Haluk Kırcı

BAHAR

Dost Üyeler
Katılım
2 May 2008
Mesajlar
841
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
istanbul
Unutmak Tükenmektir HALUK KIRCI
1958 yılında Erzurum' da doğdu. İlk,orta ve lise tahsilini aynı şehirde tamamladı. Yüksek tahsilini yapmak için gittiği Ankara' da, o yılların gerçeklerinden olan şiddet olayları içinde taraf olarak yer aldı ve 1980 Askeri Cezaevi' nde yedi yılı aşkın bir süre tutuklu kaldı. Yargılandığı Askeri Mahkeme tarafından "Bahçelievler Olayı" ndan suçlu görürerek yedi ayrı idam cezasına çarptırıldı. On bir yıl çeşitli cezaevlerinde kaldıktan sonra, 1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' ndan yararlanarak 'Mahkeme kararıyla' serbest bırakıldı.
"İdam cezası alanlar on yıllarını cezaevinde geçirmişlerse, iyi hallerine bakılmaksızın tahliye edilirler." Hükümün yer aldığı İnfaz Kanunu gereğince mahkeme tarafından tahliye edilen Haluk KIRCI, tahliye olduktan sonra dava arkadaşlarından bazılarıyla birlikte ticarete atıldı. Rızkını helal yollardan kazanma mücadelesi başlattığı günlerde evlendi ve bir kız çocuğu oldu.
Hayatını yeni şartlara göre şekillendirmeye ve geçmişte çektiği sıkıntıları mutluluklarla değiştirmeye başladığı günlerde, zorlamalar ve düşmanlıklar üzerine kurulu bir haberle yeniden kaçak durumuna düşürüldü. 1991 yılında yapılan genel seçimler sonucunda kurulan DYP-SHP koalisyon hükümetinin SHP' li Adalet Bakanı Seyfi Oktay' ın "Bakan Yazısı" emrine uyan bir mahkeme, Kırcı hakkında yakalama emri çıkardı.
Bakan Seyfi Oktay, yazılı emir ile mahkemeye başvurmus, yedi idam cezasını çarptırılan Halûk KIRCI ' nın her bir idam cezası icin 10 yıl cezaevinde kalması gerektiğini ileri sürmüş ve infazın 70 yıl üzerinden hesap edilmesi gerektiğini iddia etmişti. Bakan' ın iddiasına göre; "İdam cezası alanlar on yıl cezaevinde kalmışlarsa.." diye başlayan Kanun' un yorumu, Kırcı' nın her idam cezası için 10 yıl cezaevinde kalmasını gerektiriyordu. Kırcı, Türk Ceza İnfaz Kanunu' na göre 36 yıldan fazla bilfil hapis cezası olmadığı için 25 yıl daha hapishanede kalmalıydı. Alehinde alınan bu haksız kararın düzeltilmesini sağlayabilmek için kaçmayı tercih etti.
10 Ocak 1999 günü misafir bulunduğu bir arkadaşının evinde, sahur yemeği esnasında yakalanana kadarda kaçak gezdi...
Halûk KIRCI ve Saklanan gerçekler
Halûk KIRCI hakkında solcu SHP' li (Sosyal Demokrat Halkçı Parti, şuanda ki CHP) Adalet Bakanı Seyfi Oktay' ın çıkarttığı "yakalama" kararının altında yatan gerçekler şöyledir :
Sol örgütlere mensup militanlar (PKK da dahil), Türk Ceza Kanunu' nun 'Devlete Karşı Suç İşleyenler ile ilgili hükümlerinin kapsamına alındıklarından, on asker ve on polis şehit etmiş olsalar bile tek idam cezası aldıkları için on yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildiler. Bu uygulama ülkücülere yapılmadı. Askeri Mahkeme, Halûk KIRCI' ya ilk iki yargılama sonucunda, devlete karşı suç işlediği gerekçesiyle tek idam cezası verdi. Fakat Askeri Yargıtay bu kararı kabul etmedi ve yargılandığı maddenin adli suçlar kapsamına alınmasında ısrar etti. Bu isteğe uyan mahkeme, KIRCI' nın cezasını yedi kere idam olarak değiştirdi ve Askeri Yargıtay bu kararı onayladı..
