Hz. Muhammed (s.a.v.)

İl_Bilge_Katun

Dost Üyeler
Katılım
5 Nis 2009
Mesajlar
175
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hz. Muhammed (s.a.v.)


Hz Muhammed Hicret’ten 52 yıl önce (Milâdi 570), Rebiülevvel ayının 17 gününde Mekke şehrinde dünyaya gelmişlerdir Babası, Hz Abdullah daha Hz Muhammed dünyaya gelmeden, 25 yaşlarında vefât etmiştir Annesi, Hz Âmine’yi ise 6 yaşında iken kaybetmiştir Küçük yaşta babasını ve annesini kaybeden Hz Muhammed’i, dedesi Abdülmuttâlib himayesine aldı ve o zamana kadar kimseye verilmemiş olan Muhammed adını kendisine verdi O da bir yıl sonra vefât edince, Hz Muhammed’i amcalarından, Hz Ali’nin babası Hz Ebû Tâlib yanına alıp büyütmüştür Hz Muhammed Mekke’nin en büyük ailesi olan Hâşimiler’dendi

Peygamberler, Peygamber olarak dünyaya gelirler ve o vazife için yaratılmışlardır Peygamberlik gibi ağır bir emaneti yüklenmek için bir hazırlık devresi geçirirler, sonunda ilâhi vahye mazhar olurlar ve insanlara ilâhi emirleri tebliğe başlarlar

Hz Muhammed’in hayatı, Peygamberliğini açıklamaya emir alıncaya kadar; sade, temiz, çok dürüst ve yaşayışı da insanlığa örnek bir yaşayış idi

Hz Muhammed genç yaşlarında iken bütün Hicâz’da, daha Peygamberlik gelmeden önce, huylarının güzelliği ve her hususta emin oluşları dolayısıyla, Araplar tarafından “Muhammed’ül Emin” diye anılmaya başlanmıştı Babasından mal, mülk, bir şey kalmadığı için bir hayli fakirdi; yalnız çok soylu bir aileden olduğu için çok itibar görürdü


Hz Hatice ile Evlenmesi

Kureyş hanımlarından olan HzHatice ticaretle uğraşmakta idi Çok zengin ve dul olduğundan, mallarını idare etmesi, ticaretini sürdürmesi için emin bir kişi olarak gördüğü HzMuhammed’i kendisine yardımcı seçti Daha sonra HzMuhammed ile HzHatice evlendiler Evlendiklerinde HzMuhammed 25, HzHatice ise 38 veya 40 yaşlarında idi HzMuhammed’in, HzHatice’den iki erkek, dört kız çocuğu olmuşturBütün evlâtları kendi zamanında âhiret dünyasına göç etti Hayatta kalan tek evlâtları HzFâtıma ise HzMuhammed’in, Peygamberlikleri zamanında Hicret’ten 11 yıl önce dünyaya gelmiştir

HzMuhammed’in soyu çok sevdiği kızı “Ehl-i Beyt”ten olan HzFâtıma’dan yürümüştür HzFâtıma’dan da, HzPeygamber’in çok sevdikleri “Ehl-i Beyt”ten olan torunları HzHasan ile HzHüseyin dünyaya gelmişlerdir


İlk Vahy’in Gelişi

HzMuhammed ilk vahy’in gelişini şöyle anlatıyorlardı:

“Hirâ dağında, adımın çağrıldığını duyardım; fakat çağıranı göremezdim Derken bir gün melek göründü bana; kucakladı beni, göğsüne bastırdı, sıktı ve «Oku» dedi Ben okumak bilmem dedim Tekrar sıktı «Oku» dedi Aynı sözü söyledim Yine sıktı «Oku»” dedi Ve Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetlerini okudu:

