Hayatini Türklüğe adamiş, Büyük Türk şairi Ahmet Cevat

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım

ahmet_cevat.jpg
Ahmet Cevat, 5 Mayıs 1892 yılında Gence'de dünyaya geldi. Babası son derece dindar ve bir Türk aydını olan Mehmet Ali'dir. Cevat, okul yaşına geldiğinde Kur'an'ı ezberledi. 8 yaşında iken babasını yitirdi. Gence Medresesi'nde 6 yıl okuduktan sonra, 1913 yılında "Şeriat Muallimi" unvanını aldı. Rusça'dan başka, batı dillerinden bir kaçını, bu dillerden tercüme yapacak kadar öğrendi.
1. Dünya Savaşı'na katıldı. Ön safta çarpıştı. Ermeni zulmüne uğrayan Türk illerinin; esir, yaralı ve sahipsiz halkına "Hayriyye Cemiyyeti"nin bir üyesi olarak yardıma koştu. Savaş yıllarında; makaleler, şiirler, tercümeler vasıtasıyla Türk Milleti'ni uyandırmaya, Türk Ordusu'na destek olmaya çalıştı. 1916 yılında ilk şiir kitabı olan "KOŞMA" yayınlandı....


Bu kitabında Şair; yaşadığı zamanın da tesiriyle, sıkıntıları, üzüntüleri, bekleyişleri, davetleri, arzu ve istekleri işledi. "Türk Birliği" fikrine inanmayanlara, kendilerini kurtarmaya gelen "Türk Ordusu"nsi güvenmeyenlere sitemler, bu kitaptaki şiirlerin başlıca konusunu teşkil eder.
1. Dünya Savaşı'nın Türk Dünyası'na çıkardığı ağır faturalar... Katliamlara, kırgınlara uğramalar... Yoksulluklar... Türk Ordusu'nun "Kafkas Seferi" zaferlerin sevinci, yenilgilerin üzüntüsü... Hepsi, hepsi, bu kitapta yer alan şiirlerde; çoğu zaman apaçık, nadir olarak da sembollerle kendisini ortaya koyar.
Meselâ; "Yaralı Kuş" şiirinde dediği gibi, O "dost ararken avcı yoluna çıkan", "Azrail'i sağma, ölümü soluna" alan, "şair olduğundan beri yaralanan", "yurdundan ayrı", "yuvasından uzak" kalan, "Eşinin gözünden ve gönlünden ırak" olanları (ve kendisini) lirik bir tarzda okuyucuya iletir. "Kuşlar" şiirinde hıyanet içinde olanları, kuşlara şikâyet ederken;
"Sizde hiç bir baba yapmaz böyle müthiş cinayeti
Bizim gibi sizde yoktur anaların hıyaneti"

der ve kuşlardan, ruhunun "mezarlık âleminden" kurtulması için fazla kanatlarını ister. "Muallim" şiiri öğretmenlere gerekli ilgi gösterilmediğinden, maddî imkansızlıklarla hastalıklara yakalananları üç levha şeklinde anlatır. "H.C" başlıklı şiiri; dini yanlış yorumlayan, "ümmeti mahv eyleyen", yaptığı hareketlerden ve söylediği sözlerden "Ahkâm-ı Kur'an"m bile imdat istediği,
Millî toparlanmaya karşı çıkan, toplumun uyandırılmasına katkısı olmayan ve git gide hakikatten uzaklaşan sözde "Pişivay-ı ebli iman-iman sahiplerinin önderi" olanlara çatmakta ve onlara;
"Kör gözlerin, şil ellerin bir kavmi mahv etmektedir Bak onun enkazıdır bu ah u efgan bir utan! Çok uzaklaştm hakikatten dur Allah aşkına Ey hakikat katili, ey canlı peykân bir utan!"
diye seslenmekte ve onları teşhir etmektedir. Ahmet Cevat "Koşma" adlı bu kitabında "Şiirim" adlı şiirinde olduğu gibi, çoklukla şiirinin muhtevasını açıklamaktadır. Burada; şiirinin "Sınık bir
Türk sazı" olduğunu, tellerini inleterek "adım-adım Turan İllerini" gezmek istediğini açıklamakta, "kalbinin önce Allah'ın emirleriyle" sonra da "Türklükle" dolu olduğunu ifade etmektedir.
"Görünmez yollardan", "Şehit esir", "Harbzâdeler'e" "Ne gördümse", "Münacaat", "Mayıs" adlı şiirleri hep bu türden duygu ve düşüncelerle yazılmıştır. Bilhassa bu kitabı'nın son şiiri olan "UYAN!" uyanışa ve birliğe çağrı niteliğindedir. Ahmet Cevat, bu şiirinin bir yerinde şöyle demektedir;
"Oldun yadlar oyuncağı
Yurdun arsızlar ocağı
Tapınma azgın şeytana
Yükseldi "birlik" sancağı
Sen ey yatan uyan, uyan!
Kıyamettir olmuş ayan!"