Bu madeden yola çıkan Seyfi Oktay, yakalama emri çıkarttırmak için İnfaz Kanunu' nu KIRCI' nın alehine yorumlamakta zorlamakta zorluk çekmedi. Yani 1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' na kadar geçen sürede, solcu militanlar, on ayrı yerde on ayrı insanı öldürmüş olsalar bile tek idam cezasına çarptırıldıkları için on yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest kaldılar.

Örnek verecek olursak :
19 Eylül 1979 tarihinde Adana Sanat Okulu' nda televizyon seyretmekle olan altı ülkücü öğretmeni şehit eden DEV-YOL militanları, Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi' nden TCK' nun 146. maddesine göre tek idam cezası aldılar ve 1991 yılında çıkan İnfaz Kanunu' na binaen tahliye edildiler. Yine 21 Şubat 1980 tarihinde, İstanbul' da, babalarının gözü önünde şehit edilen Kerkenez kardeşlerin katilleri, tek idam cezası aldıkları için bugün dışarıda gezmektedirler. 19 Mart 1978 tarihinde İstanbul Ümraniye' de TIKKO militanları tarafından kurşunlanarak şehit edilen ülkücü işçilerin katilleri de aynı kanun kapsamında dışarı cıktılar...
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yakın zamanda basılan ÜLKÜCÜ HAREKET isimli kitabın verilerine göre; 1980 öncesinde ülkemizde meydana gelen şiddet olaylarında şehid edilen ülkücülerin sayısı tam iki bin on sekiz (2018) kişidir ve o dönemde katledilen bu kadar insandan birinin katili bile bugün cezaevinde bulunmamaktadırlar. Bazen toplu, bazen tek tek katledilen bu insanları öldürenler, 1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' ndan yararlanarak dışarı çıkmışlardır ki, bunlardan bir çoğu idam hükümlüsüdür. Bu idam hükümlülerinin arasında çok sayıda asker ve polis katili olduğu gibi, ülkemizin içinde bulunduğu açmazların baş sorumluları durumundaki PKK militanlarının sayısı da küçümsenmeyecek orandadır ...
Bu duruma göre; 12 Eylül öncesinde meydana gelen ve komünist ihtilal hayellerine kapılanların başlattıkları şiddet olaylarının sorumluları ve cezalandırılması gerekenler, Halûk KIRCI ve onun durumundaki bir kaç ülkücü olmuştur ! Devleti yıkmak ve komünist bir rejim kurmak isteyenlerin yaptıkları bütün eylemler, sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmış, bütün fatura ülkücülere kesilmiştir. Şiddet olaylarını başlatanlar ve binlerce insanın kanına girerek ülkenin büyük zayiatlara uğramasına sebeb olanlar, bir manada affedilmişlerdir
1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' yla birlikte tahliye edilen KIRCI' nın başına açılan gaileler, yukarıda anlatılanlarla sınırlı kalmamıştır.
Cezaevinden çıktıktan sonra ticaret hayatına atılan KIRCI' nın iş arkadaşlarından biri de ÜLKÜCÜ HAREKET' in Gençlik liderliğini yapmış olan ve hakkında değişik iddialar bulunan ABDULLAH ÇATLI idi. Bu iki arkadaş, 1991 ile 1995 yılları arasında beraber ticaret yapmışlar, 1995 yılının başlarında da ticari ortaklarına son vermişlerdi. ABDULLAH ÇATLI' nın 3 Kasım 1996 günü Susurluk' ta geçirdiği trafik kazasında vefat etmesinden sonra, basının içine çöreklenmiş birçok solcunun ortaya attığı mesnetsiz iddialardan Haluk KIRCI' da fazlasıyla nasibini almıştır.