“(1) Oku Rabbinin adıyla ki bütün mahlûkatı yarattı, (2) İnsanı da bir parça kan pıhtısından var etti; (3) Oku ve Rabbin, pek büyük bir kerem sâhibidir, (4) Öyle bir Rab ki kalemle öğretmiştir, (5) İnsana bilmediğini belletmiştir (öğretmiştir)” (Alâk 1-5 âyetler)

Bu âyetler HzMuhammed’e ilk inen sûrenin ilk beş âyetidirHzMuhammed’e, Allah tarafından ilk vahiy Ramazan ayında nâzil olmuştur

“Ramazan ayı ki onda Kur’ân inzal olunmuştur Kur’ân nas için aynı hidâyettir; doğru yola ***üren, hak ile bâtıl arasını ayıran açık delillerdir” (Bakara 185 âyet)

Kur’ân-ı Kerîm, HzPeygamber ebedî âleme göçene kadar 23 yılda tamamlanmıştır Nâzil olan bütün âyetler, Allah tarafından zaman zaman vahiy edilmiştir

Kur’ân-ı Kerîm’de; kulun, yani Peygamber’in Allah ile ancak vahiy yoluyla konuşabileceği anlatılmaktadır Bu konudaki âyetler de şunlardır:

“Vahiyle veya perde ardından olması veya bir elçi gönderip ona kendi izniyle dilediği şeyi vahiy etmesi suretlerinden başka hiçbir suretle Allah’ın konuşması hiçbir insana müyesser olmaz Çünkü O yücedir, işinde hakimdir” (Şûra 51 âyet)

“(192) Kur’ân şüphesiz Rabbelâleminin indirmesidir (193-194-195) Sen Tanrı azâbıyla korkutanlardan olasın diye onu «ruh-i emin» açık olan Arap diliyle indirmiştir” (Şuarâ 192-195 âyetler)

“ (16) (Ey Muhammed)! Vahiy bitmesin diye acele almak için dilini kımıldatma (17) Çünkü onu kalbinde toplamak ve lisanında kıraatini sabit kılmak bize aittir (18) Sana Kur’ân-ı Kerîm’i kıraat eylediğimizde sen onun kıraatine tâbi ol (19) Onu izah ve beyân yine bize düşer” (Kıyâmet 16-19 âyetler)


Peygamber Oluşu

HzMuhammed 40 yaşlarında iken (Milâdi 610), yine Hirâ dağındaki mağarada halvette bulunuyordu Bu sefer Allah tarafından, kendisini doğrudan doğruya Peygamberlik görevine çağıran, Kur’ân-ı Kerîm’in Müddesir Sûresi’nin 1-7 âyetleri nâzil oldu

“(1) Ey örtüsüne bürünmüş Peygamber! (2) Kalk azapla korkut (3) Rabbini büyüklükle an, (4) Elbiseni temiz tut (5) Azâba bais olan şeyleri bırak (6) Çok istemek üzere bir şey verme (7) Rabbin için her şeye katlan”

Gelen bu “vahiy”den sonra artık “vahiy”lerin arkası kesilmedi Sürekli ve zamana bağlı olarak “vahiy” gelmeye başladı HzMuhammed’in, Peygamberlik hayatı iki devreye ayrılır Birinci devre Peygamberliğinin başlangıcından Medine’ye Hicret’ine kadar geçen 13 yıllık dönemdir (Milâdi 610-622) İkinci devre ise HzPeygamber’in Hicret’ten, Hak’ka vuslat edinceye kadar geçen 10 yıllık dönemdir (Milâdi 622-632)

HzMuhammed halkı İslâmiyete davete başladığında, erkeklerden ilk olarak HzAli, kadınlardan da HzMuhammed’in eşi HzHatice Müslüman olmuş; ona inanmışlar, uymuşlar ve ezeli îmanlarını izhâr etmişlerdir Belli bir süre sonra da HzMuhammed; önce akrabalarını, ardından Safa Tepesine çıkarak tüm Mekke halkını, Allah’tan gelen emir gereğince açıktan açığa, Müslüman olmaya çağırmaya başladı


