkı bir denetime tabi tutulur. Birinci dünya savaşının çıkmasından sonra 1 Ekim 1914’de kapitülasyonların kaldırıldığı ilân edilir. 20 Ağustos 1915’de Mekâtib-i Husûsiye Talimatnamesi (=Özel Okullar Yönetmeliği) adıyla yeni bir yönetmelik çıkartılarak yabancı okullar disiplin altına alınır ve yeni okul açma bazı esaslara bağlanır[vi]. Bu Talimatname Cumhuriyet döneminde de yürürlükte kalır ve hatta Şubat 1926’da çıkartılan genelgede de söz konusu yönetmeliğe dayanılır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında savaşın da etkisiyle yabancı okulların çoğu kapanırsa da 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden itibaren tekrar açılırlar ve bu defa da bazıları Millî Mücadele aleyhine çalışırlar. Meselâ, özellikle Merzifon Koleji olmak üzere, Antep ve Maraş’taki Amerikan Kolejleri, Rumların hesabına çalışmışlardır[vii].

Nitekim, Ankara hükümeti kurulduktan sonra dönemin Genel Kurmay Başkanı olan İsmet (İnönü) Bey, TBMM’de 1920 yılında yaptığı konuşmada –resmi bir belge olarak-, Antep’teki Amerikan Koleji hakkında şunları söyler

“Ayıntap civarında Amerikan mektepleri kolejleri vardır (Lanet olsun sesleri). Bu Amerikan Kolejleri, Fransızların bugün üssülharekesidir. Bizim canımızı yakmak için ve ahalimizi öldürmek için Amerikan mekteplerini üssülhareke ittihaz ediyorlar. Taarruz ederler ve oraya top yerleştirirler, ambar olarak kullanırlar. Hasılı mektep değil, memleketimizin içinde bir kale olarak inşa olunmuş zannolunur.”
 

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Antep’teki bu Amerikan Koleji, Millî Mücadele sırasında Fransız işgal kuvvetleri komutanlığı olarak kullanılır, ancak 1924 yılında faaliyetine son verilir[ix].

Mustafa Kemâl Atatürk de Merzifon Amerikan Koleji’nin Rumlara destek olması hakkında Nutuk’ta şöyle der:

“Ateşkes Anlaşmasından sonra, bütün Rumlar Yunanlılık millî davası ile her tarafta şımardığı gibi, Etniki Eterya Cemiyeti’nin propagandacıları ile Merzifon’daki Amerikan kuruluşlarının manevî destekleri ile eğitilip yetiştirilen, maddî bakımdan da yabancı hükümetlerin silâhlarıyla güçlendirilip cesaret verilen bu bölgedeki Rumlar da bağımsız bir Pontus hükümeti kurma emeline düştü.” [x]

MUSTAFA KEMÂL’İN EĞİTİM HEDEFİ
Mustafa Kemâl aslında daha TBMM’de Üçüncü toplanma yılını açarken 1 Mart 1922 tarihinde yaptığı ve adeta kurulan Cumhuriyet’in özelliklerini ortaya koyan konuşmasında, bir çok konuya değindikten sonra eğitimin nasıl olması gerektiğini de şöyle ifade eder:

“Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en önce ve her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Dünyanın milletlerarası durumuna göre, böyle bir savaşın gerektirdiği ruhî unsurlar ile donanmış olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur.”[xi]

LOZAN KONFERANSINDA YABANCI OKULLAR MESELESİ
Lozan Konferansı’nda yabancı okullar meselesi de tartışılır. İtilâf Devletleri, okulların önceki imtiyaz ve muafiyetlerinin aynen tanınmasını isterler. Hatta Fransa okullarının sayısını artırmak ister fakat kabul edilmez. Barış Antlaşması imzalandıktan sonra, dinî telkinlerde bulunmamaları ve devletin genel kanunlarına uymaları şartıyla İsmet bey, Fransız, İngiliz ve İtalyan temsilcilerine yazdığı 24 Temmuz 1923 tarihli mektuplarla okulların tanındığını belirtir. Ayrıca 6 Ağustos 1923 tarihli anlaşma ile de ABD’ne ait kurumların varlığı tanınır[xii].