Geçmişin katı ideolojik düşmanlıklarını bir kenera bırakmayan ve eski alışkanlıklarından vazgeçmeyen onlarca gazeteci ve televizyoncu, ÇATLI ve KIRCI' yı olmadık şekilde suçlamaya çalıştılar. Kendi kontrollerindeki bir kısım sivil toplum kuruluşlarını devreye sokarak, iki arkadaş hakkında kamuoyu oluşturmanın mücadelesini verdiler. Ellerindeki gücü bilinçli şekilde kullanmaları neticesinde, ticaret yaparak hayatını kazanmaya çalışan, hiçbir eyleme ve kanunsuz ilişkiye girmeyen ve yalnızca muhatap kaldığı haksız kararı düzelttirmek için kaçmak zorunda kalan KIRCI' yı hedefe oturmayı başardılar..
"Kilit Adam!", "Kaza meydana geldiğinde arkadaki arabadaydı", "Şunu öldürdü, bunu kaçırdı." , "Devlet adına şunları yaptı." gibi asla gerçeklerle örtüşmeyen iddiaları ortaya sürenler, çok geçmeden hedeflerine ulaştılar. İki ayrı mahkemeden KIRCI hakkındaki gıyabi tutuklama kararı çıkmasını sağladılar. Anlatılan sebebe dayalı olarak kaçmak zorunda olan KIRCI, içinde bulundugu şartlardan dolayı ne teslim olabildi, ne de bu asılsız, mesnetsiz ve intikam duygularının tezahürü olan iddialara cevap verebildi.
KIRCI, hedefe oturulmasına sebeb olan gelişmelerden sonra, hareket kabiliyeti iyice daraldığı için ticari işlerini tasfiye ederek evine çekildi ve hayatının bir dönemini anlattığı "Zamanı Süzerken" isimli hatıra kitabını kaleme aldı ( KIRCI' nın bu kitabından başka, cezaevinde yazdığı "Genç Arkadaş" ve "Kalemimi asamazlar" isimli iki kitabı daha bulunmaktadır). Bir müddet sonra da yukarıda anlatıldığı gibi, polis tarafından yakalanarak tutuklandı.
Halen Eskişehir Özel Tip Cezaevi' nde bulunan KIRCI, bir yandan Susurluk' ta meydana gelen mss' um kazadan sonra ortaya atılan iddialar nedeniyle hakkında açılan mahkemelere çıkmakta, bir yandanda ugradığı adaletsizliğin faturasını ödemektedir. Bir dönemin bütün faturasını ödemesi istenen KIRCI' ya bildirilen tahliye tarihi 2024 senesidir!..
Akıl almaz şekillerde yoğun bir enformatik bombardımanına tutulan kamuoyu, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayamamıştır. Hatta bir dönem ÇATLI ve KIRCI ile birlikte omuz omuza mücadele veren arkadaşları ve dostları bile, bu saldırılar karşısında şüpheye düşmüşlerdir. Meydana gelen saldırılar karşılayamamışlar ve onların haklarını korumak için ciddi manada bir şeyler yapamamışlardır.
Dünün şanlı mücadelesi içinde yılmadan, yıkılmadan, acze düşmeden, kimselerden aman dilemeden ve mücadelesinin ruhuna uygun olarak ayakta kalmayı beceren KIRCI yaşadığı onca zulüm ve çektiği onca acı üzerine gelen yeni belaları da aynı metanetle karşılayarak cezaevinde yatmaktadır.
Zamanı okuyarak, yazarak ve düşünerek geçiren KIRCI, düşmanlıklarını sürdüren bütün grup ve kişilerin beklentilerinin aksine, duygu ve düşüncelerinden taviz vermeden, adaletin tecelli edeceği günü beklemektedir. Türk Adaleti' nin, eşitlik ilkesi doğrultusunda, kendisi ve arkadaşları hakkında DOĞRU kararı vereceğine de inanmaktadır.
BIRAK BENİ EŞKIYA BELLESİNLER
Ulus'ta bir KASIM akşamıydı...
Işığımı çaldı, kızıla çalan karanlık.
Ak alnına, al kan damladı yiğidimin.
