Hikayeler...

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
İki genç aşık nehrin kenarında oturup birbirlerine sevgi cümlecikleri kurarken delikanlı sevgilisine: aşkım sana bir hikaye anlatmak istiyorum. Diyip başlar, bundan çok önceleri bir çocuk varmış bunun diğer çocuklardan farkı bu onlar gibi oyun oynamazmış onun düşüncesi iyi bir dalgıç olabilmekmiş daha küçük yaşında kursa başlar 10 yaşında kursu bitirir amacı ise bir tane inci bulmaktır kendini inci bulmaya adar yıllar yılları kovalar o deniz senin bu okyanus benim dalıp durur inci yüzünden hayatını unutur ne bir eş sahibi ne bir iş nede boy boy çocuk hiç bir şeyi yoktur sanki hayata inci için gelmiştir yaşı 35 olmuş hala bir inci bulamamış hiç pes etmemiş aramaya devam etmiş çok ölümlerden dönmüş çok boğulmuş her yerinde yaralar oluşmuş ama yinede pes etmeden inciyi aramaya devam etmiş, hatta belki diyip nehirlere derelere bile dalmış ama faydası yok bulamamış yıllar onu yıpratmaya başlamış artık eski gücü kuvveti kalmamış yaşı 60 olmuş ama o halde ben hayatımı adadım ama bulacağım demiş pes etmemiş yaşı 70 e gelmiş zorlukla dalıyormuş ama bulmaya adamış bir kere kendini.
Son dalışlarını yapıyormuş artık ölümün yaklaştığını biliyormuş ama o sadece inciyi bulamadığı için üzülüyormuş bir kez daha dalış yapıyor denizin dibine en derinine iniyor birden sert bi cisim denk geliyor eline bir kabukmuş içini bi açıyor o an karanlık olan denizin dibini bile aydınlatan bir parlak inci çıkmış içinden o sevinçle denizin üstüne nasıl çıktığının bile farkına varmamış ama bitkin bir haldeymiş kulübesine gitmiş inciyi karşısına koymuş izlemeye başlamış ve o an inciyi izlerken hayata gözlerini yummuş...
Delikanlı sevgilisine döner ve : ya görüyormusun aşkım o adam bir inci için yıllarını, yaşamını hayatını vermiş, ama aşkım sen o kadar şanslısın ki hiç uğraşmadan iki tane incinin sahibisin gözlerin...
alıntı
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
29102008030530love_02.jpg
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]
kadin5.jpg
1.Hikâye
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Kavak Ağacı ile Kabak
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-On yılda, demiş kavak.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Doğru, demiş kavak.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Neler oluyor bana ağaç?
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Ölüyorsun, demiş kavak.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Niçin?
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]1.Ders: Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif] [FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]2. Hikâye
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]En iyi Buğday
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Her yıl yapılan “en iyi buğday” yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Neden olmasın, dedi çiftçi.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]2. Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif] [FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]3. Hikâye
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Geleceğini biliyordum…
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi…
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]-Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif][FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]3. Ders: Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif][FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]“Her sabah Afrika’da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Her sabah Afrika’da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.”
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Afrika Atasözü
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif][FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın anlamlı olmasını sağlar. Her sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun bir öyküye benzer. Ancak öykünün uzun olması değil, iyi olması önemlidir.
[FONT=Tahoma,Helvetica,Sans-Serif]
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Benim çok sevdiğim bir hikaye paylaşmak istedim.

Genç adamın biri, Dermiş babasına her gün;
'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder, Olmaz öyle çok dost, hakikisi
Belki bir, belki iki, Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma, Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler, Ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi ***ür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta, Sanki öldürmüşler de bir adamı, Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, Gider en iyi bildiği dostuna,
çalar kapıyı. O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der. Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba 'hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, Üzerine de serpiştirirler toprak. Belli olmasın diye
dikerler sarımsak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca, Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga, Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı! Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...
Dost dediğin;
fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmali;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalıi...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı... Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
Mevlana
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Müsait Olunca Beni Sever Misin?

İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:
-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
- Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum.
Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası
arabayı seviyordu.

