çanakkale geçilmez

Katılım
26 Kas 2008
Mesajlar
83
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
M. GÜNAY SIDDIKOĞLU

GİRİŞ:
Tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren Cihan hâkimiyetini ve Dünya nizamını hedeflemiş bir millet olan Türk milletinin, Oğuz Han’dan beri Cihan hâkimiyetine giden yoldaki ara hedeflerin adına “KIZILELMA” denmiştir.
Osmanlı’nın ilk Kızıl elması, Anadolu'da beylikler dönemine son verip Türk birliğini sağlamak olmuştur. Sadece Türk milleti için değil, dünyadaki bütün milletler için kavşak noktası olarak bilinen ve kendine mahsus özelliklere sahip olan İstanbul, Osmanlı’nın büyük Kızıl elması olarak görülür. Evliya Çelebi, Hz.Muhammed'in doğumunda ateş-gedelerin bin yıldır sönmeyen ateşinin sönmesi ve Kisra’nın sarayının yıkılışı gibi harikulâde hadiseleri anlatırken Ayasofya kubbesiyle birlikte İstanbul Kızıl Elmasının düştüğünü zikretmektedir.
Muvahhid-Hanif karakterli eski Türk dîni inançlarına göre mâdemki Gök’te bir Tanrı ve yerde ve gökte tıkır tıkır işleyen bir düzen varsa, yer yüzünde de “Bir Hakan” olmalı ve dünyada da düzen tıpkı gökteki gibi tıkır tıkır işlemeliydi. Eski Türkler bu inançla Yüce Tanrı tarafından dünya nizamını sağlamakla görevlendirildiklerine inanmış ve bütün dünyayı kendi yurtları ve himayelerine verilmiş bir yer olarak görmüşler ve düşünce sayesinde hep Batıya doğru akmışlardır. Bu düşünceyi Oğuz nâme’de, Gök yüzü çadırımız; güneş bayrağımız ve Gök Türk kitabelerinde “Üstte gök aşağıda yağız yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış ve insan oğlu üzerine atalarım Bumin Kağan ve İstemi Kağan tahta oturtulmuş..” sözlerinde görmekteyiz. Ayrıca din adamları, kamlar, ermiş ve evliyalar tarafından çeşitli rüyalar ve bu rüyaların yorumları ile de Allah’ın Türklere ulu devletler bağışladığı ve dünyanın idaresini verdiği müjdelenmiştir.
İslâm öncesi devirlerde, Türk cihan hâkimiyeti ülküsü’nün hedefi; “Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar bütün dünyayı ve insanları Türk töresinin himayesine almak ve Türk töresi ile dünyaya nizam vermekti.” Milli olduğu kadar insâni özellikler taşıyan bu ülkü, Türklerin Müslüman olmasıyla birlikte, “Nizâm-ı âlem ülküsü” şekline dönüşmüştü. Nizâm-ı âlem’in hedefi de; “Allah’ın dini ile âleme nizam vermekti.” Bu yolda yapılan bütün işlerin ve savaşların gerçek amacı; “Allah’ın rızasını kazanmaktı.” Bu düşünce İslâmi devirlerle birlikte iyice olgunlaşmış ve “İ’LÂYI KELİMETULLAH ÜLKÜSÜ” (Allah’ın adını yüceltmek ülküsü) adını almıştır.
Kaşgarlı Mahmud’un “Allah’ın Ordusu” (D.L.T. cilt 1, s.17) dediği Türklere bu düşünceye parelel olarak Osmanlı Padişahları da “Asâkir-i İslâm” (İslâm’ın askerleri) adını vermişlerdi. “Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır, yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir” diyen Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi’ye, Osman Ertuğrul oğlusun, Oğuz Karahan neslisin, Hakk’ın bir kemter kulusun, İstanbul’u aç, gülizâr yap”(Z.Kitapçı, Hz. Peyg. Had, Türkler 2. cilt, s.137) deyip İstanbul’u ve bir Dünya Devleti olmayı-Nizamı alemi hedef göstermişti.
Batı’nın Türk düşmanlığı 1071’de Malazgirtte Bizansı yenip Anadolu’nun kapılarını açmamız 1176 de Miryakefolan- Kumdanlı denen yerde bu günkü Afyon-Dinar ilçesi Çölovasında kazanılan zaferle Anadolu’nun tapusunu cebimize koyduğumuz anda başlamıştır. Bu düşmanlık Osmanlı Gazilerinin 1356 yılında bir sal ile Çanakkale boğazından geçip Rumeli’ye ayak basmalarıyla iyice artmıştır.
Fransız Akademi âzâlarından tarihçi Grousset İstanbul’un fethi ile ilgili görüşlerini açıklarken şöyle der:
“Osmanlı fütuhatında hiçbir şey zamansız yapılmamış ve fetihler tesadüfe bırakılmamıştır. Anadolu’ya ilk geldikleri tarih noktasından itibaren Türkler, İstanbul’un fethine niyetlenmişlerdi. Ne var ki, her muhasarada şehrin Batı yardımı ile kurtarıldığını iyi bellemişlerdi. O halde öncelikle yardım yollarını kesmek ve oralara hâkim olmak şarttı. Osmanlı’nın Rumeli’ye sıçrayışından itibaren Niğbolu, Varna ve Kosova meydan savaşları bu sebeple bir strateji dehasının mühürleri gibidir. Osmanlı bir taraftan Gelibolu ile Akdeniz’den gelecek özellikle Ceneviz donanmasının yolunu kapatırken, Avrupa yardım ordularının geçiş coğrafyasına da kilit vurmasını bilmişti. İstanbul aslında Kosova savaşı ile tam bir muhasara altına alınmıştı. Fatih, İç Kale’yi kuşatmış ve yüz yıllık niyetleri gerçekleştirmişti.”(İlhan Bardakçı, Tarih ve Medeniyet Dergisi, sayfa 11, sayı 3, Mayıs 1994)
İşte düşman yüzlerce yıllık emellerini gerçekleştirmek üzere Önce Çanakkaleden geçmek, ardından İstanbulu ele geçirmek ve Oradan da müttefikleri Rusların imdadına yetişmek istiyorlardı.
Aslında Haçlı zihniyetinin hedefi bizi tamamen Anadolu’dan söküp atmak olmuştur. Halbuki Anadolu bizim çok eski çağlardan beri yurdumuz –Atayurdumuz idi. Çünkü Hz. Nuh’un oğlu Yafes aleyhisselam’ın soyundan türeyen ve onun sekiz oğlundan birisi olan Türk’ten Türk adını alan Türklerin ilk yurdu bu günkü DOĞU GÜNEYDOĞU VE MEZEPOTAMYA denen topraklardır. Çünkü Hz. Nuhun gemisi CUDİ dağına indikten sonra Türkler bu adı geçen yerlerde çoğalmış ve ilahi bir emirle atalarımızın bir kısmı Orta Asyaya gitmişlerdir.
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Çanaakkale Savaşları, 1. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren, Türk’ün gücünü dünyaya bir daha duyuran, tarihe “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” sözünü yazdıran büyük bir destandır.
3 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası'nda 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları, Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır.

