Eski Türklerde Damga

KÜLTEGİN

Genel Koordinatör
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,731
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Tanrı Dağlarında
Hazırlayan: Rumeysa Karakaş
I.GİRİŞ

Türklerin 8. yüzyılda granit taşlara kazıdıkları ve ancak 1893 yılında Danimarkalı Türkolog W. L. Thomsen tarafından çözümü ile dünya kültür tarihinde mal olan yazıtlarda kullanılan özel işaretler Türk Kültürüne; Türkler’in sosyal yazışmalarına ve Türk tarihine ışık tutar niteliktedir.Türk Dünyası’nda bir çok maddi kültür malzemeleri üzerinde kullanılan damgalar estetik açıdan da çok önemlidir.Yüz yıllar öncesinde yaratılan bu özel işaretlerin günümüzde, Anadolu ve diğer Türk bölgelerinde halâ izleri görülmektedir. Damgalar üzerinde kapsamlı bir araştırma yapılarak daha çok tarihi bilgiye ulaşmak mümkündür.

II. “DAMGA” KELİMESİNİN ANLAMI

Sözlük anlamıyla, Türkiye Türkçesi’nde damga; *Bir şeyin üzerine bir nişan basmaya yarayan araç. *Bu araçla basılan nişan. *Bir kimsenin herkesçe bilinen lekesi, şeklindedir. Bizim ele alacağımız anlamı ise basılan nişan yani im olacaktır. Bu kelime çok eski olup, Açura Yazıtı'nda şöyle geçmektedir.

1. Yeti yegirmi yaşınta erdim; ölti

2. Kabıkı eti bunsız erti kara saçın teg

3. Yerdeki tamkalıg yılkı buns’ız erti/

4. Yag…tegmis sü teni yeti bin oglan erti.

(Türkye Türkçesi’yle:

1.On yedi erdemi yaşında idim,ölü,

2.Göz kapağının eti (?) kara saçı gibi kedersiz idi,

3.Yerdeki damgalı yılkı sayısız idi,

4. Hücum eden ordusunun kudreti yedi bin oğlan idi.)[1]

Bu metindeki “tamgalık yılkı” sözünden Türklerin atlarına “nişan,işaret im” vurdukları ve bunun adına da “damga” dedikleri anlaşılmaktadır.

Ayrıca “tamga” isminden:

Tamgaçı: Damgacı, mühürdar,damga vuran

Tamgalamak: Damgalamak,mühürlemek

İsim ve fiillerinin türetilerek kullanıldığı da yine abidelerde tesbit edilmektedir.[2]

“Tamga” kelimesi Kutadgu Bilig,adlı büyük eserde de tamga,tamga urmak, tamgaçı ve tamgalamak şeklinde kullanılmıştır.

Kelime Ali Şir Nevaî’nin “Muhakemetü’l Lugateyn” adlı eserinde “tamgaçi”olarak kullanılmıştır.O devirde doğu lehçesinde de yaşamaktaydı.

“Tamga kelimesi Eski Anadolu Türkçesi’nde de aynı şekilde devam etmiş,XIV. yüzyılda yazılmış olan “Süheyl ü Nevbahar” adlı eserde de şu şekilde kullanılmıştır;

“Dutalar atı vü ol at idi ol

Ki Sa’luk’i bıraktı vü duttu yol

Şolok dem ki kıldı nazar Şah-ı Çin

Görür tamgası urlu kıçın”.

Türkiye Türkçesi’yle: Atı tutarlar ve tuttukları at odur;ki Sa’luk’i bırakarak yola devam etti.Tam o zamanda Şah-ı Çin baktı ki; (atın)kıçına kızının damgasının vurulmuş olduğunu gördü.)

Buradaki ifadeden de atların damgalandığı, hatta bu damganın atın “kıçına” yani sağrısına vurulduğunu öğreniyoruz.

Türkçe’nin etimolojik sözlüğünü hazırlamış olan Fin Türkoloğu M.Räsänen,eserinin 460/a sayfasında “tamga” kelimesinin Eski Türkçe’de takma ,Kutadgu Bilig ve Orta Türkçe ile Çağtayca’da tamga,Kumuk Türkçesi’nde tamna,Oryat ve Soyan Türkçesi’nde tanma, Kazan Türkçesi’nde tamga olarak kullanıldığını öğrendiğimiz gibi, kelimenin “tamga” şeklinde Çermişçe ve Rusça’ya geçtiğini görüyoruz.Moğolca’ya geçmiş bir ödünç kelime olarak karşımıza çıkmaktadır.[3] Kelime bugün Anadolu ağızlarında da “damga” şeklinde yaşamaktadır.

