Fincan

Alihan Pehlivan

Onursal Üye
Katılım
28 Eki 2010
Mesajlar
526
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Günün Hikayesi

Fincan
hf3y.jpg



Yaşlı kadın, bir antika dükkânından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.


Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;


“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.”


Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!


Kekeleyerek: “Nasıl? Anlayamadım?” diyebildi yaşlı kadın.


“Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:


“Yeter! Lütfen dur artık!” diye bağırmak zorunda kaldım.

Ama usta sadece gülümsedi ve “Daha değil!” diye cevapladı beni.
Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
“Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!”

Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:

“Henüz değil!”

Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: “Beni yakarak öldürecek”
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
“Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!”
Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu.

Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.


Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.


“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”


Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!” diye bağırdım.


Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine “Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.


“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:


“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”

Ona “Evet” dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.”


“Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.


Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.

Döner tezgâhın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.”

Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:


“Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!

Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim…

Teşekkür ederim.


Günün Şiiri

GERİDE KALAN ARINIR

Bütün Kentlerde
Mağlup olmuş bir ömrün enkazına rastlarsın.
Nice tek kalmış yürek vardır ki
Gidenlerin geride bıraktığı
İki damla çağlayandır, arınırsın..

Kıyıları dövmek için kudurdu sanki Deniz.
Onu hangi Kentin rüzgarı kışkırttı belirsiz.
Kimsecikler sakinleştiremedi dalgayı,
Güneş bile terk etti gündüzü
Onaylarcasına bu kaçınılmaz kavgayı..

Telaşa hiç gerek yok.
Bu gün günlerden pazartesi,
Herkes işinde, gücünde yani.
Anca bir Şairin gözüne takılabilir
Kıyıya dargın dalga köpüğünden ötesi.
Onlar da kendi ekmek kavgalarında,
Kendi kan emicilerinin kölesi.
Kabaran Deniz, adeta felaketin habercisi..

Kaçın, kurtulun balıkçı kayıkları!
Denize kurban verin aldığınız Balıkları.
Tez götürün pencerenin önünde
Bekleyen çocuklara babalarını.
Babasının gelişine hasret olan çocuk,
Rakıya meze yapmak için balığı
Sabırsızlanan ayyaştan daha telaşlıdır..

Hayat, sınamak için insanı,
Verdiklerini geri alır bazen.
Anca bir şair sonradan anlar ki
Şiire konu olan şey,
Ayyaşın Balığı yutabilmesi için uğraşırken
Denizin yuttuğu bir babanın
Geride bıraktığı iki damla çağlayandır,
Geride kalan, arınır...

İSMAİL BOYRAZ
 
Üst