1. Dünya Savaşı’nın başlarında İngilizler ve Fransızlar, İtilaf Devletlerinin üçüncüsü olan Ruslara yardım etmek için Çanakkale Boğazı’ndan geçip Karadeniz’e ulaşmayı planlamışlardı. Amaçlarından biri de İstanbul’u ve boğazları ele geçirmek, bu yolla Osmanlı Devleti’ni etkisiz hale getirmekti.
İngiliz ve Fransızlar bu düşünceyi gerçekleştirmek için kurdukları güçlü donanma ile Çanakkale Boğazı önlerine geldiler. Türk mevzilerini yoğun bir top ateşine tuttuktan sonra boğazı geçmeye çalıştılar (18 Mart 1915). Ne var ki Türk topçusunun düşman gemilerini bulan isabetli atışları ve Nusret Mayın Gemisi’nin boğaza yerleştirdiği mayınlar, düşman filosunu geri çekilmek zorunda bıraktı. Bu arada düşman gemilerinden birçoğu battı, bazıları da kullanılamayacak duruma geldi.
Düşman, Çanakkale Boğazı’ndan geçemeyeceğini anlayınca, Nisan 1915’te Gelibolu Yarımadası’na asker çıkardı. Amaçları, yarımadadaki Türk gücünü yok etmek ve boğazı denetimi altına almaktı. İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelenda askerlerinden oluşan 70 bin kişilik bir kuvvet; asker ve silah sayısı bakımından az, fakat kahramanlıkta eşsiz olan askerlerimize saldırdılar. Mustafa Kemal komutasında 19. Kolordu, bu güçlü orduyu Anafartalar, Arıburnu ve Conkbayırı’nda dize getirdi. Çanakkale’nin geçilmez olduğunu anlayan düşman, Gelibolu Yarımadası’nı boşaltmak zorunda kaldı (1916). Askerlerimizin, kendilerinden kat kat güçlü düşmana karşı hem karada hem de denizde kazandığı bu zafer karşısında bütün dünya, Hayranlığını dile getirmiştir.
Çanakkale Zaferi, her yılın 18 Mart’ında bütün yurtta kutlanmakta, başta Mustafa Kemal olmak üzere, tüm komutanları ve 251 bin Mehmetçiğimizi saygıyla anmaktayız.
Çanakkale Zaferini, büyük Türk MİLLETİNE, Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiştir. Türk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sularında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılmış, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşına maya çalmıştır.
Türk MİLLETİ; İstanbul'u kurtaran Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşayı Çanakkale'den tanımış; 19 Mayıs 1919'da O, Samsun'a çıktığı gün Suriye ve Filistin cephelerinden terhis olarak Anadolu'ya dönen Türk halkı, "bu benim kahraman komutanımdı" diyerek O'nun etrafında kenetlenip İstiklal Savaşı'na katılmıştır.
Türk Ulusu ve dünya O'nu böylece tanırken, O da Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in, kan deryası can pazarında ulusunun ve Türk askerinin asıl cevherini yakından tanıyarak daha sonra girişeceği Bağımsızlık Savaşını kesin zaferle sonuçlandıracağı kanaatini daha o zamandan edinmiştir. 18 Mart zaferi kazanılmasaydı, düşman donanması, daha 1915'in Mart ayında İstanbul'a girerek Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertebilecekti.

