Altunköprü Katliamının 18. Yıldönümü

Turkic Brat

Dost Üyeler
Katılım
18 Mar 2009
Mesajlar
38
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
www.skewtmaster.com

DÜNYA TÜRK KATLİAMLARINA SEYİRCİ KALMAYA DEVAM EDERKEN

102 ŞEHİDİMİZİ RAHMETLE ANIYORUZ



46830.jpg




Altunköprü
Bu köprü yaman köprü
Ölsem namert elinden
İsterem Altun Köprü



"Süt çocukları beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, gençler geçimlerinin sağlandığı yeri, ihtiyarlar dünyadan ellerini-eteklerini çektikleri yalnızlık köşelerini, evlat anasını, baba ailesini ne türlü duygularla severse insan da vatanını öyle duygularla sever. Bu duygu, yani vatana gönülden bağlanma ve onu sevme; sebepsiz yere, sırf insanın tabiatından gelme bir istek değildir. İnsan vatanını sever. Çünkü Allah'ın insanlara bahşettiği şeylerin en azizi olan hayat, vatan havasını teneffüsle başlar. İnsan vatanını sever. Çünkü tabiatın, yani Allah'ın bağışladığı şeylerin en parlağı olan göz, dünyaya ilk baktığı zaman vatan toprağını görür. İnsan vatanını sever. Çünkü vücudunun maddesi, vatanın bir parçasıdır. İnsan vatanını sever. Çünkü etrafına baktıkça her köşesinde geçen ömrünün, hüzünlü bir hatırasını görür. İnsan vatanını sever. Çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, menfaati vatan sayesinde ayakta kalabilir. İnsan vatanını sever. Çünkü varlık sebebi olan atalarının sakin mezarlığı ve çocuklarının meydana geleceği yer, vatandır. İnsan vatanını sever. Çünkü vatan çocukları arasında dil birliği, menfaat birliği ve birbirine fazla alışık olduğundan, gönül yakınlığı ve düşünce kardeşliği doğmuştur. O sayede bir adama göre vatan, dünya ile mukayese edildiğinde, oturduğu şehre göre kendi evi gibi görünür. İnsan vatanını sever. Çünkü vatan mevcut olan hâkimiyetin bir kısmını, gerçek anlamda kullanma hakkına sahiptir. İnsan vatanını sever. Çünkü vatan, öyle bir galibin kılıcı veya bir kâtibin kalemiyle belirsiz hatlardan, sınırlardan ibaret değil; millet, hürriyet, menfaat, kardeşlik, hakları kullanma, hâkimiyet, atalara hürmet, aileye sevgi, çocukluk hatıraları gibi birçok yüce duygunun toplanmasından oluşmuş, mukaddes bir düşüncedir..."

Büyük Vatan Şairimiz Namık Kemal vatan sevgisini işte bu satırlarla anlatıyordu. Bir vatanın böylesine sevilebilmesi için üzerinde barındırdığı milletle işte böylesine kaynaşması gerekir. O millet; tarihi, kültürü, folkloru, kutsal değerleri, mezarlıkları, yolları, köprüleri velhasıl her şeyi ile üzerinde yaşadığı vatanın ayrılmaz bir parçası olmuşsa zorbalıklar, bindirilmiş kıtalar, işkenceler, sürgünler, kıyımlar vız gelir.

Irak Türkleri, tarihin bir cilvesi olarak atalarımızın yaklaşık 1400 yıl önce yerleşmeye başladıkları o vatan parçasında kalıp Türkiye'den koparıldıktan sonra sürekli horlanıp baskı altına alındılar. Bu yetmedi, işgalciler de aynı yola başvurdular. İşte, Irak Türklerine uygulanan belli başlı katliamlar:

1920-Kaçakaç Katliamı-Telafer
1924-Levi Katliamı-Kerkük (İngiliz paralı askerlerinin yaptığı katliam)
1946-Gâvurbağı Katliamı-Kerkük
1959-Kerkük Katliamı (İhtilalci General Abdülkerim Kasım'ın Cumhuriyet rejimi, kendine destek veren Türkmenleri katletmiştir. Bu vahşet, o dönemde Türk kamuoyundan özellikle gizlenmiştir.)
1979 - Tazehurmatu Katliamı
1980 - Türkmen Liderlerin katliamı
1991 - Tazehurmatu Katliamı
1991 - Altunköprü Katliamı
1996 - Erbil Katliamı
2003 - Tuzhurmatu Katliamı
2004 - Telafer Katliamı
2005 - Telafer ve Musul Katliamları
2006 - Karatepe ve Yengice Katliamları
2006 - Kerkük Katliamı
2007 - Tavuk ve Amirli Katliamları

28 Mart, 1991'de vuku bulan Altunköprü Katliamı'nın 18. Yıldönümü.

Altunköprü, Irak'ın kuzeyinde, tabii güzellikleri olan bir Türk kasabası... Kerkük'e 44, Erbil'e 50 kilometre mesafedeki bu şirin kasabaya Aşağı Zap ve Küçük Zap suları ayrı bir güzellik veriyor. Üst taraflardan iki ayrı kol halinde akıp gelen bu "kardeş" sular kasabayı adeta çevreleyip geçtikten sonra Kayabaşı Mevkii'nden de geçerek tıpkı Türkiye'den iki ayrı nehir olarak gelip Basra Körfezi yakınlarında birleşen Dicle ve Fırat gibi tek bir ırmak olup akarlar. Adı üstünde; Altunköprü bir köprüler diyarıdır. Kasabaya adını veren köprünün tarihi ise eski, dolayısıyla hakkında rivayet boldur...