Lozan Konferansı devam ederken, bu arada, 8 Mart 1923’de yeni Cumhuriyet’in ilk eğitim genelgesi yayımlanır. Bu genelgede cahillikle mücadele ve eğitimin amaçları ortaya konularak ve bu konuda Mustafa Kemâl’in açış konuşmasındaki fikirlerin esas alındığı belirtilerek şöyle denilir:

“...Bir toplum hırslı ve kıskanç milletlerle savaşma halinde ise, olağanüstü kuvvetli bir millî hisle donanmış fertler yetiştirir; milletlerarası bir rekabetten kurtulacak bir dereceye gelmişse eğitimin gerçek ulaştırmak istediği amaç daha çok insanî ve sakin olur. Bu umdeler bütün toplumların eğitim esaslarında sadakatle muhafaza olunmuştur. Türkler yüzyıllardan beri, varlıklarına düşman olan hırslı, istilacı bir zihniyetle dolu bir âlemle mücadele durumunda bulunurlar. Bu savaşın muhtelif sahalarda bir çok zaman daha devam etmesi şiddetle muhtemeldir. Bundan dolayı tarihten ve bugünkü hakikatlerden mülhem olarak terbiye esaslarını şu umdeler üzerinde yoğunlaştırmalıyız:




1 – Haricî düşmanlar çoktur. Memleket dahilinde kuvvetli bir millî his ile birleşmeye muhtacız...




2 – İktisadî inkılaplar pek yakındır. Tehlikenin nerelerden geldiğini ihtiyatkâr bir görüşle kavradıktan sonra onu azim ve temkinle karşılayacak, memleketi iktisadî bir esaret altında bırakmayacak dimağlar mekteplerde hazırlanacaktır...




3 – Manen yorgun bir medeniyetin karşısındayız... Doğuyu, batıyı işgal eden olguların karşısında ancak soğukkanlılığını ve iradî kuvvetini muhafaza edecek okumuş yazmış bir neslin muzaffer olacağını yeni nesle telkin etmemiz lazımdır... Biz her şeyde kuvvetli ve azimli olacağız....” [xiii]

TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU VE GENELGELER
3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu (=Öğrenimin Birleştirilmesi Kanunu) kabul edilir. Ve bu kanun ile ülkedeki bütün okullar Maarif Vekâletine bağlanır. Kanunla medreseler de kapatılarak, eğitimde lâikliğe gidilir ve eğitimde millîlik esas alınır. Bu arada, o günkü kimi gazetelerin ifadesiyle adeta –papaz okulu- niteliğindeki yabancı okulların uymaları gereken kurallar da uygulamaya konulur. Bu kurallar kısaca şu hususları kapsar:
-Yabancı okullarda, mabetler dışında dershane ve salonlarda bulunan dinî semboller; haç, heykel, dinî tasvirler vs. kaldırılacaktır.
 

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
-Müslümanların ve başka mezhepten öğrencilerin okullardaki dinî ayinlere katılmaları yasaktır. Bunun için sık sık denetlemeler yapılacak ve suçlular cezalandırılacaktır. [xiv]

Bu uygulamalara yabancı okullar önce uymak istemezler. Özellikle, Hazreti İsa’nın gökte olup yere indirilemeyeceği belirtilerek okullardaki, haçlar indirilmez. Bunun üzerine (1924) Nisan ayında derhal gerekli müeyyide uygulanır ve İstanbul’da 40’a yakın Fransız okulu ile 4 İtalyan okulu kapatılır. Kapatma cezasına karşı, Fransa nota verir. Türkiye de notaya kendinden emin ve açık bir cevap vererek, notada Türkiye Cumhuriyeti’nin yabancı okullara karşı siyasetinin de esasları şöyle ortaya konulur:

-Okullar mezhep yönünden tarafsız olacak ve derslerde millî hislere yer verilecek,




-Türkiye’de medreselerin kaldırılması üzerine Türk okullarına uygulanan bu durumdan Hıristiyan okulları istisna edilemeyecek,

-Konu bir iç mesele olduğundan, yabancı hükümetlerin protestoları dikkate alınmayacaktır. [xv]

Yeni öğretim yılının başında, dönemin Maarif Bakanı Vasfi (Çınar) Beyin bir genelgesi 8 Eylül 1924 tarihinde yayımlanır. Genelgede eğitim siyasetinin esasları belirlendikten sonra, en sonunda şöyle denilir ki, bu sözler aynı zamanda devletin eğitim anlayışının da bir ifadesi anlamına gelir:

“Yeni bir ülkü ve varlık içinde yeni eğitim yılına başlıyoruz. Türkçü, cumhuriyetçi ve yenileşmeye âşık bir nesli hazırlamak görevini bütün bir tarih karşısında yüklenen arkadaşlarımın başarılı olması en samimî bir arzum ve dileğimdir.” [xvi]

1925 yılı Eylül ayında yayımlanan genelgede ise şu emirler yer alır:
-Hiçbir okulda Türk ve Türk Devleti aleyhine, derslerde veya ders dışında bir ifade kullanılmayacaktır.




-Türklerin bugününü ve dününü kötüleyen Türk ve Türk Devleti aleyhine yazılmış kitap bulunmayacaktır.




