Domuz Ahırından Çıkma Dikomo’luya bakar mısınız!!!

Salih Mehmet Ersoy

Onursal Üye
Katılım
18 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
KKTC
GÜNEŞ DOĞARKEN
Salih Mehmet Ersoy

Domuz Ahırından Çıkma Dikomo’luya bakar mısınız!!!
YENİ VOLKAN GAZETESİ

02 Aralık 2008 Salı – Sayı: 304
Değerli okurlarım,
Hep merak ettiğim husus, Sn. Talat’ın yoldaşı sandığı bir adamı bu güne kadar nasıl da tanımamış.
Yoldaş olan bir insan, yoldaşını küçük düşürücü eylemlerde bulunabilir mi? Yoldaş olan bir insan, anlaşmak için oturdukları masadan kalkarak diyar diyar ülkeleri dolaşmak suretiyle Yoldaş dediği insanı arkadan hançerlemesi mümkün mü?
Yoldaş bildiği ve öyle kabul ettiği bir insanı küçük düşürmek için, ahırdan çıkma bir davranışla anırarak sağa sola mesajlar yollar mı?
Yoldaş kabul ettiği bir insanı kandırmak için sözde devlet adamlığından çıkıp palyaçoluk yapar mı?
Yoldaş olarak kabul ettiği bir insanı köşeye sıkıştırmak için domuz ahırından çıkmış gibi bir davranış sergilemesi mümkün mü?
Kendini dünyaya sözde Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak kabul ettirmeye çalışan ve bu yolda olmadık palyaçoluk sergileyen bir insan, Yoldaş diye tanımladığı bir insanı kandırarak masa başında imzalanan anlaşma hilafına taleplerde bulunması mümkün mü?
Peki o zaman bu ahırdan çıkma adama sormazlar mı yani? Eğer bu palyaçoluğa devam etmekte kararlı ise masa başında kiminle bir anlaşma yapmayı hedeflemektedir?
Bir taraftan 23 Mayıs 2008 tarihinde imzaladığı anlaşmaya göre, Kıbrıs’ta bulunacak çözümün, İki Kurucu Devlet temelinde ve siyasi eşit haklara sahip iki taraf arasında imzalanacak diye anlaşma yapacak, ancak işler masada bunu perçinlemeye geldiği zaman, yüzseksen derece dönüş yaparak, Sn. Mehmet Ali Talat’a göndereme yaparak sütten kesilmesini emredecektir.
Peki böylesine edepsizce, dangalakca ve kendini bilmez tavır içinde bulunan bir insanla Sn. Talat’ın hak ve adalete dayalı bir anlaşma yapması mümkün mü?
Sn. Talat’ın domuz ahırından çıkma muhatabı şunu hatırlamak zorundadır. Çünkü biz geçmişi asla unutmadık ve unutturmak niyetinde de değiliz.
Bu filmi Makarios yaşarken de gördük. Nitekim 1967 yılında Makarios Yunan sütünden kesildiğini ima eden bir mektubu zamanın Cunta Lideri Kizikis’e yazılı bildirdiği zaman, 15 Temmuz darbesiyle yüz yüze kalmasına neden olmuştu. Ve Makarios’un Yunan sütünden vazgeçtiğini bildirdiği zaman, yanında yine DİKO ve AKEL partileri bulunuyordu. Nitekim 15 Temmuz 1974 darbesi gerçekleştiği zaman, AKEL ve komonist geçinenler, darbeyi düzenleyenlerin hedefi haline girmişlerdi. Binlerce AKEL mensubunun katledilmesi için düğmeye basıldığında, acaba Dikomo’lu domuz ahırından çıkma Sn. Talat’ın yoldaşı nerede saklanmıştı? Yani kendinin düştüğü akıbete Sn. Talat’ı düşürmek istemesi, acaba hangi Yoldaşlıkla bağdaşır, bunu da sanırım Cumhurbaşkanımız Talat değerlendirecektir.
İkide birde aşağılayıcı açıklamalarla Sn. Talat’ı rencide eden bu kendini bilmez adamla hangi anlaşmanın yapılacağını ben cidden merak ediyorum.
Şimdi bu ahırdan çıkma adama soruyorum. Sen bu gün AB’nin sözde bir üyesi isen, bunu Yunanistan’ın kucağında olduğun için elde etmedin mi?
Yunanistan şantaza başvurup “eğer 10 ülke ile birlikte sözde Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyeliğine alınmazsa, bu on üyeyi veto ederim” demese, acaba sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliği mümkün olur muydu?
Peki senin Yunan sütünden vazgeçme lüksün var mı? Ve ne gariptir ki Sn. Talat’ın sütten kesilmesi gerekir, sözlerini, destek ve akıl almak için gittiği Atina’da söylemişti.
Soysuza bakınız. Hem sözde Yoldaş, hem de küfürbaz. Pes doğrusu!


