Gökçeada tarih boyunca pek çok devletin egemenliğine geçmiştir. Çanakkale Boğazı girişinde kilit bir noktada olmasından dolayı, her zaman cazip bir yer olmuştur. Ada'nın sık sık istilacı devletlerce işgale uğraması nedeniyle gelişme sağlanamamış ve halk zarar görmüştür. Öyle ki baskı ve sıkıntılardan bunalan halk İstanbul'u fetheden Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet'e heyet halinde giderek himaye talep etmiştir.
Ada'ya ilk ayak basan kavim Pelaglar (Akalar) olduğu kabul edilir. Sn. Doç. Dr. Halime Hüryılmaz başkanlığında sürdürülen kazı çalışmalarında ortaya çıkan eserler, Ada'mızın tarihinin 5 bin yıl önce başladığını göstermektedir.
Akalar'dan sonra Mikenler, Persler, Rosenelar, Atinalılar, Sparta, Romalılar, Bizanslar, Venedikliler, Cenevizliler, Osmanlılar, İtalya, Yunan Devleti, ve Türkiye Cumhuriyeti, Gökçeada'ya hakim oldular. Gökçeada genellikle deniz savaşlarıyla hakimiyet altına alınmıştır. Osmanlı'ya ise kendileri başvurarak sığınma talep etmişlerdir. Ada'da bir çok uygarlık yaşamasına rağmen, her savaştan sonra gelen yağmalama ve talandan dolayı bu medeniyetlerin izleri pek kalmamıştır.
1204'te Latinler,
1261 Bizanslılar,
1456'da İmrozlu tarihçi Kritovulos F.S. Mehmet’e teslim eder.
1457-1458 Papa devleti,
1458-1466 Osmanlı,
1466-1470 Venedik,
1470-1770 Osmanlı,
1770-1774 Ruslar,
1774-1912 Osmanlı,
1912 Yunan işgali (Balkan Savaşları), 1920 Yunan işgali (Kurtuluş Savaşı),
1923 Türkiye Cumhuriyeti.
Hakimiyet süreleri incelendiğinde, 5 asırlık bir süre ile Osmanlı başta gelir.
AYRINTILI OLARAK GÖKÇEADA TARİHİ
(BÜLENT AYLI'NIN YAŞAYAN GÖKÇEADA DERDİSİNDEN ALINMIŞTIR.)
AKALAR DÖNEMİ
Ada'ya ilk ayak basanların Pelasglar olduğu kabul edilir. Akalar adı verilen bu kavim Asya'dan kalkarak M.Ö. 2000 yıllarına doğru Yunanistan ve Kuzey İtalya'ya yerleştiler. Akalar'ın İtalya'ya giren kolu zamanla daha kuvvetli kavim olan, Rosenalar'ın hücumlarına dayanamayarak bir kısmı dağlık bölgelere çekilmiş, bir kısmı ise Gökçeada'ya gelmiştir. Akalar Gökçeada'da Miken medeniyetini kurdu. Daha sonra Dor istilalarıyla yıkılan Akalar, Anadolu'nun batı kıyılarına yerleştiler. Akalar medeniyette çok geriydiler. Ayrıca ticareti bilmiyor, çobanlıkla geçiniyorlardı. Barbar tabir olunan Akalar önlerine çıkan her şeyi yakıp yıkıyorlar, insanları öldürüyorlardı. Şehrin tüm surlarını yıkıp evleri işgal ettiklerinden, yöre halkı çareyi kaçmakta bulmuşlardı. Ada'da Akalardan ve diğer şehir devletleri döneminden kalma eserler yoktur. Bunun nedeni, uzun zaman hiçbir devletin Ada'da uzun süre hakimiyet kurup eser verememesidir. Bunların hiçbiri günümüze gelememiştir.
Akalar Gökçeada'ya geldiklerinde kıyıyı komple taş surlarla çevirdiler, kendilerini koruma altına aldılar. Ada'ya uğrayan gemiler Akalarla çeşitli alışverişler yapıyorlardı. Akalar o devirde para usulünden ziyade mübadele usulünü benimsemiştir. Daha sonra ise para ile alışverişe dönülmüştür. Bu dönemde Gökçeada nüfusu göçler sebebiyle fevkalade artmıştır. Akalar; işgal ettikleri Gökçeada topraklarını sahiplerinden alıp, Aka ailelerine dağıttılar. Bunları da reform adı altında yapıyorlardı.
