İslâmiyetten önceki şekil
Bu şeklin baş tarafından eksiklik vardır. Fakat ne kadar eksik olduğunu bilmiyoruz. Arkası şöyle devam ediyor:
......Yine günlerden bir gün Ay Kağanın gözü parlayıp yavruladı. Erkek çocuk doğurdu. Bu oğlanın yüzünün rengi gök idi. Ağızı ateş kızıl idi. Gözleri ala, saçları kara idiler. Güzel perilerden daha güzeldi. Bu oğlan anasının göğüsünden ağızı içip bundan sonra bir daha içmedi. Çiğ et, aş, şarap diledi. Dile gelmeye başladı. Kırk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadı. Ayağı öküz ayağı gibi,beli kurt beli gibi,omzu samur omuzu gibi,göğsü ayı göğsü gibi idi.
Gövdesinin bütünü tüptüylü idi. At sürüleri güdedururdu. Atlara binedururdu. Geyik,av avlayadururdu. Günlerden sonra,gecelerden sonra yiğit oldu. Bu çağda bu yerde bir ulu orman vardı. Birçok çaylar,ırmaklar vardı. Buraya gelen geyikler (dört ayaklı av hayvanları) çok çok , burada uçan kuşlar çok çok idi. Bu orman içinde büyük bir canavar vardı. Atları,insanları yerdi. Büyük,yaman bir hayvandı. Zahmet vererek halkı basardı. Oğuz Kağan birer, kahraman kişi idi. Bu canavarı avlamak diledi. Günlerden bir gün ava çıktı. Cıda ile,yay ve ok ile,kılıç ile,kalkan ile atlandı. Bir buğu (erkek geyik) aldı. Bu buğuyu söğüt çubuğu ile ağaca bağladı. Gitti. Bundan sonra ertesi gün oldu. Tan attığı çağda geldi. Gördü ki canavar buğuyu almış. Yine o ağacın dibinde durdu. Canavar gelip başı ile başına vurdu. Onu öldürdü. Kılıç ile başını kesti. Aldı,gitti. Yüne gelip gördü ki bir sungur canavarın içini yemketedir. Yay ile,ok ile sunguru öldürdü. Başını kesti. Ondan sonra dedi ki : 'Buğuyu yedi. Ayıyı yedi. Cıdam öldürdü. Demir olduğu için canavarı sungur yedi.' dedi. Yay,okum öldürdü. 'Bakır olduğu için' dedi. Gitti. Yine günlerden bir gün Oğuz Kapan bir yerde Tanrıya yalvarmakta idi. Karanlık oldu. Gökten bir ışık düştü. Güneşte,aydan daha parlaktı. Oğuz Kağan yürüdü. Gördü ki:' Bu ışığın arasında bır kız vardı. Onun başında ateşli ,ışıklı bir beni vardı. Altın kazık (Kutup yıldızı) gibi idi. Bu kız öyle güzeldi ki gülse Gök Tanrı (mavi gök) gülüyor,ağlasa Gök Tanrı ağlıyorduç Oğuz Kağan onu gördükte usu (aklı) kalmadı. Gitti. Sevdi,aldı. Onun ile yattı. Dileğini aldı. Kız gebe kaldı. Günlerden sonra,gecelerden sonra üç oğul doğurdu. Birincisine 'Gün'ad koydular. İkincisine 'Ay' adı koydular. Üçüncüsüne 'Yıldız' ad koydular. Yine bir gün Oğuz Kağan ava gitti. Bir göl arasında karşıdan bir ağaç gördü. Bu ağacın kovuğunda bir kız gördü. Onun saçı ırmak akışı gibi,onun dişi inci gibi idi. Öyle güzeldi ki yer yüzünün halkı onu görse 'ay,ay,ah,ah,ölüyoruz' diyip sütten kımız oladururlardı. Oğuz Kağan onu gördükte usu gitti. Yüreğine ateş düştü. Onu sevdi,aldı. Onun ile yattı. Dileğini aldı. Kız gebe kaldı. Günlerden sonra,gecelerden sonra üç oğul doğurdu. Birincisine 'Gök' ad koydular. İkincisine 'Dağ' ad koydular. Üçüncüsüne 'Deniz' ad koydular. Ondan sonra Oğuz kağan büyük toy (ziyafet) verdi. Halka yarlık gönderip .........(1) yarlıgayıp konuştular. Geldiler. Kırk masa,kırk sıra yaptırdı. Türlü aşlar,türlü şaraplar,tatlılar,kımızlar yediler,içtiler. Toydan sonra Oğuz Kağan beğlere,halka yarlık verdi ve dedi ki:
Ben sizlere oldum kağan;
Alalım yay ile kalkan.
