Gafleti Çok Olanın Devleti Yok Olur...

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, evi soyulan yaşlı bir kadın hiddetle padişahın huzuruna çıkmak ister. Fakat saray görevlileri ilkin buna müsaade etmezler; usulünce bir şeyler söylenir ve kadın ikna edilmeye çalışılır ancak, ne mümkün..!
– “Beni huzura alınız, beni padişaha götürünüz..!”
Der de, başka bir şey demez. İsteği reddedildiği için kaşlarını daha da çatar, sesini daha da gür çıkartır yaşlı kadın:
– “Nerde o sultan, hünkâr nerdedir?”
Saray kapısında bir hengamedir gider. Yaşlı kadın;
– “Hesabını soracağım” derken, öyle bir celallidir, öyle bir heybetlidir ki; yüreğinde korku hissetmeyen, içi ürpermeyen kimse kalmaz… Allah’ın hikmeti işte, kadının isteği sonunda padişaha iletilir ve huzura alırlar kendisini.
Koca Padişah Kanunî ise, huzuruna ezilen büzülen ihtiyaç sahibi bir kadıncağız beklerken bilakis, sert bakışlı, dik başlı, çetin ceviz bir Osmanlı kadınıyla karşılaşınca neye uğradığını anlamakta gecikmez… Sultanlara yaraşır bir vakar ve haşmet ile yaşlı kadını şöyle bir süzer… Bu ne heybet..! Bu ne asalet..! Kanunî adetâ Osmanlı’nın ruhunu ve asaletini bu kadının çehresinde seyreder; bir padişah da olsa hayranlığını gizleyemez. Ve fakat, sultanlığının sert yüzünü göstermekten de geri kalmaz hani:
– “Bu ne pervasızlıktır… Haddini bil koca kadın, hani destur, huzura böyle mi girilir?”
Celal meşrep kadın hiç taviz vermez heybetinden. Sert bakışlarını padişahın gözlerinden kaçırmadan şöyle dile getirir meramını;
– “Destur padişahımızadır; amma ve lakin ben hakkımı isterim. Hakkımı almadan da şuradan şuraya gitmem”…
Padişah sorar:
– “Bre, ne hakkıymış bu?”
Kadın:
– “Dün gece evime hırsız girdi, eşyalarımı çaldı. Nerde emniyet, hani mahremiyet?”
Diye karşılık verir. Sanki Mahkeme-i Kübra… Bir tarafta davacı, diğer tarafta davalı… Dava ise malûm…
Padişah çıkışır:
– “Bre kadın, bu ne kendini bilmezliktir ki, hem sabaha kadar gaflet uykusuyla uyuyorsun, evin soyuluyor duymuyorsun ve dahi gelmiş bunun hesabını bizden soruyorsun; bu ne cürret?”
Yaşlı kadın hiç istifini bozmaz. Duruş aynı, ciddiyet aynı, kendinden gayet emin ve rahat; yüzündeki keskin çizgilerde ise, en küçük bir yumuşama belirtisi yok… Bu Osmanlı kadını, bakın Koca Sultan Süleyman’a nasıl ibretlik bir cevap verir:
– “Padişahım, padişahım… Allah’tan kork..! Biz seni uyanık bilirdik de, onun için evimizde rahat uyuyorduk”…
Bu hakikat karşısında padişah tereddütsüz başını öne eğmiş ve gereken yapılmıştır. Tabii, yaşlı kadın da payına düşen dersi alır. Padişah da bundan sonra uyanık olacaktır, yaşlı kadın da…
***
Gelelim bize…
Bu kıssadan bir hisse de biz kendimize çıkartacak olursak, acaba halimizi hangi cümle ile dile getirebiliriz ki? Herhalde şu cümleyi kulaklarımıza küpe yapmaktan başka çaremiz yok:
Gafleti çok olanın devleti yok olur...
 

ARIKBUKA

Halkla İlişkiler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
920
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yanında oğlu olsaydı rte güzel bir cevep verirdi oğluna ama tabi rte " Bu kadını dinlemek zorunda değilim.Susturun!" da diyebilir.Alternatif çok tabii.İşte nereden nereye geldiğimizin bir fotoğrafı daha.
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Yanında oğlu olsaydı rte güzel bir cevep verirdi oğluna ama tabi rte " Bu kadını dinlemek zorunda değilim.Susturun!" da diyebilir.Alternatif çok tabii.İşte nereden nereye geldiğimizin bir fotoğrafı daha.