Herşey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda... Bir de
eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.
Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.

Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:

-Sana yardım edeyim mi ? dedi en sevimli halini takınarak. Annesi
manalı manalı baktı:
-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğrasmayayım. Çok
yorgunum zaten.

Yorgunluk nasıl birşeydi ? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında
anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır :
-Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gülkokulu kolları sarsın se ni
diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.

Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle
böyle kızgın kızgın konuşuyordu.

-Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem
öyle söylüyor.

-Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın.Yorgunluktan ölüyorum.

Bu kelimeden nefret ediyordu.'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....

-Anneciğim sen yorulma, diye...

-Yemekte konuşuruz çocuğum.Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar
bunları bitirmem lazım.Hadi sen oyna biraz.

Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Bende oynamaktan yoruluyorum.Ne
yapayım bilmem?

Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerek enleri
hiç bilmiyorlardı. Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.

-Mum da yok ! diye diye karıştırdı dolapları elyordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesi nin köyünü düşündü.Gaz lambasının
ışığında deli ta vşan masalını anlatışını.

Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi
gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.

''Bak deli tavşan'' diyerek parmaklarını oynattı.Yoldan geçen
arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı.Tavşan alabildiğine hür
dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü
.Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı.Sonra ışıklar geldi.

Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti.Birden kanepeye koştu.
Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.

Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek.Dindirilmez bir pişmanlık
doldurdu içini.

Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.

Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşcasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
- İşin bitince beni sever misin anne? dedi.

Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.

******
Lütfen sevgimizi yarınlara ertelemeyelim. Hayat telaşına kaptırıp
kendimizi,sevdiklerimizi ihmal etmeyelim.Unutmayalım ki yaşamın en
guzel yanı sevgidir.
Sevdiklerinize sevginizi bugün gösterin, söyleyin.

Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir.

Sevgilerle kalın....

 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü
edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim
demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş
kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların
ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki
demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun
geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım
yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar
gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun
boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak
içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar
sofradan işte demiş ermiş, ''kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini
görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür de
doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da
unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.


alıntı
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
04112008164404bunalim_35.jpg
Bir zamanlar bir yerlerde kör bir genç yaşıyordu ve bu kör genç kendisinden nefret ediyordu.

çünkü kör bir yaşamı vardı.

göremediği için hiç birşeyi ve hiç bir kimseyi sevemiyordu herkesten ve her şeyden nefret

ediyordu ama kız arkadaşı hariç

kör yaşamında sevdiği tek şey kız arkadaşıydı.

Bir gün kız arkadaşına eğer dünyayı görebilseydi onun la evlenmeyi kabul edebileceğini

söyledi.Kız arkadaşıda onu çok mutlu ettiğini söyledi

Günlerden bir gün şans gencin yüzüne güldü ve birisi ona bir çift gözünü bağışladı

sora genc her şeyi görmeye başladı ağaçları çiçekleri kısaca artık dünyayı görüyordu hatta kız

arkadaşını bile.

Kız arkadaşı ona sordu şimdi artık her şeyi görüyorsun söylediğin gibi benimle

evlenecekmisin? dedi.

genc şoktaydı kız arkadaşını gördüğünde dona kalmış tı çünkü kız arkadaşı kördü!...

Çok özür dilerim dedi genç seninle evlenemem çünkü sen körsün dedi.

Kız çok üzüldü ve yaşlı gözlerle ordan uzaklaşmaya başladı biraz ileri gidince durdu ve geriye

dönüp gence şunu söyledi

" LÜTFEN SADECE GÖZLERİME İYİ BAK! ...."
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: Hikayeler...

Güvenmek Nedir?

İki Sevgili bir tekne kiralayıp
Mavi tura çıkacaklardı.
İkisi de Mutlu ve heyecanlıydılar.
İlk akşam yemeğini yedikten sonra Denize açıldılar..
Hava sakin ve rüzgarsızdı
Denizde ise; dalga dahi yoktu.
Radyoda çalan şarkıyla..
Dans etmek istediler..
Radyoda dansa davet eden bir parça çalıyordu.