Kahpece vurup, kahpece kaçtı parkalılar.
İşte o akşam sıktım yumruklarımı.
Eridi avuçlarımda,
Anamdan miras merhamet.
Şehit evi yüreğimde çelikleşen sevdama,
Çifte su diye kan verdi Alperenler.
Tabanca tutuşturup elime,
Çıktı içimden tabutlarla masum düşler.
Aynalara minnetsiz geçirdiğim gençliği;
Meğer nice gömülenler hiç ölmemişler.
Bir hoyrat diyemedim aşka dair,
Kurşunların söylediği türküyü bildim ancak;
Yalnız, çaresiz, belimde tabanca.
Sevdiğimden, sevdiğim için kaçtım.
Anlaşılmak değildi derdim;
Kitapların önünden hep mahcup geçtim.
Gül dalında bulunsun isterdim, parmak izim.
Bağışlayın beni!
Babasına doymayan kızım.
Kanıma kan, canıma can aldım,
Acımadım, vurdum, gözümü kırpmadım,
Her kavgamın gecesi rüyamda.
Geleceğimin büyük ülkesinde,
Kavga etmeyen çocuklar gördüm.
Rabbim bilir ki; dinim, devletim,
Bayrağım, ülküm için geçti ömrüm.
Yine bir KASIM günüydü...
Bir hurda yığınında buldular beni,
Senelerdir horozlanan tetikler,
Öldükten sonra vurdular beni.
Reisini dinlersen; yarım kalmamalı,
Hayallerimizin gerçeğe hicreti.
Koy düşmanlar ellerini zillesinler,
Anlatmaktan ötesi düşer sana HALUK!
Bırak beni,
Bırak beni eşkıya bellesinler.

Unutmak Tükenmektir HALUK KIRCI
1958 yılında Erzurum' da doğdu. İlk,orta ve lise tahsilini aynı şehirde tamamladı. Yüksek tahsilini yapmak için gittiği Ankara' da, o yılların gerçeklerinden olan şiddet olayları içinde taraf olarak yer aldı ve 1980 Askeri Cezaevi' nde yedi yılı aşkın bir süre tutuklu kaldı. Yargılandığı Askeri Mahkeme tarafından "Bahçelievler Olayı" ndan suçlu görürerek yedi ayrı idam cezasına çarptırıldı. On bir yıl çeşitli cezaevlerinde kaldıktan sonra, 1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' ndan yararlanarak 'Mahkeme kararıyla' serbest bırakıldı.
"İdam cezası alanlar on yıllarını cezaevinde geçirmişlerse, iyi hallerine bakılmaksızın tahliye edilirler." Hükümün yer aldığı İnfaz Kanunu gereğince mahkeme tarafından tahliye edilen Haluk KIRCI, tahliye olduktan sonra dava arkadaşlarından bazılarıyla birlikte ticarete atıldı. Rızkını helal yollardan kazanma mücadelesi başlattığı günlerde evlendi ve bir kız çocuğu oldu.
Hayatını yeni şartlara göre şekillendirmeye ve geçmişte çektiği sıkıntıları mutluluklarla değiştirmeye başladığı günlerde, zorlamalar ve düşmanlıklar üzerine kurulu bir haberle yeniden kaçak durumuna düşürüldü. 1991 yılında yapılan genel seçimler sonucunda kurulan DYP-SHP koalisyon hükümetinin SHP' li Adalet Bakanı Seyfi Oktay' ın "Bakan Yazısı" emrine uyan bir mahkeme, Kırcı hakkında yakalama emri çıkardı.
