Açe'de Hutbeler
Osmanlı Halifeleri Adına Okunuyor
Bugünkü Açe Bayrağı gibi yine Türk Bayrağına Benzeyen Eski Açe Bayrağı
Adalar ülkesi olan
Endonezya'daki
Sumatra Adası'nın kuzeydoğusunda bulunan
Açe Sultanlığı (Aceh), bölgede ticari ve ekonomik yönden kuvvetli bir nüfuza sahipti ve baharat ticaretinin önemli bir kısmını elinde bulunduruyordu.
Seylan ve
Kalküta’da ise müslümanlık hızla yayılıyordu.
Portekizliler dini gaye ve ticari sömürü aracı olarak
Hindistan çevresi ile
Sumatra’da bulunan
Açe sahillerini kendilerine yeni hedef olarak seçtiler.
Portekiz donanmasının başındaki
Albuquerque'nin 1512 yılında
Portekiz Kralı’yla yaptığı yazışmalar haçlı düşüncesinin bütünüyle bu seferlerde etkin rol oynadığını göstermektedir. Portekiz kuvvetlerine karşı büyük zorluklar ve güçlükler içinde direniş gösteren
Açe Sultanı Alâeddin ise
Osmanlı Padişahı'na acil yardım çağrısının iletildiği bir mektup gönderdi.
Sultan Alâeddin’in mektubu
İstanbul’a ulaştığı sırada
Zigetvâr'ın Fethi'nden dönmekte olan
Kanûnî Sultan Süleyman’ın dönüş yolunda vefât ettiği haberi ulaştı. Yerine
Sultan II. Selim tahta geçtikten sonra ise
Açe Sultânı’na bir "
Nâme-i Şerîf" göndererek bölgeye her türlü yardımın yapılacağını açıkladı. Mektubun son satırlarında
Açe Sultânı’na; Hint sâhillerindeki "
Memâlik-i İslâmiyye"ye saldıran "
A’dâ-yı Dîn-i Mübîn"e karşı Osmanlı askerlerinin "
Ol Cânibe Dâimâ" gönderileceği ifâde etmekteydi.
İşte Osmanlı'nın Açe Fermanı
"Açe Sultanı Alaattin Şah'a bildiririm ki; Veziriniz Hüseyin vasıtasıyla göndermiş olduğunuz mektubunuz sultanların sığınağı olan yüce makamımıza ulaşmıştır. Mektubunuzda gece gündüz o taraflardaki inançsızlara karşı savaştığınızı, düşmanlara karşı yalnız kaldığınızı ve her taraftan saldırıya uğradığınızı belirterek savaşmak için malzeme ve tecrübeli asker istemektesiniz. O bölgede yirmi dört bin ada olup inançsızların bu adaları ele geçirdiklerini, buralarda yaşayan Müslüman halkın ve sultanlarının senin ülkene sığındıklarını ve bu adaların dördünden Mekke'ye hac ve ticaret için hareket eden gemileri inançsızların yağmaladıklarını, ülkeniz yakınlarında bulunan Seylan ve Kalküta hakimlerinin de daima sizinle savaşmakta olduklarını, daha önce gönderilen elçimiz Lütfi'ye yüce makamımıza bağlılık yemini ettiğinizi, Osmanlı Donanması gelecek olursa Allah'ın yardımıyla düşmanların hezimete uğratılarak adaların tekrar ele geçirileceğini belirtmişsiniz. Ayrıca çeşitli top ve gemi talebinde bulanarak Açe elçisinin at, silah ve bakır aldıktan sonra ülkesine dönüşünde zorluk çıkarılmaması için Mısır ve Yemen Beylerbeyleri ile Cidde ve Aden Beylerine emir verilmesini reca ederek, kale inşası ve kadırga yapımı için mimar istemişsiniz. Mektubunuz makamımıza arz edildiğinde bizim gibi yüce bir padişahın şanına yakışan