İki Sevgili birbirlerinin Gözlerinin içine bakarak.. Dans ettiler.
İkisi de O günün belki de bitmesini hiç.. arzu etmiyorlardı.
Ama Dans bittiğinde Leyla Mecnun’a dönüp Önemli bir şey konuşmak istediğini belirtti.
Mecnun: Neden Balık tutmuyoruz ?
Hem Sende öğrenmiş olursun ne dersin ?
Leyla: hayır !! Bu çok daha önemli lütfen oturur musun !
Mecnun: nedir bu kadar çok önemli olan ?

Seninle uzun bir süredir birlikteyiz..
Ama Sen bana hiç Evlenme teklifinde bulunmadın.
Yanılıyor muyum ?

İyi ama Tatlım bunu daha öncede konuşmuştuk..
Konu sadece Evlenme teklifinde bulunmak değil ki;
Sen kendini ne zaman hazır hissedersen..
Ben zaten teklifimde bulunacağım..
Bunu bu şekilde konuşmamış mıydık ?
Ayrıca Evlilik acele alınacak bir karar değil ki !
Ben bir Erkek olarak sonuçlarına katlanabilirim..
Ama sen bir Bayan olarak sonrasında oluşabilecek zor kararlarda üstesinden gelebilecek misin ?
Bir Kadının yıkımı Erkeğe nazaran çok daha fazladır.
Ve Bende Seni seviyorsam..
Senin acele karar vermeni senden bekleyemem..

Peki Mecnun !!
Ama sen beni Ailenle bile tanıştırmadın..

Tatlım Ailemle değil benimle evleneceksin..
Ailem çok kötü İnsanlarsa
benden vazmı geçeceksin ?
Yada Ailem çok iyi olabilir ama belki ya ben kötüysem Ailem iyi diye benle yinede Evlenir miydin ?

Sen kararını aldığında Elbette Hem Ailemle tanışacaksın
Hem Bende Sana Evlenme teklifinde bulunacağım.

Bunu daha öncede konuşmuştuk.
Senin Ailen önce beni görüp beğendikten sonra bende sana Ailemle birlikte gelip görüşecektik değil mi ?

Ama Mecnun !!
Evlilik adına hiç bir şey konuşmadık bile;

Tatlım !!
Evlilik İş görüşmesi değildir ki..
Yada bir şeylerin satılıp alındığı bir pazarda değildir...
Sen benimle Ben Seninle anlaşabiliyorsam..
Önemli olan budur.
Evliliğin üzerine ne konuşulabilinir ki ?

Evlenirsek bana şunları alacaksın yada ben sana bunları almam gibi bir şeyler üzerinden pazarlık mı yapacağız.. ?
Her şeyden önemli olan;
Birbirimize karşı hoşgörüde bulunmak..
Senin istediğin bir şeyi eğer alamıyorsam gücüm yetmiyorsa
Sende beni Seviyorsan zaten benimde zorlanmamı istemezsin değil mi ?

Ve benim eğer gücüm yetiyorsa bir şeyleri almak için;
Senin söylemeni beklemem ki
Seni seviyorsam Ona ihtiyacın olduğunu bilir ve bir sürpriz le zaten alırım.
Ama bunu Evlenmeden ben ne kadar alırımda desem
almamda desem bir önemi var mı ?
Ben sana güven duymuyorsam
Sende bana güven duymuyorsan
Ettiğimiz sözlerinde yeminlerinde bir önemi yoktur ki..

Evlilik evcilik oyunu değildir.
Oyuna; başlamadan önce her şeyi hazırlarsın ama oyun olduğunu bilir
olumsuzluklarda oyunun bitmesini beklersin.
Ama Evlilik bir ömür süren bir beraberliktir.

Örneğin ben yalancı biriysem..
kötü biriysem sana Kainatı hediye edeceğim desem
bir önemi var mıdır ?

Önemli olan dürüstlük değil midir ?

Ben seni hiç aldatmayacağım desem
yeminler etsem
tutmayacağım yemini etmemin bir önemi olur mu ?