Devlet adamı olmak herkesin harcı değildir...Bunu anlıyoruz.Devlet yönetmek ile belediye yönetmek arasında fark vardır.Yönetime gelmiş olan herkes devlet adamı özelliği taşımaz...:rolleyes:Eski TÜRK TÖRESİ gereği ''devlet'', ''babadır'' hem otorite hem de sahiplenip koruma görevini üstlenir.:)
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Turk kadinini tanimadiginizi goruyorum!

siz uc arkadasimiz da 1950 den sonra empoze edilen kadina gore karar vermis ona gore yazmissiniz. ondan sasirmissiniz/sasiriyorsunuz

size Ataturk doneminden bir ornek vereyim: harf devrimi yapildiginda Ataturk, o tarihlerde unvani gazi, der ki, alti ay icinde yeni harfler ile okuyup yazana soframda yer verecegim. aradan gecer bir bucuk iki ay, bir gun cankayanin kapisinda yasli bir kadin, illaki gaziyi gorecegim, olmaz deselerde kararlıdır yaslı kadın, ve gazi ile gorusur, der ki, "yeni harfleri ogrenene sofranda yer verecegini soylemissin, ben ogrendim, ac sofranı". ve katilir Ataturkun sofrasina.

bizde kadin budur.

nene hatunu dusunun, canakkale savasinin keskin nisanci kadinlarini dusunun, kara fatmayi dusunun, dusunun de dusunun.

1950 den sonra empoze edilen batili kadin tiplemelerine dikkat edelim. ama once batili masallara bakalim; mesela pamuk prenses, prenses ama temizlik yapiyor, cucelerin evini temizliyor, yani kadin icin uygun seyler bunlar mesaji var,

oysa bizim masallarimiza efsanelerimize bakalim, hic efsanelerde herhangi bir sey icin kadin erkek ayrimi var mi, yok. bulamazsiniz.

kanuni Turk kadininin oyle oldugunu bilir elbette, ama bilmeyen bizleriz ve hikayeye hayret ediyoruz. bu hayret ecdadimizi, milli kimligimizi yeterince tanimamis olmaktan kaynaklaniyor.

her seye ragmen bu hikayenin secilmis olmasi cok guzel, kendimizi tanimamiz, olmamiz gerekene ulasmamiz icin iyi bir ornek, tesekkur ederim.
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
DEDE KORKUT DİYORKİ:

Hey oğul!
Azını gören, çoğunu bilen, sözünü diyen oğul...
Sen sen ol, el sözüyle yola çıkma...
El sözüyle yola çıkan, el yolunda yorulur.
Can oğul...
El pusatı keskin olsa bile, düşmana kör olur, seni kanatır.
Sakın a oğul, sakın ha...
El ağzıyla söz deme, duyan sana değil ele inanır.
El, elini tutanın eli zayıf düşer... Elin eli, tutarda, senin elin tutamaz.
Birlik, el ele vererek olur. Doğrudur.
Ama elin eline el verenin birliği de, dirliği de bozulur.
El atına binen tez iner...
Elin atı nankör olur.
El atıyla atalarının gittiği
yere gidemezsin..
Ne asya,ne avrupa,nede ortadoğu..
Olaki çok bilmişler,el atını sevmişler,
Sana "hadi sende" deselerde aldanma.
Onlar atsız kalır,yaya giderlerde gocunmazlar..
Güzel oğul.
Senin baktığın yere,elin gözüyle bakma ha..
El kem bakar.
El dar bakar.
El hain bakar.
Bil!
Senin görmek istediğin elin gözünde yoktur.
Sen tekbir sesleriyle büyüdün..
Ezan sesi gittiğin yerlerde kulaklarına küpe oldu..
Vatan,Millet,Bayrak,Kur'an...
Vatan sağolsun ,diyen adam
Bunları duydun..
Dört kıta da onbinlerce at sesi arasında mazlumun sesini duydun,mazluma kulak verdin..
Sen zalimin sesine kulak asmadın..
Zalimi duymadın.
Zalimle bir olmadın.
Elin kulağıyla duyma.
Onlar duyacakların duyurmaz sana...
Kendi duymak istediklerini duyurur..
Hey oğul!
Yürekli oğul.
Elin yüreğiyle yüreklenmeyesin
Bak gör...
Yüreksizdir el.
Vicdansızdır.
Yüreksizin yüreğini takınma.
Vicdansız olma.
El yüreği mangalda kül bırakmaz.
Ateşiyle de seni yakar.
Düşün!
onlar ele alışmıştır.
Dilleri de eldendir,sözleri de.
Onlar gocunmazlar,
Onlar bu böyle gerklidir derler.
Onlar söylerler.
Çünkü beyinleri de elindir.
El olma.
Elin olma.
Elden olma.
El olan,elin olan,elini de, kolunuda,
Vatanını,bayrağını,dinini,namusunu
ve dahi Devletini kaybeder..
 
Üst