Kardeşi, Veziri, Vasîysi, Halîfesi

Kur'ân-ı Kerim'in Şuarâ Sûresi’nin 214-216 âyetleri:

“(214) Pek yakın kavim ve kabileni (akrabalarını) Allah azâbıyla korkut (215) Sana tâbi olan mü’minlere kanadını alçak tut (Onlara karşı yumuşak davran, lûtufla muamele et) (216) Kavim ve kabilen sana karşı gelirlerse «-Ben sizin işlediklerinizden vâresteyim» dersin”

Bu âyetler nâzil olunca HzMuhammed, HzHatice’ye yemek hazırlatmış ve HzAli’ye de; “Hâşim oğulları soyundan olanları çağırmasını” emir buyurmuşlardı

Yemekten sonra HzMuhammed:

“Ben bütün insanlara, Tanrı elçisi olarak gönderildim Ulu ve yüce Allah, mensub olduğum boydan, bana en yakın olanları korkutmamı buyurdu Allah’tan başka yoktur tapacak demezseniz, sizi azâbından kurtaramam” buyurdular Amcası Ebû Leheb; “Bizi bunun için mi çağırdın” dedi ve yakışmayacak sözler söyledi Gelenler de dağılıp gittiler

HzMuhammed, Hâşim oğullarını bir kere daha çağırdı Yedirdi, içirdi Sonra; “Ey Hâşim oğulları” dedi “Bana itâat edin, yeryüzüne hâkim olun İçinizden kim bana yardım eder, bu işte beni kuvvetlendirirse kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra halîfem olur” buyurdu İçlerinden hiçbiri cevap vermedi Genç yaşta olan HzAli ayağa kalkıp; “Ey Tanrı elçisi! Bu işte ben sana yardım edeceğim” dedi HzMuhammed; “Otur” buyurdu ve sözünü bir kere daha tekrarladı Yine HzAli’den başka cevap veren çıkmadı Üçüncü defasında HzPeygamber, HzAli’ye; “Otur” buyurdular ve HzAli’ye hitaben; “Artık kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra halîfem sensin” demişler ve toplantıda bulunan Hâşim oğullarına “Ali’ye itâat edin” buyurmuşlardır

HzMuhammed’in getirmiş olduğu yeni din, Mekke’de büyük muhalefetle karşılaştı Bilhassa Kureyş’in ileri gelenleri, HzPeygamber’in halkı İslâm’a davetine, şiddetle karşı çıktılar Çünkü İslâmiyet puta taparlığı kaldırıyor, insan hakları üzerine birçok yenilikler getiriyordu Bu durumda, HzMuhammed davetlerini bir müddet gizli tutmak zorunda kalmıştır

Bu dönemde İslâm dînini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu, üst düzeyden mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, onlarda bir müddet dinlerini gizlemek zorunda kalmışlardır

Az zamanda yeni dinin müminleri çoğaldı Bunlara “Tanrı’ya teslim olan” anlamına gelen “İslâm” denildi İlk Müslümanlar çok ağır hakaretler, işkenceler gördükleri halde, îmanlarından, inançlarından asla dönmediler, kendilerine ve yakınlarına yapılan işkencelere tahammül ettiler

HzMuhammed’in halkı Müslüman olmaya çağırışı, bulundukları mevki ve ellerindeki güçleri yitirebilecekleri kaygısıyla, Mekkeli müşrikleri (inkârcıları-inanmayanları) tedirgin etti Kâ’be’den putlarının kaldırılmasının, ticaretlerini engelleyeceği ve bir takım alışkanlıklarına son verileceği için büyük bir tepki gösterdiler

Bu ortamda Arabistan diyarı görülmemiş bir ahlâksızlık ve cehâlet içindeydi Onun için HzMuhammed’den önceki Arap tarihine “Cahiliye devri” denir HzMuhammed’e kadar Hak dîni Hıristiyanlıktı Ancak Hıristiyanlık dîni, Tanrı görüşüyle de, hukuk sistemiyle de, artık insanlığın ihtiyacını gerektiği gibi karşılayamıyorduMüslümanlık, bütün Peygamberleri Allah tarafından gönderilmiş elçiler olarak kabul ediyordu