Sen ilk önce bana benimde sana güvenmemiz gerekmez mi ?
Her şeyden önce birbirimizi
dinlememiz gerekmez mi ?

İyi ama Mecnun !! Ben sana nasıl güvenebilirim..
Sende söyledin, bunu Evlenmeden bilemem
Evlendikten sonra ise;
geri dönüşü olmayan bir yol..
Sen yoluna devam edebilirsin Erkeksin
Ama ben Bayanım senin kadar doğada şansım yok !!

Tatlım bende sana bu yüzden diyorum ya..
Güven olmadan edilen sözlerin.. bir önemi yoktur diye !!
Ve acele karar almamanı ben,de zaten sana söylüyorum..

Bir İnsana istediğin kadar çok güven duy
hatta ondan çok emin ol !!
Ama bu sana hata yapmayacağı anlamına gelmez..
Anlıyorum. Sende Emin olmak istiyorsun..
Sadece Sevgi sözleri güven oluşturmaz..
bana da bunu anlatmaya çalışıyorsun..


Evet Mecnun !!

Peki bir önemli husus,da Asıl önemlisi "Anlaşabilmektir."
Eğer yeteri kadar, anlaşamadığımızı,tanımadığını,
Söylüyorsan"
Öyleyse beni tanıman için;
Sana sonsuz.. süre veriyorum.
Ama emin ol bu bile yeterli cevap değildir.
Çünkü sadece Bizi yaratandan emin olabiliriz..

Eğer içinde korkular varsa bunları benim aşmam uzun zaman alır;
ve küçük bir hatamda bile bütün güvenin sarsılır..

Bende bu yüzden Senden acele karar almanı beklemiyorum..
Ama eğer ayrılmak istiyorsan
Bunun içinde acele karar alma !!

Mecnun: korkuyorum !!
Sana hem çok güveniyorum
ama içimden bir seste bu kadar iyi birisi olmaz olamaz diyor..
Mantığımla karar almam gerekirse.
Ben hiç kimseye güvenemem..
Eğer hislerime güvenip karar alırsam
Seninle Evlenirdim !!
Ama ya sonra..
İşte sonrasına cevap bulamıyorum..
Bana yardım et lütfen !!

Tatlım !!
Bilmiyorum seni bu denli Hayattan soğutan nedir ?
Neden seni bu kadar hep kendi kabuğunda kalmanı sağlayan nedir bilemem ama:

Eğer bana güvenmiyorsan..
Ben ne yaparsam yapayım
Senin şüphelerini ortadan kaldıramam..
Bunu Ancak Sen" Başarabilirsin.

Benim korkularım seninkinden daha,da fazlaydı.
Hiç bir kadını sevmem sevemem diyordum.

Peki Mecnun nasıl üstesinden geldin ?

Yaratanıma Güvenerek..
Kendime güvenerek..
Sevdiğim Saygı duyduğum birine hatasız kimse olmaz ama:
Hatasız kimse olmaz sözünün arkasına saklanmayacağımı..
Bilerek..
Bana Güvenenleri yüz üstü bırakmayacağımı..
Hep Beni Yaratandan kusur işlemekten korktuğum için;
Yuvamın kıymetini bileceğimi,
Eşimin kıymetini bileceğimi
bilerek...
Ben önce beni Yaratana Güvendim
Seni,de karşıma O çıkardı.

Eğer olurda ileride üzüleceğim bir şey yaşanırsa senden kaynaklı
Bunu Seninle Evlenmesem de başıma geleceğini biliyorum..

Çünkü ben Alın yazısına inanıyorum..
Tedbirde kusur olmaz ama;
Beni Yaratan O üzüntüyü bana reva gördüyse..
Buna başka kim engel olabilir..

Mesela Seninle Evlendim.
Ve başıma bin bir türlü üzücü olay geldi.
Peki şimdi Evlenmezsem..
Hiç üzüntü yaşamayacak mıyım ?
Buna kim garanti verebilir ?

Bu demek değil ki
Nasılsa ölüm var öyleyse Tren raylarında yürüyelim
öleceğimiz yoksa zaten ölmeyiz
demek hatadır.
Elbette tedbir almak gerekir..