Bu kitabın yayınından bir müddet sonra Türk Ordusu Rus ve İngiliz kuvvetlerine karşı zaferler kazanarak Bakû'ye girdi ve daha sonraları 28 Mayıs 1918'de Bağımsız "AZERBAYCAN CUMHURİYETİ" ilan edildi ve Ahmet Cevat da bu meclise üye seçildi. Ülküsünün kısmen de olsa gerçekleştiğini gören Şair; yeni yazdığı şiirlerle birlikte, daha önce yazdığı bir kısım şiirlerini toplayarak 1919 yılında "DALGA" adıyla yayınladı.
Hükümet Matbaasında basılan bu kitabında, daha çok sevinçler yer aldı ancak şiirlerinin hemen hemen tamamında söz ettiği "Türk Birliği" fikrinin gerçekleşmemesi, kurtarıcı olarak gördüğü Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması, Türk Ordusu'nun dağıtılması, Anadolu'nun idaresiz kalışı ve hele çok sevdiği İstanbul'un İngilizler tarafından işgal edilmesi "Dalga" adlı kitabındaki şiirlerde kendisini belirgin olarak gayet lirik bir tarzda hissettirdi.
"Yazık", "Aşıkm derdi", "Sensiz", "Derdim", "Of bu yol" ve "İstanbul" adlı şiirleri bu kederlenişin en güzel ifade edildiği şiirlerdir. Ahmet Cevat, konusu İstanbul'un işgali olan "İSTANBUL" şiirinde, İstanbul'un güzelliklerinden de söz açmaktadır. İstanbul'u işgal eden İngilizleri İstanbul'un ince beline sarılan bir yılana benzetir ve...
"Ben sevdiğim mermer sineli yârin
Diyorlar koynunda yabancı el var
Bakıp âfaklara uzak yollara
Ağlıyormuş mavi gözler İstanbul."

gibi mısralarıyla; üzüntüsünü, sevdiğini kaybeden bir aşığın edasıyla dile getirir. Ahmet Cevat, "Dalga" kitabında, Azerbaycan'ın tekrar işgal edilme endişesini taşıyan şiirlere de yer vermiştir. Bu tehdidi "Gelme!" ve
"Kurapatkin'e" şiirlerinde görmek mümkündür. Yalnız korkmadığını da bu şiirlerde açıkça gösterir. Şair "Vicdanının yenilmez bir kale" olduğunu belirtirken, hür yaşama azmi ve imanını da cesaretle haykırmaktan geri durmaz. "Ben Kimem" şiirinde kendisinin çiğnenen bir ülkenin "Hak bağıran sesi" olduğunu her fırsatta dile getirir.
Bu üzüntü dolu, endişeli ve ümitsizlikle karışık şiirlerin yanında, sevinç ve gurur dolu şiirlerin çokluğu hemen göze çarpmaktadır. "Al Bayrağa", "Bismillah", "Ben Bulmuşum", "Ey Asker" "Çırpınırdı Karadeniz", "Türk Ordusu'na", "Şehitlere" gibi şiirleriyle sevinç ve övgülerini büyük bir şiiriyetle ifade eder. Ahmet Cevat, "Al Bayrağa" şiirinde Türk Bayrağı'na yazılan en güzel ve en manalı mısralarını söyledi:
"Gül renginde bir yaprağın Ortasında bir hilâl Ey Al Bayrak senin rengin Söyle niçin böyle al?"
diye başlayan bu şiirde şair, Al Bayrakla konuşur; O'nu göklere çıkartır. "Çırpınırdı Karadeniz" şiiri ise 75 yıldır millî bir şarkı olarak nesillerin gönlünü titretti. Milyonlarca Türk'ün dilinde ezber oldu. "Ey Asker" şiiriyle Türk Askeri'ni alkışladı. Bu şiirin bir yerinde;
"Şu karşıki duman çıkan bacadan
Sen gelmeden iniltiler çıkardı.
Gecikseydin mazlumların feryadı
Yeri, göğü, kainatı yıkardı"