 

Mürüde Sevicer

New member
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
176
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Lefkoşa
Haddini aşmış bir adamdan ancak bunlar beklenir. Koskocaman bir AB Ülkesini idare eden Devlet Adamı sütle uğraşır. Haline bakmadan bizi satın alıp idare edecek. Süt ile uğraşacağına doğru yolu görse daha iyi olur. Ayrıca bu yıl yine kurak geçeceği (Allah işine karıştırmaz) gibi görünür dolayısı ile bu sene elinde hayvanı olan da herhalde azaltır. Lütfen DİKMEN' GELİRKEN SÜTÜNÜ de beraber getirsin yoksa bizim böyle bir dostla 1 dilim ekmeği bile paylaşamayız.
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
2007 yılı girerken talatın hristofyasa yazdığı kutlama mesajını dilerim hatırlıyorsunuzdur.

O derecede bağlılık gösterdi ki talat rumlara, karşılığı ancak aşağılanma olabilirdi ve oluyor.

Kendisi ile birlikte bir devlet ve bir millet de zor durumda kalacak bunun farkında değil.

Hainlere verilen cezanın ahmaklara verilmemiş olması sanırım bizi bu hale düşürüyor.

talatın kutlama mesajı:
"KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, önceki gece verdiği yeni yıl resepsiyonunda 2007 yılını “Çözüm yılı” ilan etti. Talat, 2007’ye hazırlanırken, 2006’da başarılamayanı başarmak, yani Kıbrıs sorununu 2007’de çözmek arzusunda olduklarını belirterek, “Tanınmayı, tanınmaktan vazgeçmemeyi, yani dünyayla siyasi entegrasyona gitmeyi hedeflerimiz arasında tuttuk ve tutmaya devam ediyoruz. Bunu bütünlüklü bir çözümle, Birleşik Kıbrıs ile elde etme hedefini önümüze koyduk ve Kıbrıs Türkleri de bu doğrultuda bize oy vererek bu çizgiyi onayladı” dedi.

Talat, dünyayla bütünleşmeye çalıştıklarını ve çalışmaya devam ettiklerini kaydederek sözlerini sürdürdü: “2007 yılı, umutlar ve beklentilerle geldi. Yeni yıl hareketli olacak. Avrupa Birliği desteğiyle Birleşmiş Milletler sürecinde bir çözüme kavuşulabileceği beklentisindeyiz. Kıbrıs Türk halkı ile Rum halkı, hep birlikte tüm kapasitemizi kullanarak ülkemizi birleştireceğiz ve dünyaya Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti olarak 2007 yılı içerisinde merhaba diyeceğiz.”
 

Salih Mehmet Ersoy

Onursal Üye
Katılım
18 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
KKTC
Sevgili Kartal Gözü,

Talat'ın geçmişte ne dediğine lütfen bakmayınız. Benim kanaatim şu ki, Talat'ın ille de çözüm ve ille de Barış derken, işin sonunda varılacak başarısızlığı Hristofyas'a yüklemek için elinde bir koz olarak kullanmış olmasıdır. Esasen, 24 Nisan 2004 Referandumunda Rum Tarafı da EVET demiş olsa, Annan Planı'nın yürürlüğe girmesi mümkün değildi. Çünkü işi yokuşa sürmek ve ortaya konan Planı reddetmek için bin bir bahane bulunabilirdi. Nitekim Rum Tarafı Uluslara arası Anlaşmalar olarak BM kayıtlarında bulunan Zürih ve Londra Anlaşmalarını çöpe atamdı mı?
Göreceksiniz, işin sonunda ne Mehmet Ali Talat ve ne de O'nun yerine kim geçerse geçsin, Kıbrıs'ın yarısını Rum-Yunan ikilisine hibe teme cesaretini bulamıyacaktır. Bu gün bazı vatandaşlarımız, ben de dahil, KKTC'nin tanınması için özlem içindeyiz. Ancak göz göre göre ata emaneti Kıbrıs'ın yarısını Rum- Yunan ikilisine hibe etmek, atalarımızın kemiklerini sızlatmıyacak mı?
Bizim görevimiz, birlik ve beraberliğimizi sağlayarak bu vatan yaptığımız topraklarda daha da güçlenmek, kendi nüfusumuzu artırmak ve Rum- Yunan ikilisine gözdağpı vermek için kaya gibi durmaktır.
Tek dileğim, Mehmet Ali Talat'ın geçmişte yaptığı hatalara devam etmemesidir.
Bize düşen görev, vurucu ve kırıcı olmadan onu devamlı ikaz etmek ve devlete sahip çıkmasını sağlamaktır.
Salih Mehmet Ersoy
Gazeteci-yazar/ www.volkangazetesi.net
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sayın Ersoy, iyi niyet maalesef düşmanı üzerimize çekiyor.