Ama eğer bir Tren yolunda ölümümüz var ise;
Biz O Tren yoluna girmesek de...
O Tren raydan çıkar..
yinede bizi bulur.

Ben O yüzden..
Seninle tanıştığım günden itibaren.
Seninle her görüşmemizden önce;
Sürekli Yaratanıma dua ettim..
Ben Yaratana Güveniyorum..

İçimdeki şüpheleri..Çoktan söküp attım.

Ben Kadere İnandım.
Alın yazıma İnandım.
Sana İnandım !!
Eğer Evlendiğimizde beni üzeceksen..
O üzüntü bana Seninle Evlenmeden,de
Nasıl olsa gelir bulur beni;
Kaderden kaçış olabilir mi ?

Ben nasıl ki Hiç bir Kadına güvenmediysem.. yıllarca
Ama bak Sen çıktın karşıma
Bütün korkularım bir anda kayboldu.
Endişelerim kayboldu..
Sevgi sözlerine kanmak değil..

Önce "YARADANA GÜVENMEK !!

Eğer yaşayacağım üzüntü var ise;
En güçlü kalelerin ardında bile; olsam gelir bulur..Beni:
Üzülmeyeceğim diye
Kalenin duvarları arkasında kalmak
Sence beni kurtarır mı ?

Üzüntüde, Mutluluk ta,
Sadece Hükmedene aittir.

Ben üstesinden böyle geldim..

Ve bana güvenmiyorsan
Seni suçlayamam..
Hayatımızda bir çok İnsan gelip geçiyor
En azılı suçlular bile;
Suçsuz olduklarını söylüyorlar.
Yeminler ediyorlar.
Hırsızlık yapmadık diyorlar..

Onlarda suçsuz olduklarını söylüyorlar ama
suçlular değil mi ?
Bu yüzden,de bana Güvenemiyor olabilirsin.

Peki ya bizlerde sürekli günahlar işliyoruz..
Bizi Yaratan hemen işlediğimiz günah da canlarımızı alıyor.
Hayır !!
Çünkü her şey yine ondan.
Biz inançlıda olsak
İnançsızda olsak
Olmuşa, olacağa, engel olamayız..
Yalnız Yaratana Güvenebiliriz...
Bize üzüntü yaşatma diye dualar.. etmeliyiz..

Gerçek Güvenmek, yalnız Yaratanadır.

Sence haksız mıyım Leyla !!
Ben Yaratanıma Güvendim Seni Sevdim !!
Sende İnançlısın Yaratanına Güveniyorsun.
Beni Sevmek Sana bağlı...

alıntı
Ben kendime sana Sevdiremem ki
 

ÇAĞATAY

Dost Üyeler
Katılım
27 Şub 2008
Mesajlar
473
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
"ADRİYATİK'DEN ÇİN SEDDİNE SAVAŞ NEREDE İSE ORADAY
Cevap: Hikayeler...

Sağ olasınız Sayın BURLAHATUN; emek vermişsiniz, konu açmışsınız. Ben de erinmeden bu uzunca yazıyı okudum. Her şey güzel de ben konudaki Mecnun'u pek beğenemedim, Yaradan sana akıl fikir vermiş evleneceksen evlen...

Bu Mecnun'un kendisine güveni yok ki, her işini Yaradana bırakmış, kendi inisiyatifi yok mu bu Mecnun'un? Aman Allah korusun böyle bir arkadaşım olacağına hiç olmasın, deli eder bu adamı, karar verme zorluğu içerisinde, sinameki, mızmız daha ne bileyim olmayacak bir tip bu, Allah Leyla'ya sabırlar versin...

Ben suçu, kabahati Mecnun'da bulmuyorum Mecnun tipini yazan anlatan, o alıntı yaptığınız şahısda buluyorum ne biçim bir tip yarattıysa sabah sabah sinir etti beni, flozof filozof ahkâm kesmiş sünepe herif, kendine bile faydası olmaz bunun. Delirdim yani okurken.

Neyse emeğinize sağlık.

