EOKA B nedir?

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
"EOKA B" nedir?

1968 yılı içinde başlayan toplumlararası görüşmeler sürerken, Kıbrıs Rum Toplumu içinde iki esas görüşün belirginleştiği gözlenir... Bu görüşmelerden biri, ani bir askeri harekâtla Kıbrıs Türk direnişinin kısa yoldan kırılarak Enosisin ilan edilmesini; diğeri de uzun vadeli bir program çerçevesinde ekonomik ve siyasi baskılarla Türk direnişinin kırılarak, Enosise ulaşılmasını öngörmekteydi... Bu görüşlerden birincisini eski EOKA'cılar ve Cunta yanlısı güçler, diğerini de askeri bir harekâtın Türk müdahalesi ile başarısızlığa mahkum olacağını iyi kavrayan Makarios savunmakta idi... Nitekim Makarios Türkler üzerinde ekonomik baskıyı ağırlaştırırken, adadan göç etmek isteyen Türklere her türlü kolaylığı sağlıyor, bir yandan da süren Toplumlararası görüşmeleri uzatarak, Türklere otonomi verilmesini dahi kabule yanaşmıyordu...

Enosis konusunda askeri kısa yolu tercih edenler EOKA'yı canlandırarak "EOKA B" adlı Cunta destekli ve Yunanistan tarafından yönetilen gizli bir örgüt kurdular. Gizli örgüt adada bulunan ve RMMO'yu yöneten Yunanlı subayların yönetimindeydi. İlk etkili eylem olarak 1970 yılı Mart ayı başlarında Makarios'un bindiği helikoptere ateş edildi. Helikopter zorunlu iniş yaptı, Makarios kurtuldu. Bunun üzerine 11 eski EOKA'cı tutuklandı, İçişleri eski Bakanı Yorgacis bu olaydan sonra şüpheli şekilde öldürüldü...

Bunun ardından 28 Ağustos 1971'de Grivas gizlice adaya döndü ve EOKA B'nin başına geçti. RMMO kamplarından silah çalmalar, sabotajlar başladı. Kilisenin Sen-Sinod Meclisi üyesi 3 papaz, Makarios'a karşı cephe aldı, Grivas, Enosis demeçleri vermeye başladı. Makarios 21 Şubat 1971 'de Grivas'a bir mektup yazarak işbirligi yapmalarını istedi. Grivas ise bunu reddetti. 29 Ekim 1971'de bir başka açıklama yapan Makarios, "bütün Yunan hükümetlerinin rızası bulunduğu takdirde, Enosisi ilan etmekte tereddüt etmeyeceğini, fakat bu tür bir girişimin başarısına ve başarısızlığına yol açacak çeşitli faktörler makul olarak değerlendirildikten sonra bunun olanaksız olduğunu" belirtti. Makarios'u devirip kısa yoldan Enosis'e ulaşmayı isteyen EOKA B ise, sabotaj eylemlerini yoğunlaştırdı.

Bu arada şiddet ve terör olayları artarken, 31 Ocak 1973'de yeni bir açıklama yapan Makarios, EOKA B'nin eylemlerini" Enosis'in mezar kazıcıları" olarak niteliyordu.

15 Temmuz 1974 Darbesi nasıl gerçekleşmiştir?
Makarios gerçekten Enosis'e karşı mıydı?


Yunanlı subayların yönetimindeki Rum Milli Muhafız Ordusunun lojistik desteği ile her geçen gün artan şiddet olayları karşısında Makarios kendisine bağlı kişilerden bir yedek polis birliği oluşturdu. Bu birliklerle EOKA B elemanları arasında şiddetli çarpışmalar meydana gelmeye başladı. Bu gelişmeler olurken Makarios da hazırladığı bir mektubu 2 Temmuz 1974 tarihinde Yunan cuntasına gönderdi. Makarios, 10 Temmuz 1974'de Yunan Cuntasını, EOKA B ile işbirliği yapmak, kendisini devirmek için komplo düzenlemek, EOKA B'ye silah ve para desteği sağlamak ve RMMO'da görevli subayları EOKA B'yi yönetmek için görevlendirmekle suçlayarak, Kıbrıs'ta görevli 650 Yunan subayının geri çekilmesini istiyordu... Cuntanın bu mektuba yanıtı, 15 Temmuz 1974'de yapılan darbe oldu...