-Türk tarihi ve coğrafyasına ilişkin en ufak bir yanlış, ders kitaplarında, duvar panolarında bulunmayacaktır.

-Türk toprakları hiçbir ülkenin parçası olarak gösterilmeyecektir.




-Ders kitaplarında hiçbir devletin propagandası bulunmayacaktır.




-Bütün yabancı okullarda haftada beş saat Türk dili, Türk tarih ve coğrafyası okutulacaktır.




-Türk dili, Türk tarih ve coğrafyası öğretmenleri Türk olacak ve Millî Eğitim Bakanlığı’nca seçilecektir.




-Okullarda her türlü dinî propagandanın yapılması yasaktır.




-Okullarda dinî sembol bulundurulmayacaktır. [xvii]

Bu genelgeye rağmen, yabancı okulların kurallara tam olarak uymadıkları tespit edilir ve 1926 yılının Şubat ayında tekrar bir genelge gönderilerek kurallar bir defa daha hatırlatılır. Söz konusu genelgenin bazı maddeleri şunlardır:

-Yabancı okulların ruhsatnameleri iyice araştırılmadan yenilenmeyecektir.




-Bütün yabancı okulların Türk öğretmenleri (Türkçe ve Türk tarih ve coğrafyası) Bakanlık tarafından tayin edilecektir... Tayin edilecek öğretmenlerin öz Türk olmaları ve millî duygularla mütehassıs bulunmaları lazımdır.




-Bazı yabancı okulların az ücret veren fakir öğrenciyi adi hizmetlerde kullandıkları haber alınmış ve bunun şiddetle yasaklanması emrolunmuştur.




-Yabancı okullarda kayıtların Türkçe tutulması gerekmektedir. Ancak buna uyulmadığı görülmüştür Kayıtlar Türkçe tutulmazsa okulların kapatılmak üzere Bakanlığa bildirilmesi gereklidir.




-Yabancı okulların bazılarında Mekâtib-i Hususiye Talimatnamesi görülmemekte ve verildiği halde bile bile gösterilmemektedir. Kendilerine makbuz karşılığı verilmesi ve her teftişte bu talimatnamenin aranması icap eder. Talimatname hükümlerini bilmemenin hiçbir zaman mazeret teşkil edemeyeceği bildirilmelidir.
 

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
-Yabancı okullarda Türkçe ve Türk tarihi ve coğrafyasından başka okul idaresinin izni ile ders okutan Türk öğretmenlerinin de durumlarının incelenmesi MEB’na aittir. Bu öğretmenlere kimlikleri araştırıldıktan sonra izin verilir.




-Bütün yabancı okulların en mutenâ bir yerine Türkiye Cumhurbaşkanının 80x66 ebadında olmak üzere bir fotoğrafı asılacaktır.




-Bazı yabancı okulların kiliselerine dışardan bazı yabancı şahısların ibadet amacıyla girdikleri haber alınmıştır. Bunun derhal yasaklanması, tekrarı halinde Bakanlığa bildirilmesi gerekmektedir.




-Bazı okulların, genelgenin aksine kitaplar arasında dinî propaganda yapmak için Azize resimleri görülmüştür. Bunların derhal kaldırılması gereklidir. Kiliseden başka yerde haç takamazlar. Emrin aksine harekette bulunan müdür ve öğretmenlerin görevlerine derhal son verilecektir. [xviii]

KURALLARA UYMAYAN OKULLARIN KAPATILMASI
Bu uyarılardan sonra da yabancı okulların kurallara uymama konusunda ısrarları devam eder. Meselâ, Beyoğlu’ndaki İngiliz Kız Okulu Hükümetin emirlerine uymadığından ve Bakanlığın tayin ettiği öğretmeni kabul etmediğinden dolayı 1926 Mart ayında kapatılır. Daha önce uyarılmasına rağmen emirlere uymayan Saint Pulcherie Fransız okulu da (1926) Mayıs ayında kapatılır[xix] .

BURSA AMERİKAN KIZ KOLEJİ’NDE TANASSUR HADİSESİ
1927 yılının son aylarında (muhtemelen Kasım ayının sonlarında), Bursa Amerikan Kız Koleji’ndeki üç öğrencinin Amerikalı öğretmen Miss Edith Sanderson’un etkisiyle hıristiyan oldukları anlaşılır. Olay, hıristiyan olan öğrencilerin gelişmeleri hatıra defterlerine yazmalarından ve bu defterlerin de arkadaşları tarafından bulunması üzerine ortaya çıkar. Durum Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirilir ve Bakanlık derhal inceleme başlatır. Olay 22 Ocak 1928 günlü ve sonraki tarihli gazetelerde yer alır[xx]. Olay genelde “tanassur hadisesi” olarak anılır. Tanassur, “hıristiyan olma” demektir.