PERSLER DÖNEMİ
Perslerin İmparator Darius zamanında İran'daki karışıklıkları önlemesiyle büyük keşifler yaptığı görülür. Persler; Batı Trakya, Bulgaristan ve İskitleri fethetti. Batı Anadolu kıyılarına kadar ilerledi. Makedonya'da Yunanlıları sıkıştırıp onları haraca bağlamaya başladılar. Pers savaşlarının çıkışıyla bağımsızlığını yeniden kazanan Yunanistan eski gücünü toplamak için çaba sarf etmeye başladı. Bu arada Gökçeada'da Pers istilasına uğradı. Pers donanmasına ikmal işlerinden faydalı olan Gökçeada ayrıca haraç ta veriyordu. Bu şekilde vergi vermek tam 42 yıl devam etti. Atina'nın Pers baskısına artık dayanamayıp, Kallias'ı İran'a elçi olarak göndermesi (MÖ.448) üzerine tarihi KALLIAS barışı yapıldı. Bu anlaşmayla Gökçeada Atina'ya bağlandı. Bu anlaşma sayesinde ATTIK-DELOS birliği ile Yunanistan'ın en kudretli şehir devleti oldu. Perslerin kuvvetli ordular ve Harpagos ile Mazares gibi kabiliyetli komutanlar nezaretinde Atina ve dolayısı ile Gökçeada'yı işgal etmeleri hiç de zor olmadı.
ATİNALILAR DÖNEMİ
Güçlü Pers donanmasının sık sık vurduğu Gökçeada kıyıları güvenli yerleşim yeri değildi. Çanakkale Boğazı'nın girişinde olması stratejik açıdan pek çok devletin ilgisini çekmeye yetmiştir. Sahillerin muhkem mevkilerine, korsanlar, fırtınalara karşı sığınır, ikmal yapar, suyunu alır, üstelik Gökçeada halkını soyarlardı. Bu arada çaldıkları malları aklamak için Gökçeada'daki manastırlara hediye verirlerdi. MÖ.405 tarihinde Ada resmen Atina hakimiyetini kabullenmek zorunda kaldı. Ancak MÖ.405 sonbaharında Atina'nın Sparta ile yaptığı tarihi büyük savaş, Ada'nın kaderini değiştirdi. Donanması yakılarak her tarafı tahrip edilen Atina, mecburen Sparta ile masaya oturdu. Barış koşulları gayet ağırdı. Atina'nın pratikteki varlığı sona eriyordu.
BARIŞ KOŞULLARI:
a) Atina sahip olduğu tüm ülkelerden vazgeçecekti.
b) Gökçeada, Limni, Skiros Sparta idaresine verilecekti.
c) 12 gemi hariç diğerleri Pelepones'e verilecekti.
Ancak, Makedonya'nın Yunanistan'ı işgal etmesiyle Gökçeada'nın el değiştirmesi sağlandı. M.Ö.393 yıllarında Persler'den yardım gören Atina kendini toparladı ve Kanon Atina'ya bir kurtarıcı gibi döndü. Sparta yönetimindeki Gökçeada tekrar 394 yılında Atina yönetimine girdi. Fakat gittikçe güçlenen Atina'nın nüfusunun günden güne artması ayrıca Trasibulos'un deniz birliğini yeniden kurması (M.Ö.389) Persler'e karşı isyan eden Kıbrıs ve Mısır halkının Atina tarafından desteklenmesi siyasal durumu değiştirdi. Atina'ya olan yardım ve bağımlılığı sona eren Pers İmparatorluğu Sparta ile birleşme çareleri aradı. Persler'den yüklü miktarda para alan Spartalılar mükemmel bir donanma yaptılar. Bu suretle donanma Çanakkale Boğazı'nı kapatıp Gökçeada'yı işgal etti. Atina bu durum karşısında çok zor bir durumda kaldı. Barış çarelerini araştırmaya başladı. Spartalı ünlü devlet adamı ANTIALKIDAS, Pers Krallığı ile Yunan Şehir Devletleri arasında süresiz barış isteğiyle girişimde bulundu. Böylece Yunan Şehir Devletleri arasında süresiz barış sağlandı. Tarihe 'Kral Barışı' olarak geçen barış antlaşmasıyla Persler Yunanlılar üzerinde hakimiyet kurdu. Gökçeada hariç tüm adalar Persler'e bırakıldı. Atina'nın ısrarla Persler'den Gökçeada'yı istemesi dikkat çekicidir. Atina'nın bu konudaki ısrarı, boğaz trafiğini kontrol etmek ve ticaret yollarını güvenceye almak istemesinden kaynaklanmaktadır. İşte Persler; Yunan Şehir Devletleri'nin egemenliklerini ciddi biçimde tehlikeye düşürmekle kalmıyor, bunu uygulama noktasına getiriyordu.
