Atatük'ün Sofrası

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında


Babam doktordu, Balkan, Cihan ve İstiklâl savaşlarına katılmıştı.

Atatürk’ün Ankara’daki doktoru Refik Saydam idi. O, ayni zamanda ,SIHHAT VE İÇTİMÂÎ MUAVENET vekili, yani Cumhuriyetin ilk Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı idi. İnönü zamanında ise Başbakandı.



Dr Refik saydam , babamın samîmi sınıf arkadaşı imiş… Bizler 1929-30 yıllarında Ankara’da bulunmaktaymışız…Evimiz, savaşların kahramanları, her rütbeden askerler, Cumhuriyetin tanınmış kişilerin uğrak yeri imiş.



Doktor Refik bey sıkıntılı günlerinde bize gelir dertlerini dökermiş.



Bazı günler burnundan soluyarak babama :

· Rızacığım(babamın adı Rıza idi) bu alçak herifler iftiralarına devam ediyorlar…İllâllah bunlardan dermiş.… Bu cümleyi babam pek çok kereler tekrarlardı ; Sonradan bunun, Atatürk’ü, o zamanların Gazi Mustafa Kemâl Paşa’sını küçültmek, onun bir sarhoş olduğunu yaymak için, Cumhuriyet’in kurulmasıyla bazı , Osmanlı döneminde bile asalak olan paşa eskilerinin, Osmanlıdan kalan çıkarlarının yok olmasının verdiği öfkeyle intikam almak için çıkardıkları söylentiler olduğunu algılamıştım.



Her şeyden önce son derecede terbiyeli bir kişi hele, bir vekil olan doktor Refik beyefendinin ağzına “herif ve alçak” gibi sokak kelimelerini alması – her ne kadar günümüzde bu terbiye çoktan yok olmuşsa da - bu kişinin ne kadar öfke içinde olduğunu gösteren bir mihenk taşıdır.

Doktor Refik Saydam, Atatürk’ün sofrasını şöyle açıklarmış :

· Atatürk’ün sofrası bir Rakı sofrası değil, tam anlamıyla bir seminerdir. Oraya, çeşitli ülke sorunları hakkında, bu konuda fikir sahibi olanlar davet edilir, bazıları şampanya, bazıları ise bira’yı tercih ederler, onlarla tartışılırmış…Atatürk durmadan soru sorar, dinler ve fakat kendisi cevap vermez, söylenenleri o muazzam belleğine kaydedermiş.

· Rakı’yı ise, o zamanın deyimiyle (âdâbıyla) yani gerekli terbiyesiyle, geleneğiyle içermiş: yudum, yudum ve ağır ağır , zamana yayarak…İki kadehten sonra durur ve içmeye devam edenleri tedirgin etmemek için üçüncü kadehi önünde bekletirmiş.

· Atatürk her şeyden önce bir beyefendidir. Bakanlara “siz vekil beyefendi” diye hitap eder, misafirlerine dikkatli davranır, en küçük bir şekilde bir eksiklik bir yanlışlık olmamasına özen gösterirmiş.

· “Her akşam bir şişeyi devirirdi” diyenler, her akşam bir şişe deviren kişinin kısa sürede ne ne belleği, ne de kelime seçme niteliğinin kaybolacağını, ellerinin zamanla titremeye başlayacağını düşünmeleri gerekir.

· Seminerde içki içmek sorununa gelelim. Günümüzde, örneğin Fransa’da Hükûmet erkânı Fransa’nın en güzel şatolarında buluşup en nefis Fransız şaraplarını fıçılar dolusu devirirler. Bundan hiç kimse söz etmez, etmeyi düşünmez…Ya da, Almanların bu tür bir seminerde bira içmeyeceklerini beklemek gibi bir düşünce, çok gülünç bir iddia hâlinde kalır..

· “Günahlar ve sevaplar terazisi”ni karşınıza alalım : Atatürk’ün sevaplarını taşıyacak kefe, yere vurur, arzın merkezine doğru iner… Günâhlarına gelince, o kefe gökyüzüne doğru uçar kaybolur… Atalarımız ne demişler “âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” , yâni ; kişinin aynası, yapmış olduğu işlerdir, dedikoduya bakılmaz.

· Söylentileri çıkaranlara da gene atalarımız cevap versinler : kişi herkesi kendi gibi bilir…



Mecidiyeköy 30/11/08 (Ceviz kabuğu’ndan…)
 

Dr.Yalnızefe

Dost Üyeler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,339
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Atatük'ün Sofrası

Ders niteliğinde bir anı..
Eline sağlık kardeşim...:)
 
Üst