Yunanlı subayların komutasında harekete geçen RMMO ve EOKA B, Makarios'un sarayını top ateşine tutarak ele geçiriyor, Polis karakolları ile yedek polis birliklerine karşı tankların desteğinde saldırılara girişiyor ve kendilerine karşı koyarak Makarios'u destekleyen AKEL ve EDEK partisi yanlılarını katledip, iktidara el koyuyordu... 2000 civarında Rum bu iç savaş sırasında ölürken, birçok yaralı Rum’un da Cuntacılar tarafından diri diri toprağa gömüldüğü, bizzat onları gömen Papaz Papatsestos tarafından TANEA gazetesinde açıklanmıştır. Darbe başarıya ulaştıktan sonra Türk kasabı olarak bilinen Nikos Samson Cumhurbaşkanlığına getiriliyor ve EOKA B yanlılarından oluşan yeni bir hükümet kuruluyordu. Bu arada önce Baf'a, sonradan İngiliz üslerine ve daha sonra Malta'ya kaçan Makarios, İngiltere'ye gidip görüşmeler yapıyor, oradan da BM'e giderek yaptığı konuşmalarla darbeden Cuntayı sorumlu tutuyordu.

Makarios'un o kritik anlarda bile Enosisi düşlediğinin en önemli kanıtı Cuntaya gönderdiği 2 Temmuz 1974 tarihli mektuptur. Bu mektupta şöyle diyordu: "Kıbrıs'taki devlet temellerini yıkma çabasında Yunanistan hükümetlerinin çabaları büyüktür. Kıbrıs devleti ancak ENOSİS durumunda dağılmalıdır". Bu satırlar Makarios'un Enosisciliğinin ve Yunan Cuntası ile aralarında sadece taktik farklılıkları olduğunun en güzel kanıtıdır.

Darbeden iki hafta önce bile Enosis'ten söz eden Makarios nasıl bağımsızlıkçı olarak nitelenebilir?

Makarios, cuntaya gönderdiği 2 Temmuz 1974 tarihli mektupta ne diyordu?

Makarios'un Yunan Cuntası ile çatışmasının en kızgın anında Cuntaya gönderdiği mektup şöyleydi:
Sayın Yunanistan Cumhurbaşkanı
Fedon Gizikis'e
Atina
Lefko & Thorn’a, 2 Temmuz 1974.

Sayın Başkan,

Büyük bir üzüntüyle sorumluluğu Yunanistan Hükümetine ait olduğuna inandığım Kıbrıs'taki bazı kabul edilmez durum ve olayları gözler önüne sermek zorundayım. General Grivas'ın Kıbrıs'a kaçak olarak gitmesinin, Atina'daki bazı çevrelerin desteği ve daveti üzerine gerçekleştiğine dair söylenti ve kanıtlar var. Ne var ki ilk geldiği günden itibaren, Milli Muhafız Kuvvetlerinde görev yapan Yunanlı subaylarla görüşüp, onların da desteğiyle sözde Enosis için savaşarak, yasa dışı bir örgüt kurmak için faaliyete geçtiği kesindir. Ve Kıbrıs için birçok kötülüğün kaynağı olan, "EOKA-B" cinayet şebekesini kurdu. Yurtseverlik örtüsü altında ve Enosis sloganlarıyla, siyasal ve bir sürü başka cinayet işleyen bu örgütün faaliyeti bellidir. Yunanlı subaylar tarafından meydana getirilen ve denetlenen Milli Muhafız Ordusu içindeki "EOKA-B"nin üyeleri kendi kendilerine, övücü, "Enosis taraftarları" ve "Enosis Cephesi" adlarını da aldılar.