(Sinirden mütevellit yazarken kelime hatası, affola)
 
Son düzenleme:

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: Hikayeler...

Çok alemsin ya ÇAĞATAY kardeşim...:DHikaye bu...Kızmaya konu arıyorsun:DBen de milleti nasıl kızdırabilirim diye özel seçmiştim zaten:DYeni kızdıracak konular bulduğumda eklerim yine:rolleyes::D
 

cCcYALNIZKURTcCc

New member
Katılım
3 Mar 2009
Mesajlar
121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
DOÐUANADOLU
Cevap: Hikayeler...

3 nolu hikayen çok etkileyici diğerleride çok güzel ama en çok o etkiledi beni emeğine yüreğine sağlık
 

BURLAHATUN

Yasaklı Üye
Katılım
21 Tem 2008
Mesajlar
5,116
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
TÜRKİYE
Cevap: Hikayeler...

menekse.gif



Kendini bildi bileli mor menekşeyi çok severdi. Çocukluğunun geçtiği ikikatlı evin bahçesinde bahar geldiğinde mor mor açar, mis gibi kokarlardı..Annesi mor menekşeleri hep duvar kenarına dikerdi..
Gölgeyi sever menekşelerderdi. .Oysa ögretmeni bitkilerin güneş ışınları ile fotosentez yaptığını anlatmıştı onlara .Bitkiler güneş ışığına muhtaçtı.Mor menekşeler ne tuhaf bitkilerdi , her bitki güneşi severken,onlar nedengölgeyi tercih ediyorlar diye düşündü durdu Hande...Küçük, ufacık aklı ile aslında menekşelerin diğer çiçeklerden farklı olduğunu keşfetmişti, işte belki de menekşeler bu yüzden bu kadar güzeldi.Herkesden farklı olursan, bu hayatta değerli olursun yargısına varmıştı.Daha o yıllarda farklı olmak için uğras vermeye başladı. ilk olarak, okulda kimsenin yanına oturmak istemediği Hacer''in yanına oturmak istiyorum ögretmenim diyerek başladı farklılıklarla süren hayatı. Hacer bile şaşırmış şaşkın şaşkın bakıyordu onun yüzüne. Hacer çok dağınık, biraz anlama zorlukları olan problemli bir ailenin kızı idi. Hande ise mühendis Kamil Beyin biricik kızı. Ögretmen pek oturtmak istemedi önce Hacer''in yanına Hande'' yi. Daha sonra bir tatsızlık çıkmasın diye öğretmen Hande''nin annesini çağırdı.
Annesi eve geldiklerinde Hande''ye sordu :
- Neden yavrum Hacer in yanına oturmak istiyorsun?
Hande cevap verdi :
- Geçen baharda menekşeler ekiyorduk hani anne, o gün sen bana menekşeler güneşi sevmez demiştin, oysa her bitki güneşi sever. Menekseler farklı,belki de bu yüzden bu kadar güzeller. Hacer''in yanına kimse oturmak istemiyor. Ben farklı olmak istiyorum. Belki Hacer de güzeldir, onu fark etmek istiyorum, dedi .
Annesinin ağzı açık kalmıştı. İlkokul 4.sınıf öğrencisi kızının olgunluğuna hayran kalarak
- Peki kızım kimin yanında istersen oturabilirsin, " dedi.
Pazartesi Hande Hacer''in yanında oturmaya başladı. Hem Hande tedirgindi, hem Hacer. Birbirleri ile hiç konuşmuyorlardı . Diğer kızlarda soğumuştu Hande''den. Nasıl Hacer gibidağınık, bir şeyi, iki kere anlatınca anlayan fakir bir kızın yanına oturmayı istemişti.En çok alınan doktor Cemal Beyin kızı Esin''di. Anne babaları her hafta sonu görüşüyorlar, Hande ve Esin birlikte oynuyorlardı. Nasıl olur da kendi yerine Hacer''i seçerdi. Çok gururu kırılmıştı Esin''in. Hande ile konuşmuyordu. Birgün Hande ve ailesi Esinlerle dağ köylerinden birinde gerçekleştirilecek bir panayıra katılmak için sözleştiler. Hande gene Esin''in somurtacağını bildiği için gitmek istemiyordu.