Bakan Seyfi Oktay, yazılı emir ile mahkemeye başvurmus, yedi idam cezasını çarptırılan Halûk KIRCI ' nın her bir idam cezası icin 10 yıl cezaevinde kalması gerektiğini ileri sürmüş ve infazın 70 yıl üzerinden hesap edilmesi gerektiğini iddia etmişti. Bakan' ın iddiasına göre; "İdam cezası alanlar on yıl cezaevinde kalmışlarsa.." diye başlayan Kanun' un yorumu, Kırcı' nın her idam cezası için 10 yıl cezaevinde kalmasını gerektiriyordu. Kırcı, Türk Ceza İnfaz Kanunu' na göre 36 yıldan fazla bilfil hapis cezası olmadığı için 25 yıl daha hapishanede kalmalıydı. Alehinde alınan bu haksız kararın düzeltilmesini sağlayabilmek için kaçmayı tercih etti.
10 Ocak 1999 günü misafir bulunduğu bir arkadaşının evinde, sahur yemeği esnasında yakalanana kadarda kaçak gezdi...
Halûk KIRCI ve Saklanan gerçekler
Halûk KIRCI hakkında solcu SHP' li (Sosyal Demokrat Halkçı Parti, şuanda ki CHP) Adalet Bakanı Seyfi Oktay' ın çıkarttığı "yakalama" kararının altında yatan gerçekler şöyledir :
Sol örgütlere mensup militanlar (PKK da dahil), Türk Ceza Kanunu' nun 'Devlete Karşı Suç İşleyenler ile ilgili hükümlerinin kapsamına alındıklarından, on asker ve on polis şehit etmiş olsalar bile tek idam cezası aldıkları için on yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildiler. Bu uygulama ülkücülere yapılmadı. Askeri Mahkeme, Halûk KIRCI' ya ilk iki yargılama sonucunda, devlete karşı suç işlediği gerekçesiyle tek idam cezası verdi. Fakat Askeri Yargıtay bu kararı kabul etmedi ve yargılandığı maddenin adli suçlar kapsamına alınmasında ısrar etti. Bu isteğe uyan mahkeme, KIRCI' nın cezasını yedi kere idam olarak değiştirdi ve Askeri Yargıtay bu kararı onayladı..
Bu madeden yola çıkan Seyfi Oktay, yakalama emri çıkarttırmak için İnfaz Kanunu' nu KIRCI' nın alehine yorumlamakta zorlamakta zorluk çekmedi. Yani 1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' na kadar geçen sürede, solcu militanlar, on ayrı yerde on ayrı insanı öldürmüş olsalar bile tek idam cezasına çarptırıldıkları için on yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest kaldılar.

Örnek verecek olursak :
19 Eylül 1979 tarihinde Adana Sanat Okulu' nda televizyon seyretmekle olan altı ülkücü öğretmeni şehit eden DEV-YOL militanları, Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi' nden TCK' nun 146. maddesine göre tek idam cezası aldılar ve 1991 yılında çıkan İnfaz Kanunu' na binaen tahliye edildiler. Yine 21 Şubat 1980 tarihinde, İstanbul' da, babalarının gözü önünde şehit edilen Kerkenez kardeşlerin katilleri, tek idam cezası aldıkları için bugün dışarıda gezmektedirler. 19 Mart 1978 tarihinde İstanbul Ümraniye' de TIKKO militanları tarafından kurşunlanarak şehit edilen ülkücü işçilerin katilleri de aynı kanun kapsamında dışarı cıktılar...
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yakın zamanda basılan ÜLKÜCÜ HAREKET isimli kitabın verilerine göre; 1980 öncesinde ülkemizde meydana gelen şiddet olaylarında şehid edilen ülkücülerin sayısı tam iki bin on sekiz (2018) kişidir ve o dönemde katledilen bu kadar insandan birinin katili bile bugün cezaevinde bulunmamaktadırlar. Bazen toplu, bazen tek tek katledilen bu insanları öldürenler, 1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' ndan yararlanarak dışarı çıkmışlardır ki, bunlardan bir çoğu idam hükümlüsüdür. Bu idam hükümlülerinin arasında çok sayıda asker ve polis katili olduğu gibi, ülkemizin içinde bulunduğu açmazların baş sorumluları durumundaki PKK militanlarının sayısı da küçümsenmeyecek orandadır ...