Birçok kere, yasadışı ve ulusal çıkarlarımıza zararlı, iç cephede bölünmelere ve uyumsuzluklara yol açıp, Kıbrıs Hellenizmini iç savaşla karşı karşıya getiren, bir örgütün neden Yunanlı subaylar tarafından desteklendiğini kendi kendime sormuşumdur. Ve ayni şekilde, birçok kez, bu desteğin ne oranda Yunan Hükümeti tarafından onaylandığını yine kendi kendime sormuşumdur. Bu sorularıma mantıklı bir cevap bulabilmek için, değişik fikir ve varsayımları gözden geçirdim. Ne var ki hiçbir cevap mantıklı bir temele dayanmıyordu. İnkâr edilemeyecek tek olaysa, Yunan subayları tarafından "EOKA-B"ye sağlanan destektir. Ada'nın değişik bölgelerindeki ordugâhlar çevrelerindeki bölgelerde, Grivas ile "EOKA-B"nin lehine propaganda yapılıyor. Belli ve inkâr edilmez bir başka olaysa,"EOKA-B" nin canice faaliyetini destekleyen Kıbrıs'taki Yunan basınının, Atina'dan mali yardım gördüğü ve izleyeceği çizginin Yunan istihbarat Teşkilatı (KİP) VE 2. Genelkurmay bürosu tarafından saptandığıdır.

Yunan hükümetine, bazı subayların tutum ve davranışlarından dolayı şikâyette bulunduğum her seferinde, bana bunların Kıbrıs'tan geri çağrılmaları için isimleriyle ve işledikleri suçları belirterek, ihbar etmemi istedikleri doğrudur. Bunu yalnız bir sefer yaptım. Böyle bir harekette bulunmak benim için üzücüdür. Ne var ki kötülükler böyle bir muamele karşısında düzelmiyor. Önemli olan kötülüğün sonuçlarını düzeltmek değil, kötülüğün kökünü sökmektir.

Sayın Başkan, kötülüğün kökünün çok derin olduğunu ve Atina'ya kadar vardığını söylemekle üzüntü duyuyorum. Kıbrıs Hellenizminin, acı meyvelerini bugün tatmakta olduğu, kötülük ağacının, gelişmesini sağlayan bakımı Atina'da yapılıyor. Daha da açık olmak için Yunanistan'daki üyelerin, "EOKA-B" tedhiş örgütünün hareketlerini destekleyip yönelttiklerini söylüyorum. Milli Muhafız Kuvvetlerinde görevli Yunanlı subayların da yasadışı, komplo ve başka kabul edilmez durumlara karışmaları böylece açıklanıyor. Askeri rejimin suçluluğunu, "EOKA-B" yöneticilerinin üstünde bulunan belgeler ispatlıyor. Milli Merkez tarafından, bu örgütün bakımı için bol miktarda para yollanıyordu. Grivas'ın ölümünden ve onunla beraber Ada'ya gelen kumandan Karasu'nun geri çağrılışından sonra, başkanlık için emirler veriliyordu, yani genel olarak her şey Atina'dan yönetiliyordu. Bu belgelerin gerçekliği tartışma konusu yapılmaz; çünkü bunlar tarafından daktiloya alınmış olan yazılarda bile, elle yapılmış düzeltmeler var ve yazanın yazma stili de bellidir. Belirtici olarak böyle bir belgeyi buraya ekliyorum.

Her Yunan hükümetiyle işbirliği yapmanın hem ülkem hem de benim için milli bir görev olduğunu birçok kere açıklamışımdır. Milli çıkar, Atina ile Lefkoşa'nın barışçıl ve sıkı işbirliğini şart koşuyor. Yunanistan'da hangi hükümet olursa olsun, benim için anavatanın hükümeti olduğundan onunla işbirliği yapmam gerekiyor. Askeri rejimlere karşı özel bir sempatim olduğu söylenemez, özellikle bu durumda bile işbirliği konusundaki ilkemden caymadım.