Kara Savaşalarında Düşman Durdurulmasaydı

Çanakkale Boğazı'nı denizden aşıp İstanbul'a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915'ten başlayarak 8-9 Ocak 1916'ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Mustafa Kemal tarafından durdurulamasaydı, Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusyası en kısa yoldan müttefiklerinin yardımlarına kavuşacağı için yıkılmayacak, muhtemelen Ekim 1917 Bolşevik İhtilali de olmayabilecekti. Bu durumda Almanya'nın yenilgisi hızlanacak ve 1. Dünya Savaşı belki de 1915'te sona erecekti. Çanakkale Zaferi; harbin 4 yıl sürmesine, üç imparatorluğun (Osmanlı, Çarlık ve Avusturya/Macaristan İmparatorlukları) tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur. Gelibolu Yarımadası'nda düşmana kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Alb. Mustafa Kemal'in Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da yolunu aydınlatmıştır.

Boğaz savunması, girişten itibaren "Dış-Orta-İç Tabyalar" olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti. Boğaz kıyıları boyunca 20 tabyamızda, çoğunluğu kısa menzilli ve eski model, 170 adet top mevzilendirilmişti. İtilaf Devletlerinin savaş gemilerinde çoğunluğu büyük çaplı uzun menzilli 247 adet en modern toplar bulunmaktaydı.

