Erkeğin Hakkı..

yalniz_asena

Beğ Yönetici
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
AZİZ VATAN TOPRAKLARINDA..
Erkeğin hakkı (Mehmet Ali Demirbaş'ın 27 Aralık 2007 tarihli sohbet yazısı)

27 Aralık 2007, Perşembe


Erkeğin hakkı çoktur


Sual: Kadınların haklarından bahsettiniz. Erkeklerin hakkı yok mu?


CEVAP


Erkeğin hanımı üzerinde hakkı daha çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:


(Kadının cihadı, kocasıyla iyi geçinmektir.) [Taberani]


(Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi]


(Kocasının yatağından kaçan kadına, melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]


(Kadının üzerinde en büyük hak sahibi kocasıdır, erkeğin de anasıdır.) [Hâkim]


(Kadın, kocasının hakkını ödemedikçe, Allahü teâlânın hakkını ödemiş olmaz.) [Taberani]


Bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdı. Peygamber efendimiz, kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki:


(Hanımına selam söyle, yarı şehid sevabına kavuştuğunu haber ver!) [Şir’a]


Günümüzün çalışma şartları ağır, para kazanma çok zordur. İş ahlakı, güzel ahlak, yok gibidir. Erkek çoğu zaman bu şartlar karşısında bunalır, çok sıkıntı çeker. Evine, pestil olmuş şekilde gelir. Yorgundur, sinir sistemi bozuktur. Bunu düzeltmek, sıkıntılarını unutturmak, onu neşelendirmek, ona destek olmak, yardımcı olmak kadına düşer. Bu halde eve gelen koca, haklı olarak hanımından en azından tatlı dil, güler yüz ve ilgi bekler. Bunu da göremezse dengesi iyice bozulur. Sözleri ve hareketleri normal olmaz. Hanıma düşen vazife, bu sayılanları yapamıyorsa hiç olmazsa susup, onu daha fazla üzmemelidir. (Evinde huzuru olmayan, zindandadır) buyuruluyor.


Bu kadar sıkıntıda olandan her türlü dengesizlik beklenir. Kadın, bardağı taşıran son damla olmamalı. Aksine, hemen devreye girmeli, onu hoş görmeli, idare etmeli, teselli etmeli. Onun evde olduğu zamanlar ev işiyle meşgul olmayıp, onu neşelendirmeli. O olmadığı zamanlar işini gücünü yapmalı. Kadınlara tavsiyemiz hep şu oluyor: Dışarısı ateş, ahlak namus yok gibidir, kocanıza sahip çıkın, güzel ahlakla, tatlı dille, güzel yemeklerle, evinizin temizliği intizamıyla veya hoşlandığı neyse, o usulle kocanızı evinize bağlayın. O, eve adımını atmak için can atsın. (Yuvayı dişi kuş yapar) derler.


(Şeytanlar kâfirlerle değil, Müslümanlarla uğraşıyor) buyuruluyor. Nefsimiz keza, kuduruyor. Neye kuduruyor, tesettüre, namaza niyaza, doğru itikada kudurup duruyor. Şeytan adamlarını sabah salarmış, gece rapor alırmış. Birisi, namazını bozdurdum dermiş, birisi orucunu bozdurdum dermiş, dermiş. Diğeri haram yedirdim dermiş, hepsine tamam dermiş. Bir başkası da, karı ile kocanın arasını bozdum dermiş. Şeytan çok sevinir, aferin der, onu alnından öpermiş, en büyük işi başardın, bu olunca hepsi zamanla bozulur dermiş. Onun için hep tetikte olmalı, şeytana nefse bu fırsatı vermemelidir.


İslamiyet, sadece kadına veya erkeğe gelmedi. Sadece anneye, babaya, evlada da gelmedi, herkese geldi. Herkes uymak zorundadır. Kim uyarsa dünyada ve ahirette rahat eder, faydasını görür. Nasıl ki, arabanın bir lastiği patlayınca araba gitmiyorsa, nasıl ki saatin dişlilerinden biri kırılırsa saat çalışmıyorsa, aileden birisinin de yanlışı, eksiği, bütün ailenin huzurunu, düzenini bozabilir.