Sayın Başkan, Yunanistan hükümetinin adamlarının bana karşı devamlı komplo hazırlamalarının ve daha kötüsü, Kıbrıs Hellenizmini bir iç savaş aracılığıyla yıkıma itmelerinin, beni ne kadar üzdüğünü umarım anlıyorsunuzdur. Atina'dan uzanan ve benim varlığımı ortadan kaldırmayı amaçlayan eli, birçok kereler görüp hissetmişimdir.

Ne var ki Milli çıkarlar uğruna sessizliğimi gene korudum. Kıbrıs Kilisesinde büyük bunalımlara yol açıp, sonra da görevlendirilen üç Piskopos'a hâkim olan kurnaz kötü niyetin de doğum yeri yine Atina'dır. Bu konuda hiç bir açıklamada bulunmadım. Yalnızca bütün bunlar niye diye düşünüyorum. Ve eğer bunun Kıbrıs'ta sürmekte olan dramdan tek acı çeken ben olsaydım, Yunan hükümetlerinin rolü ve sorumluluğu konusunda yine susacaktım. Ama bundan tüm Kıbrıs Hellenizmi etkilediği zaman ve Atina'nın emri üzerine Milli Muhafız kuvvetlerinde görevli Yunan subayları, "EOKA-B"yi, siyasal cinayetleri ve genel olarak Devlet'in dağılmasını da içeren, canice siyasetinde destekledikleri zaman sessizliğe ve saklanmalara yer yoktur.

Kıbrıs'taki devlet temellerini yıkma çabalarında Yunanistan hükümetinin sorumluluğu büyüktür. Kıbrıs devleti ancak Enosis durumunda dağılmalıdır. Yunanistan Hükümeti, Milli Muhafız sorununa karşı takındığı tutumla, Kıbrıs Devleti'nin üstüne bir siyaset uyguladı. Birkaç ay önce, Milli Muhafız Kuvvetlerinin Genel Kurmay'ı özel okullarda eğitilip daha sonra askerlikleri süresince subay yapılması düşünülen yedek subay adayları listesini Kıbrıs Cumhuriyeti'nin onayına sunmuştur. Bakanlar Kurulu, listede yer alan 57 adayı onaylamadı. Genel Kurmay bu durumdan bir yazı ile haberdar edildi. Buna rağmen, Atina'nın talimatı üzerine Genel Kurmay, kanunun kendisine verdiği Milli Muhafız'daki tüm subayları atama yetkisine dayanarak, Bakanlar Kurulunun bu kararına hiç bir önem vermedi. Keyfi ve bağışık bir tutum takınan Genel Kurmay, Kıbrıs Hükümetinin kararına aldırmadan ve yasaları çiğneyerek, onaylanmayan adayları subay okuluna kaydetti. Yunan hükümetine bağlı olan Milli Muhafız Kuvvetleri Genel Kurmay’nın bu tutumunu tamamen kabul edilmez sayıyorum. Milli Muhafız Kıbrıs Devleti'nin bir organıdır ve Atina değil, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından denetlenmelidir. Yunanistan-Kıbrıs birleşik savunma bölgesi teorisinin duygusal yönü var. Ne var ki gerçekte durum değişiktir. Milli Muhafız Kuvvetleri bugünkü yapısı ve üyelerinin niteliği yüzünden amacından sapmış yasadışı hareketlerde bulunan kişilerle, Devlet'e karşı komploların hazırlandığı merkez ve "EOKA-B"yi destekleyen kaynak haline gelmiştir.

Bu konuda, son zamanlarda artmış olan, "EOKA-B"nin tedhiş faaliyetleri süresince, Milli Muhafız Kuvvetlerine ait araçların, silahlarla birlikte tutuklanması söz konusu olan kişileri güvenlik içinde taşıdıklarını söylemem yeter herhalde. Milli Muhafız Kuvvetleri'nin bu sapmasından da Yunanlı subaylar sorumludur. Bunlardan bazıları "EOKA-B" faaliyetine tepeden tırnağa kadar karışmış durumdalar. Tabii ki bundan da Milli Merkez'in sorumluluğu olmadığı söylenemez.

