Ankara İzlenimlerim (1/2)

Prof. Dr. Ata ATUN

Onursal Üye
Katılım
9 Nis 2008
Mesajlar
806
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kıbrıs
Web sitesi
www.ataatun.com
Ankara İzlenimlerim (1/2)
Yakın Doğu Üniversitesinin sömestre tatili nedeni ile fırsat bu fırsat deyip eşimle Ankara’ya gittik.

İlk söyleyeceğim söz, 2014 yılının tüm günleri içinde KKTC’de yürümediğim kadar yolu, Ankara’da yürüdüm, atmadığım kadar adımı orada attım, hem de müthiş bir zevkle… Girne’den Lefkoşa’ya kadar olan yolu en az 2 kez yürüyerek gittim ve döndüm.

İlk günün gecesi hamlıktan ayak kaslarım tutuldu. Sonraki günler hem kaslarım açıldı hem de nefesim. Zaten sigara içmediğim ve düzenli spor yaptığım için normal tembellik düzeyinin biraz üstünde seyreden performansım, tabirle tavan yaptı.

Ankara’da araştırmacı bakışlarıma, dikkatimi çok çeken sayısız olaylar takıldı.
Beni en çok etkileyenlerden bir tanesi insanlarla hayvanların eşit haklara sahip canlılar olarak Ankara sokaklarını ve doğayı paylaşmaları oldu.

Kızılay’da 4’er şeritlik bulvarı karşıdan karşıya geçmek için üst geçide yöneldiğimde önümde merdivenleri basamak basamak tırmanan bir köpeği görmek beni çok şaşırttı. Bir insan gibi merdivenleri çıktı, bulvarı boydan boya üst geçidin üstündeki yaya yolundan geçti ve diğer taraftan da aşağıya indi. İşin güzel tarafı bir tek Allah’ın kulu da hoşt demedi, tekme atmadı köpeğe. İtiraf etmeliyim ki şehir içinde insanlarla hayvanların barışık yaşamasına hem imrendim, hem de hayran kaldım.

Tatilimi geçirdiğim kayınvalidemin evine dönerken sokak içinde, gerek kaldırımın orta yerinde, gerekse de apartmanların ön bahçeleri içinde bulunan ağaçların üstündeki nohut büyüklüğünde kırmızı kırmızı meyveleri yiyen güvercinleri ve serçeleri gördüm. KKTC’de bunlara yılbaşı süsü diyoruz ama bunlar gerçek ağaç büyüklüğünde. Önce uzaktan çektim resimlerini, sonra bir adım yaklaştım bir daha çektim, sonra bir adım daha, bir adım daha attım ve çektim resimlerini. Aramızda neredeyse 2, 2.5 metre kaldı ama serçeler hiç istiflerini bozmadan kırmızı meyveleri yemeğe devam ettiler. KKTC’de olsa, bırakın 2, 2.5 metreyi daha 10 metre mesafe kalmadan uçup gider serçeler. Orada durdum ve yakın çekimle resimlerini çektim serçelerin. Güvercinlerin ise hiç umuru olmadı. Utanmasalar başıma da konacaklardı. Belli ki serçeler Ankara’da insanlarla dost olmuşlar ve şehir yaşamına alışmışlar. İçgüdülerini yenmeyi ve insanlardan kendilerine bir zarar gelmeyeceğini çok iyi öğrenmişler. Ankara’da, başka yerlerde olduğu gibi insanlardan kaçmıyorlar.

Aynı yolun üzerinde dikkatimi çeken bir başka konu da, apartmanların sokak boyunca devam eden bahçe parmaklıklarının üstüne nasılmış, içinde ne olduğun bilemediğim poşetlerdi.
Önce bu poşetlerin, içinde ekmek olduğu için “günahtır” düşüncesi veya inanışı ile çöp tenekesine atılmadıklarını düşündüm. Bu dahiyane fikrime kendimi inandırdım da diyebilirim.

Yolda yürümeye devam ederken, karşıdan gelmekte olan bir kadın, bana göre yolun sol tarafındaki parmaklıkların üzerine asılı poşetlerden birini aldı ve çantasına koyarak yoluna devam etti. Biraz arkasında yürüyen kadın da tam poşetlerden bir başkasına doğru seğirtirken, bu sefer sağ tarafımdaki 4 katlı bir apartmanın 3’cü katındaki pencerelerinden birisi açıldı ve kadına seslenerek kendisini pencerenin altına çağırdı. Sonra da yavaşça içi dolu bir poşeti kendisine attı. Kadın poşeti maharetli bir şekilde yakaladı, çantasına koydu, teşekkür ederek oradan ayrıldı. Olay çok dikkatimi çekti ama yörenin yabancısı olduğum ve gelenekleri, görenekleri bilmediğim için hiçbir şey anlamadım.

Kayınvalideme olayı anlattığımda, bana poşetin içinde günlük sofradan artmış olan ekmeğin olduğunu, bunların her gün parmaklıklara asıldığını ve ihtiyaçlı olanların da gelip aldıklarını söyledi. Gerçekte mükemmel bir uygulama. Ne ekmekler çöpe gidiyor, ne kimin verdiği biliniyor ne de kimin aldığı...