hareket sizin isteklerinizi kabul etmektir. Ayrıca Müslümanları ve İslam kanunlarını korumak en önemli görevlerdendir. Bundan dolayı Süveyş İskelesi'nden on beş kadırga, iki savaş gemisi ile İstanbul'dan Top Dökücübaşı ile yedi Topçu'nun yanı sıra yeterli sayıda Mısır Askeri görevlendirilerek kaleler için yeteri kadar top, tüfek vesair savaş araç gereci verilmesi emredilmiş ve bu askerlerin başına İskenderiye eski Kaptanı Kurdoğlu Hızır komutan tayin edilmiştir. Komutan ulaştığında gerek ele geçirilmesi gereken kaleler gerekse haklarından gelinmesi gereken inançsızlara karşı gayret göstererek hem kendisi hem de diğer askerler size asla muhalefet etmesinler. Komutana sizin uygun gördüğünüz şekilde hareket etmesi emredilmiştir. Muhalefet eden asker olursa adı geçen komutan vasıtasıyla haklarından gelebilirsiniz. Gönderilen askerlerin bir yıllık ücretleri de ödenmiştir. Sizin yapmanız gereken ise şudur: Siz de dinimiz ve devletimizi ilgilendiren konularda elinizden geleni yapıp inançsızların kalelerini ele geçirmek ve Müslümanlar üzerindeki baskılarını kaldırmak için çabalayarak Allah'ın yardımıyla o bölgeyi inançsızlığın kötülüklerinden kurtarmalısınız. Böylelikle o bölge Müslümanları bizim hükümranlık dönemimizde rahat ve huzur içinde yaşasınlar. İnşallah beklenildiği gibi kaleler ele geçirilip ülkeniz kurtarıldığında gönderilen topçuların dönmelerine izin veriniz. Diğer hususları ise memurumuz Mustafa Çavuş ile bildiriniz. Oradaki Osmanlı Askerleri hakkında ise daha sonra vereceğim emir doğrultusunda hareket edersiniz. Sizin mektubunuz ulaştığı sıralarda rahmetli babamız Sultan Süleyman, Zigetvar Seferi için gitmişti. Allah'ın yardımıyla o kaleyi ve daha pek çok yeri ele geçirdikten sonra vefat edince Osmanlı tahtına ben geçtim. Benim de niyetim inançsızlara karşı savaşmaya devam etmektir. Zira ülkeniz taraflarındaki inançsızların durumları mektubunuzda açıkladığınız gibiymiş. Her durumda kardeşliğin ve yardımseverliğin gerekleri yerine getirilecektir. İnşallah o tarafları ele geçiren din düşmanlarının kötülüklerini ortadan kaldırmak için askerimiz her zaman gönderilecektir. Bölge hakkında devamlı ayrıntılı bilgiler göndereceğiniz umulmaktadır. Gelen elçiniz de elçilik görevini hakkıyla yerine getirip iznimizi alarak geriye gönderilmiştir."
Sultan Selim daha sonra
Portekiz'in saldırgan tutumuna son vermesi için
Portekiz'e de "
Portugâl Krâlı Don-Sebastiyân"a başlığıyla bir mektup gönderdi. Bunun üzerine apar-topar
İstanbul’a gönderilen
Elçi Nikola II. Selim’e
Portekiz Kralı'nın sözde barış mesajlarını uzun uzun anlattı. Elçinin ağzından
Portekizliler adına -son kez- barış teminatı alan
Sultan Selim bunu
Açe ve bölge devletlerine birer mektupla duyurarak bundan böyle
Portekiz saldırılarına karşı güvende olduklarını bildirdi.