Damga bize olsun buyan.
Gök kurt ise olsun uran (savaş parolası),
Demir cıdalar! Ol orman!
Avlakta yürüsün kulan (yabani eşek)
Hme de deniz,hem de muran (ırmak)
Güneş tuğ ol,gök kurıkan (çadır)
(1) Noktalarla gösterilen yerler aslında eksiktir.
Dedi. Yine ondan sonra Oğuz Kağan dört yana yarlık yolladı. Bildirgilik yazdı. Elçilerine verip gönderdi. İş bu bildirgilikte bildirmiş idi ki: ' Ben Uygurların Kağanı oluyorum ki yeryüzünün dört tarafının Kağanı olsam gerektir. Sizden itaat dilerim. Her kim benim ağzıma bakmazsa (buyruğumu dinlemezse) ceza çekip düşman tutarım. Hemen basıp astırıp yok olsun deyip öyle de yaparım ' dedi. Yine bu çağda sağ yanda Altın Kağan dene bir kağan vardı. İş bu Altın Kağan Oğuz Kağan'a elçi tayin edip gönderdi. Pek çok altın,gümüş yolladı. Pek çok kız,yakut taşı alıp,pek çok inciler gönderip Oğuz Kağana saygı iler verdi. İtaat etti. Yahşı hediyelerle dostluk kıldı. Onunla dost oldu. Sol yanda Urum denen bir Kağan vardı. İş bu Urum Kağan, Oğuz Kağanın yarlığını dinlemezdi. Yanına varmazdı. Ben bu sözü tutmayacağım deyip yarlığa bakmadı,Oğuz Kağan kızıp onun üstüne atla yürümek diledi. Çeri ile atlanıp tuğlarını tutup gitti. Kırk günden sonra Muz Tağ (Buz Dağ) denen dağın ayağına geldi. Çadırını kurdurdu. Rahat olup uyuyakaldı. Tan attıktan sonra Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü,gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. O kurt Oğuz Kağana söz söyleyip durdu ve dedi ki: 'Ey,ey Oğuz!Urum üstüne atlanı oluyorsun. Ey,ey Oğuz' Önünde ben yürüyeceğim' dedi. Yine ondan sonra Oğuz Kağan çadırı dürdürdü. Gitti, gördü ki: Çerinin önlerindeki gök yeleli bu büyük erkek kurt yürümektedir. O kurtun ardına düşüp yürümekte idiler. Bir nice günlerden sonra gök tüylü,gök yeleli bu büyük erkek kurt durdu. Oğuz dahi çeri ile durup durdu. Burada İtil Müren denen bir deniz vardı. İtil Mürenün kıyısında bir kara dağın önünde savaş tutuldu. Ok ile, cıda ile ,kılıç ile vuruştular. Çerilerin arasında savaş pek çok,halkın gönlünde kaygu pek çok oldu. Tutuşma,vuruşma öyle yaman oldu ki iti Mürenin suyu kıpkızıl damar gibi oldu. Oğuz Kağan üstün geldi. Urum Kağan kaçtı. Oğuz Kağan,Urum Kağanın kağanlığını aldı. Halkını aldı. Ordusuna çok büyük ölü (cansız) mal,pek çok diri mal ganimet düştü. Urum Kağanın bir karındaşı vardı. Uruz beğ denirdi. O Uruz beğ oğlunu dağ başında, derin ırmak arasında güzel,sarp bir şehre yolladı ve dedi ki : 'Şeheri korumak gerektir. Sen de vuruşlardan sonra şehri bize saklayıp gel' dedi. Oğuz Kağan o şehre doğru atlandı. Uruz beğin oğlu ona çok altın,gümüş gönderdi ve dedi ki : ' Ey benim kağanımsın' Bana babam bu şehri vermiştir' ve dedi ki: ' Şehri korumak gerektir. Sen de vuruşlardan sonra şehri bana saklayıp gel,dedi Babam sana kızdı ve benim suçum olur mu? Senden yarlık,buyruk alıyorum. Bizim kutumuz senin kutun olmuş,bizim uruğumuz (tohumumuz) olmuştır. Tanrı sana yer verip buyurmuştur. Ben sana başımı ve kutumu veriyorum.' Vergi verip dostluktan çıkmam.' dedi. Oğuz Kağan yüğüdün sözünü yahşı gördü. Sevindi güldü ve dedi ki: 'Bana çok altın yolaldın. Şehri iyi sakla' dedi. Onun için onu aklap ad koydu. Dostluk kıldı. Yine