22 Ocak 1928 tarihli Vakit gazetesi başyazıda olayı “Cumhuriyete ihanet derecesinde bir cürüm olarak” ifade eder[xxi]. Kezâ aynı tarihli Cumhuriyet gazetesi de olayı “Şayan-ı hayret bir hadise: Bursa Amerikan Mektebinde Kızlarımız Tanassur mu ettiriliyor?” başlığıyla haber yapar[xxii].

ABD BÜYÜKELÇİSİ GREW’İN HATIRATINDAKİ YORUMLARI
O sırada Türkiye’de görevli bulunan ABD Büyükelçisi Joseph C Grew, bu durumu hâtıra defterine 22 Ocak 1928 tarihiyle şöyle yazar:

“Associated Press’den Priscilla Ring bugün öğleden sonra saat dörtte beni ziyarete gelerek Bursa’daki Amerikan okulunda okuyan üç Müslüman kız öğrencinin Hıristiyan olduklarını; Türk yetkililerin bu konuda soruşturma başlattıklarını ve sonuçta din propagandası yapıldığının ispatlanması halinde okulun kapatılacağı haberini verdi. Haber, Türkiye’de yayınlanan bütün sabah gazetelerinde çıkmış olduğundan, bu hikâyeyi telgrafla Associated Press’e bildirmemesi için bir sebep görüp görmediğimi de sordu. Bu tarzda her tür hadisenin tayinimin Senato’da onaylanması görüşmelerinde ziyadesiyle etkisi olabileceğini bilsem de, telgrafa bir itirazım olmadığını ama bu konudaki görüşünü almak için daha önce Goodsell ile konuşmasının daha iyi olacağını söyledim. Amerikan okullarının dinî propagandayı yasaklayan kanuna titizlikle uyduğunu ve soruşturmanın bunu ortaya çıkartacağından emin olduğu için her türlü tahkikatı gönül rahatlığıyla karşılayacağını söyleyen Goodsell ile Bayan Ring’in görüşmeleri süresince söz konusu telgraf bir müddet beklemek zorunda kaldı. Goodsell’in dediğine bakılırsa, Bursa’daki okulda okuyan bazı kız öğrenciler, öğretmenlerden biri olan Edith Sanderson’a hayran kalmışlar ve sahip olduğu mutluluk ve huzuru görerek Hıristiyanlığın iyi bir şey olduğu kanaatine kapılmışlardır. Kıskançlıkla hareket eden başka kızlarsa bunların yataklarının altında sakladıkları hatıra defterlerini çalarak Maarif yetkililerine teslim etmişler; yetkililerse bu defterleri Türkçe’ye tercüme ettirerek Ankara’daki Maarif Vekâletine göndermişti. Soruşturma sonuçlanmıştı. Hadiseyi telgrafla Bakanlığa haber verdim. Hadiseyi telgrafla Bakanlığa haber verdim. Bayan Ring, bereket versin ki, Goodsell’in değerlendirmelerine de telgrafında yer vermişti.



Bu olayların neticesinde –hele Maarif’in başında böyle bir mazereti şüphesiz sevinçle karşılayacak Necati Bey’in bulunduğu düşünüldüğünde- bana Bursa’daki okulun kapatılması kuvvetle muhtemel görünüyordu.” [xxiii]

Grew’in adını andığı Goodsell, BOARD’ın Türkiye misyonu sekreteridir. Grew’in yazdıklarına bakılacak olursa, BOARD sekreteri Goodsell, “Bursa’daki okulda okuyan bazı kız öğrenciler, öğretmenlerden biri olan Edith Sanderson’a hayran kalmışlar ve sahip olduğu mutluluk ve huzuru görerek Hıristiyanlığın iyi bir şey olduğu kanaatine kapılmışlardır” sözleriyle işin açığı üç kızın hıristiyan olmasına sevinmiş gibi görünmektedir ki zaten bir BOARD görevlisinin amacı da budur!

Olay aslında sadece tanassur meselesi olmayıp, işin aslı bir çok yönden genelgelere aykırılık hali söz konusudur. Öyle ki, okulda bir köşede Amerikan bayrağı asılı olduğu gibi, bilgisine başvurulan öğretmenlerden biri de, okul müdürü hakkında “müdiremiz aynı zamanda konsolosluk vazifesi de yapar” demiştir[xxiv].
Görüleceği üzere okul adeta ABD yayılmacılığının ileri karakolu gibi kullanılmıştır.