ROMALILAR DÖNEMİ
Gittikçe güçlenen Roma İmparatorluğu kuvvetli donanması sayesinde bütün Ege adalarını ele geçirmişti. Atina Devleti'ne bağlı olan Gökçeada M.Ö.215-168 yılları arasında 47 yıl süren Makedonya Savaşları sonunda el değiştirdi. Roma Cumhuriyeti bütün Makedonya'yı ve Gökçeada'yı işgal etti. Gökçeada artık Roma Cumhuriyeti'nin vergi veren eyalet dışı topraklarından biriydi. Sezar'ın ölümüyle parlak yıllarını kaybeden Roma Cumhuriyeti, Oktavianus ''İmperium'' Yetkisi verdi. (M.Ö.220) Böylece imparatorluğun en parlak anıları yaşanmaya yeniden başlandı. Roma'nın büyümesi Marcus Aurelius'un ölümüyle (M.S.180) kadar sürdü. İktidar kavgaları dış saldırılar İmparatorluğu ikiye böldü. Gökçeada nasibini, Doğu Roma İmparatorluğuna bağlanarak aldı. Mevkii itibariyle tüm Roma gemileri Ada üzerinde söz sahibiydi. Batı Roma İmparatorluğu halkının katolik olmasına karşılık, Doğu Roma İmparatorluğu Ekser ortodokstu. Gökçeada ruhaniyet açısından İstanbul Patrrikliğinden önce Atina Metropolitliğine bağlıydı. Daha sonra Fener'e bağlandılar. Ada'daki ibadethane ve manastır sayısındaki çokluğun sebebi Katolik baskısından kaçan Ortodoks Rumların, Ada'nın ıssız kesimlerine sığınıp, dini yaşantılarını sürdürmeleridir. Bu durum Ada halkının ilk çağlardan beri her gelen rüzgara göre yön değiştirmesine ikili oynamasına yol açmıştır. Gökçeada zaten Hıristiyan dünyasının iki ayrı kutbuna dahil olmuş bir tarihi Adadır. Değişik ülke iktidarları devrinde yakılıp yıkılan Ada, en müreffeh anlarını Osmanlı Yönetiminde yaşamıştır. Çünkü Osmanlı, Adayı bir vakıf olarak görmüştür. 5 asırlık güzellik buradan kaynaklanır. Ada'nın Bizans hakimiyetine girmesinden sonra keyfi birtakım uygulamalar olmuş, bu yüzden de halk Bizans yönetiminden soğumuş, adeta Osmanlı yönetimine kucak açmıştır. Osmanlı yönetimini bizzat çağıran yine ada halkıdır. Ada halkı zaten her gelen kuvvete bağlılıklarını sunuyor, daha iyi bir idare ihtimali doğarsa hemen onu adaya davet edip bağlanıyordu. Gökçeada halkının bu tip tavırları önce Bizans'ın daha sonra Osmanlıların canını sıktı. Her iki devlet uzun süre bu sorunla uğraşmışlardır. Bizans'ın can çekiştiği dönemlerde dönüşümlü olarak, Ceneviz ve Venediklilerle yönetilen Ada imar yönünden epey geri kalmıştır. Halkın yüksek vergi isteyen Bizanslı vergi memurunu Ada'dan kovması, mahalli yöneticileri kendi kendine seçmesi, onların Bizans nezrinde asi olmasına yetmiştir. Aynı şekilde Fatihe bağlılıklarını sunarken Ada'ya Papa yönetimini davet ederek ikili oynamışlardır. Ancak bu durum Fatih tarafından çözüme kavuşturulmuştur.