Bu yıllarda İslâmiyet’i kabul eden, kimsesiz ve yoksul olan Müslümanlara; müşriklerin, inkârcıların yaptıkları cefâlar, eziyetler gittikçe artmaktaydı HzMuhammed’in, İslâmiyet’e davete başladıklarının 10 yılında (Milâdi 620) o yılın Ramazan ayında, üç gün arayla amcası HzEbû Tâlib ile vefâlı eşi HzHatice vefât ettiler Müslümanlar o yıla “Hüzün Yılı” adını verdiler
 

İl_Bilge_Katun

Dost Üyeler
Katılım
5 Nis 2009
Mesajlar
175
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.v.)

Hz. Muhammed (s.a.v)

HZ. MUHAMMED'İN HAYATI
*** Hz. Muhammed 571 yılında Mekke şehrinde dünyaya geldi. Babasının adı ABDULLAH, annesinin adı AMİNE dir. Hz. Muhammed küçük yaşta önce babasını daha sonra da annesini kaybetti. Önce dedesi ABDÜLMUTTALİB, o da ölünce amcası EBU TALİB in yanında kaldı. Amcası ile beraber ticaretle uğraştı. Küçük yaşından itibaren çevresinde doğruluğu, güvenirliliği ile ün kazandı. Kendisi çevresindeki insanlar gibi putlara hiç ilgi duymuyor, sık sık HİRA dağına çıkıp yalnız kalıyordu.
*** Yine böyle bir zamanda Hira mağrasında düşünceler içerisinde iken vahiy meleği Cebrail ilk vahyi getirdi. (Yaradan Rabbi!nin adı ile oku!-Alak Süresi). Bu şekilde Hz.Muhammed'in peygamberlik süreci başlamış oldu. Hz. Muhammed'e ilk inananlar Hz.Hatice, Hz.Ali, Hz.Ebu Bekir, ve Hz. Zeyd oldu. Ancak yeni gelen din (İslam) Mekkeliler tarafından hiç hoş karşılanmadı. Çünkü İslam dini kendi dinleri putperestlik ile hiç benzeşmiyordu. Atalarının dinine büyük bir bağlılık duyan Araplar Hz.Muhammed'e ve yeni dine şiddetle karşı geldiler. Bu karşı gelme zamanla Müslümanlara karşı şiddete dönüştü. Bunun üzerine Hz.Muhammed Müslümanlara hicret (göç) emrini verdi. 615 yılında Müslümanlar önce Habeşistan'a baskılar artınca da 622 yılında Mekke'yi terk ederek Medine şehrine hicret (göç) ettiler. Hicret 'ten sonra Medine İslamiyet'in merkezi durumuna geldi
Hz.Muhammed'in Ahsa Valisi El-Münzire gönderdiği mektup
BEDİR SAVAŞI (624)
Nedeni: Mekkelilere ait bir ticaret kervanı Müslümanlarca ele geçirilmek istenmişti. Bu şekilde Müslümanların Hicret esnasında Mekke'de bıraktıkları malların karşılığı alınacaktı. Bu durum iki tarafı karşı karşıya getirdi.
Sonuçları:
1.Bedir savaşı Müslümanların kazandığı ilk askeri zaferdir.
2.Müslümanların kendilerine olan güvenleri artmıştır.
3.Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçmiştir.
4.Mekkeli esirlerden okuma-yazma bilenler 10 Müslüman'a okuma-yazma öğretme karşılığında serbest bırakıldılar.