CUMHURİYET GAZETESİNDE ÇIKAN HABERLER
Ertesi gün, 23 Ocak 1928 tarihli Cumhuriyet gazetesi, hıristiyan olan kızların öğretmenleri ile kiliseye gittiklerini haber verir ve hıristiyan olanların Amerikan bayraklarına sarılarak bayram yapıldığını şöyle yazar:

“Hıristiyan yapılan Madelet, Nemika ve Seniha Kâmran adındaki hanımlar, dün Pazar olduğu için öğretmenleri ile birlikte protestan kilisesine gitmişlerdir. Olayı okul öğrencilerinden İzmirli Vedia hanım ihbar etmiştir. Kolejdeki kızların hepsi de müslümandır. Öğrenci(ler); protestan, tarafsız ve protestan propagandasına aleyhtar olmak üzere üç gurba ayrılmıştır. Hıristiyan olanların Amerikan bayrakları ile süslenilerek bayram yapıldığı sabit olmuştur.”
 

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Dikkat edilecek olursa, hıristiyanlığa geçenlerin, Amerikan bayraklarına sarılarak bayram yaptıkları belirtilmektedir ki, bu çok önemli ayrıntı, aslında misyonerlik faaliyetinin de temel göstergesi, hatta delili olmaktadır. Çünkü bu ayrıntı, BOARD’ın amacının, sadece dinî dürtülerle ve sadece din adına faaliyet değil, bölgede insan unsuruna da dayanmak için müsait kişileri protestanlık kisvesi altında Amerikanlaştırmak olduğunu ortaya koymaktadır!

26 Ocak 1928 tarihli Cumhuriyet gazetesi, okuldaki Türk öğretmenlere de protestanlık telkin ve teklif edildiğini, Türk’ün dinî ve millî günlerine önem verilmemesine karşılık Pazar ve yortu günleri ile yılbaşında Türk çocuklarına yeni elbiseler giydirilerek dinî törenlere iştirak ettirildiklerini yazar:

“Türk’ün dinî ve millî günlerine hiç önem vermeyen okul idaresi pazar, yortu günleriyle yılbaşı gibi günlerde Türk çocuklarına yeni elbiseler giydirmekte ve çocukları dinî törenlere iştirâk ettirmektedirler... Okul idaresi; ailesinin maddî durumu kötü olan öğrenciye Hazret-i İsa’ya dua etmesini, dua edecek olurlarsa her muradına ereceği kanaatini yavaş yavaş aşılamıştır... teslis inanışı ihtiva eden kitaplar Mis’ler tarafından öğrenciye hediye ve hâtıra olarak dağıtılmıştır. Öğrenci, yemek vesaire zamanlarında daima dinledikleri duaların daha sonra İncil’den parçalar olduklarını anlamışlardır. Okul idaresi, protestanlık telkinine o kadar önem vermiştir ki... Okulda önceden öğretmen bulunan kibar bir ailenin kızı öğretmen Behice hanımın öğrenci üzerindeki nüfuzu düşünülerek protestanlık teklif olunmuş ise de Türk öğretmen bu teklifi reddetmiştir. Bunun üzerine okul idaresi, okulun ilk kısmının kaldırıldığını bahane ederek öğretmeni okuldan çıkarmıştır... Protestan olan ve olacak öğrencinin okul ücretleri indirilmekte ve hatta kendilerine özel yardımda bulunulmaktadır. Büyük bir önemle okulda araştırma ve inceleme yapan Maarif Emini Necati Bey, araştırmaya başladığı sırada okul müdiresi, bütün öğrencileri toplayarak bazı tenbihlerde bulunmuştur...” [xxvi]

Ertesi günkü, 27 Ocak 1928 tarihli Cumhuriyet’te olayın nasıl ortaya çıktığı ve yapılan soruşturması açıklanarak, bu arada iki yıl öncesine kadar okulda önemli derecede İncil eğitimi verildiği ve öğrencilerin protestan yapıldığı, okula ilgi gösterenlerin ise genelde aydın aileler olduğu, bunun da sebebinin İngilizce öğrenmek hırsından kaynaklandığı belirtilir:

“Bundan tam bir ay önce Bursa Amerikan okulundan üç kız öğrenci Maarif müdürlüğüne gelerek bu meseleyi haber vermişlerdir. Kızların ellerinde iddialarını doğrulayan bazı belge de bulunduğundan Maarif Müdürü Sıdkı bey Müfettiş Necip beyi derhal araştırmaya memur etmiştir.



Müfettiş bey olaya el koyunca, gerçekten de ileri sürülen iddianın varlığını derhal hissetmiş; gerek maarif idaresinde gerek okulda bilgisine başvurulan on beş öğrencinin ifadeleriyle gerçeğe yaklaşmıştır. Okuldaki hayatları, öğretmenleriyle temasları da incelenen dört şüpheli kıza ait belge, özel hâtıra defterleridir. İngilizce kaydedilen bu hâtıralar arasında İsa’ya muhabbete, protestanlığın yüceliğine dair satırlar vardır. Bu defterler tercümeleriyle birlikte soruşturma evrakına eklenmiştir.