III. TÜRK DAMGALARININ DOĞUŞU

Hun Türkleri tarafından milattan önce bilindiği sabit olan Türk damgaları, Doğu Asya’dan Avrupa ve Anadolu’ya geniş coğrafyada kullanılmış, kayalar, taş sütunlar, tahta kazıklar, mağra (in) duvarları, kap-kacak,at koşum takıları gibi yerlerde tesbit edilmiştir.Türk damgalarının çok çeşitli yerlerde kullanılması, Türk toplumunun folklor ve etnolojik malzemelerinin zenginleşmesinde başlıca unsur olmuştur.[4] Bugün Orta Asya’nın Moğolistan topraklarında yer alan Gurban-nour (Üç Göl) bölgesinden itibaren Avrupa içlerine kadar uzanan geniş coğrafyada bulunan Hun kurganlarından, mezar, yazılı taş, kaya ve sütunlardan elde ettiğimiz bilgilere göre, Türkler ongun olarak pek çok hayvan tanıyorlar,bunları kutsal addedip, hem avlamıyorlar hem de etlerini yemiyorlardı.[5]

Türk damgalarında en çok kullanılan ongunlar boğa, geyik, dağkeçisi, at, kurt. Alıcı kuşlar (kartal, atmaca, şahin, sungur vb.),koç, koyun, yılan vb. gibi kutsal bilinen hayvanlardı.

Türklerde köpek(it) pek makbul tutulmadığı için damgası da görülmemektedir.Ancak domuzun bazı taşlara resmedildiği olmuştur.İlk Türk kaya resimlerinde hayvan motiflerinin daha sık ve çeşitli olarak kullanılması, Türklerin henüz göçebe hayat tarzını sürdürdüklerini vurgulamaktadır.Ejder motifi ilk Türk kaya resimlerinde ve damgalarında görülmemektedir.[6]

Türkler damga adını verdiğimiz işaretleri kullanmadan önce, anlatmak istedikleri şeyi mutlaka resimle ifade ediyorlardı.Nitekim ilk çağlarda da insanlardan pek çoğunun resim kullanarak meramlarını anlattıkları, bulunan mağra duvar resimlerinden anlaşılmaktadır.İnsanlık resimden piktographa, daha sonrada piktograma geçmiştir.Türk damgaları , işte bu safhada, yani piktograph ile piktogram arasında doğmuş olabilir.Bu görüşe göre, Türk yazı ve damga tarihini şöyle şematize edebiliriz:

I.Devre: Resim

II. Devre: Piktograhp (eski Mısırdaki harf yerine resim kullanma)

III. Devre: Piktogram (basitleştirilmiş resim)

IV. Devre: İdeogram (yazıda kelimenin harfleri gösterilmeden fikri ifade eden işaret)

V. Devre: Phonogram (bir harf, hece veya sesi gösteren işaret)

VI. Devre: Harf (dilde ki bir sesi gösteren ve alfabeyi meydana getiren işaretlerden her biri).[7]

“Eski Türk yazıtları” adlı eserinde H. N. Orkun’a göre de Kök – Türk phonogramları ve harfleri, çok eski devirlerde damgalardan geliştirilmiştir.Türk damgaları çeşitli evrelerden geçerek Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde gerçek figürlerini bulmaya başlamıştır.[8]

Başlangıçta boylara ait eşya ve hayvanların birbirine karışmaması için kullanılan damgalar, yüzyıllar boyu çadırlarda, giysilerde, kabir taşlarında, parada, halıda, kilimde,ahşap ve madeni eşyalarda ve hatta Devlet Arması’nda kullanılmıştır.

Küçük ok-yay işareti ile büyük yay yanışı, beraber veya tek olarak,çeşitli devirlerde, yüzyıllar boyunca tekrarlanarak,Türkler tarafından Türkler tarafından türlü el sanatlarında, mimaride,dokumalarda,paralarda,giysi süslemeleri ve Devlet Armasında kullanılmıştır.[9]

IV.ESKİ TÜRK YAZITLARI VE DAMGALAR

En eski Türk yazısı olarak bilinen “Orhun” ve “Yenisey” alfabesinin yıpranmamış örnekleri Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarında görülmektedir.

Bu yazıtların dışında,aynı alfabe ile yazılmış, irili ufaklı daha bir çok yazıt vardır.[10]

Bazı motiflere verilen heraldik (ongun ile ilgili) veya totemik (ata sayılan ongun ile ilgili) anlamların bir sonucu olarak, bunlar boy veya şahıs damgası olan birer piktogram daha sonra da fonogram hatta Orhun Yazıtlarında görüldüğü gibi,yazı şekline gire biliyorlardı.[11]

Türkler batılılarca “Runik” adı verilen bu milli yazılarını, Orta Asya’nın Yenisey ve Orhun nehirleri civarındaki geniş alana serpilmiş taşlar üzerine kazınmadan yüzlerce yıl önce kullanılmaya başlanmıştır.Eldeki örneklere göre, öncekileri birer basit şekil olan bu işaretler, zamanla gelişip estetik ve grafik özellikşler göstermişlerdir.Türklerin her biri bir veya birkaç sesi ifade eden eski milli alfabe sistemin yanında kullandıkları özel işaretler ile hayvan ve bitki sembolleri bulunmaktadır.[12]

Türk damgalarını yaratanlar çeşitli sembolleri estetik açıdan yoğururken,aynı sanatçı veya bilge kişi, Orhun Yazıtlarını ve damgalarını yaratır ve Türk kilim, cesim, çuval, heybe gibi materyalleri dokuyup işlerken bazı sembolleri resmetmek gereğini duymuştur. [13]

V. ESKİ TÜRK DAMGALARININ GÜNÜMÜZE YANSIMALARI

Orhun’dan Anadolu’ya kadar uzanmış olan Türk damgaları, Orhun ve Yenisey Yazıtlarındaki benzer veya çok az farklı veya tamamen farklı şekilleriyle Anadolu’daki çeşitli boy, soy,oba, aşiret ve cemaat ile aileler arasında kullanılmakta ve halâ yaşamaktadır.Türk damgaları Anadolu’da şu yerlerde kullanılmaktadır.