*** UHUD SAVAŞI (625)
Nedenleri:
1.Mekkelilerin Bedir savaşının intikamını alma istekleri.
Mekkelilerin Medine şehrine doğru gelmeleri üzerine iki taraf Uhud dağı eteklerinde karşı karşıya geldiler. Savaşın başlangıcında Müslümanlar üstün iken Peygamber tarafından görevlendirilen okçuların yerlerini terk etmeleri savaşın kaybedilmesine yol açmıştır.
Sonuçları:
1.Mekkeliler savaştan galip gelmelerine rağmen kesin bir sonuç elde edemediler.
2.Okçuların yerlerini terk etmeleri savaşın kaybedilmesine yol açmıştı. Bu durum Peygamberin emirlerine uymanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

*** HENDEK SAVAŞI(627)
Nedenleri:
1.Uhud savaşından sonra Medine 'den çıkarılan Yahudilerin Mekkelileri sürekli kışkırtmaları.
2.Mekkelilerin Müslümanlara kesin bir darbe vurma istekleri.
Kalabalık bir ordu ile harekete geçen Mekkelilere karşı Medine şehrinin savunulmasına karar verildi. Salman-ı Farisi adında bir İranlı Müslüman'ın önerisi ile şehrin etrafına hendekler kazıldı. Mekkeliler bu hendekleri aşamadılar ve bir sonuç alamadan geri döndüler.
Sonuçları.
1.Bu savaş Mekkelilerin Müslümanlar üzerine yaptıkları son saldırı olmuştur. Bundan sonra Müslümanlar saldırı, Mekkeliler savunma konumuna geçmiştir.
2.Medine çevresindeki bir çok Arap kabilesi Müslüman olmuştur.

*** HUDEYBİYE BARIŞI(628)
628 yılında Müslümanlar Mekke'de bulunan Kabe'yi ziyaret etmek istediler.Mekkeliler bu durum karşısında tedirgin oldular ve ziyarete izin vermek istemediler. Bunu üzerine taraflar arasında Hudeybiye Antlaşması imzalandı.
1.Her iki taraf istedikleri kabileler ile ittifak yapabilecekler. Ancak askeri yardım yapmayacaklardı.
2.Müslümanlar o yıl Kabe'yi ziyaret etmeyecekler,ertesi yıl ziyaret yapacaklar.
3.Müslüman olan Mekkeli gençler ailesinin izni olmadan Medine'ye alınmayacak, Mekke'ye sığınanlar ise geri verilmeyecekti.
4.Barış on yıl süre ile geçerli olacaktı.
ÖNEMİ: Bu antlaşma ile Mekkeliler Müslümanları hukuken tanımış oldular.

*** HAYBER'İN FETHİ (629)
Hayber'de yaşayan Yahudiler Müslümanlar aleyhine işler yapıyorlar, İslam'ı kötülüyorlardı. Bunun üzerine Buranın fethine karar verildi. Hayber kalesi Yahudilerden alındı.
ÖNEMİ : Hayber'in fethi ile Şam ticaret yolunun kontrolü Müslümanların eline geçmiş ve güvenliği sağlanmıştır.

*** MUTE SAVAŞI (629)
Müslümanlar ile Bizanslılar arasında yapılan ilk savaştır. Çok kalabalık olan Bizans ordusu karşısında Müslümanlar bir sonuç elde edemediler.

*** MEKKE'NİN FETHİ (630)
Mekkelilerin Hudeybiye Barışını bozmaları üzerine Mekke'nin fethine karar verildi. Mekke şehri hiçbir karşı koyma görmeden kısa sürede ele geçirildi. Mekke'nin fethi ile Arap yarımadasının tamamı kısa sürede Müslümanların kontrolüne girdi.

*** HUNEYN SAVAŞI (631)
Mekke'nin fethinden sonra İslam'ı benimsemeyen Arap kabileleri Mekke'nin dışında toplandılar. Müslümanlar ve Putperest Arap kabileleri arasında yapılan bu savaşı Müslümanlar kazandı ve ardından Ta'if şehri de kuşatıldı ancak alınamadı. Bir süre sonra Ta'if halkı kendi istekleri ile Müslüman oldular.

