Bu ‘Bariş’ı da Bir Anlasak...

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BU ‘BARIŞ’ı DA BİR ANLASAK...


Evet değerli okurlarım. Talat-CTP v.s. hükümetleri iktidara geldi geleli; ağızlarında sakız; ellerine tesbih ettikleri bu ‘barış’ı bir da bir anlasak... Barış diyorlar ama, bu barışın sonunun çatışma, savaş olacağından; Kıbrıs Adası’nın tekrar kan gölüne dönüşeceğinden bahs eden yok. Tutturmuşlar bir barış, bir çözüm, ancak ortada savaş yok! Ne barışı o zaman??? Üstelik barış dediğin kavga etmekte olan iki tarafın isteği ile oluşacak bir sonuç. Burada, barıştırmak istedikleri taraflar zaten 1974 Barış Harekatı ile bir barış ortamında ve herkes kendine ayrılmış bölgelerinde, kavgasız kansız yaşam sürmekteler.

Şimdi gerek ABD’nin gerek AB’nin, AKP, Talat-CTP ve Rum-Yunan’ın üzerinde ısrarla durdukları; ancak neticede çatışmaya; kan-kavgaya dönüşecek bu tek yanlı, sözde barış da nereden çıktı şimdi? Ne barışı Allah aşkına? Bu iki komşu devletin birbiriyle komşuca anlaşması. Ancak görüyoruz ki, bu sözde barış dedikleriyle; kavgayı durdutmak maksadıyla araya girenlerin, kavgaya tutuşmuş iki kişiden birisini tutarak, diğerinin bu tutulan kişiye serbestçe ha bire yumruk atmasına benziyor. Ve, gerek ABD veya AB’nin temsilcileri olsun, büyük veya küçük elçileri olsun... Alçak veya yüksek seviyelileri olsun; sözde arabuluculukları, önerileriyle yapmakta oldukları da aynen budur. Kıbrıs Türkü’nü engellerken, Rum’u haylıyor, cesaretlendiriyor ve ona yardım eder ödüllendirirken de; mağdur edilmiş Kıbrıs Türklerini de cezalandırıyor. Bu nasıl bir barış anlayışıdır; bu nasıl bir demokratik çözümdür o zaman?

Bu sözde arabulucular, sözde insan hakları sarrafları bu kendi pergelledikleri insan haklarını neden Kıbrıs Türklerine de tanımıyorlar, örneğin? Kıbrıs Türklerinin uğradıkları haksızlıklar – burada hepsini saymayacağım çünkü bu haksızlıklar 150 yıla yakın bir zamandır süregeliyor ve kitaplar dolusudur– gizli saklı da değil, dünyanın gözleri önünde ceryan etmiş gerçeklerdir. Rum-Yunan’ın AKRİTAS Planı’yla, Türk ortatğına soykırım uygulayarak bir gecede yıktıkları Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, bu İnsan Hakları sarrafları da onay vermiş; ve, bu yıkıma seyirci kalmış devletler arasında olan İngiltere ise, bu Türk ortaklı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne garantörlük de etmiş, imza da atmıştı üstelik!!!

Durup dururken; içlerinde yüz elli yıla yakın bir zamandan beri giderek ateşlenen ENOSİS emellerini yerine getirebilmenin, ancak Kıbrıs Türklerini adadan kökten temizlemek suretiyle gerçekleştirebileceklerine inanmış EOKA ve Rum-Yunan’ın saldırılarına uğrayan; evinden yerinden edilen biz. 103 köyü yakılıp yıkılan biz. Katliamdan geçirilmiş biz. Kadın erkek, çocuk, bebe; genç ihtiyar demeden diri diri katliam çukurlarına gömülen; canlı canlı kör kuyulara atılıp üzerlerine buldozerlerle taş toprak yığılanlar biz. Canlı canlı yakılan biz; alçakça aşağılanan biz... Soykırıma uğratılan yine biz. Ama suçlu da, cezalı da ve ceremeyi ödeyen de biz! Kısacası yaşam haklarından soyutlanarak, adanın %3’ünde aç susuz, ilaçsız, silahsız.. Dış dünya ile tüm irtibatı kesilmiş; ve üstelik devamlı saldırılar ve ölümlerle; kaçırılmalar ve işkencelerle on bir yıl dile kolay yaşam savaşı vermek zorunda bırakılan yine BİZ!!!. Ancak gerek ortak cumhuriyetimize sözde garantör olan İngiltere; gerekse ABD olsun, BM olsun; bu cumhuıriyete onay vermiş diğer AB soysuzları olsun; mağdur edilmiş bu Türk halkına yardım etmek şunda dursun; hayatlarını daha da cehenneme dönüştürmek için bize insanlığa yakışmayan, tüm yasalara da aykırı olan ambargolar uygulamışlar ve hala da uygulamaktalar. Bunlar mı bizim iyliğimiz (!) için çalışan? Bizi sevdikleri için mi utanmadan ülkemize gelerek halkımızı kandırmak için satın almaya ve işbirlikçileri Talat-CTP’ye oy vermemizi dayatan? Başka AB ülkelerinde işlevliği yok diye vaz geçilmiş Federasyon’u bize kıllaslamaya çalışan sahtekarlar mı iyliğimizi istiyormuş, ha?

Şimdi, bu soysuzlardan medet ummak, bunların önerilerine, arabuluculuklarına inanarak sözde barış, özde teslimiyet anlamına gelecek bu anlaşmalara körü körüne ve üstelik, kırmızı çizgisiz, şartsız şurtsuz ve çoğu zaman da tutanaksız katılmak mı barış dedikleri? Anlaşma masaları dedikleri ancak teslimiyet anlamına gelen müzakerelere Cumhurbaşkanı olarak da değil; bir cemaat lideri olarak katılmayı kabul etmek, aşağılanmak mı barışçı olmak? Adamlar bize, ‘barış istiyorsanız, gavurun istediklerini yapmalı; gavura teslim olmalısınız’ diyorlar resmen. Gavura teslim olmak mı barş, ha? Yoksa, bu sözde anlaşma özde kıyma makinesi olan ve bizi egemenliğimizden, vatanımızdan; Anavatanımızın garantörlüğünden vetek güvencemiz Mehmetçik’ten ve tüm haklarımızdan soyutlayarak Rum’un merhametine teslim edecek Birleşik Kıbrıs (Elen) Cumhuriyeti Federasyonu’nu tuzağını kabul etmek mi bu barış dedikleri ? O zaman öyle barış eksik olsun; hatta isteyenlerin başlarından beytambal kalsın. Küs kalalım efendim; hatta ebediyen küs kalalım!!!

Kıbrıs Türkü böyle bir barış’ı ASLA kabul etmediğini; Cumhuriyetine, ata emaneti, şehit kanlarıyla sulanmış vatan topraklarına, egemenliğine, Anavatanına, Mehmetçiğine ve TC’den gelmiş kardeşlerine sahip çıktığını 19 Nisan’da kanıtlacaktır......
 

ARIKBUKA

Halkla İlişkiler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
920
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Cevap: Bu ‘Bariş’ı da Bir Anlasak...

Görüşmelerin yönü ve gereksizliği konusunda sizinle aynı görüşteyim.Ancak eminim Türk milleti başına örülen bu çorabı örenlerin ellerine tutuşturmayı dün olduğu gibi bugün de başaracaktır.Daha önce de ifade ettiğim gibi Talat'a afrikada bir kabile reisliği bile taşıyamayacağı kadar ağır bir yük olur.TTK
 
Üst