Bu duruma göre; 12 Eylül öncesinde meydana gelen ve komünist ihtilal hayellerine kapılanların başlattıkları şiddet olaylarının sorumluları ve cezalandırılması gerekenler, Halûk KIRCI ve onun durumundaki bir kaç ülkücü olmuştur ! Devleti yıkmak ve komünist bir rejim kurmak isteyenlerin yaptıkları bütün eylemler, sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmış, bütün fatura ülkücülere kesilmiştir. Şiddet olaylarını başlatanlar ve binlerce insanın kanına girerek ülkenin büyük zayiatlara uğramasına sebeb olanlar, bir manada affedilmişlerdir
1991 yılında çıkarılan İnfaz Kanunu' yla birlikte tahliye edilen KIRCI' nın başına açılan gaileler, yukarıda anlatılanlarla sınırlı kalmamıştır.
Cezaevinden çıktıktan sonra ticaret hayatına atılan KIRCI' nın iş arkadaşlarından biri de ÜLKÜCÜ HAREKET' in Gençlik liderliğini yapmış olan ve hakkında değişik iddialar bulunan ABDULLAH ÇATLI idi. Bu iki arkadaş, 1991 ile 1995 yılları arasında beraber ticaret yapmışlar, 1995 yılının başlarında da ticari ortaklarına son vermişlerdi. ABDULLAH ÇATLI' nın 3 Kasım 1996 günü Susurluk' ta geçirdiği trafik kazasında vefat etmesinden sonra, basının içine çöreklenmiş birçok solcunun ortaya attığı mesnetsiz iddialardan Haluk KIRCI' da fazlasıyla nasibini almıştır.
Geçmişin katı ideolojik düşmanlıklarını bir kenera bırakmayan ve eski alışkanlıklarından vazgeçmeyen onlarca gazeteci ve televizyoncu, ÇATLI ve KIRCI' yı olmadık şekilde suçlamaya çalıştılar. Kendi kontrollerindeki bir kısım sivil toplum kuruluşlarını devreye sokarak, iki arkadaş hakkında kamuoyu oluşturmanın mücadelesini verdiler. Ellerindeki gücü bilinçli şekilde kullanmaları neticesinde, ticaret yaparak hayatını kazanmaya çalışan, hiçbir eyleme ve kanunsuz ilişkiye girmeyen ve yalnızca muhatap kaldığı haksız kararı düzelttirmek için kaçmak zorunda kalan KIRCI' yı hedefe oturmayı başardılar..
"Kilit Adam!", "Kaza meydana geldiğinde arkadaki arabadaydı", "Şunu öldürdü, bunu kaçırdı." , "Devlet adına şunları yaptı." gibi asla gerçeklerle örtüşmeyen iddiaları ortaya sürenler, çok geçmeden hedeflerine ulaştılar. İki ayrı mahkemeden KIRCI hakkındaki gıyabi tutuklama kararı çıkmasını sağladılar. Anlatılan sebebe dayalı olarak kaçmak zorunda olan KIRCI, içinde bulundugu şartlardan dolayı ne teslim olabildi, ne de bu asılsız, mesnetsiz ve intikam duygularının tezahürü olan iddialara cevap verebildi.
KIRCI, hedefe oturulmasına sebeb olan gelişmelerden sonra, hareket kabiliyeti iyice daraldığı için ticari işlerini tasfiye ederek evine çekildi ve hayatının bir dönemini anlattığı "Zamanı Süzerken" isimli hatıra kitabını kaleme aldı ( KIRCI' nın bu kitabından başka, cezaevinde yazdığı "Genç Arkadaş" ve "Kalemimi asamazlar" isimli iki kitabı daha bulunmaktadır). Bir müddet sonra da yukarıda anlatıldığı gibi, polis tarafından yakalanarak tutuklandı.
Halen Eskişehir Özel Tip Cezaevi' nde bulunan KIRCI, bir yandan Susurluk' ta meydana gelen mss' um kazadan sonra ortaya atılan iddialar nedeniyle hakkında açılan mahkemelere çıkmakta, bir yandanda ugradığı adaletsizliğin faturasını ödemektedir. Bir dönemin bütün faturasını ödemesi istenen KIRCI' ya bildirilen tahliye tarihi 2024 senesidir!..