İç in için de Hacer''e kızmaya başlamıştı arkadaşları ile arasının bozulmasına sebep olmuştu.Neden sanki bu kadar dağınıktı , neden her şeyi iki kerede anlıyordu? Yoksa aptal mıydı?Sonra menekşeleri hatırladı hemen düşüncelerinden utandı. Hacer farklı diye yargılamaması gerekiyordu. Hacer''in, kimsenin bilmediği güzelliklerini keşfedecekti. Buna tüm gücü ile inandı. Panayıra gittiklerinde Esin somurtarak karşısında oturuyordu, Hande ile konusmuyordu. Hande canı sıkıldığından biraz dolaşmak için annesinden izin aldı. Köy yolunda yürümeye başladı. Hava iyice soğumuş ve ayaz iyice artmıştı, kar atıştırmaya başlamıştı. Hande karı çok seviyordu, yürüdü, yürüdü. Köye gelmişti. Bir evin önünde durdu. Evin penceresinde ki saksıya gözü ilişti. Gözlerine inanamıyordu, bunlar mor menekşelerdi. Ama kıştı ve menekşeler soğuğu hiç sevmezlerdi eve dogru bir adım attı. Kapıda beliren gölgeyi çok sonra fark etti bu Hacerdi. Hande''ye gülümsüyordu.
- Hoşgeldin Hande buyurmaz mısın?, dedi.
Biraz ürkek, şaşkınlıkla kapıya doğru ilerledi Hande ve içer i girdi. Oda sıcacıktı odun sobası her yeri ısıtmıştı. Menekşeler diyebildi sadece Hande...
- Bu soğukta ?
Hacer gülümsedi ;
- Onlar annem için, annem onları çok sever.
Sonra yatakta yatan kadını fark etti Hande.
"Annen hasta mı?" dedi.
"Evet 2 sene önce felç oldu ona ben bakıyorum, bizim kimsemiz yok, birtek ineğimiz var onunla geçiniyoruz. Ama tüm işler bana baktığı için derslere çalışacak pek vaktim olmuyor, dedi Hacer utanarak. Bir de bizim köyden şehre araç yok, bu yolu her gün yürüyorum o yüzden de çok yorgun okula geliyorum dersleri anlamakta güçlük çekiyorum. Hande''nin gözleri dolmuştu. Dışarıdan gelen ses ile kendine geldi. Annesi onu arıyordu. Çok merak etmiş olmalıydı. Dışarıya koştu ve annesine sarıldı,ağlıyordu. Bir müddet sonra anne bu Hacer diye tanıştırdı sıra arkadaşını. Hacer''in yaptığı sıcak çorbadan içtiler birlikte. Hande annesine anlattı Hacer''in hayat ını, ağlayarak.
"Bir şeyler yapalım anne" dedi.
O hafta annesi ve Hande, Hacerlere gidip annesi ve Hacer''i kendi evlerine taşıdılar. Hacer artık Handeler den okula gidip geliyordu, ne dağınıktı, ne de aptal. Sınıfın en iyi öğrencisi olmuştu. Seneler geçti Hacer ve Hande bir arkadaş değil, iki kız kardeşlerdi artık. Mor menekşeler Hande''ye Hacer''i armağan etmişti. Hacer''e ise hem Hande''yi, hem hayatı. Seneler sonra ikisi de evlendi. Hacer şimdi bir doktor. Hande''den vicdanın ne kadar önemli olduğunu öğrendi, hastalarına vicdanıyla birlikte şifa dağıtıyor. Hande ise bir ögretmen. Çocuklara farklı olan şeyleri sevmeyi de ögretiyor. Bir kızı var adı, Hacer Menekşe. Hayatta en çok sevdiği iki şeye birini daha ekledi Hande.
LÜTFEN SEVGiNiZE ÖNYARGI KOYMAYIN.
HERŞEY SEVİNCEYE KADAR FARKLIDIR
SEVDİKTEN SONRA İSE SEVGİNİN DİLİ HEP AYNIDIR.
 
Üst