Yunan hükümetinin bir işareti üzerine bu üzücü durum sona erebilirdi."EOKA-B" belgelerinde kanıtladığı gibi bakımı ve gücü için gerekli olanakları Atina'dan sağladığından, Milli Merkez şiddetin sona erdirilmesi için emir verebilirdi. Ne var ki Yunan hükümeti böyle bir harekette bulunmamıştır. Bu kabul edilmez durumun bir başka işareti olarak da, son zamanlarda Atina'da kilise ve Kıbrıs Büyükelçiliği de dâhil olmak üzere başka binaların duvarlarında, benim aleyhime ve "EOKA-B"nin lehine yazıların yer alması gösterilebilir. Suçluları tanımasına rağmen Yunan hükümeti, bunların yakalanıp cezalandırılması için hiç bir gayret sarf etmemiştir. Böylelikle "EOKA-B" lehine yapılan propagandaya da göz yummuş oluyordu.

Söyleyecek çok şeyim var Sayın Başkan, ama sanıyorum ki sözü daha fazla uzatmaya lüzum yok. Sözlerimi bitirirken de, düştüğü durumdan dolayı, Kıbrıs halkının ona olan güveni yitirdiği Milli Muhafız Kuvvetlerini yeni temeller üstünde yeniden düzenleyeceğimi bildirmek istiyorum. Askerlik süresinin tavanını azaltıp, ulusal bir tehlike karşısında görevini yerine getiremeyecek duruma getirdiğimi belirtebilirsiniz.

Burada açıklamak istemediğim nedenlerden dolayı bu görüşe katılmıyorum. Ayrıca Milli Güvenlik Muhafız Kuvvetlerinde görev yapan Yunanlı subayların geri çağrılmalarını rica ediyorum. Bu subayların Milli Muhafız Kuvvetlerinde kalıp, onları yönetmeye devam etmeleri halinde Lefkoşa-Atina ilişkileri zarar görebilir. Bununla beraber eğer, Kıbrıs Silahlı Kuvvetlerinin yeniden düzenlenmesinde görev almak üzere Kıbrıs'a eğitici subay ve askeri danışman gönderirseniz mutluluk duyacağım. Umarım bu arada, Atina, tarafından "EOKA-B" faaliyetine son vermek için gerekli emirler verilmiştir, çünkü eğer bu örgüt kesin şekilde dağılmazsa yeni bir şiddet ve cinayet dalgası görülebilir.

Sayın Başkan, Kıbrıs'ta uzun zamandan beri sürmekte olan içler acısı durumu belirlemek için birçok üzücü şeyi içten kelimelerle anlatmak zorunda kaldığım için üzgünüm. Ne var ki, her zaman göz ününde bulundurduğum ulusal çıkarlar, böyle bir şey zorunlu kılıyordu.

Yunanistan hükümeti ile işbirliğimi kesmek niyetinde değilim. Ne var ki, benim Yunanistan'ın Kıbrıs'a atadığı vali değil, Hellenizmin büyük bir bölümünün seçtiği önder olduğum anlaşılmalı. Ulusal Merkezin bana karşı tavrı buna göre ayarlanmalıdır.

Bu mektubun içeriği gizli değildir.

İçten dileklerle.


Makarios'un 19 Temmuz tarihli konuşması nedir?


Makarios, darbecilerin elinden kurtulduktan sonra durumu görütmek üzere toplanan BM Güvenlik Konseyi'nde konutmak üzere ABD'ye gider. 19 Temmuz 1974'de toplanan Güvenlik Konseyi'nde konuşan Makarios, EOKA B'yi terörist bir örgüt olarak niteleyerek, bu örgütü Yunanistan'ın yönettiğini açıklıyor ve garantör bir ülke olan Yunanistan'ın Kıbrıs'ta darbe yaptırarak adayı işgale yeltendiğini vurguluyordu.

Makarios konuşmasında şöyle diyordu:
"... Darbe, Yunanistan'daki askeri rejim tarafından planlanmış ve RMMO yönetimindeki Yunanlı subaylar tarafından gerçekleştirilmiştir".