1. At ve sığırda,

2. Koç veya koyunun sırtında,kuyruğunda veya başında,

3. Koç ve koyunun kulak veya burnunun üstünde,

4. Kovanlarda, buğday veya un ambarlarında,

5. Mezar taşlarında,

6. Hece tahtası adı verilen, tahtadan yapılmış mezar işaretlerinde,

7. Kilim ve halılarda,

8. Keçelerde, kepeneklerde,

9. Heybe, torba ve un çuvallarında,

10. Nakış ve yanışlarda,

11. Ziynet eşyalarında,

12. Nazarlıklarda,

13. Ev kapı ve duvarlarında,

14. Kap kacakta,

15. El, yüz, alın, pazu ve göğse yapılan döğmelerde,

16. At koşum takımlarıda.

Türk damgalarını bu kadar çeşitli olması ve kullanılması, Türk toplumunun folklor ve etnolojik malzemelerinin, zenginleşmesinde başlıca unsurlardan biridir.[14]

IV.GRAFİK VE SANATSAL AÇIDAN DAMGALAR

Türk Dünyası’nda pek çok maddi kültür malzemeleri üzerinde kullanılan damgalar,Türk estetik tarihi açısından çok önemlidir.

Türk damgaları estetik açıdan incelendiğinde, ortaya şaşırtıcı tablolar çıkmaktadır.Ogünlerin hiçbir sanat ekolüne mensup olamayan Türkler önemli buldukları yerlere bu işaretleri koyarken, bir birinden farklı çizgiler kullandılar.Bir dairenin 40 ayrı şekilde yorumlanması,Türk sanatçıların estetiğe verdiği önemi gösterir.[15] Ayrıca sanat eserlerindeki motifler “biçim yapısındaki çağrışmalarla kendi semboliğini, üstünde yer aldığı nesneye eklemek, ona manevi değer vermek ve öz kazandırmak, bir başka deyimle o eşyayı kimlikli kılmaktır”.[16]Mesela Kazakistan’daki koç başları cesur, yiğit,batır olmayan birinin mezarı üzerine konmamaktadır.Halı kilim damgaları da öyledir.Sözgelişi Kazakistan ve Kırgızistan’da çekilen halı-kilim fotoğraflarına bakılırsa onların hangilerinin evlenecek kızlar tarafından yapıldığını veya çeyiz için yapıldıklarını rahatlıkla anlamak mümkündür.Özelikle canlı renkler önemli ipuçları vermektedir.

Damgalar bir zihniyet dünyasının ürünleri olarak algılanıp yorumlanması gerekir.Çünkü yapılan araştırmalar, insanların tesadüfen ortak semboller kullandıkları hakkında çok az bilgiler vermemektedirler.Ayrıca insanlar ortak semboller kullansa da onlara verdikleri anlamlar farklı olmaktadır.[17]

VII. SONUÇ

Damgalar birer sanat eseri olmaktan öte, bir duygunun, bir sosyokültürel hayatın, en genel tabiri ile sosyal tarihin dile getirdiği tarihi vesikalardır.Bu belgeler resmi kurumlar tarafından yazılmadıkları için de halkın en yalın duygu ve düşüncelerini ifade ederler.Göçebe bir toplumun ürettiği bu şekiller, dönemin ve yaşam tarzının tanınmasında çok önemli rol oynamaktadır.Bu konu üzerinde daha fazla çalışma gerekmektedir.

BİBLİYOĞRAFYA

Gülensoy, Baybars, Türk Damgaları, Mart 1994, Yesevi Sevgi Dergisi.


Gülensoy, Baybars,Türk Damgalarında Hayvan Motifleri, Nisan, 1993, Türk Düyası Tarih Dergisi, 7(76).

Gülensoy, Tuncer, Orhun’dan Anadolu’ya Türk Damgaları, İstanbul 1989, TDA Vakfı Yayınları.

Orkun, Hüsyin Namık, Türk Yazıtları, C.IV, İstanbul 1941, TDK yayını.

Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat’it Türk, çeviren: Besim Atay, 1986.

Diyanet Avrasya Dergisi, Ocak, Şubat, Mart, Azerbaycan 2001.

Sanat ve Damgalar Neyi Anlatır, Türk Yurdu Dergisi, 21 (171), Kasım 2001.

Mülayim, S., Tanımsız Figürlerin “İkonografisi”, Türk Soylu Halkların Halı, Kilim, Sicim Sanatı, Ankara 1998.

XII: Türk Tarih Kongresi, TTK. 1999, Tebliğ 1. Cilt.
 
Üst