*** TEBÜK SEFERİ (631)
Bizans İmparatoru Heraklius'un büyük bir ordu ile Arabistan'a geldiği haberi üzerine Hz. Muhammed Tebük' e doğru sefere çıktı. Ancak haberin doğru olmadığı anlaşıldı. Tebük Seferi Hz. Muhammed'in son seferi olmuştur.

Hz.Muhammed son bir kez Mekke'de kalabalık bir Müslüman kitlesine VEDA HUTBESİNİ söyledi. 632 yılında Medine'de vefat etti. Hz.Muhammed vefat ettiği yere gömüldü. Medine şehrindeki peygamberimizin bu mezarına "Ravza-i Mutahhare" denir.
 

İl_Bilge_Katun

Dost Üyeler
Katılım
5 Nis 2009
Mesajlar
175
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.v.)

Hz. Muhammed'in Peygamberliği ve Mekke Dönemi

Böylece kendisine verilecek ilahî risalet görevini üstlenebilecek bir seviye ve vasata geldiği bir sırada, kırk yaşında iken yine böyle bir uzlet anında Hıra mağarasında, Cenab-ı Hakk'ın peygamberlere vahiy getirmekle görevli meleği Cebrail (a.s), O'na ilk vahyi, Alak Suresi'nin ilk beş ayetini getirdi. Artık Allah'ın Rasülü, insanları hak din olan İslam'a çağırmakla görevli idi. O, bu görevine ailesi halkından ve hak davaya gönül verebilecek yakın arkadaşlarından, gerçeği kabul edebilecek kabiliyetde olan, fıtratı bozulmamış, düşünme istidadı körelmemiş kişilerden başladı, ilk önce O'nu sevgili eşi Hz. Hatice tasdik etti. Erkeklerden Hz. Ebubekir, çocuklardan Hz. Ali, azadlı kölelerden Zeyd b. Harise kendisine ilk iman eden kimselerdi. Ardından Hz. Ebübekir'in de aracılığıyla Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. el-Avvam, Talha b. Ubeydullah, Sa'd b. Ebî Vakkas, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Sa'id b. Zeyd, Abdullah b. Mes'ud gibi şahsiyetler müslüman oldular. Hz. Peygamber ilk üç yıl davetini gizli sürdürdü. Yalnız bu gizlilik, İslam'ın esasları ve prensipleri açısından değildi. İslam, sır perdeleri arkasında, gizli saklı, esrarengiz ve gizemli, anlaşılmaz bir takım düşünceler ve doktrinler ihtiva eden bir din değildi. Onun esasları gayet açık, net, anlaşılır, sade, arı duru olup akıl ve mantığa da uygun idi. Aynı şekilde bu gizlilik, İslam'ın sadece belli bir zümreye has bir grup dini oluşundan da değildi. Aksine İslamiyet cihanşümul bir din olup bütün bir beşeriyetin hidayet ve saadetini hedeflemişti. Ancak Hz. Peygamber'in ilk üç yıl davetini gizli sürdürmesi, çevredeki insanların İslam'a karşı takındıkları düşmanca tavırdan, inanç ve ibadet hürriyeti tanımayacak kadar insafsız ve bağnaz oluşlarından kaynaklanıyordu. Müslüman olanların mallarına ve canlarına bir zarar gelmemesi, filizlenmekte olan İslam davasına acımasız bir balta vurulmaması açısından gizli davete gerek duyulmuştu. Bu safhada Hz. Peygamber faaliyetini genellikle davet merkezi edindiği Daru'l-Erkam'dan yürütmüştür. Burası ilk iman edenlerden el-Erkam b. Ebi'l-Erkam'ın Kabe karşısında Safatepesi yamaçlarındaki evi idi. İlk müslümanlardan bir çoğu islam'ı burada kabul etmişler, Hz. Peygamber'in eğitimine burada mazhar olarak İslam'ın eşsiz esaslarını ruhlarınaa ve hayatlarına burada nakşetmişlerdi. Hz. Peygamber burada İslam davasına gönül bağlayarak mallarını ve canlarını bu hak dava uğrunda fedadan çekinmeyen sadık, vefalı ve ihlaslı bir kadroyu oluşturmakla meşgüldü. O, biliyordu ki böyle bir kadro olmaksızın İslam davasının ortaya çıkıp yayılması mümkün değildir. Bu bakımdan Hz. Peygamber'in bu devredeki icraatı ashabını birbirine kenetlendirmiş ve aralarında mükemmel bir bağlılık oluşturmuştu.

