Bilinçsiz Olanlar, Bilinçsiz Açıklama Yapmaktan Kurtulamazlar

Salih Mehmet Ersoy

Onursal Üye
Katılım
18 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
KKTC
GÜNEŞ DOĞARKEN
Salih Mehmet Ersoy

Bilinçsiz Olanlar, Bilinçsiz açıklama yapmaktan kurtulamazlar

Eloktronik postama gelen ve haberkibris.com sitesinde yayınlanan garip bir ropartajı okuduğum zaman, bilinçsiz olmanın ne denli hatalara neden olduğunu bir kez daha anladım. Adı edilen web sitesinde röportaj adı altında yapılan açıklamalar tam anlamıyla bir cahilliğin sembolü. 7 Nisan 2011 tarihinde Lefkoşa’da yapılan sözde protesto yürüyüşüne katılan ve Afrika Grubu’ndan olduğunu ayrıca Yasemin hareketiyle de ilişkilerinin olduğunu söyleyen kişinin Haberkibris.com web sitesinden Şermin Sarro’ya verilen mülakatta, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devlet tanımadığı anlamına gelen açıklamaları, bir kişinin kendi ayaklarına kurşun sıkmasından başka bir şeye yaramadığının en açık göstergesidir. Gazimagosa’dan eyleme katıldığını söyleyen bu zat, Türkiye’den bahsederek bakınız ne demişti.

“Öncelikle T.C’ye Kıbrıs’ta neyin garantörü olduğunu, kendi askerinin de taşıdığı Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağını, elçiliğe dikmekle hatırlatmak istedik. İlk etapta polis müdahale etmek istedi yalnız cevabımızda yasal bir bayrak olduğunu, Türkiye’nin ve elçiliğinin burada bu bayrak sayesinde bulunduğunu söyledim. Bayrağı diktikten sonra polisin müdahalesi kısa sürede gerçekleşti. Yalnız bizim orda tanımadığımız fakat eylemimizi destekleyen halk polisin peşine düşerek bayrağı geri alma çabasında bulununca arbede çıktı”.

Şermin Sarros soruyor: Polisle çıkan arbede sonrasında ne oldu?

Cevap:“Bayrağı diktikten sonra polisin müdahalesi kısa sürede gerçekleşti. Yalnız bizim orda tanımadığımız fakat eylemimizi destekleyen halk polisin peşine düşerek bayrağı geri alma çabasında bulununca arbede çıktı”.

Bu muhterem zat cevap verirken, Cümleleri arasında, “eylemimizi destekleyen halk” derken hangi halktan bahsetmektedir. Yoksa eyleme sayıları sayılabilecek kadar az olan bu katılımcılar, Kıbrıs Türk halkının yasal temsilcileri miydiler?

Şermin Sarros soruyor: Hangi sloganlar atıldı o sırada?

Muhterem zat cevap veriyor:
Faşizma karşı omuz omuza”, “polis devleti istemiyoruz”, “işgale son”, “yalakalığa, kuklalığa son”, “Ayşe evine dön”.

Peki bu muhterem zata soruyorum;
“Faşizma karşı omuz omuza” derken, bu sözcüğü Kral Markstan mı öğrendi?

“Polis devleti istemiyoruz” derken, acaba orman kanunlarının geçerli olduğu bir sistemi mi hayal etmektedir?

“İşgale son” derken, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal altında olduğundan mı söz etmektedir?

“Yalakalığa, kuklalığa” son derken, acaba kime yalakalık ettiğinin ve kimin kuklası olduğunun farkında değil mi?

“Ayşe evine dön” derken, Kıbrıs Türk halkını, Rum-Yunan ikilisi için bir kurban olarak mı adadı dersiniz? Yoksa Kıbrıs’ın bir Yunan adası olması için can mı atmaktadır?

Kibrishaber sitesinden Şermin Sarros soruyor;
“Orda da polisin engeliyle karşılaştınız mı, arbede falan yaşandı mı tekrardan”?

Muhterem zat cevap veriyor:
“Halkın tepkisinden sonra müdahale edilmedi”.

Vay be demek halkın tepkisinden sonra müdahale edilmedi, öyle mi? acaba hangi halk, üçbeş kişinin Kıbrıs Türk halkı olduğunu göstermek ne kadar da bayağı bir ifade.

