Ah Türkçe Vah Türkçe!

DEMİR

Beğ Yönetici
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
374
Tepkime puanı
0
Puanları
0
AH TÜRKÇE VAH TÜRKÇE

--------------------------------------------------------------------------------

Devlet Plânlama Teşkilâtı’nın ilk defa bindiğim asansöründe, insanları İngilizce olarak günaydın, iyi akşamlar gibi sözlerle karşılayarak; yine aynı dilde ayı, günü ve saati bildiren elektronik düzeneği görünce hayretler içinde kalmıştım. Ülkenin geleceğini “plânlayan” bir kuruluşun ana dil üzerinde göstermediği hassasiyeti kimden bekleyebiliriz? Türk Hava Yolları dergisinin adı bile İngilizce: “Skylife”. Yoksa bir süreden beri devletin resmî dili Türkçe değil de, bizim mi haberimiz yok!
Türkçe’yi “klas”larına yakıştıramayan tuhaf insanların sayısı büyük bir hızla artıyor. İki futbolcu; Ortaköy’de açtıkları bara, bu semtin eski adını vermişler: “Arkeon”. Güneye doğru inerseniz, eski Roma ve Yunan adlarının birer birer hortlatıldığını göreceksiniz. Özellikle turistik bölgelerde Türkçe konuşmak ve işyerlerine Türkçe adlar vermek âdeta ayıp görülmeye başlandı. Bu ne şaşkınlıktır! Bu ne gaflettir!


Suçlu Kim?


Eskiden “entel” taifesi çağdaşlığını “öztürkçe” kullanarak “kanıt”lardı. Şimdilerde çağdaşlığın göstergesi İngilizce. Meselâ adamlar tiyatro kurarlar, adı “Tiyatroskop”. Son zamanlarda “happening”ler, “workshop”lar gırla gidiyor. Düşünün bir kere, gözlerini Galleria’da açıp Fame City’de Pin Bowling, Skee Ball, Boom Ball, Whac-a -Mole, Hoop Shot, Galaksie, Beat the Clock ve benzeri oyunlarla vakit geçiren ve McDonald’s’ta yahut Kentucky Fried Chicken’da karınlarını doyuran bacaksızlar büyüdüklerinde hâlimiz ne olacak?
Peki suçlu kim? Yeni nesillere ana dil şuurunun kazandırılmasında ihmali olan herkes suçludur. Özellikle, Türkçe’nin eski kültürle bütün bağlantılarını keserek Greko-Lâtin temeline dayalı Batı kültürünün ve dünya görüşünün yüklenebileceği “nötr” bir dil meydana getirmek isteyen, bunun için eski kelimeleri, dolayısıyla kelimelerin geçmişten bugüne taşıdıkları kültürü ve ifade inceliklerini de satırdan geçiren aydınların günahı büyüktür. Devletin bütün imkânlarını kullanarak, insanlara uydurma kelimelerle konuşmanın “çağdaşlık”, “ilericilik” olduğunu telkin etmişlerdir. Bu yüzden, zamanla, sadece kelimeler değil, deyim ve atasözleri bile yeni nesillere bayat gelmeye başlamıştır. Hâlbuki dilin asıl zenginlikleri deyimler ve kelimelerin ardındaki tıpkı buz dağlarının görünmeyen tecrübe birikimidir. Öztürkçe yazdıklarını zanneden yazarlar şöyle bir gözden geçirilirse; Türkçe’nin deyimsiz, nüansları ifade etmekten âciz bir dil hâline geldiği görülecektir.


Türkçe Kıyımı


İşin gerçeği şudur: Birtakım aydınlar, Türkçe’yi zenginleştirmek, Türkçe’de bulunmayan kavramlara, terimlere karşılıklar bulmak yerine; yediden yetmişe herkesin anladığı ve kullandığı kelimelere yeni karşılıklar uydurmuşlardır. İmkân’ı, ihtimal’i, şart’ı, sebep’i ve daha yüzlercesini kitle iletişim vasıtalarını da arkalarına alarak dilden kovmuşlar. Atılan her kelime ile birlikte nüansları gösteren kelimeler, deyimler ve atasözleri de çöp sepetine gitmiştir. Şu anda çocuklarımıza verebildiğimiz Türkçe, esperanto gibi sun’î, mekanik, ifade gücü alabildiğine kısır, dudaklarımıza iğreti tutuşturulmuş, güç belâ konuştuğumuz bir dildir. Böylesine yetersizleştirilen bir Türkçe’nin, yabancı bir dili çok iyi öğrenmiş olanlara yetmemesi, yani yabancı kelimeleri davet etmesi tabiîdir. Bu bakımdan, düşüncelerini daha iyi ifade etmek için yabancı kelimelere ihtiyaç duyanlar olabilir. Ancak, Türk aydınlarının eski hastalıklarından birinin “Bihruz Bey”lik, yani yabancı kelimeler kullanarak üstünlük taslamak olduğunu unutmamak gerekir.