çeri ile Oğuz Kağan İtil dene ırmağa geldi. İtil denen büyük bir ırmaktır. Oğuz Kağan onu gördüve dedi ki : 'İtilin suyundan nasıl geçeceğiz'dedi. Orduda bir iyi beğ vardı. Onun adı Uluğ Ordu Beğ idi. Uslı (akıllı) .... Bir erdi. Gördü ki bu yerde pek çok dallar,pek çok ağaçlar var. O ağaçları kesti. Ağaçlar yattı,geçti,Oğuz Kağan sevindi,güldü ve dedi ki: 'Ey ey,sen burada beğ ol. Sana Kıpçak densin. Beğ ol'dedi. Tan attıkta Oğuz Kağan bir aygıra binerdi. O aygırı pek çok severdi. Yolda aygır gözden yitip gitti. Burada ulu bir dağ vardı. Een üstte don ve buz vardır. Onun başı soğuktan apaktır. Onun için adı Buz Dağdır. Oğuz Kağanın atı Buz Dağın içinde kaçıp gitti. Oğuz Kağan bundan çok eziyet ve sıkıntı çekti. Orduda bir büyük kahramana beğ vardı. Hiç birşeyden korkmazdı. Yürümeye,soğuya dayanıklı bir erdi. İşte o beğ dağlara girdi,yürüdü. Dokuz günden sonra Oğuz Kağan'a aygırı getirdi. Buz dağlarda çok soğuk olduğundan o beğ karla sarınmıştı. Apak idi. Oğuz Kağan sevinçle güldü. Dedi ki:' Ey,sen burada beğlere baş ol,Karluk sana ebedi yen ad olsun' dedi. Çok mücevher bağışladı. İleri gitti. Yine yolda büyük bir ev gördü. Bu evin damı altından idi. Pencereleri dahi gümüşten,çatıları demirden idiler. Kapalı idi. Açgıç (anahtar) yoktu. Çeride bir iyi,becerikli er vardı. Onun adı Tümürtü Kağul idi. Ona yarlık kıldı ki: ' Sen burada kal,aç! Kalıp açtıktan sonra orduya gel' dedi. Bundan dolayı ona Kalaç ad koydu. İleri gitti. Yine bir gün gök tüylü,gök yeleli erkek kurt yürümeyip durdu. Oğuz Kağan dahi durdu. Çadır kurdu. Tarlasız bir yazı (Ova) yer idi. Buraya Çürçet derlerdi. Büyük bir yurt ve halk idi. At sürüleri çok;öküz,buzağıları çok;altın,gümüşleri çok;mücevherleri çok idiler. Burada Çürçet Kağanı,halkı Oğuz Kağana karşı geldiler. Vuruş,dokuş başladı. Oklarla,kılıçlarla vuruştular. Oğuz Kağan üstün geldi. Çürçet kağanı bastı. Öldürdü. Başını kesti. Çürçet halkını kendi ağzına bakındırdı. (kendine tâbi etti). Vuruştan sonra Oğuz Kağanın çerisine,nökerlerine,halkına o kadar büyük mal düştü ki yüklemekle,getirmekte at,katır,öküz azlık oldu. Burada Oğuz Kağanın çerisinde uslu (akıllı),iyi bir becerikli kişi vardı. Onun adı Barmaklığ Çosun Billiğ idi. Bu becerikli,bir kağnı yaptı. Kağnı üstüne malları koydu. Kağnının başına hayvanları koydu. Çektiler,gittiler. Nökerlerin halkın hepsi bunu gördüler. Şaştılar. Kağnılar dahi yaptılar. Bunlar yürümekte iken kanga kanga diye ses veredurdururlardı. Güldü ve dedi ki : ' Kanga kanga ile cansızı canlı yürütsün.Kangaluk (kanklı) sana ad olacak. Bunu kanga belli etsin' dedi,gitti. Ondan sonra yine bu gök tüylü,gök yeleli erkek kurt ile Sındu (Sind?) Tangut ve Şagam )Sam?) tarafından atlanıp gitti. Çok vuruştan,çok dokuştan sonra oraları aldı. Kendi yurduna ekledi. Yendi. Bastı. Yine dışarı kalmasın,belli olsun ki cenup tarafında Barkan denen bir yer vardır. Ulu varlıklı bir yurttur. Çok sıcak bir yerdir. Buranın çok geyikleri (dört ayaklı av hayvanları) çok kuşları vardır. Altını çok,gümüşü çok,mücevherleri çoktur. Halkının yüzü kapkaradır. İşte bu yerin kağanı Masar denen bir kağandı. Oğuz Kağan onu yendi. Yurdunu aldı. Gitti. Onun dostları çok kaygu