Hayra Alamet Olmayan Demeçler!

Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
HAYRA ALAMET OLMAYAN DEMEÇLER!

‘’ En sağır insan bir şeyi duymak istemeyen insandır…’’

Yazıma bu başlığı verdim çünkü Kıbrıs Milli Davamızın lideri ve Türklük dünyasının son ‘’Bozkurt’u’’, Kıbrıs konusundaki, günümüzün değerlendirmelerini yapmış olduğu yazısında, böylesine bir cümle kullanıyor ise durum vahim demektir…


36 yıl önce 1974 Kıbrıs savaşlarını müteakiben ve Kıbrıs Türk Federe Devletinin ilanının hemen sonrasında tanımış olduğum, K.K.T.C’nin kurucu Cumhurbaşkanı, Sn. Denktaş; 8.Ocak.2011 tarihinde de; İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nde ki, Siyaset Okulunun açılışında, ‘’Liderlik’’ konusunda vermiş olduğu konferansında, 26. Ocak.2011 tarihinde BM Genel Sekreterinin gözetiminde, Rum lideri Hristofyas ve KKTC Cumhurbaşkanımız Sn. Dr. Derviş Eroğlu arasında yapılacak olan, Cenevre toplantısı öncesinde, ‘’Ateş üzerinde oturuyoruz! ‘’ demişti…


Sn. Denktaş, Siyaset Okulunun eğitime başladığı o günkü açılışında yapmış olduğu bu değerlendirmesinin gerekçesini de, BM Genel Sekreteri Ban-ki Moon’un geçtiğimiz haftalarda yapmış olduğu açıklamaya bağlamıştı!


Çünkü BM Genel Sekreteri Bay Ban-ki; hala Kıbrıs’ta tek halk, tek egemenlik olgusu içerisindeydi ve yapmış olduğu bu açıklama, 26.Ocak.2011 tarihi öncesinde vahim bir tablo arz ediyordu! Zira BM. Genel Sekreterinin açıklamasıyla, Rum toplumu lideri Bay Hristofyas’ın görüşleri bire, bir örtüşüyordu!


Sn. Denktaş’ın, bu çok önemli tespitinin ardından geçen 1 haftalık süreçte; Rum lideri Hristofyas’ın adadan, Yunanistan Başbakanı Bay Papandreu’nun da Erzurum’dan vermiş olduğu demeçler! İki gün öncesinde de, Almanya şansölyesi Bayan Merkel’in Kıbrıs Konusu ile ilgili olarak, Lefkoşa Rum kesiminden, Rumların haklılığını vurgulayan ve Kıbrıs Türk tarafını suçlayan çok çarpıcı ve dayatmacı beyanatları ile BM Genel Sekreterinin, Kıbrıslılık kavramına vurgu yaparak, tek devlet ve tek egemenliği savunması, Gerçekten de hiç de hayra alamet olmayan demeçlerdi!


Yapılan bu açıklamaların tamamı; AB’ye giriş sürecimizde baştan beri karşılaştığımız ve AB’nin bilinen davranışında ve dayatmasında, değişen hiçbir şey olmayacağını bir kez daha teyit etti! AB’ye girebilmemiz için Kıbrıs konusunda; Rumların ve AB’ye üye ülkelerin tüm isteklerini yerine getirmeliydik! Sanki bu taleplerinin tamamını yerine getirsek dahi; bizi AB’ye üye yapacaklarmış gibi!


Pekiyi biz bu noktaya nasıl geldik? Kıbrıs konusunda garantör ülkelerden birisi olan Yunanistan’ın Başbakanı, misafir olarak geldiği ülkemde, muhatabının yüzüne baka, baka Türkiye’yi ve Türk Askerini işgalcilikle nasıl suçlayabildi?


Ya Hristofyas Efendi! Türkiye’de yayımlanan bir gazetenin, Lefkoşa’da ki temsilcisine vermiş olduğu demeçte: ‘’ T.C’nin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı ile birlikte Boğaz’da bir balık yesek! Kıbrıs konusu o yemekte hemen çözeriz’’ demek cüretini nasıl bulabilmişti? Sanki Kıbrıs konusu balık masasında bir meze idi!


Pekiyi iki gün önce Rum kesimini ziyaret eden Almanya Şansölyesi, Bn. Merkel’in söyledikleri yenilir yutulur cinsten şeyler mi idi? Canım Türkiye’deki, muhatabı gereken cevabı verdi ya, yetmez miydi? Hayır yetmezdi! Çünkü önemli olan hayra alamet olmayan bu demeçlere, demeçle karşılık vermek yerine; Kıbrıs konusunda uygulanması gereken gerçek icraatın zamanının artık geldiği idi! Nedir bu gerçek icraat?


K.K.T.C devletinin; Türkiye’nin dışında ki, ülkelerce de tanınmasını sağlayacak politikaların vakit geçirilmeden uygulanabilmesidir!


26.Ocak.2011 Tarihinde Cenevre’de, BM Genel Sekreterinin gözetiminde yapılacak olan taraflar arası görüşmelerden de bir sonuç alınamazsa ki, bu hayra alamet olmayan demeçlere baktığımızda; anlaşmaya yönelik bir sonucun çıkması da mümkün değildir! Tabii Rumların çözüm adına tüm dayatmalarını kabul etmemek kaydı ile!