1 AY İÇİNDE İSTANBULDA OLMAYI DÜŞÜNÜYORLARDI

İtilaf Devletlerinin Akdeniz Başkomutanı Amiral Carden, Boğazı geçerek İstanbul'a girmek için üç aşamalı saldırı planı yapmıştı. İstanbul'a bir ay içinde ulaşacağını hesaplamıştı. Amiral Carden, Londra'ya çektiği bir telgrafta, 14 gün içerisinde İstanbul'a ulaşabileceğini müjdeliyordu. Amiral, hazırlıklarını tamamlamaktaydı. Son darbe 18 Martta indirilecekti. Ne var ki, kağıt üzerinde yapılan bu savaş planında, Türk'ün kahramanlığı ve savaş azmi hesaba katılmadığı için evdeki hesap çarşıya uymayacaktı. Düşman
başka milletlerin müdafadan umudu kestiği anda; "Türk milleti"nin taarruzunun başlayacağını bilmiyordu.”



DÜŞMAN TAARRUZU BAŞLIYOR
18 Mart günü, bundan 85 yıl önce, Çanakkale'de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir gün daha doğdu. İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle saat 10.00'da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale'ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15'te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacaktı. Nitekim böyle yapıldı. Düşman; yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00'ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale'ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları Boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atıyor, kıran kırana bir savaş oluyordu.
Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı'nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboluyordu. BOUVET'in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştır. Saat 15.00'te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00'da INFLEXIBLE ve 10 dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı'nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a dönüyordu. Böylece 6 saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da boynu bükük çekilme emrini veriyordu.

KARA SAVAŞLARI BAŞLIYOR
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlı­yordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı.
M. AKİF’İN MISRALARDA ANLATTIĞI GİBİ
Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Milli şairimizin dediği gib düşman kafesten boşalmış yırtıcı hayvanlar gibi saldırmaya başlamıştı…



19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere:
Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
«BEN SİZE TAARRUZ EMRETMİYORUM. ÖLMEYİ EMREDİYORUM. BİZ ÖLÜNCEYE KADAR GEÇECEK ZAMAN İÇİNDE YERİMİZE BAŞKA KUVVETLER VE BAŞKA KOMUTANLAR GEÇEBİLİR» DEDİ. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu.
Şairin dediği gibi:

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?


M.KEMAL ANAFARTALAR GURUP KOMT. ATANDI
Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.

DÜŞMAN BOZGUNA UĞRADI
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı.
Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Arı burnu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Çanakkale savaşlarında 250 BİNİN ÜZERİNDE ASKERİMİZ ŞEHİT DÜŞTÜ. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Bu destanda; cephaneliğin infilak etmesiyle gözlerinden olan Memiş’in; komutanın: “Vah evladım vah! Gözlerinden mi oldun?” demesine karşılık: “Üzülme paşam, üzülme! Bu gözler göreceğini gördükten sonra bu hale geldi!” şeklindeki cevabı vardır.

Bu destanda; Fransız zırhlısı Büve’nin 610 mürettebatının denize saçıldığı anda; İngiliz zırhlısı Oşin’ın, sudaki karıncalar gibi çabalayan düşman askerlerini toplaması için ateş kesen Türk topçusunun civanmertliği vardır.
Bu destanda; İntepe bayırında, bölüğünün tamamen bitmesine rağmen bir mehmetçiğin, sabaha kadar dişini sıkması ve sabahleyin takviye gelen bölük komutanına : “Akşam, batarya imamları “şehitliği” anlatmasalardı, vallahi dayanamazdık!” Demesi vardır.



Batılı; “Başka milletlerin, müdafaadan ümidi kestiği anda, Türk milletinin taarruzu başlar!” diyor. İşte Çanakkale savaşları, bunun destanıdır.

 

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Cevap: çanakkale geçilmez

Kızıl Elma sanırım en son Viyana idi.Gerçekleşmedi.
Şuan için ise büyük ve müebbet bir ülke olmasını hedeflediğimiz elbetteki Turan'dır.

Teşekkür ederim.
 
Üst