"... Yunan askeri rejimi Kıbrıs'ın bağımsızlığını acımasızca katletmiştir. Kıbrıs halkının demokratik haklarını ve bağımsızlığı ile egemenliğini çiğneyerek, kendi diktatörlük sistemini Kıbrıs'a yaymıştır..."

"... Kesinlikle biliyorum ki, yasadışı EOKA-B'nin kökleri Yunanistan'dadır ve en büyük destekçisi de, kaynağı da Yunanistan'dır..."

"... RMMO kamplarında bu yasadışı örgütün propagandasını yapan Yunanlı Subaylar, devletin bir organı olan RMMO'yu yıkıcılığın bir aracı haline getirmişlerdir..."

"... Birkaç gün önce Kıbrıs polisinin eline geçen belgeler, EOKA-B'nin Yunan cuntasının bir uzantısı olduğunu kanıtlamıştır. Eylemleri için gerekli para ve ayrıntılı direktifler doğrudan doğruya Atina'dan gelmekteydi..."

"... General Gizikis'ten RMMO'daki Yunanlı subayları geri çekmesini istedim ve RMMO'nun sayısını azaltarak, bu orduyu devletin bir kuruluşu yapma niyetimi ona bildirdim. İzlenimim, Atina rejiminin, ordunun mevcudunun azaltılması ve Yunanlı subayların geri çekilmesi lehine olmadığıydı. Nitekim Yunan elçisi, Atina'dan aldığı talimat doğrultusunda bana bunu bildirdi ve böyle bir durumun Kıbrıs'ın Türkiye karşısındaki savunmasını zayıflatacağını söyledi... Mantıki gibi görünen bu gerekçenin arkasında başka hesaplar ve menfaatler gizli olduğunu biliyordum. Kendilerine Türkiye'den gelecek tehdidin kendilerinin yarattığı tehdidin yanında hiç olduğunu bildirdim ve kısa süre sonra bu konularında haklı olduğum kanıtlandı..."

"... Şu anda Yunan askeri rejimi tarafından yaratılan durumun ayrıntılarını bilmiyorum fakat, korkarım ki mal ve can kaybı çok ağırdır..."

"... Darbe, dışarıda yapılan çok açık bir işgal olayıdır ve aşikar bir şekilde Kıbrıs'ın bağımsızlığı ile egemenliğini çiğnemiştir. Bu darbe RMMO'daki Yunanlı subayların ve personelinin işidir. İttifak Anlaşması çerçevesinde Kıbrıs'ta bulunan 950 kişilik Yunan kontenjanının da Kıbrıs'a karşı girişilen bu saldırıda belirleyici bir rol oynadığının özellikle altını çizmek isterim... Operasyonları yöneten Yunanlı subayların EOKA-B terör örgütü üyeleri tarafından da desteklendiği ve bunların RMMO silahları ile teçhiz edildikleri bir gerçektir..."

"... Eğer çarpışmalarda Yunanlı subaylar yer almasaydı, cesetleri Yunanistan'a götürülüp gömülenler kimlerdi?... Eğer Yunanlı subaylar darbeyi yönetmeseydi, Yunanistan'dan gece karanlığında gelen uçakların sivil elbiseler içinde getirdikleri personel ve geri götürdükleri ölü ve yaralı kişiler nasıl izah edilecektir? Darbenin Yunan Cuntası tarafından organize edildiğine ve RMMO'daki Yunanlı subaylarla adadaki Yunan Kontenjanı tarafından gerçekleştirildiğine dair en ufak bir şüphe yoktur ve bu gerçek zaten dünya basınında da açıklıkla vurgulanmıştır. Darbe, çok kanlı olmuş ve çok büyük miktarda insan hayatına mal olmuştur..."