Akıl almaz şekillerde yoğun bir enformatik bombardımanına tutulan kamuoyu, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayamamıştır. Hatta bir dönem ÇATLI ve KIRCI ile birlikte omuz omuza mücadele veren arkadaşları ve dostları bile, bu saldırılar karşısında şüpheye düşmüşlerdir. Meydana gelen saldırılar karşılayamamışlar ve onların haklarını korumak için ciddi manada bir şeyler yapamamışlardır.
Dünün şanlı mücadelesi içinde yılmadan, yıkılmadan, acze düşmeden, kimselerden aman dilemeden ve mücadelesinin ruhuna uygun olarak ayakta kalmayı beceren KIRCI yaşadığı onca zulüm ve çektiği onca acı üzerine gelen yeni belaları da aynı metanetle karşılayarak cezaevinde yatmaktadır.
Zamanı okuyarak, yazarak ve düşünerek geçiren KIRCI, düşmanlıklarını sürdüren bütün grup ve kişilerin beklentilerinin aksine, duygu ve düşüncelerinden taviz vermeden, adaletin tecelli edeceği günü beklemektedir. Türk Adaleti' nin, eşitlik ilkesi doğrultusunda, kendisi ve arkadaşları hakkında DOĞRU kararı vereceğine de inanmaktadır.
BIRAK BENİ EŞKIYA BELLESİNLER
Ulus'ta bir KASIM akşamıydı...
Işığımı çaldı, kızıla çalan karanlık.
Ak alnına, al kan damladı yiğidimin.
Kahpece vurup, kahpece kaçtı parkalılar.
İşte o akşam sıktım yumruklarımı.
Eridi avuçlarımda,
Anamdan miras merhamet.
Şehit evi yüreğimde çelikleşen sevdama,
Çifte su diye kan verdi Alperenler.
Tabanca tutuşturup elime,
Çıktı içimden tabutlarla masum düşler.
Aynalara minnetsiz geçirdiğim gençliği;
Meğer nice gömülenler hiç ölmemişler.
Bir hoyrat diyemedim aşka dair,
Kurşunların söylediği türküyü bildim ancak;
Yalnız, çaresiz, belimde tabanca.
Sevdiğimden, sevdiğim için kaçtım.
Anlaşılmak değildi derdim;
Kitapların önünden hep mahcup geçtim.
Gül dalında bulunsun isterdim, parmak izim.
Bağışlayın beni!
Babasına doymayan kızım.
Kanıma kan, canıma can aldım,
Acımadım, vurdum, gözümü kırpmadım,
Her kavgamın gecesi rüyamda.
Geleceğimin büyük ülkesinde,
Kavga etmeyen çocuklar gördüm.
Rabbim bilir ki; dinim, devletim,
Bayrağım, ülküm için geçti ömrüm.
Yine bir KASIM günüydü...
Bir hurda yığınında buldular beni,
Senelerdir horozlanan tetikler,
Öldükten sonra vurdular beni.
Reisini dinlersen; yarım kalmamalı,
Hayallerimizin gerçeğe hicreti.
Koy düşmanlar ellerini zillesinler,
Anlatmaktan ötesi düşer sana HALUK!
Bırak beni,
Bırak beni eşkıya bellesinler.
 

20Temmuz

Alpagut Han
Katılım
20 Şub 2008
Mesajlar
838
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Beşparmaklar
''Sol örgütlere mensup militanlar (PKK da dahil), Türk Ceza Kanunu' nun 'Devlete Karşı Suç İşleyenler ile ilgili hükümlerinin kapsamına alındıklarından, on asker ve on polis şehit etmiş olsalar bile tek idam cezası aldıkları için on yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildiler. Bu uygulama ülkücülere yapılmadı.''

Ne kadar acı ve gerçek değilmi?
Hakkını helal et Haluk abi.Emeğin çok ama değer bilen yok bu gün...
 
Üst