Artık bu noktadan sonra, Kıbrıs konusunda Rumların bu uzlaşmaz tavırları karşısında uygulamaya konulacak tek gerçek; K.K.T.C devletinin siyasi arenada tanınması yönünde atılması gereken adımların cesaretle atılabilmesidir…


Kıbrıs Konusunda yaklaşımlarında hiçbir değişiklik olmayan ve olmayacak olan Rumlara, Yunanistan’a ve AB’nin üye ülkelerinin temsilcilerine, ABD’ye ve İngiltere’ye hak ettikleri yanıt verilerek, bu cesaretli adım atılabilir mi? Bir de işin o tarafına bakmak lazım! Son sekiz yıldan beri Türkiye’yi yönetenlerin, ülkemizin en haklı olduğu Kıbrıs konusunda ‘’Ver-kurtul’’ve‘’Bir adım önde olmak’’ uğruna uygulamış oldukları ‘’Sessiz teslimiyet’’politikaları ile bu başarılabilir mi?


Geride kalan bu sekiz yıl içerisinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin egemenliğinin ısrarından vazgeçilmedi mi? Rum idaresini adanın meşru hükümeti olarak tanımadığımızın kanıtı olarak, Annan planına ‘’Hayır’’ diyebildik mi? Kıbrıs adasında biz iki halktan birisiyiz, self determinasyon hakkımız vardır diyerek haykırabildik mi? Kıbrıs’taki varlığımızı perçinleyen tüm kazanımlarımızı, AB’ye giriş uğruna feda etme noktasına getirmedik mi?


Bir dönem Sn. Denktaş ve taraftarları;‘’Uzlaşma istemiyor, Taksim istiyor halkı düşünmüyor, biz bu meseleyi üç ayda çözeriz’’ söylemleri ile Rum liderliğinin samimiyetine, ‘’Kıbrıslılığa’’, ‘’Türk Alayı da, Yunan Alayı da Adadan çıksa, kimse bize karışmasa bal gibi bir arada yaşayabiliriz’’ aldatmacasına inanarak siyasetlerini bu teslimiyetçi politikalara göre yönlendirenler; bugüne baktıklarında, uyguladıkları bu politikaları sonucunda ne elde etmişlerdir acaba? Koskocaman bir hiç!


İşte gelinen bu noktadan, hedefe baktığımızda; Kıbrıs konusunda neyin kazanılacağı hala belli değildir!


AB ve BM zemininde, Kıbrıs Türk Halkına vaat edilen sözlerin hiçbirisi tutulmamıştır! Gerekçe olarak da adanın sözde hükümeti ve arkasında ki en büyük gücü Yunanistan’ın AB’ye üyelikleri nedeniyle uyguladıkları ambargolar engelinin aşılamadığı bahanesinin arkasına saklanılmaktadır! Sanki adanın bu yarı buçuğu; yani Güney Rum kesimi, AB’ye haksız ve hukuksuz bir şekilde üye yapılmamış gibi!


Bugün Türkiye’yi işgalcilikle suçlayarak, Türk askerini adada istemeyenlere verilecek en doğru yanıtın adresi, T.B.M.M’dir…


Kıbrıs konusu ile ilgili olarak, bundan sonraki süreç bu olmalıdır. 26.Ocak.2011 tarihinde, Cenevre’de yapılacak olan görüşmelerden sonra, Rum’ların olası olumsuz tavırları ve müzakereleri çıkmaza sokacak bilinen tavırları karşısında, Türkiye’deki iktidarın yapması ve alması gereken en doğru karar, Kıbrıs konusunun geleceği ile ilgili olarak, T.B.M.M’ne danışmak olmalıdır…


Kıbrıs Türk Halkı 27 yıldan beri yaşatmış olduğu devletinin tanınması için Anavatanından gelecek güçlü bir desteği beklemektedir! Kıbrıs Türk Halkının ezici bir çoğunluğu, 36 yıl önce kavuştuğu özgürlüğüne ve egemenliğine sahip çıkmakta ve Rumlarla bir arada yaşamak istememektedir.


Hala uluslar arası anlaşmalar gereğince garantör ülke sıfatını taşıyan anavatan Türkiye’nin, T.B.M.M’de alacağı karar, Yüce Türk Milletinin millilik vasfını vermiş olduğu Kıbrıs Milli davamızda ki, tüm kazanımlarımızı ve haklılığımızı teyit eden ve bu konuda ki devlet politikamızın gereği olan kırmızıçizgilerimizi de ihtiva etmelidir…


Kıbrıs konusu ile ilgili olarak, T.B.M.M’nin vereceği ses; Yüce Türk Milletinin ve Kıbrıs Türk Halkının, Kıbrıs konusunda ki milli ve ulvi duruşlarına, tarihsel ve hukuki haklılığımıza dayanmalıdır… Bu ses, K.K.T.C’nin tanınmasını, kararlı ve güçlü bir şekil tüm dünyaya haykırmalıdır…

İşte hayra alamet olmayan demeçler verenlere, verilebilecek en hayırlı cevap da bu olacaktır!


Atilla ÇİLİNGİR

16. Ocak 2011
 
Üst