diyerek, kardeş yardımını (Kardaş Kömeği ve bu yardımın önemini vurguladı. "Türk Ordusu'na" şiirinde,
"Ey şanlı Ülkenin, şanlı Ordusu
Unutmam Kafkas'a girdiğin günü
Gelirken koğmaya Turan'dan Rus'u
Ayağını Karadeniz öptü mü?

gibi mısralarıyla o günü ölümsüzleştirdi. Ahmet Cevat'ın burada söz etmediğimiz şiirleri de dahil, hepsinin konusu "Türklük"tür KOŞMA ve DALGAM adlı iki kitabında da "esir vicdanı", "insanı" "Esir Türk'ü" terennüm etti. Sade ve güzel Türkçe'yi yerleştirmeye çalıştı.
Bugünkü yazı dilimize ulaşmamızda Ziya GÖKALP, Ömer SEYFETTİN gibi O da büyük gayret sarf etti. İsmail GASPIRALI'nın dil anlayışını kendisine rehber edindi. "Dilimize" adlı şiirinde de söylediği gibi, "Od" yerine "Ateş", "Kara" yerine "Siyah", "Dil" yerine "Zeban", "Yağmur" yerine "Baran", "san" yerine "Zerd" diyenlere çattı. Vatanı Arapların,
Farslann "hemveteni" haline sokmaya çalışanlara, lanet okuyaca ğım belirtti.
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Sovyet hakimiyetine sokulmasından sonra, Küba şehrinde öğretmenliğe döndü. 1926 yılında Baku Yüksek Pedegoji Enstitüsü'nü bitirdi. Doçent, Profesör ve İdareci olarak çalıştı. Hem heyecanla beklediği "Türk Birliği" düşüncesinin gerçekleşmemesi, hem de çok sevdiği kızı Elmas'ı çok genç yaşta kaybetmesi şairi bedbinliğe itti. Lirik ve hüzünlü şiirler yazdı.
Bir türlü yeni rejim O'nu geçmişinden dolayı rahat bırakmadı. Rejimle barışık olamadığı için "Poema'lara yöneldi. "KÜR", "SESLİ KIZ", "KIZIM İÇİN" şiirleri bu tür şiirlerin en güzel örneklerindendir. Dostlarının ricasıyla serpiştirdiği rejime hoş gelebilecek mısralara, bir kaç şiire rağmen, Stalin polisinin sıkı takibine uğradı. O'nun sanatını kıskananların da fitne ve fesatları eksilmedi. Her şiirinin, her mısrasının altından başka manalar aradılar. Öyle ki, "KÜR" adlı uzun şiirinin sonunda bulunan,
"Dolaşıp dağı taşı Katırım ol yük taşı Eğil Kür'üm, eğil, geç Devran senin değil geç!" kıtasına nice özel manalar verilerek şairin "Komünizm"e bir türlü dostlaşmadığı ileri sürüldü. Bir süre sonra bu çeşitten dedikodular etkisini gösterdi. Ahmet Cevat tutuklandı ve Stalin'in toplu katliamına uğrayan binlerce aydından biri olarak "Halk Düşmanı" ilan edildi ve 13 Kasım 1937 günü 45 yaşında iken kurşuna dizilerek katledildi.
Uzun süre şiirleri yayınlanamadı, kitapları yasaklandı. Şiirlerinin bir kısmı değişikliğe uğratılarak 1958 yılında "Şe'rler" adıyla yayınlandı. Baku'da filoloji İlimler Doktoru olan Şair Ali Selahattin'in belirttiğine göre (2) Moskova'nın da izniyle Ahmet Cevat'm doğumunun 100. yılma rastlayan 1992 yılında; Azerbaycan'da toplantılar tertip edilecek, "Seçilmiş Eserleri" adıyla da iki cilt kitabı yayınlanacaktır.
Unutturulmaya çalışılan bu büyük şairin eserlerinin yeniden okuyuculara sunulması "Açıklık" politikası bakımından da güzel bir jesttir ve kadirşinaslık örneğidir. Ahmet Cevat'm Türkiye'de de tanıtılması, yeni nesillere öğretilmesi bir Türklük borcudur kanaatindeyim.
(1) Şairin "KOŞMA" ve "DALGA" adlı iki kitabında yer alan şiirlerinin tamamı "Çırpınırdı Karadeniz" adıyla tarafımdan yayına hazırlandı. Yakında okuyuculara sunulacaktır. S.G.
(2) Ali Selahattin'in gönderdiği yazı "Çırpınırdı Karadeniz" adh bn kitabın girişine konulmuştur.