Amerikan Aksanı


Son 10 yılda, özellikle İngilizce kelimeler kullanmak, âdeta bir “statü” sembolü hâline getirildi. Kitle haberleşme vasıtaları bu hastalığı salgına dönüştürmüştür. Fakat hiçbir devirde böyle bir şuursuzluk yaşanmadı. Hatırlanacağı üzere, yabancı adlar önce dergilerde boy gösterdi: Argos, Rapsodi, Strech, Hey Girl vb. Daha sonraları yabancı adlı televizyonlar peydahlandı: Magic Box, Show TV, İnter Star, Flash TV vb. Yüksek tirajlı gazetelerde Film Guide, TV Guide, Pozitif, Star, Teleskop gibi adlarla ekler vermeye başladılar. Bu televizyonları seyredip bu gazeteleri okuyanlar, eğer Türkçe konusunda hassas değillerse, eğer Millî Eğitim’in okullarında tarih şuuru ve ana dil sevgisi edinmemişlerse ne yaparlar? Çocuklarına Melisa, Sem gibi isimler verirler. O çocuklar da büyüyünce şimdi bazı özel radyolarda konuşan ağabey ve ablaları gibi, kadük edilmiş bir Türkçe’yi üstelik Amerikan aksanıyla konuşurlar. Geçmiş ola!

Demek ki Âşık Paşa, altı yüz yıl önce değil de bugün yaşasaydı, yine aynı şeyi söyleyecekti: “Türk Dili’ne kimesne bakmaz idi!”


Beşir Ayvazoğlu
__________________
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu güzel ve uyarı dolu konu için teşekkürler....
 

20Temmuz

Alpagut Han
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
838
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Beşparmaklar
Radyo, televizyon, gazete ve dergi,
Ahlaksızlık boy aşmış, sergi var sergi,
Yetmedi, koy gitsin kültüre de vergi,
Çalar özünü kanarsan, boşa bu yergi.

Yazıya değerli Ozanımız, Sn. Ahmet Yılmaz’ın Otuz kupon adlı şiirinden esinlenerek, bir dörtlük ile başlamak istedim. Toplumun geldiği nokta ve kültür üzerine yozlaştırma hareketlerinin öncülüğünü yapan medyanın, yerini belirlemede öncülük eden, değerli eserlerden birisidir.

Milletlerin çöküş sürecini başlatan en büyük etken, kültürel yozlaştırma hareketleri ile başlar. Bu bağlamda en etkin saldırı, tarihsel bütünlüğü ve milli olan bütün değerleri yok etmekten geçer. Bu değerleri koruma ve yaşatma babında en güçlü olgunun dil olduğu düşünüldüğünde, hedefinde dil üzerine bir saldırı olacağı kaçınılmaz bir gerçekliktir.

Toplumların geçmişi ile geleceği arasında köprü olan, tarihini bugünlere taşıyan, gelecek nesillere ışık olan, kültürünü yaşatmak için baş araç olan, kısacası var oluşunun yegâne göstergesidir dil.

Türk Milletinin karakter yapısı incelendiği zaman, tarihin her döneminde, kültür ve inanç bağlarının güçlü olduğu, milli değerlere sahip oluşu ve bu değerler ekseninde, karakteristik yapısı birleştiği zaman, yıkılmadığı görülmektedir. Bu bağlamda yaklaşan ve ülkemiz üzerinde emelleri olan kesimler, kültürel saldırıya geçiş yapmış ve bunun en etkin kullanımı olan, iletişim araçlarını kullanmışlardır.

Popüler kültür hareketlerinin etkilerinin ilk olarak gözlenmeye başladığı yıllar olarak anımsanan, televizyon, radyo, sinema vs. iletişim araçlarının içimize girdiği yıllar, toplumda ki yozlaştırma hareketlerinin ilk yıllarıdır. Popüler kültürün içimize kadar işletilmeye çalışılması, milletin değerlerini ortadan kaldırmak için yapılan bu uğraş, yıkım üzerinedir.