Bağdat'ın yeniden fethi için 1638'de bölgeye gelen 4. Murat, kumandanlarından birini Kerkük'e gönderiyordu. Kumandan, eski köprünün yakınlarına bir köprü daha yapmaya kalkınca, bunu bir zaman kaybı olarak gören Padişah, tıpkı Bizans'ın fethi sırasında atını denize süren Fatih Sultan Mehmet gibi kızıp atını suya sürmüştü. Bu olay Türkmenler arasında hoyrat olup söylenir oldu:

"Su seni
Su göğertmiş, süseni
Geçme namert köprüsünden
Koy aparsın, su seni
Yatma tilki yatağında
Koy yesin aslan, seni"


Tıpkı Kerkük, Musul, Süleymaniye, Telafer, Erbil ve çevresindeki başka yerleşim yerleri gibi Altunköprü de kültürüyle, folkloruyla bin yıldan beri Türk yurdu idi. Bu şirin kasabayı yurt tutan Türkler kendilerini suya apartmadılar, aslanlara da yem olmadılar ama Birinci Dünya Savaşı sonunda aslan payını aslan olmayanlar alınca öz vatanlarında garip kalıverdiler. Yine de bağlı bulundukları devlete baş kaldırmadan vatandaşlık görevlerini yerine getiriyorlardı. Ne yazık ki onlar da tıpkı öteki Türk şehirlerinde oturan kardeşleri gibi, İngiltere'nin Osmanlılara oynadığı oyun sonunda kurulan Irak Devleti'nin uyguladığı soykırım zincirinin bir halkası olmaktan kurtulamadılar.

1920'de Telafer Türklerine uygulanan Kaçakaç Katliamı bu zincirin ilk halkası idi. 1924, 1946, 1959, 1979, 1980, 1991, 1996, 2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında Irak topraklarında yaşayan Türklere karşı 20'ye yakın katliam uygulandı ve binlerce kardeşimiz şehit edildi. Yönetimler değişiyor ama Irak Türklerinin kaderi değişmiyordu. Her biri insanlık tarihinin büyük birer ayıbı ve tarihin kara lekeleri olan bu katliamların ayrı ayrı acıları, unutulmaz hatıraları var.

1991 yılında, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi üzerine başlayan 1. Körfez Savaşı Irak'ın yenilgisiyle sonuçlanınca ülkede bir kargaşa yaşandı. Saddam Hüseyin, daha çok Bağdat'ı koruma telaşına düştüğü için ülkenin güneyinde ve kuzeyinde otorite boşluğu oluşmuştu. Güneyde Şiîler ayaklanırken kuzeyde de Kürt gruplar işgal hareketlerine giriştiler. 18 Mart 1991 günü Kerkük'e giren işgalciler tapu ve nüfus dairelerini talan ederek pek çok vesikayı yok ettiler. Kürtler, önlerine çıkan bir fırsatı değerlendirerek bugünkü fiilî durumun temelini işte o günlerde atmışlardı.

Kendi halkına karşı itibarı sarsılan Saddam bir şeyler yapmalı ve güç gösterisinde bulunarak otoritesini yeniden kurmalıydı. 1991 yılının Ramazan ayında tam teçhizatlı birliklerini olay bölgelerine gönderdiği zaman işgalciler zaten işlerini bitirip gitmişlerdi. Olan, içinde yaşadıkları devlete bağlı kalıp en güçsüz zamanında bile isyan etmeyen Türklere oldu.

Ordu birlikleri Tuzhurmatu, Tavuk ve Tazehurmatu gibi Türk bölgelerini topa tutarak Kerkük'e doğru ilerlerken paniğe kapılan halk sağa sola dağılmaya başlamıştı. 27 Mart 1991 günü Kerkük'e giren ordu birlikleri oradan Altunköprü Kasabası'na yöneldiler. İşgalci ve talancı Kürt gruplarını bulamayınca öfkelerini suçsuz - günahsız insanlardan alma yoluna gittiler. 28 Mart günü iftar öncesi, Altunköprü'de oturan ve panik sırasında Kerkük'ten, Tavuk ve Tuzhurmatu'dan kaçarak oraya sığınan Türkmenlerden, çocuk, genç ve yaşlı demeden topladıkları tam 102 kişiyi alıp götürdüler. Kutsal ay sadist insanlar tarafından karartılmış; ağlayışlarıyla yürekleri dağlayan analar oruçlarını gözlerinden damlayıp ağızlarına tuzlu sular gibi akan gözyaşlarıyla açmışlardı!

Oruçlu günler bitip bayram gelmişti ama bu bayram gerçekten "bayram" olacak mıydı? Olmadı... Sevinç içinde yaşanması gereken Ramazan Bayramı acılarla, kederlerle geçti. Ve bayramdan 15 gün sonra...

Dibis Kasabası yakınlarında "Kayabaşı" diye anılan bir yer vardı ve oradaki bir çukurluktan kokular yükseliyordu. Bunu duyan Altunköprülüler merak ve endişe içinde Kayabaşı'na ulaşınca o korkunç manzarayla karşılaştılar: Kurşuna dizilerek şehit edilen tam 102 cansız beden üst üste yığılmış halde orada duruyordu!

Altunköprülüler, şehitlerini alarak beldelerine götürdüler ve Selahi Semti'nde bulunan şehre hâkim bir tepeye defnettiler. Altunköprü Şehitliği'nde o günden beri her seher tam 102 gül açıyor ve 102 bülbül ilahiler söylüyor.

Şehitlerimizin manevî huzurlarında saygı ile eğiliyor ve Yüce Allah'tan rahmetler diliyoruz.
 
Üst