Sayın Ersoy, iyi niyet maalesef düşmanı üzerimize çekiyor.
Bir taraftan yapıp bir taraftan yaptıklarımızı koruyamamak, öte yandan yıkmak isteyenlere bilerek yada bilmeyerek (bilmeyerek yapılana ahmaklık diyorum) yardımcı olmak, son 250 yıldır milletimizin zaafı, düsturu haline geldi.
Bu süre içinde batı kazandı biz kaybettik.
Kayıplarımız kaybetmeyi hak ettiğimizden mi yoksa ahmakça yapılan hatalardan mı? Ahmaklık, akıl kullanmamak hak etmek anlamına geliyorsa bu anlam yöneticinin mi, milletin mi olmalı? Hata yapan yönetici neden cezalandırıl mıyor?
Kıbrısın gündeme sorun gibi oturmasına bakalım.
1570 yılına gelene kadar Osmanlı da Kıbrısı almak gibi bir düşünce oluşmamış.
Yunanlıların zulmünden bıkan Kıbrıslılar Mersin vasıtası ile Osmanlıdan Kıbrısı almasını istiyor ve fetih sırasında Osmanlıya yardım ediyorlar.
Osmanlı fetihten sonra, yarım yamalak bir iskan çalışması yapıyor ama tamamlamak ihtiyacını duymuyor.
93 harbi olarak tanımladığımız Osmanlı Rus savaşından önce Rusya ve İngiltere Osmanlının her an yıkılabileceğini ve bu yıkılmadan zarar görmeden karla çıkmak için ikili anlaşmalar yapıyorlar.
Bu ikili anlaşmalara karşı Fransa yani Napolyon, İngilizlerin genişleesine engel olmak için, güya Osmanlıya asi gelen mısırı işgal ediyorlar, Memlüklülerden Osmanlının intikamını almak, (şimdi gelinde ahmaklık demeyin, ben aslında böyle küfürbaz değilimdir. ama bunları tanınmış ünlü tarihçilerden okurken küfür edesim geliyor, sakın demeyin ki ağzı ne bozuk insan, trafikte araç kullanırken dahi son derece sakinimdir.) Memlüklüleri cezalandırmak için. Olacak saömalık mıdır buna inanmak. Cihan devletinin inandığı kandırmacaya bakar mısınız.
İngiltere oyunu fark edince uluslar arası bir dizi oyun ile Fransayı alt ediyor biliyorsunuz, ancak bu süreçte Mısır elden gidiyor.
93 harbinde kendinden ümitsiz Osmanlı, İngilterenin Kıbrısa kiracı olma isteğini aynen Mısırı Fransızlara bıraktığı mantıkla kabul ediyor.
Bazıları derler ki İngiltere Kıbrısı fethetti kira meselesi Osmanlının halkı kandırmasıdır diye bu doğru değildir.
İngiltere kira bedelini, Kıbrısı ilhak edene kadar düyunu umumiye borçlarından düşmüştür. yani kira ödemiştir, kiracılığı kesindir.
Birinci dünya savaşında Osmanlının hatası nedeni ile savaşa girişimiz ile normal olarak İngiltere elindeki Kıbrıs adasına el koymuştur.
Varlığını garantiye almak isteyecek her ülke bunu yapardı, İngilize kızmak yerine Talat ve Enver Paşaların hatalarının nasıl oluştuğunu, bu bir devleti yıkıma yok olmaya götüren mantıksızlığa nasıl ulşatıklarını anlamaya çalışmak, bu hatalara düşmemeye çalışmak gerekli.
Oysa bizim yaptığımız bunun için İngilize kızmak oluyor. Hatalı teşhis tedaviyi imkansız hale getiriyor. Talat da adaşı gibi bazı hatalı mantık zincirlerine sahip, bu çok belli, onun hatalarından sadece kendisi zarar görseydi size hak verebilirdim, ama maalesef insanlar işgal ettikleri yere göre etkili oldukları için karşılaşmaları gereken cezanında işgal ettiği yer ve zarar ile orantılı olması gerektiğine inanıyorum. Talata tepkim bundandır.