Buna göre herkes dikkat etmeli, haddini ve vazifesini bilmeli, kusurları için özür dileyip, yeni bir sayfa açıp, yeni bir başlangıçla hayata neşeyle devam etmeli. Dinimizde üzmek yasak olduğu gibi, üzülmek de yasaktır. Müslümanı hep hoş görmeli, kusurunu örtmeli, görmezden gelmeli. Bilmediğim bir mazereti vardır diyerek onu affetmeli. Affeden affedilir, seven sevilir.

Dinimiz İslam Mail Grubu

-alıntı-
 

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Müslümanın Ailesi

kutlubayragim9dl5cqqm4.gif


Müslümanlıkta aile, iki kişiden kurulan bir şirkete benzetilmektedir. Şir
ketin idaresi erkeğe verilmiş, ihtiyaçlarını sağlamak külfeti de ona yüklenmiştir.
Hac mevsiminde, Mekke'de Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Vedâ Haccında, deve üstünde söylemiş bulunduğu meşhur Vedâ Hutbesinde (8 Mart 632).
- "Ey Nâs! Kadınlar hakkında Allahtan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır." diye hitap ederek, daha yedinci yüzyılda, yüzyirmidörtbin müslüman hacı namzedine karşı, kadınların haklarını ilk olarak açıklamıştı.
Diğer bir hadîsinde de: .
- "En hayırlınız, zevcesine en iyi muamele edendir!" demişti.
Kur'anı Kerimde de:
- "Erkeklerin kadınlar üzerinde meşru olan hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır." buyurulmaktadır: (710).
Tarihte kadına tabiî hakkını ve hürriyetini veren, ilk defa kadının mevkiini yükselten de, "İslâm dini" oldu. Müslümanlığın doğuş sıralarında kadın. Yeryüzündeki bütün kavimler arasında hakîr ve zelîl bir esaret hayatı yaşıyordu. Hiç bir meselede kadınla erkek arasında bir ortaklık yoktu. Bu iki sınıf, birbirlerine eşit sayılmazlardı. Fakat, Kur'anı Kerimin yaptığı telkinat sayesinde kadın bulunduğu aşağı dereceden yavaş yavaş yükseldi. Erkek de işgal etmiş bulunduğu azametli mevkiinden ine ine, sonunda kadınla erkek eşitlik ve adalet sahasında buluştu. Her iki tarafın da hakları korundu: (711).
Medeniyet sahasında milletler erkekleriyle terakki eder Fakat, kadın bu terakkiyi tamamlar. Erkeksiz ilerleme olamaz. Kadınsız da ilerleme eksik kalır. Kadın erkekle, erkek kadınla yükselir. Erkeğin libası kadın, kadının libası erkektir: (712).
Kadınla erkek arasında yaradılış bakımından fark görülmektedir. İslâm dini, bedenî ve ruhî yaradılışları dışında, erkekle kadın arasında müsavilik ilân etmiştir. Kadın, vücut bakımınan erkekten daha zayıftır. Erkek kadar irade sahibi de değildir. Erkek gibi sabırlı olamaz. Meşakkatlere katlanamaz. Fakat, çocuk terbiyesinde kadın, erkekten daha ehliyetlidir. Aile hayatında, aile işlerinde erkeğe yardımcıdır.
İslâm dini, hakları erkeklere, vazifeleri kadınlara ayırmış değildir. İki cinsi de vazife ve hak sahibi kılmıştır. Ancak bütün hak ve vazifelerde kadınla erkek arasında eşitlik yoktur.
Vakıa, kadın erkek gibi, fikirde, iradede istiklâl sahibidir. Erkek de, kadın da birbirine tahakküm edemez. Fakat, erkek aile reisidir. Kadın erkeğin rızası olmaksızın bir yere çıkmaz Malından kimseye bir şeyi vermez.