Bir taraftan yapıp bir taraftan yaptıklarımızı koruyamamak, öte yandan yıkmak isteyenlere bilerek yada bilmeyerek (bilmeyerek yapılana ahmaklık diyorum) yardımcı olmak, son 250 yıldır milletimizin zaafı, düsturu haline geldi.

Bu süre içinde batı kazandı biz kaybettik.

Kayıplarımız kaybetmeyi hak ettiğimizden mi yoksa ahmakça yapılan hatalardan mı? Ahmaklık, akıl kullanmamak hak etmek anlamına geliyorsa bu anlam yöneticinin mi, milletin mi olmalı? Hata yapan yönetici neden cezalandırıl mıyor?

Kıbrısın gündeme sorun gibi oturmasına bakalım.

1570 yılına gelene kadar Osmanlı da Kıbrısı almak gibi bir düşünce oluşmamış.

Yunanlıların zulmünden bıkan Kıbrıslılar Mersin vasıtası ile Osmanlıdan Kıbrısı almasını istiyor ve fetih sırasında Osmanlıya yardım ediyorlar.

Osmanlı fetihten sonra, yarım yamalak bir iskan çalışması yapıyor ama tamamlamak ihtiyacını duymuyor.

93 harbi olarak tanımladığımız Osmanlı Rus savaşından önce Rusya ve İngiltere Osmanlının her an yıkılabileceğini ve bu yıkılmadan zarar görmeden karla çıkmak için ikili anlaşmalar yapıyorlar.

Bu ikili anlaşmalara karşı Fransa yani Napolyon, İngilizlerin genişleesine engel olmak için, güya Osmanlıya asi gelen mısırı işgal ediyorlar, Memlüklülerden Osmanlının intikamını almak, (şimdi gelinde ahmaklık demeyin, ben aslında böyle küfürbaz değilimdir. ama bunları tanınmış ünlü tarihçilerden okurken küfür edesim geliyor, sakın demeyin ki ağzı ne bozuk insan, trafikte araç kullanırken dahi son derece sakinimdir.) Memlüklüleri cezalandırmak için. Olacak saömalık mıdır buna inanmak. Cihan devletinin inandığı kandırmacaya bakar mısınız.

İngiltere oyunu fark edince uluslar arası bir dizi oyun ile Fransayı alt ediyor biliyorsunuz, ancak bu süreçte Mısır elden gidiyor.

93 harbinde kendinden ümitsiz Osmanlı, İngilterenin Kıbrısa kiracı olma isteğini aynen Mısırı Fransızlara bıraktığı mantıkla kabul ediyor.

Bazıları derler ki İngiltere Kıbrısı fethetti kira meselesi Osmanlının halkı kandırmasıdır diye bu doğru değildir.

İngiltere kira bedelini, Kıbrısı ilhak edene kadar düyunu umumiye borçlarından düşmüştür. yani kira ödemiştir, kiracılığı kesindir.

Birinci dünya savaşında Osmanlının hatası nedeni ile savaşa girişimiz ile normal olarak İngiltere elindeki Kıbrıs adasına el koymuştur.

Varlığını garantiye almak isteyecek her ülke bunu yapardı, İngilize kızmak yerine Talat ve Enver Paşaların hatalarının nasıl oluştuğunu, bu bir devleti yıkıma yok olmaya götüren mantıksızlığa nasıl ulşatıklarını anlamaya çalışmak, bu hatalara düşmemeye çalışmak gerekli.

Oysa bizim yaptığımız bunun için İngilize kızmak oluyor. Hatalı teşhis tedaviyi imkansız hale getiriyor. Talat da adaşı gibi bazı hatalı mantık zincirlerine sahip, bu çok belli, onun hatalarından sadece kendisi zarar görseydi size hak verebilirdim, ama maalesef insanlar işgal ettikleri yere göre etkili oldukları için karşılaşmaları gereken cezanında işgal ettiği yer ve zarar ile orantılı olması gerektiğine inanıyorum. Talata tepkim bundandır.

Şimdi yukarıdaki paragrafı okuyan bazı arkadaşlarımız beni İngiliz dostu olmak ile suçlayabilirler. Bunda haklı değiller, ben o paragrafta Osmanlıya karşı kendisini korumasına hak veriyorum. Ancak daha sonra Lozan sırasında Kıbrısın görüşmelere dahil edilmemesindeki ısrarında elbette kızgınım. Bizim ekibimizin bu konuda kararlı olamayışını zaaf olarak görüyorum.

Lozanda Kıbrıs da konu edilmeliydi, bu son derece gerekliydi. Lozanda konu edilebilmiş olsaydı belki bugünkü sorunlar olmayacaktı.

