Dünya Denizcilik ve Korsanlık Yatağı Cezayir-i Garb

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Dünya Denizcilik ve Korsanlık Yatağı
Cezayir-i Garb Eyaleti

OSMANLI_DENIZCILIK_602.jpg
Mîr-i Cezâyir şeh-i mîrân-ı garb,
Safder-i merdâna dilîrân-ı harb..
Hamd ana kim nice zamân nice dem,
Akdeniz'de basdum anunla kadem..
Milket-i Efrenci yakup yıkmışuz,
Deyrleri cânuna ot tıkmışuz..


Kuzey Afrika (Mağrip) ülkesi Cezayir, 1516-1830 yılları arasında Osmanlı Devleti hâkimiyetinde dünyanın en önemli denizcilik merkezlerinden biri olarak boy gösterdi. Türk reislerin deniz seferleri sonucunda Cezayir'le birlikte Tunus ve Trablus da Osmanlı sınırlarına dahil olduktan sonra Garb Ocakları olarak adlandırılan bu eyaletlere İstanbul’dan yeniçeriler ile Antalya, Denizli, Aydın, İzmir, Manisa, Balıkesir gibi Anadolu vilâyetlerinden leventler gönderildi. Akdeniz’de büyük bir güç haline gelen Türk deniz reisleri, "Cezayir Dayısı" adıyla anıldı. Osmanlı Dayıları oldukça geniş bir coğrafyada faaliyet göstererek yüzyıllar boyunca düşman devletlerin korkulu rüyası haline geldiler.



Akdeniz'de seyrederdik o zaman,
Kafirlere vermez idik hiç aman..



Evliya Çelebi 17. yüzyılda Adalar Denizi’ne açılan gemiler ve bunların donanım ve görünümleri hakkında önemli tasvirî bilgiler vermektedir:

Nuh-i Neci çağından beri böyle gemiler yapılmamıştır. Üç ayda tamamlanıp gövdeleri denize inince san deniz üzere birer dağ gibi dururlardı. Mavunalar yetmiş oturak olup, yüz kırk adet cenaheyn vardır. Sağ ve soldaki küreklerinde sekizer forsa, her birinde bir gemici ve bin silahlı yarar asker vardı.(...) Sözün kısası ilk yaz oluncaya dek İstanbul tersanesinde iki yüz baştarda, kadırga, kalite, kanca kıçlı forsa kadırgalar alesta olup demir bağlamışlardı. Her birine üçer kat mühimmat, donatım ve levendleri verildi. Yetmiş derya beyinin birer ve ikişer yedekleriyle yüz parça çektiri alesta ve su üstü olup müsellah ve mükemmel derya kuşu gemiler ile on iki Cezayir kadırgası, on iki Tunus, on iki Trablus ve altı Mısır İskenderiye’si, altışar Reşid ile Dimyat, altı Kıbrıs, altı Rodos, altı İstanköy, Sakız, Limni, Midilli, altı da Mora kadırgası birer birer İstanbul’a gelip Tersane-i âmirede cümle beş yüz parça kadırga toplanmış oldu.(...) Her birinde beş yüz levent, beş yüz gemici vardır. Her birine ikişer bin asker konup hazır beklemekte idiler.


Dünya denizci ve korsan yetiştirme üssü gibi çalışan Cezayir, Tunus ve Trablus Eyaletleri yüzyıllarca denizlerde düşmanlara korku salmış ve korsanlıktan yetişme reisleri Osmanlı Donanmaları'nın bel kemiğini oluşturmuştur. Bu korsanlar 16. yüzyılın önemli entellektüellerinden Gelibolulu Mustafa Ali'nin Mevâidü'n-Nefâis Fî Kavâidi'l-Mecâlis adlı eserinde şöyle anlatılmıştır:

"Derya yüzünün levendleri Trablusgarp ve Cezayir-i Garb semtinün mellâhin-i gâret-pesendleri ki ekseriya Kaz Dağı Etrâkinden (Türklerinden) zuhûr ederler. Evvelâ beş-on kişi ittifak eder, küffârûn harac-güzârın taht-ı temellükündeki sandalların biriciğini basub içine koyulub adalar arasında gider; yani iki gâret-i emvâl ve kat-ı ensâl ve tahsîl-i ricâl tekmîl-i âlât-ı ceng ü cidâl mühimmâtına ol sandalla ibtidâ ederler. Reâyâdan olan gemici zımmîleri bend edüb küreğe koşarlar. Zu'mlarınca evvelâ forsaya mâlik olurlar. Ba'demâ gözlerinde yeğdirdükleri recber gemilerini basub gınâ semtine dahi sâlik olurlar. Hâlâ ki dîn ü İslam yakasını bıragurdu terk etmezler. İnâd etmeyüb kâsibîn ve mellâhine kılıç çekmezler. Pes giderek ol sandal kendüleri götürmez olur. Yani tahammül ettikleri günah yükleri bâr-i girân idüğü ta'ayyün bulur. Bu kere bir firkatacığa himmet ederler. Bu tedrîc ile ber-vech-i terakki ederler. Akabince yât ü yerağ silâh ü âlât kısmında ve bir kalyata binasına, mesela kadırgadan küçürek ve fırkatadan büyücek bir sefine bahâsına yetecek nükûd cinsindeki temevvül ve gınâları mukarrer olur. Gâh olur ki Mora kıyılarında ve Ayamavra sahilinde ol semtin kapudanlarından birine istinâd ile muradca bir gemi yaparlar veyâhud bir hazırını bulub iştirâ kılurlar. Ammâ gâh olur ki ol kapudanlara inanmaz çekülüb Susam Adası'na varurlar veya onun emsâli bir ağaçlu cezirede pinhân olurlar. Hezâr havf ü ihtiyât ile bir gemi peydâ kılurlar. Tamam olduğu gibi içine katulurlar. Çekilüb Cezayir-i Garb semtinde kışlayan levend kapudanlarından vâsıl olurlar. Arz-ı pişkeş ve ubudiyet ile anlara intisâb şerefini bulurlar. Pes bu mertebeden sonra Müslimîn ve tüccara ve küffâr-ı harac-güzâra taarruz etmezler. Cihâd ü gazâ a'mâli cezayirinden bir kadem taşra gitmezler. Hatta evvelki günahlarına tevbeler eylerler. Bir vakit namazlarını kazaya komayub salâh ü diyânet-i pişivâ edinürler. Felâ cerem gerek Hayreddin Paşa ve Yahya Paşa ve Turgutca hep bu tarîk ile peydâ olmuşlardır."

Cezayir’in gemileri yağlanır,
Yağlanır da tersaneye bağlanır,
Cezayir’de koç yiğitler eğlenir,
Hama, Humus, Trablus, Cezayir..
 
Üst