Şimdi yukarıdaki paragrafı okuyan bazı arkadaşlarımız beni İngiliz dostu olmak ile suçlayabilirler. Bunda haklı değiller, ben o paragrafta Osmanlıya karşı kendisini korumasına hak veriyorum. Ancak daha sonra Lozan sırasında Kıbrısın görüşmelere dahil edilmemesindeki ısrarında elbette kızgınım. Bizim ekibimizin bu konuda kararlı olamayışını zaaf olarak görüyorum.
Lozanda Kıbrıs da konu edilmeliydi, bu son derece gerekliydi. Lozanda konu edilebilmiş olsaydı belki bugünkü sorunlar olmayacaktı.
Bu da Kıbrıs konusundaki ikinci hatamız.
gelelim Londra konferansına, Yunanistan neden ve niçin garantör oldu kıbrısa.
Yunanistanın Kıbrıs garantörlüğüne nasıl razı olduk. Müthiş bir hariciye hatasıdır ve Kıbrıs konusunda yapılan üçüncü yanlıştır.
İngilizlere kızma nedenlerimden birisi de, Yunanlıya kızdığı için adayı Osmanlıya adeta veren Kıbrıslıyı, önce bu nefretinden çıkartıp ardından Yunanistana ilhak ister hale getirmesidir.
Haydi İngiliz bunu yaptı, milli çıkarı bunu gerektiriyordu. Akdenizin ortasında düşmanlığı tehlike olabilecek bir Türk adası yerine her şekilde kullanabileceği Yunan adasını tercih etmesi savunma ve hakimiyeti için gerekli olabilir. Bizim hariciyemiz, hükümetlerimiz neden hiç bu konunun üzerine gitmedi itiraz etmedi de Yunanistanın garantörlüğünü kabul etti?
Böyle şartlarda nasıl o masaya oturuldu, ve neden hiç bu konuda muhalefet sözü ne Kıbrıs aydınlarından ne Türkiye aydınlarından veya muhalefetinden yükselmedi?
Bir kaç kişi dışında bu konuyu gündeme getiren de olmuyor?
Biz bir kaç kişi bu konuyu gündeme taşımak ile hata mı yapıyoruz?
Eğer bir rahatsızlık tam teşhis edilerek her şey yerli yerine oturtulmazsa tedavi için yapılması gerekende tam olarak geliştirilemez, tedavi de tamamlanamaz.
Kıbrıs konusunda yaşananlar bu hatalı teşhis ve yapılamayan tedavidir bana göre.
Konu zaten Talattan çok büyüktür, eğer talat konuya uygun ölçekte olsaydı oraya gelemezdi.
Biz kişileri bir kenara bırakarak sorunların en başına dönerek aşama aşama çözüm üretelim.
Kıbrısın tamamı bizimdir. En temel konu budur!
Şu anda adı neden KKTC olarak konuldu bilemediğim bir devletimizin olması kıbrısın tamamı üzerindeki hak ve iddialarımıza engel olamaz!
Türkiye her şekilde Kıbrıs adasının her yerine garantördür.
Kıbrıs konusunda 1974 de Kıbrıs Cumhuriyetinin sampson tarafından yapılan ihtilal ile yıkıldığı ve anayasasının yok sayıldığı, çokartmanın o günlere denk gelmiş olması da gündeme hiç gelmiyor. Devlet yıkılmış, halka mezalim yapılırken oraya çıkartma yapıldı.
Biz öldükten sonra kim hatırlayacak bunları?
Öncelikle Kıbrıs olgusuna doğru bakmak gerekiyor.
Şimdi taksim olsa sorun kalmayacak mı sanılıyor?
Saygı ile,