Bu da Kıbrıs konusundaki ikinci hatamız.

gelelim Londra konferansına, Yunanistan neden ve niçin garantör oldu kıbrısa.
Yunanistanın Kıbrıs garantörlüğüne nasıl razı olduk. Müthiş bir hariciye hatasıdır ve Kıbrıs konusunda yapılan üçüncü yanlıştır.

İngilizlere kızma nedenlerimden birisi de, Yunanlıya kızdığı için adayı Osmanlıya adeta veren Kıbrıslıyı, önce bu nefretinden çıkartıp ardından Yunanistana ilhak ister hale getirmesidir.

Haydi İngiliz bunu yaptı, milli çıkarı bunu gerektiriyordu. Akdenizin ortasında düşmanlığı tehlike olabilecek bir Türk adası yerine her şekilde kullanabileceği Yunan adasını tercih etmesi savunma ve hakimiyeti için gerekli olabilir. Bizim hariciyemiz, hükümetlerimiz neden hiç bu konunun üzerine gitmedi itiraz etmedi de Yunanistanın garantörlüğünü kabul etti?

Böyle şartlarda nasıl o masaya oturuldu, ve neden hiç bu konuda muhalefet sözü ne Kıbrıs aydınlarından ne Türkiye aydınlarından veya muhalefetinden yükselmedi?

Bir kaç kişi dışında bu konuyu gündeme getiren de olmuyor?

Biz bir kaç kişi bu konuyu gündeme taşımak ile hata mı yapıyoruz?

Eğer bir rahatsızlık tam teşhis edilerek her şey yerli yerine oturtulmazsa tedavi için yapılması gerekende tam olarak geliştirilemez, tedavi de tamamlanamaz.

Kıbrıs konusunda yaşananlar bu hatalı teşhis ve yapılamayan tedavidir bana göre.

Konu zaten Talattan çok büyüktür, eğer talat konuya uygun ölçekte olsaydı oraya gelemezdi.

Biz kişileri bir kenara bırakarak sorunların en başına dönerek aşama aşama çözüm üretelim.

Kıbrısın tamamı bizimdir. En temel konu budur!

Şu anda adı neden KKTC olarak konuldu bilemediğim bir devletimizin olması kıbrısın tamamı üzerindeki hak ve iddialarımıza engel olamaz!

Türkiye her şekilde Kıbrıs adasının her yerine garantördür.

Kıbrıs konusunda 1974 de Kıbrıs Cumhuriyetinin sampson tarafından yapılan ihtilal ile yıkıldığı ve anayasasının yok sayıldığı, çokartmanın o günlere denk gelmiş olması da gündeme hiç gelmiyor. Devlet yıkılmış, halka mezalim yapılırken oraya çıkartma yapıldı.

Biz öldükten sonra kim hatırlayacak bunları?

Öncelikle Kıbrıs olgusuna doğru bakmak gerekiyor.

Şimdi taksim olsa sorun kalmayacak mı sanılıyor?

Saygı ile,



 
Son düzenleme:

Salih Mehmet Ersoy

Onursal Üye
Katılım
18 Ağu 2008
Mesajlar
191
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
KKTC
Saygıdeğer Kardeşim Kartal Gözü,

Yazdıklarınızın tümünü okudum. Size düşündükleriniz ve ortaya koyduğunuz tarihi gerçekler karşısında hak vermemek mümkün mü?
İşte benim de üzerinde hassasiyetle durduğum konu, Kıbrıs'ın bir bütün olarak Yüce Türk Milletinin Malı olduğunu devamlı vurgulamakta olduğumdur. Nitekim sizde Taksim olsa da sorunlar bitmeyecek kabilinden bir görüş belirttiniz. Bu hususta size katılmamak mümkün değildir.
Ancak şu da bir gerçek ki, Kıbrıs'ta bulunacak bir çözüm eğer Konfederal veya iki ayrı devletin bağımsızlığını tanıyan bir anlaşma sözkonusu olursa, Kıbrıs'ın bir bütün olarak kaybedeceğimizden endişe ediyorum. Halbuki müdahaleye açık ve sağlam bir anlaşma yapabildiğimiz takdirde, dünya konjektürünü de hesaba katarak Kıbrıs'ın tamamını kurtarmak ve eski sahibi Yüce Türk Milletine bağlanmasını sağlamak da bir umut olarak karşımızda kalabilir. Bunun gerçekleşmesi için devamlı tetikte olmak ve halkımızın birlik ve berabereliğini sağlamak da bize düşen en önemli bir görevdir inancındayım.
Tarihi bilgileriniz ve davaya duyarlılığınız nedeniyle size teşekkür eder, Mübarek Kurban Bayramınızı kutlar, sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim.
Salih Mehmet Ersoy
Gazeteci-yazar
 
Üst