Kızların ifadeleri: “Biz bu dini sevdik, kimseye hesap verecek değiliz” tarzındadır... Bu işte âmir, muharrik vaziyetinde görülenler okul müdürü ile iki bayan öğretmen ve halen İzmir’de bulunan Miss Parson’dur.



Gerçekten de iki yıl öncesine gelinceye kadar okulda İncil eğitimi önemli bir durumda idi. O zaman da protestanlığı kabul eden Türk kızları vardı. Bugün İstanbul’da yüksek öğrenimde bulunan Pakize İzzet hanımla, bir süre Bursa’da doktorluk yapan bir zatın kızı Sabiha hanım da bu meyandadır. Hatta yeni olayda bu eski öğrencilerin de etkili oldukları söylenmektedir.



Amerikan okulunun yüz elli öğrencisi vardır ve hepsi de Türk’tür. Museviler daha geçen sene çocuklarını okuldan aldılar. Amerikan okuluna itibar edenler ne yazık ki aydın ailelerdir.



Moda halinde hüküm süren bu rağbetten maksat İngilizce öğrenmek hırsıdır. Halbuki durumu bilen ve yıllardan beri dil öğretmenliği yapan bazı kişilerin bu öğrencilerin, değil iyi, hatta ilkel bir şekilde bile İngilizce öğrenemediklerini söylemektedirler.” [xxvii]

TIP TALEBE CEMİYETİ’NDE TARTIŞMA VE PROTESTOLAR
Bu olay sırf basının tepkisiyle kalmaz. Meselâ, 28 Ocak 1928 günü İstanbul’da toplanan Tıp Talebe Cemiyeti konuyu heyecanlı bir şekilde tartışır ve öğrenciler, çocuklarını bu yabancı okullara vererek hıristiyan olmaya sebep olan aileleri şiddetle eleştirirler. Gazetelerde o okulda okurken hıristiyan olduğu iddia edilen tıp fakültesi öğrencisi Pakize İzzet hanım hakkındaki bu haberlerin doğru olup olmadığının araştırılmasına karar verilir. Ayrıca toplantıda elli imzalık bir dilekçe verilerek, “küçük yaştaki çocuklarını hıristiyan okullarına vererek bunların hıristiyan olmalarına sebep olanlarla mücadele edilmesi ve bu hususta bir heyet teşkili” kararlaştırılır[xxviii].

PAKİZE TERZİ’NİN O GÜNKÜ BASIN AÇIKLAMASI
Okulun eski öğrencilerinden Pakize hanım hakkında basında defalarca benzer haberler çıkması üzerine, bu haberlerden sonra Pakize İzzet (Tarzi) hanım, iddiaların doğru olmadığı ve müslüman bir aileye mensup bulunduğuna dair açıklamalar yapar ve bu açıklaması 31 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle yayımlanır:

“Ben tam anlamıyla Müslüman bir aileye mensubum. Pederimi tanıyanlar onun ne kadar dindar olduğunu bilirler. Böyle bir baba kızının hıristiyan olmasına bilmem nasıl imkân verir? Ben Amerikan Koleji’nde üç yıl okudum. Bu süre içerisinde bana hiç kimse dinî bir telkinatta bulunmadı. Bulunmaya da cesaret edemezlerdi. Aile kızının bu kadar kötü bir surette teşhir edilmesi bilmem ne derece uygundur. Resmen savcılığa başvurdum. Beni haksız yere teşhir edenler hakkında dava açacağım.”
 

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
KOLEJİN BAKANLIK EMRİYLE KAPATILMASI
31 Ocak 1928 tarihli gazetelerde, soruşturmanın tamamlandığı ve okulun Bakanlık tarafından kapatıldığı, sorumlu öğretmenlerin ise mahkemeye çıkarılacağı haberi çıkar ve Bakanlığın kapatmaya dair tebliği yayımlanır:

“Bursa amerikan kız koleji öğrencilerinden Balıkesir askerî kalem reisi miralay Talat beyin kızı Seniha Talat, emekli yüzbaşı Rıza beyin kızları Kâmran ve Nemika, Kardeş gazetesi sahibi Vasıf Necdet beyin kızı Madelet Necdet hanımların okul öğretmenleri tarafından olağandışı ve dinî telkinlere maruz ve sonuçta protestanlık inancını kabule ikna edildikleri anlaşılmıştır. Bu hanımlar reşit olmadan önce telkine maruz bulunduklarına göre okulun çocukların tecrübesizliklerini ve zaaflarını istismar ettiği tamamen ortaya çıkmıştır.