VENEDİKLİLER DÖNEMİ
Venedik Cumhuriyeti 15. Yüzyılın en zengin devletlerinden biriydi. Deniz ticaretinde elde ettiği üstünlük, onu tartışmasız en güçlü devlet haline getirmişti. Bütün kolonilerinde, deniz Filosu sayesinde, tam bir hakimiyet kuran Venedik, yol ağızlarındaki tüm muhkem mevkileri ele geçirmiştir. Gökçeada'da Venedik için böyle bir özellik taşıyordu. Gökçeada Venedik Cumhuriyeti için çok önemliydi. Çanakkale ticaret yollarının güvenliği tamamen bu Ada'nın elindeydi. Venedik'in Gökçeada'yı eline geçirdiği yıllardaki deniz gücü şöyleydi. Küçük gemi 3000 adet büyük gemi 300 iri gemi 300 mürettebat 36.000 kişi tersanede çalışan 160.000 kişi. Donanmayı yeniden yapabilmek için 6 ay kadar kısa bir zamana ihtiyaç vardı. Bu yıllarda Venedik, ticaret geliri ve donanma bakımından olduğu kadar refah açısından da üstün durumdaydı. Venedik Cumhuriyeti hayati önem taşıyan Gökçeada için pek çok tedbir almıştı. Ada'ya verdiği önem, Osmanlı Devleti'ne bile kafa tutmasından anlaşılıyordu. Nüfusu 190.000 olan Venedik ihtiyacının çok üstünde gelir elde ediyordu. Yüz binlerce insanın yaşadığı kolonileri sömürerek en zengin devlet unvanını kazanmıştı. Osmanlılarla yaptıkları savaşlar sonucu elinden çıkan Karadeniz kolonilerinden yıllık kaybı 170.000 düka altınıydı. Bu miktar daha sonra iyice artmış ve Venedik'in mali açıdan çökmesine sebep olmuştur. Gökçeada Venedik için ikmal yükleme ve vergi kaynağıydı. Muhtelif yerlerden gelip Ada'ya uğrayan ticaret gemileri bir anlık istirahat için Ada'ya uğrar ve memurlarına rüsum öderdi. Bu önemli bir gelir tutardı. Bu günde varlığını sürdüren Tuz gölü, önemli bir gelir kaynağıydı. Tuz; eski çağlardan beri, aranan ve zor bulunan bir maddeydi. Bazı devletlerin sırf tuz yüzünden başının ağrıdığı görülmüştür. Nitekim, Venedik Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti adadaki tuz hasılatı yüzünden, ihtilafa düşmüşlerdi. Venedikli yöneticiler, Ada'dan elde ettikleri meskun yerleri yine yerli halka kiralıyorlardı. Venedik'in Gökçeada halkı için aldığı ''ticaret haricinde bir işle meşgul olma'' kararı halkın maddi durumunu zayıf tutuyordu. Yine liman ve sebze meyve gelirleri Ada halkının kullanamadığı kaynaklardandı. Halbuki Ada; 1470 yılında Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesinden 1912 yılına kadar, maddi ve manevi destek görmüş, zenginleşmiştir. En başta; halkın Katolik baskısından kurtarılıp özgür hale gelmesi ve Ada içinde tüketilen sebze meyvenin yine Ada içinde üretilmesi esas alınmıştı. Diğer ülkelerde olduğu gibi ırk, dil, inanç baskısı olsaydı, onlar üzerinde bir baskı yapılsaydı, bugün Ada kendi inanç, dil ve ırkının hasletlerini taşıyan bir toplum kalmazdı. Halkın sadece cülus törenlerinde sunduğu hediyeler olurdu ki bu her zaman geçerli değildi. Osmanlı Devleti'nin Gökçeada'yı almasıyla, Venedik Hıristiyan birliğini kurmaya teşebbüs etti. Venedik iktisadiyatı ve ekonomisi mahvolmak üzereydi. O sıralarda adaletli Osmanlı Yönetimi bir çok devlet ve şehirde tercih sebebiydi. Osmanlı'yı ülkelerine davet eden şehirler, anahtarlarını gelip cihan padişahına sunuyordu. Bu sırada Gökçeada Beyi, Patrikhane'ye gitme bahanesiyle Ada'dan ayrılıp, Fatih Sultan Mehmet Han'a bağlılık sundu. Dünyanın en zengin devleti olan Venedik, Gökçeada gibi hacimce küçük ancak stratejik açıdan büyük bu Ada'yı kaybetmekle, ekonomik krize gireceğini biliyordu. 