Fakat aradan uzun bir zaman geçmeden
Portekiz gemilerinin
Hindistan’dan gelen hacı ve tüccar gemilerine yeniden saldırdıkları haberi ulaştı. Bunun üzerine
Osmanlı Sultanı'nın
Portekiz Kralı'na yazdığı ve saldırılara son verilmemesi durumunda gerekenin yapılacağının bildirildiği "
Nâme’-i Hümâyûn"la
Portekiz açıkça tehdit edildi:
"Fi’l-hakîka (gerçekten)
oraların sulh-u salâhı (barış ve düzeni)
muradınız ise, derya taraflarından hüccâc ve tüccara (hacılara ve tâcirlere)
tecavüzden el çeküb, mektûbunuzla i’timâd olunur âdemlerinüz gönderile ki, ol diyârın ahvâl ve intizâmına müteferri’ olan umûr (işler)
ne ise mukarrer ola! Eğer ol cânibin (tarafın)
ihtilâline (işgâline)
sâlik olursan, bi-inâyeti’llâhi Te’âlâ bu cânibden muktezî olan (yapılması gereken)
umûr ne ise tedârük olunur! Sonra sulh (barış)
murâd olunmuştu dimek müfîd olmaz (fayda sağlamaz)
! Ziyâde ne demek lâzımdur? (Başka söze gerek var mı?)
"
Portekiz'in gönderilen "
Nâme’-i Hümâyûn" karşısında sessiz kalması üzerine
Padişah'ın emriyle
Kurdoğlu Hızır Reis komutasında derhâl bir deniz filosu hazırlanarak
Açe Sultânı’nın istediği "
Bacilîşkâ ve Şabkâ ve Havâ’î Topları" ile Osmanlı Asker ve Mühendisleri bölgeye gönderildi.
Ancak bu sırada
Yemen'de isyan çıkması üzerine
Sumatra’ya gitmek üzere yola çıkan
Donanma'nın derhal
Mısır’dan
Moha ve
Aden kıyılarına doğru yönelmesi ve oradaki isyana müdahale etmesi emredildi. Durum
Açe Sultanı'na da bir mektupla bildirildi.
Bir sene sonra
Portekiz'in
Açe topraklarından püskürtülmesi için 1579 yılında "
15 kadırga, iki pâre barça, bir topçubaşı, yedi topçu ve bir bölük asker"le, "
Top ve Tüfengler"
Açe'ye gönderildi.
Açe’ye giden ve
Portekizliler'i yenen
Osmanlı ordusunun bir kısmı kendilerine tahsis edilen
Bitai köyüne yerleşti. Buraya yerleşen
Türk askerleri,
Açe halkına askeri eğitim vermek amacıyla bir akademi kurdu. Askeri akademide,
Açeliler'e top dökmeyi, kale yapmayı ve güçlü gemi yapımını öğreten ve askerlere savaş eğitimi veren
Türk askerleri ayrıca
Açe ordusunun da kurulmasını sağladı.
Türk askerlerinden savaş teknikleri öğrenen
Açeliler, uzun süre
Portekizliler'e ve ardından
Hollandalılar'a karşı mücadele verdiler. Özellikle sonraki yıllarda
Sultan İskender Muda’nın
Yeniçeri Ocağı’nı örnek alarak kurduğu sağlam ve güçlü ordu sistemi sayesinde,
Açeliler uzun yıllar bu topraklarda kalmayı ve düşmanlarını yok etmeyi başardılar.
Osmanlı sultanları,
Açe'ye sancak da hediye ettiler.
Açe hükümdarları bu sancaklardan yola çıkarak bayraklarını
Osmanlı bayraklarına benzetti. Yüzyıllarca
Osmanlı'ya bağlılığını koruyan
Açe'dehutbeler de yüzyıllarca
Osmanlı Sultanları adına okundu. Her yıl
25 bin Endonezyalı, hac vazifesini yerine getirmek için
Osmanlı'nın hakimiyetindeki mukaddes beldelere geldi. Uzakdoğu ülkelerine ayrı bir önem veren
II. Abdülhamid döneminde ilişkiler daha da yoğunlaştı.
Açe halkı,
Kırım Savaşı'na giren
Osmanlı'ya destek olmak için
10 bin İspanyol Filorini gönderdi.
Açe halkının
Osmanlı'ya bağlılığının halen devam ettiğini gösteren bir başka örnek ise şu: Bir iş için Endonezya'ya giden Mikail Bayram'a camideki yaşlı Endonezyalılar'dan biri
"Halife nasıl?" diye sordu.
Sumatra adasının güneyindeki bazı köylerde günümüzde
Osmanlı adına
Hutbe okunmaya devam ediliyor.