Maarif Bakanlığı, kendilerine ülke çocuklarının emniyet olunduğu irfan kurumlarından hiçbir şeyin cumhuriyetin yüksek prensiplerine aykırı olarak herhangi bir şekilde dinî telkinler yapmaya mezun olmadığı hakkındaki kesin ve müteaddit emirlerine ve talimatın bu kapsamdaki açık hükümlerine rağmen gizlice öğrencilerinin samimî inancıyla oynayan ve millî seciyelerini bozan ve güveni kötüye kullanan bu okulu derhal kapatmış ve ilgililer hakkında Cumhuriyet mahkemelerinde dava açmaya karar vermiştir.” [xxx]

ABD Büyükelçisi Grew, bu olanları 31 Ocak 1928 tarihinde hâtıra defterine şöyle kaydeder:

“Talihsizlikler, nadiren tek başlarına gelirler. Bugün kötü bir gündü. Sabah gazeteleri, Maarif Vekâletinin Bursa’daki Amerikan okulunu kapamaya niyetlendiği ve dinî propagandadan sorumlu olanların mahkemeye verileceği haberini resmi bir bildiri halinde geçiyorlardı. Bu hadise, tüm misyon okullarının neticede kapanışına doğru bir adım daha atıldığı manasına geliyordu. Bundan sonraki önemli husus, bu dalganın kolejlere sıçramasını önlemekti...



Bayan Ring, Bursa dönüşü ziyaretime gelerek bu okul meselesi üzerine Associated Press’e göndermek için hazırlamış olduğu telgrafı gönderdi. Telgrafında, okulda Hırsitiyanlık propagandası yapılmakta olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor ve buradaki Amerikalıların genel kanaatinin, diğer Amerikan eğitim kurumlarını tehlikeye atacak bir davranış olarak, bu hareketin kınanması yolunda bulunduğunu söylüyordu. Kendisine bir iki değişiklik tavsiyesinde bulundum ve mesajını geçmeden önce, Goodsell, İstanbul Kızlar Kolejinin başkan vekili Dr. Henry Schauffler ve Robert kolejin başkan yardımcısı Dr. George Huntington ile konuşmasını da salık verdim. O da bana, bayan Sanderson’un kendi hür iradesiyle, kızlardan bazılarına talepleri üzerine Hıristiyan eğitimi ve İncil vermiş olduğunu kabul edip, hadisenin tüm mesuliyetini üstlenmiş olduğunu bildirdi. Bayan Ring ayrıca, bir müddet önce okulu ziyaret eden bir Amerikalının bayan Sanderson’a kendisine ders çalışıyorlarmış gibi görünen bir grup kızı göstererek muzafferane bir edayla aslında incil okuduklarını söylediğini ama bu konuda ağzını sıkı tutması için ikaz ettiğini anlattığını da söyledi.” [xxxi]

Hayat dergisinde 2 Şubat 1928’de, yabancı okulların amaçları hakkında şu değerlendirme yayımlanır:

“...Tahlilimize öncelikle en Türk şehrimiz olan Bursa’da niçin bir ‘Amerikan’ okulu bulunduğundan başlamamız muvafık olur. Evet neden Bursa’da bir Amerikan ailesi bile yokken bir Amerikan okulu var? Ne için Adana ve İzmir’de, Kayseri’de ilh... Amerikan, Avusturya ilh... okulları var? Bilinir ki, okulun görevi eğitim vermek, eğitimin amacı da genç nesle mensup olduğu toplumun ortak fikirlerini, hislerini, emellerini, ülkülerini aşılamaktır... Yabancı okulun anlamı yabancı kültürüdür: Yabancı dili, yabancı millî ülküsü ve yabancı dini... bu kültürün kökleridir...” [xxxii]

Aynı dergi daha sonra da konunun üzerinde durur ve 16 Şubat 1928 tarihli Mehmed Emin imzalı yazıda yabancı okulların amaçları şu şekilde ortaya konulur:

“... Yabancı okul tamamen gayri tabiî bir eğitim çevresidir. Başlıca varidat kaynağı dinî etkiler olan bu okulların hedefi imkân ölçüsünde öğrencilerin ruhunda mensup olduğu din ve millet muhabbetini yaratmaktır...” [xxxiii]

ABD Büyükelçisi, olaylar hakkında 2 Şubat 1928’de, “okul hakkında ileri sürülen iddialar şüpheye mahal bırakmayacak biçimde doğru çıkmıştı” diyerek, şunları yazar:

“Bursa okulu hadisesiyle ilgili olarak bakanlıktan (ABD Dışişleri Bakanlığından) telgraf yağmaya devam ediyor. Bursa hadisesi hakkında bakanlığın tavrı son derece olgundu: Bakanlık, “durumu kontrol altına almak ve hadiseleri sakinleştirmek amacıyla resmî ve dostane temaslardan yararlanılması” telkininde bulunuyor fakat ilave olarak bunun sadece bir tavsiyeden ibaret olduğunu ve bu meselenin hallinin benim yetkime terk edildiğini bildiriyordu. Hislerim, diplomatik müdahale zamanının henüz gelmediği yönündeydi; dostane temaslar ise kaçınılmaz bir şekilde müdahale olarak yorumlanacaktı. Basın, Ankara ziyaretimden haberdar olacak ve bu durumu olaylara müdahale biçiminde yorumlayacaktı. Bugünkü gergin ortamda Tevfik Rüştü Beyin basını kontrol etmesi hususunda benimle hemfikir olabileceğinden emin değilim; İsmet Paşa’ya ulaşmak ise kolay olmayıp, muhtemelen şu an için pek de akıl kârı sayılmazdı. Halihazırda olayları kendi akışına bırakmak daha iyi olacaktı. Biz ne düşünürsek düşünelim okul hakkında ileri sürülen iddialar şüpheye mahal bırakmayacak biçimde doğru çıkmıştı; pozisyonumuz çok zayıftı ve bütün bunların temelinde yatan yoğun bir milliyetçi hissiyatla başa çıkmak ise hiç de kolay değildi. Kanaatimce hükümet, olayların ayyuka çıktığı günlerde kendimi geride tutmuş olmama neticede gereken değeri verecek ve sırf bu sebepten ötürü harekete geçme zamanım geldiğinde -biçimsiz bir anda karşılarına çıkmış olmama kıyasla- daha uygun bir şekilde davranacaktı. Dışişleri bakanlığına bu yolda bir telgraf çektim. Bu arada, bugünkü Milliyet’te de tatsız bir makale yayınlanıyordu.” [xxxiv]

GREW’İN, DIŞİŞLERİ BAKANI TEVFİK RÜŞTÜ İLE GÖRÜŞMESİ
Büyükelçi Grew, randevu alarak Ankara’ya gider ve 7 Şubat 1928 günü dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey ile görüşür. Grew’in yazdıklarına bakılırsa, kendisi konuyu tesadüfmüş gibi açmayı düşünürse de, görüşmede Bakan doğrudan konuya girer ve Bursa’nın dinî konularda hükümete muhalefet ettiğini, hatta son seçimlerde hükümetin adayını meclise göndermeyi bile reddeden tek bölge olduğunu, bu sebeple hükümetin bu bölgede böyle bir olayı görmezlikten gelemeyeceğini, halkın taşkınlığı yatıştıktan sonra ise okulun tekrar açılabileceğini söyler. Grew, hâtıra defterinde iddiaların şüpheye yer bırakmayacak şekilde doğru çıktığını itiraf etmesine karşılık, Bakana farklı konuşarak; hıristiyan eğitiminin bazı Türk öğrencilerin isteği üzerine başladığını, ancak bu eğitimin okul dışında sorulara cevap verme şeklinde olduğunu ve “Türk yetkilileri ile Türk basınının katı tutumunun devam etmesine izin verilmesi halinde” ise Türk-Amerikan ilişkilerinin zarar görebileceğini söyleyerek, adeta Bakanı tehdit eder. Ayrıca, Bakana, yine adeta bir dayatma şeklinde, yaptığı bu görüşme ile ilgili olarak kendi hükümetine şu bilgiyi verip veremeyeceğini sorar:

1-Bakan, Amerikan eğitim kurumları aleyhine Türk basınındaki kampanyayı durdurmak için kendi yetkileri dahilinde her şeyi yapacaktır.

2-Bakan, Türk hükümetinin bu olayı istisnai bir durum olarak değerlendirdiği ve hiçbir surette Türkiye’deki diğer Amerikan kurumlarının konumunu zayıflatmadığı hususunda bana teminat vermiştir.




3-İddia edilen Hıristiyan propagandasının sorumlu olduğu söylenen öğretmenlerin mahkemeye sevk edilmesine izin verilmeyecektir.




4-Türk hükümeti, kamuoyunu tatmin etmek için belli bir süre geçtikten sonra Bursa’daki okulu yeniden açma konusunu iyi niyetle gözden geçirecektir. [xxxv]

Grew’ın yazdıklarına göre; kendisinin bu teklifine karşılık Bakan 1, 2 ve 4. taahhütleri Maarif Bakanlığına aktarabileceğini ve uygun görüldüğü takdirde bunların Amerikan basınına aktarabileceğini, 3 numaralı hususta ise, Türk mahkemeleri üzerinde kontrolü olmadı.





bozok
 
Üst