1467 yılında Venedik Amirali KANALİS 26 kadırga ile Enez'e geldi. Oradan Gökçeada'ya gelerek Ortodoks Rumları Katolikliğe geçmeye mecbur etti. Hayale gelmeyecek işkencelerle kadın ve kızların namusunu kirletti. Ancak dağlık iç kesimlere çekilenler kurtarılabildiler. Venedik'in bu baskısı karşısında bir heyet Gökçeada'dan İstanbul'a giderek görüşmüş ve Gökçeada'nın adaletli Osmanlı yöntemine alınmasını rica etmiş, huzur ve sükunu temin etmesi için Padişahı iknaya çalışmıştı. Bu arada Venedik, artan Osmanlı baskısı karşısında, barış için bir öneri ileri sürdü. Öneriye göre Gökçeada ve Semadirek Adası Venedik'e bırakılacaktı. Osmanlı Devleti bunu kabul etmedi. Cevaba kızan Venedik, Enez ve Gökçeada'yı tahrip ve yağma etti. (1470) O dönemde, Rum Mehmet Paşa'nın Veziri Azamlığı sebebiyle Osmanlı Padişahı Ada'yla yekinen ilgilenmeye başladı. Bu arada Venedik Bey'i bin kadar Rum'u boğazladı. Bir o kadarını Ağrıboz'a götürdüler. Rumlar'ın bu acınacak durumlarına Osmanlı Devleti seyirci kalamadı. İstanbul'daki Gökçeada heyetleri de sürekli uğraşıyordu. Rodos seferi adıyla hemen hazırlıklara başlayan Osmanlı Devleti'nin asıl amacı Ağrıboz'da tutuklu iki bin Rum'u kurtarmaktı. Ağrıboz'a giden Donanmayı Hümayun, Rumları ve Türkleri kurtardı. Ada'da coşkuyla karşılanan Türk ordusu sevince vesile oldu. İki bin Rum uğruna açılan sefer için, 300 gemi hazırlanması takdire şayandır. Ganimet imkanının olmadığı bu seferde, 5.500 şehit verdiler. 30 kadırga da telef oldu. Savaşın seyri şöyle oldu; Venedik donanma amirali 80 parça gemiyle adayı topa tuttu. İkinci Osmanlı saldırısında 20.000 Venedik'li öldürüldü. Kalenin topçu kumandanı Tomaso Osmanlılarla anlaşarak kalenin toplarını imha edecekti. Kale kumandanı Pol Erico olayı haber alarak Tomao'yu boğdurdu. Bu arada Osmanlılarca esir alınan Venedik'li bir kişi Osmanlı tarafını tutup bir işaretle Venedik saflarına geçti. Venedik komutanına, tesadüfen Otağ-ı Hümayun'dan geçerken Osmanlıların 4 gün sonra sefer yapacağını duyduğunu söyler. Göstermelik bir hazırlık yapan ordu beklenenden önce saldırıp birden kaleyi alır. Bundan sonra kale 600 yıl idaremizde kaldı. Venedik'in bu yenilgisi Avrupa'da büyük teessür uyandırmıştı. Rumların kurtarıldığını dikkate almayan Avrupa Osmanlı'yı protesto etti. Napoli Kralı Ferdinand, 4 eylül 1470 tarihinde Fatih'e yazdığı mektupta ''Venedikliler'' yanında Türklere karşı savaşacağım ve Papa'nın kuracağı haçlı kuvvetlerine katılacağım' demiştir. Bu arada Osmanlı ülkesindeki Rumlar bayram ediyorlar, Osmanlı'ya bağlılıklarını sunuyorlardı. Katolik baskısı ve Venedik zulmü sona ermişti. Rumlar huzur içinde yaşadıkları Osmanlı'ya bağlı olan bu adaya tecavüz edilemeyeceğini biliyorlardı. Ancak kısa bir süre sonra ihanet eden Ada Rumları, Papalığı Ada'ya davet ettiler. Osmanlı yönetimi buna rağmen Rumları affetti.