Uygulamaya, düşünceye, dayanışmaya ve insanlığa hayran kaldım. (Günlük siyasi olaylardan fırsat kaldıkça devam edecek)


Prof. Dr. Ata ATUN
18 Şubat 2015
 

Prof. Dr. Ata ATUN

Onursal Üye
Katılım
9 Nis 2008
Mesajlar
806
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Kıbrıs
Web sitesi
www.ataatun.com
Cevap: Ankara İzlenimlerim (2/2)

Ankara İzlenimlerim (2/2)
Türkiye’de beni en çok etkileyen yerlerin başında, gittiğim şehirlerin eski yerleşim merkezlerinin olduğu semtlerle, sahaflar gelir.

Osmanlı döneminden kalma çarşı yerleri, yan yana küçük dükkânlar, atölyeler, etrafta dolaşan kalabalık, çığırtkan satıcılar, tezgâhların üzerine dizilmiş her tür ticari eşya, hazır giyim ürünleri, malını satmak isteyen tezgâhtarlar aklımı başımdan alır adeta.

Her tür kitabın satıldığı sahaflar da bende aynı etkiyi yapar. Ankara’ya her gidişimde Olgunlardaki kitapçılara, Adil Han Kitapçılar Çarşısına giderim, ondan sonra da Zafer Çarşısı’na. Kitapları görünce gene aklım başımdan gider ve dalarım kitap dünyasının içine.

Bu son ziyaretimde sahaflardan Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın toplamda yaklaşık 4000 sayfa olan 6 ciltlik “Büyük Osmanlı Tarihi” ile KKTC’de bulamadığım birçok kitabı satın aldım. “Büyük Osmanlı Tarihi”nin çok zengin bir içeriği var. Özellikle 2. Cildi 16. Yüzyılın ekonomik ve siyasini durumunu anlatırken, 3. Cildinde de Kıbrıs adasının fethi ve fetih gerekçeleri yer almakta.

İstanbul’daki “Kapalı Çarşı” da beni her zaman büyüler. Dünyanın ilk kapsamlı Alışveriş Merkezi’dir kapalı çarşı. 11 Ana kapısı, 61 sokağı, 4400 dükkânı ve 40 hanı ile muhteşem bir yerdir. İstanbul’a her gittiğimde muhakkak bir fırsat yaratır giderim kapalı çarşıya ve bana göre merkezi yerinde bulunan kafelerden birine oturur çay içerim. Yarım saatliğine bile olsa bu keyfi yaşamak için İstanbul’un neresinde olursam olayım, yola, trafiğe bakmaz illaki yollara düşer ve giderim Kapalı Çarşı’ya. Esrarengiz bir büyüsü var o dükkânların ve daracık sokakların.

Ankara’da ise gideceğim yerlerin başında Ankara Kalesi gelir. Sonra’da Çıkrıkçılar çarşısı, Saman Pazarı, Altındağ hali, Suluhan çarşısı ve hemen yanındaki merdivenlerle aşağıya inilerek gidilen Çerkeş Sokak’taki çarşı… Hacettepe Üniversitesinin arka kısmındaki restore edilmiş Hamamönü ve onun devamındaki şimdilerde müzeye dönüştürülmüş Ulucanlar Cezaevi de görülmeye değer yerlerden.

Ankara’da beni etkilemiş olan bir başka konuda esnafın güler yüzü, misafirperverliği ve dürüstlüğü.
1 TL’lik simit almak için gittiğim fırıncı bana her seferinde çay ikramında bulundu. Çay da 1 TL, simit de. Alacağım 3-5 simide karşılık bana ikram edeceği çay tüm karını sıfırlasa da, anlaşılan o ki fırıncı için benim memnuniyetim onun karından daha önde geliyor. Belli ki Osmanlıdan kalan esnaf kültüründe, müşteri kardan daha önemli ve hala bu mantık, bu uygulama varlığını sürdürmekte Ankara’da.

KKTC’de tamir ettiremediğim bir elektrikli aletimi, tamirciye götürdüğüm vakit daha içini açıp gerekli tetkikleri bile yapmadan bana tamir fiyatının 30 TL civarında olacağını söyleyerek yaptırıp yaptırmayacağımı sorması, almaya gittiğim vakit de tamir ücretinin sadece 15 TL olduğunu belirtmesi beni çok etkiledi. Tamircinin dürüstlüğüne hayran kaldım açıkçası. Ben bırakın 30 TL’yi, 50 TL bile istese vermeye razıydım gerçekte, elektrikli aletimi geri kazandığım için. Üstüne bir de çay ikram etti bana parasını ödedikten sonra. İnanılmaz tok gözlü ve alçak gönüllü Ankara esnafı.

Ankara’daki fiyatlar KKTC’ye kıyasla çok ucuz. Ortalama yarı yarıya dersem çok daha doğru olur. Ürün yelpazesi ise çok geniş. Ne ararsanız bulmak mümkün.

Ankara Belediyesi Ankara’nın eski yerleşim yerlerini elden geçirmiş. Esenboğa Havaalanından Ankara’ya gelirken, bir zamanlar sağlı sollu yolun her iki yakasını tepelerin üstüne kadar dolduran gecekonduların kaldırılıp yerlerine TOKİ Apartmanlarının ve çevre düzenlemesinin yapılmasının yanında Ankara Kalesi’nin çevresi de aslına uygun restore edilmiş ve muhteşem olmuş…

Ankara yavaş ama sağlam ve emin adımlarla Türkiye’nin büyüklüğüne yakışır bir başkent olma yolunda ilerliyor, geçmişi en güzel bir şekilde, modern yaşamla barıştırarak...


Prof. Dr. Ata ATUN
20 Şubat 2015
 
Üst