"... Darbe, Cumhuriyetin bağımsızlık ve egemenliğini ayaklar altına alan bir işgal olayıdır. Ve, bu işgal, Yunan subayları adada durdukça devam edecektir... Normal anayasal düzene dönülmemesi ve demokratik özgürlüklerin yeniden tesis edilmemesi halinde, bu işgalin sonuçları çok acı olacaktır. Yunan Cuntası dünya kamuoyunu yanıltmak amacıyle RMMO'daki Yunanlı subaylarındeğiştirileceğini açıklamıştır. Fakat konu onların değiştirilmesi değil, geri çekilmesidir. Yunanlı subayların geri çekileceği yönündeki açıklama,bunların darbeyi gerçekleştirmiş olduğunun da kabulu demektir. Ancak bu subaylar darbeyi kendi insiyatifleri ile değil, Atina'dan aldıkları talimatlar doğrultusunda gerçekleştirmişlerdir. Yerlerine gelecek olanlar da Atina'daki rejimin talimatlarını uygulayacaklardır. Böylece RMMO, daima Yunan askeri rejiminin bir aracı olacaktır. Eminim ki BM Güvenlik Konseyi üyeleri bu tuzağı anlamışlardır..." "... Görüşmelerin şimdiye kadar tatmin edici olduğunu söyleyemem. Fakat ATİNA REJİMİNİN iki yüzlü politikası nedeniyle nasıl ilerleme sağlanabilirdi? Görüşmeler, bütün tarafların üzerinde anlaştığı şekilde bağımsızlık temeli üzerinde sürdürülmekteydi. Atina rejimi, bu konuda hem fikir olduğunu belirtmiş ve Yunan Dışişleri Bakanlığı da Yunanistan'ın bu konudaki politikasının açık olduğunu vurgulamıştı... Eğer gerçek buysaydı, Yunan askeri rejimi, amacı adanın Yunanistan'la birleştirilmesi ( ENOSİS) olduğunu açıklayan ve üyeleri kendilerini Enosisci, ilhakçı olarak tanımlayan EOKA-B terör örgütünü niye yaratmış ve desteklemiştir?"

"... RMMO kamplarında görevli Yunanlı komutanlar, sürekli olarak Enosis'in gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu ve benim tarafımdan hasıraltı edildiğini söyleyerek, bana saldırmışlardır. Kendilerine bunları ve Yunanistan'ın bağımsızlığı desteklediği yolundaki açıklamalarını anımsattığımda, bana diplomatların sözlerine fazla önem vermememi" söylediler. Bu koşullar altında görüşmelerin olumlu bir sonuca ulaşması olası mıydı? Yunanistan'ın bu iki yüzlü politikası görüşmelerin önündeki en büyük engeldi..."

"Yunan Cuntasının bu darbesi, görüşmelerin ilerlemesi için en büyük engeldir. Daha da ötesi, bu durumun kısa bir süre devamı dahi sürekli bir huzursuzluk kaynağı olacak ve tamiri güç derin yaralar açacaktır. Güvenlik Konseyi üyelerine çağrıda bulunarak, Atina tarafından yaratılan darbenin son derece olumsuz sonuçlarına ve yaratılan anormal duruma son vermesini ve bütün yolları deneyerek anayasal düzeni ve demokratik hakları daha fazla gecikmeden yeniden tesis etmesini istiyorum. Bu, Kıbrıs Rumlarının bir iç meselesi değildir. Kıbrıslı Türkler de olumsuz şekilde etkilenmiştir. Yunan Cuntasının darbesi bir işgaldir ve bunun sonuçlarından Kıbrıs'ın bütün halkı, Tükler ve Rumlar acı çekmektedir. Adada bulunan BM Barış gücü,bu askeri darbe koşullarında barışı koruma görevinde etkili olmaz. Güvenlik Konseyi, Yunanistan'daki askeri rejime, RMMO'da hizmet yapan Yunanlı subayları geri çekmesi çağrısında bulunmalı ve onların Kıbrıs'ta süren işgallerine son vermelidir... BM Güvenlik Konseyi'nin bu yönde alacağı bir kararın, işgalin sona erdirilmesi ve ihlal edilen bağımsızlığın ve Kıbrıs Halkının demokratik haklarının yeniden tesis edilmesini sağlayacağı konusunda hiçbir şüphem yoktur..."
 
Üst