Bu muhterem zatın açıklamaları ile son milletvekilliği seçimlerinde Gazimagosa’dan bir cılız partinin adayı olarak seçimlere katılmış olduğunu anlıyoruz, ancak kaç oy aldığını ne hikmetse açıklama gereği duymamıştı.

Ama 7 Nisan günü sergiledikleri palyaçolukta halktan bahsetmeyi de bir marifet saydığını anlıyoruz.

Bu muhterem zat ayni siteye yaptığı açıklamalarında bakınız ne inciler döktürmüştü:

“Uluslar arası hukuk zemininde var olan AB ve BM üyesi 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni savunuyoruz ve lav olup başka isimde bir devlet olmasının imkansız olduğunu düşünüyoruz. Çünkü lav olması için 2 kurucu 3 garantör 5 BM daimi üyesi (Rusya, Çin, İngiltere, Amerika, Fransa) ve bir de AB imzası gerekmektedir. Sürdürülen görüşmelerde, AB ile TC arasında Kıbrıs oyuncak olmuştur. Türkiye, AB’ye girene kadar elinde koz kullanmak ister. Bu süreçte Kıbrıslı Türk toplumunun yok oluşu hızlanmaktadır.Kısacası yok oluşu durdurmak için bir an evvel 1960 Cumhuriyeti’ndeki haklarımıza sahip çıkmalıyız.Zaten TC’nin müdahalesinin nedeni bozulan anayasal nizamı ve ülkenin toprak bütünlüğünü ve yıkılan cumhuriyeti tamir etmekti.Bu düşüncelerimizi Afrika Gazetesi de dile getirdiği için, Afrika grubunu destekliyoruz”.

Evet bu muhterem zatın hukuk anlayışı maalesef bukadar. Yani bu gün sözde Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin sahte bir devlet olduğunu, esasen Türkiye’nin adaya müdahale etmesinin yasal olduğunu söylerken bu sözde cumhuriyetin yasal bir devlet olmadığını kabullenmiş olduğunun farkında bile değildir.

Haberkibris.com muhabiri soruyor;
“Türkiye’nin adadaki varlığı ile ilgili ne düşünüyorsunuz”

Cevap: Hukuken Türkiye’nin adaya müdahalesi haklı idi
"Hukuken Türkiye’nin adaya müdahalesi haklı idi. Ancak görevini yanlışa kullandığı için uluslar arası arenada işgalcilikle suçlanmaktadır. Çünkü 1947-48 Cenevre barış konvansiyonunda imzası olduğu halde adaya sivil nüfus aktarıp, seçimlerde irademizi teslim almıştır. Tamamen savaş suçudur, korsan bir yapı kurdurmuştur, herkesin malını alıp ona buna dağıtmıştır, bunlar garantörlük görevi değildir.Hukuken 650 asker bulundurabilir. Bir de en doğal insan hakkı olan evlilikten dolayı sivil halkın adada kalması”.

Bir taraftan Türkiye’yi görevini kötüye kullandığı için suçlamaya çalışırken, diğer yandan uluslar arası arenada işgalcilikle suçlandığını söylerken ne kadar bilinçsiz olduğunun farkında bile değildir. Çünkü bu güne kadar hiçbir uluslar arası merci, Türkiye’yi işgalcilikle suçlama gafletini gösteremedi. Ancak, 1964 yılında adaya sokulan bir tümen Yunan askerinden söz etmemesi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kendi malı gibi Kullanan Rum tarafını suçlamaması, ve bu güne kadar 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulan gerçek Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş için Rum tarafından, BM’den, AB’den bir çağrı yapılmamasını veya bir baskı uygulanmamasını ne hikmetse bilmemezlikten, görmemezlikten ve duymamazlıktan geliyor.

Sanki 1968 yılından günümüze kadar yapılan muhtelif Türk- Rum görüşmelerinde, bize 16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen ve o Cumhuriyette var olan haklarımızın verileceği hususunda gerek Rum tarafından, gerekse BM veya AB tarafından çağrı yapılmış da Kıbrıs Türk halkı olarak biz, ve garantörümüz Türkiye böyle bir teklife hayır demişiz.

Peki bu kadar haklı durumda bulunan Kıbrıs Türk halkının bilgiden yoksun bir veya birkaç kişinin, gaflet ve delalet içinde bulunmaları, bizi bu onurlu mücadelemizden vaz mı geçirecektir?

Böyle düşünenler varsa şaşarım onların akıllarına.

Pes doğrusu!
 
Üst