buldular. Oğuz Kağan üstün geldi. Sayısız nesneler,at sürüleri aldı. Yurduna,evine indi,gitti. Yine dışarı kalmasın ki,belli olsun ki Oğuz Kağanın yanında ak sakallı,bez saçlı,uzun akıllı bir kart kişi vardı. Anlayışlı,doğru bir erdi. Tüşimel (nazır ,vekil) idi. Onun adı Uluğ Türk idi. Günlerden bir gün uykuda bir altın yay gördü ve üç gümüş ok gördü. Bu altın yay gün doğusundan tâ gün batısınacak uzanmamıştı. Bu üç gümüş ok şimale gidiyordu. Uykudan sonra düşte gördüğünü Oğuz Kağana bildirdi ve dedi ki: 'Ey Kağanım! Sana hayat hayırlı olsun! Ey Kağanım sana ömür hayırlı olsun! Gök Tanrı düşümde verdiğini getirsin. Dilediği yeri uruğuna verdirsin.' dedi. Oğuz Kağan,Uluğ Türkün sözünü yahşı gördü. Öğüdünü diledi. Öğüdüne göre kıldı. Ondan sonra ertesi gün oldukta ağaları (büyük kardeşler) ,inileri (küçük kardeşleri) buyruk verip getirdi ve dedi ki: 'Ey ! Benin gönlüm av diliyor. Kocamış olduğumdan benim cesaretim yoktur. Gün,Ay,Yıldız doğu tarafına siz varın. Gök,Dağ,Deniz batı tarafına siz varın' dedi. Ondan sonra üçü doğu tarafına vardılar ve üçü batı tarafına vardılar. Gün,Ay,Yıldız çok geyikler (dört ayaklı av hayvanları) ,çok kuşlar avladıktan sonra yolda bir altın yay buldular. Aldılar. Atalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi. Güldü ve yayı üç parça etti ve dedi ki:'Ey ağalar (büyük kardeşler) ! Yay sizin olsun. Yay gibi okları göğecek atın' dedi. Yine ondan sonra Gök,Dğ,Deniz çok (dört ayaklı av hayvanları),çok kuşlar avladıktan sonra yolda üç gümüş ok buldular. Aldılar. Atalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi. Güldü ve okları üçüne üleştirdi ve dedi ki: 'Ey iniler (küçük kardeşler)! Oklar sizin olsun. Yay oku attı. Siz oklar gibi olun'dedi. Yine ondan sonra Oğuz Kağan ulu kurultayı çağırdı. Nökerlerini,halkını buyruk verip çağırdı. Gelip meşveret edip oturdular. Oğuz Kağan büyük ordu ................(1) sağ yanda kırk kulaçlık ağaç (direk) diktirdi. Onun başına bir altın tavuk koydu. Ayağına bir ak koyun bağladı. Sol yanına kırk kulaçlık ağaç (direk) diktirdi. Onun başına bir gümüş tavuk koydu. Ayağına bir kara koyunu bağladı. Sağ yanda Boz Oklar oturdu. Sol yanda Üç Oklar oturdu. Kırk gün,kırk gece yediler,içtiler. Sevinç buldular. Ondan sonra Oğuz Kağan oğullarına yurdunu üleştirip verdi ve dedi ki :'Ey oğullar! Ben çok yaşadım. Çok savaşlar gördüm. Cıda ile çok ok attım. Aygır ile çok yürüdüm. Düşmanları ağlattım. Dostlarımı güldürdüm. Gök Tanrıya borcunu gördüm. Sizlere de yurdumu veriyorum' dedi.
Kun - Oğuz destanının,yukarıya aldığımız,islâmiyetten önceki şekli aşağı yukarı 13'üncü asırda,müslüman olmayan Türkler arasında kağıda geçirilmiştir. Fakat bu da herhalde bu destanın es eski şekli değildir. İçinde Urum Kağan adı altında Rumlardan yani Romalılardan bahsolunması,keza Uruz ve Saklap adı ile Rus ve İslavların zikredilmesi bu destan parçasının dahi epeyce değişikliklere uğradığını gösteriyor. Bununla berbaer şimdi göstereceğimiz islâmiyetten sonraki şekle bakılırsa daha az bozulmuştur. Bilhassa boz kurtun orduya rehberlik etmesi ve gökten mavi ışığın inmesi gibi motifleri taşıması bakımından bu destan,aslına oldukça yakın sayılabilir.