Popüler kültür ile nasıl, milletimizin özüne yaraşır hareket etmesi istenmiyor ise, dilini de özüne göre kullanması, baltalanmaya çalışılmaktadır. Cihan harbinde top ile yıkılmayan bir milleti, kültürel yozlaşma ile özünden uzaklaştırarak yıkmaya çalışan bu bedbahtlar, yerlerini yerli işbirlikçileri, gayri ahlaki ideoloji sahibi olan, kendi içlerinde birbirlerini aydın olarak niteleyen kişilere bırakmışlardır.

Bunların bazıları, bilirkişi olarak medyayı işgal etmiş, aydınlık nişanesi olarak gördükleri yabancı terimleri bol, bol kullanarak, yabancılaştırma ve yozlaştırma vazifelerini yerine getirmenin hazzını duyarlar. Bir kısmı ise, zaten ideolojiden gelen gayri ahlakilik ile yapmış oldukları, sözde kültürel, özde magazinsel ve yozlaştırıcı programlar ile görevlerini yapmanın keyfini duyarlar. Ardından, diziler, sinema ve reklâm filmleri; bu senaryo ardı ardına işler. Farkına varmadan bizlerde, hayret ve dehşetle, bir o kadar da sempati ile takip ederiz. Uyuşukluk son raddesine varana kadar devam eder. Tabi ki, birileri dur diyene kadar.

Artık bağışıklılık haline gelen bu yapıtların esaretinde, günlük konuşma dilimiz dahi, kendimize ait değildir. O kadar yabancı dil etkileşimi altına girdik ki, günlük konuşmalarda, bu yabancı kelimelerin yerine konabilecek Türkçe karşılığı olan kelime bile bulamamaktayız. Bu durumun mimarı tabi ki, medyadır. Kanal isimlerinden tutunda, program isimlerine varana kadar birçok isim yabancı kelimelerden seçilmiş, ekonomik, siyasi cümleler kullanılırken arasına yabancı kelimeler serpiştirilmiş, harfler okunulurken, Türkçe olduğu gibi telaffuz etmek yerine özellikle başka dillerde okunuş tarzı seçilmiştir.

Bu süreç o kadar güzel işlemiş ki, artık selamlar rahmetten uzak, kelamlar samimiyetten kopuk.... Yarın öbür gün Ahmet’ler Hans, Mehmet’ler Michael olursa şaşırmayın. Tıpkı Bakkalların market, kahvelerin cafe, lokantaların fast food, selamların hello, tamamların okey olduğu gibi…

Bugün dilinde yıkım yapmayı başaranlar, yarında gayri ahlaki fikirlerini dayatırlar. Doğal olarak dilini kaybeden kişiler ise gayri ahlaki olmaya müsaittirler.

Bu kadar gayri ahlaki fikir sahipleri ile karşı karşıyayken, onların yaptıkları işlerin farkında olmamak cahilane bir davranıştır. Cahillik diye nitelendirdim kimse kusura bakmasın. Ama düşünsenize, bir insanın sizin uzuvlarınızdan her hangi birine, bir müdahalede bulunmasını, gözünüze, kolunuza, ayaklarınıza talimat vermesini… Bu uzuvlara siz istemeden kimse yön verebilir mi? Sizin istemediğiniz bir davranışı yükleyebilir mi? Peki neden özümüze ait olan güzel Türkçemiz varken, başka ülkelerin dilleri, medya aracılığı ile bilincimize yüklenir ve bizde sessiz sedasız bu uygulamanın kurbanları konumuna düşeriz. El, ayak gibi uzuvlara her hangi bir fiiliyat yapılmasına dur diyebilen beyinler, bilinçli veya bilinçsiz dilimize bu komutların yüklenilmesine neden sessiz kalırlar. Bu cahillik değil de nedir?

Milletler dilleri ile var olurlar. Tarihsel bütünlük, milli bir ülkünün var olabilmesi, yeni nesillere açılabilmek, güçlü bir devletin dünya devletleri arasına girebilmesi ancak dile sahip çıkılarak olur. Dilini kaybetmiş bir millet her şeyini kaybetmeye mahkûmdur. Hiçbir şeyimi kaybetmek istemiyorum diyorsanız, dilinize sahip çıkın…

Özüm Türkçe, sözüm Türkçe, Hayalim Türkçe, sevdam Türkçe.

Herkese Türkçe Sevdalar…

___________________________________
Demirhan ÇIRACI​
 
Üst