ÇIRPINIRDI KARADENİZ
Çırpınırdı Karadeniz
Bakıp Türk'ün bayrağına
"Ah!..."diyerdin hiç ölmezdin
Düşebilsem ayağına!
Ayrı düşmüş dost elinden
İller var ki çarpar sinem
Vefalıdır geldi giden
Yol ver Türk'ün bayrağına
İnceler dek gel yoluna
Sırmalar düz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türk'ün bayrağına
Hamidiye ve Türk kanı
Hiç birinin bitmez şanı
"Kazbek"olsun ilk kurbanı
Selam Türk'ün bayrağına
Dost elinden esen yeller
Bana şiir.... selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türk'ün bayrağına
Atıldı dağlardan zafer topları
Yürüdü ileri asker BİSMİLLAH!...
O, han sarayında çiçekli bir kız
Bekliyor bizleri zafer BİSMİLLAH!....
Ey ! harbin talii bize yol ver , yol
Sen ey coşan deniz,gel,Türk'e ram ol
Sen ey sağa,sola kılıç vuran kol
Kollarına kuvvet gelir BİSMİLLAH!...
Ahmet Cevat

MÜNACÂT
Esirgesin Tanrım, yabancı gözden
Bizim ilde mabedinin taşını!
Acı bize imanımız sönmesin
Rahmetinle gidert bu göz yaşını.
Yârab vatan senin, iman senindir.
Mü'mini güldüren Kur'an senindir.
Vatanda lal kalan mescit, minare
Gözün dikmiş sesin gelen diyare.
Garipliğe değilmi bu işâre
Mahşer oldu... atma bizi kanare
Yârab vatan senin, iman senindir.
Mü'mini güldüren Kur'an senindir.
Sofilerin böyle olup, küsmesi,
Ezanların titreyerek esmesi,
Hatimlerin, hutbelerin her sesi
Çağırmakta imdadına bir keşi,
Yârab vatan senin, iman senindir,
Mü'mini güldüren Kur'an senindir.
Ey mertliği ilham eden büyük Hak
Buyruk senin kullarına ne sormak
Pek dertliyim bir arzumuz var ancak
Cebraille gönder bize bir sancak!..
Yârab vatan senin, iman senindir,
Mü'mini güldüren Kur'an senindir.
Kereminle haber verdin adını,
Bize tattır o cennetin tadını,
Ümmetinin düşündürüp şadını
Ağa dikme bize her yad kadını!..
Yârab vatan senin, iman senindir,
Mü'mini güldüren Kur'an senindir!..

Ahmet Cevat
 
Üst