Erkek, hayatın meşakkatlerine göğüs germiş, maişet yükünü yüklenmiş, kadının nafakasını da üzerine almıştır. Erkek, bu ağır vazifeye karşı, kadından meşru işlerde, itaat hakkına mâlik olur. Erkek kadına saygı gösterir. Aile işlerinde kadını ortak yapar. Erkeklik şanına yaraşır bir tarzda kadını himayesine alır. Kadın zengin bile olsa, erkek kadının nafakasını tedarike mecburdur. Kadın erkek gibi tahsil eder. Âlim olur. Müftü olur. Hukuk hâkimi olur. Mücte-hid olur. Yalnız halife olamaz. İslâm kadınları arasında pek çok âlimler, arifler yetişmiştir. Kadının da medenî hakları vardır. Muamelâtta kadının hakları, erkeğin haklan gibidir... Kadın kendi malını istediği gibi tasarruf edebilir.
Kadının örtülü olması, hürriyetini kısmak için değil belki şerefini, iffetini korumak içindir. Kadının izzeti iffetindedir. İffet, hem kadın İçin, hem erkek için bir fazilettir.
İslâm dininde kadın, nikâh münasebetiyle, tabiî haklarından da medenî haklarından da hiçbir şey kaybetmez. Çünkü nikâh, iki taraf hakkının korunması için yapılan bir akiddir. İki taraf, nikâhtan evvel, mâlik bulundukları hususî haklarını muhafaza ederler. Nikâh ile neseb (soy) muhafaza olunur.
İslâm dininde talâk işi yalnız erkeğin eline bırakılmıştır. Bu da aile yuvasının yaşaması içindir. Çünkü erkek aile reisidir. Ailenin koruyucusudur. Kadının mehrini (nikâh bedeli), nafakasını vermek mecburiyetindedir. Bununla beraber, kadın da, birtakım haklara sahiptir. Kadın, talâk işinde, erkeğin elinde bulunan aynı hakkın kendisine verilmesini, nikâh kıyılırken, istiyebilir. Bundan başka, kadın, hâkim vasıtasıyla de nikâhı bozdurmak hakkına mâliktir: (712).
İslâm dininde nikâhın devamı arzulanan bir işdir. Nikâh işlerinde pek çok kolaylık bulunduğu halde, talâk (boşanma) işlerinde birtakım müşkilât gösterilmiştir.
Hanefîler, Şâfiîler, Mâlikîler ve Şiîlerin çoğu talâkı mubah saymış ve fakat, bu hakkın sebepsiz olarak kullanılmasını günah kabul etmiştir:(713).
İslâm dininde kadın da, erkek gibi aynı gaye için yaradılmıştır. Dînî ibâdetini yerine getiren bir kadın erkek gibi sevap kazanır. Bir erkek ne kadar günah işliyorsa, kadın da o kadar günah sahibi olur.
Bir erkeğin kendi itikad ettiği mezhebini zevcesine veya kızma kabul ettirmeye hakkı yoktur. İslâm dini, müslüman erkeklere, ehli kitâb olan yahudi ve hıristiyan kızlariyle evlenmeye müsaade etmiş ve fakat, müslüman kocalara, ehli kitabdan olan kadınların itikadlarını bozdurmak hakkını vermemiştir. Yalnız, müslüman kızların, müslüman olmayan erkeklerle evlenmelerini, İslâm dini kesin olarak haram kılmıştır. Çünkü, müslüman olmıyanların bağlı bulundukları esaslara göre, kadın, nikahlanmak suretiyle kocasının dinine girmiş olur. Kendi ailesinin soyadını bırakır, kocasının soy adını alır. Müslümanlıkta ise, nikahlanan kadın, aile ismini de, din ve mezhebini de kaybetmez.
Nikahlanan bir kadının aile ismini kaybetmesi âdeti, kadınların esir sayıldıkları eski zamandan kalma bir gelenektir. Halbuki, kadının kocasiyle olan alâkası geçicidir, kopabilir. Fakat, ana ve babaya karşı olan bağı ise daimîdir, hiç kopmaz: (714).
Şunu da ilâve edelim ki, bir yahudi veya hıristiyan kızıyle evlenmek isteyen bir müslüman erkek, yahudilere hırstiyanların tanıdıkları Hazreti Mûsa ile Hazreti îsâyı, İslâm inancına göre birer Peygamber olarak tanımaya mecburdur. Halbuki, müslüman kızını almak isteyen yahudilere hıristiyanlar, müslümanların Peygamberi Hz. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- i hiç tanımazlar. Öte tarafta hristiyan kilisesi de hristiyan bir kadınla hristiyan olmayan bir erkeğin arasında kıyılan nikâhı sahih olarak kabul etmez:(715).
 
Üst