İşte Hz. Peygamber İslam davası etrafında böyle bir kadro oluşturduktan sonra peygamberliğin dördüncü yılından itibaren İslam'ı açık açık tebliğ etmeye başladı. Kureyş müşriklerinin İslam'ı engellemek için başvurdukları çok çeşitli çareler, Hz. Peygamber'e ve İslama samimiyetle bağlı kadro elemanlarına engel olamıyordu. Bu arada Mekke müşrikleri özellikle korunmasız müslümanlara insaf ve vicdana sığmayan eziyet ve işkencelerde bulundular. Bu işkenceler karşısında Hz. Peygamber, isteyen müslümanların Habeşistan'a gidebileceklerini belirtip hicret izni verince, nübüvvetin beş ve altıncı yıllarında müslümanlardan birer grup l. ve II. Habeş hicretlerini gerçekleştirdiler. Mekkeli müslümanların böylece Mekke haricine İslam'ı taşımaları, müşriklerin hınç ve kinini artırmıştı. Ama Cenab-ı Hakk'ın yardım ve inayeti sebebiyledir ki İslam'a gösterilen bu düşmanlıklar bile hak dinin yayılmasına yardımcı oluyordu. Mesela azılı müşriklerden Ebû Cehil'in bizzat Hz. Peygamber'e yaptığı sözlü ve fiili bir sataşma, Kureyş arasında şahsiyeti ve kuvvetiyle büyük bir itibara sahip olan Hz. Hamza'nın müslüman olmasını sağladı. Ardından Mekke idare meclisi Daru'n-Nedve'de alınan Hz. Peygamber'i öldürme kararını uygulamak için harekete geçen güçlü şahsiyet Ömer b. el-Hattab, Hz. Peygamber'i öldürmek üzere O'nu ararken aslında ayakları onu hidayete sevkediyor ve Ömer'in gücü islam saflarına yeni bir heyecan ve şevk katıyordu. Arka arkaya Hz. Hamza'nın ve Hz. Ömer'in müslüman olmaları, Kureyş müşriklerinin gözünü bir süre yıldırmış, artık müstümanlara dokunamaz olmuşlardı. İşte bunu izleyen günlerde Habeş muhacirlerinden bir kısmı Mekke'ye geri döndü. Ancak bu sırada müşrikler yeniden şiddete başlayıp, cehalet ve bağnazlıkla bağlandıkları ata dinlerini, zulme dayalı olduğu için İslam'ın ortadan kaldıracağı şahsî çıkar ve menfaatlerini, batıl tahakküm ve zorbalıklarını kurtarabilmek için akıl almaz çarelere başvurmuşlardı. Bu türden olmak üzere hem müslümanlar, hem de müslümanları koruyan Haşimoğulları, peygamberliğin yedinci senesi île onuncu senesi arasında tam üç yıl devam eden bir boykot ve muhasaraya maruz kaldılar. Mekkeliler ne müslümanlarla, ne de onları koruyan Haşimoğulları ile hiç bir münasebette bulunmayacaklarına, her türlü ilişkiyi keseceklerine, onlarla hiç bir şekilde alış-verişte bulunmayacaklarına, oturup kalkmayacaklarına, kız alıp vermeyeceklerine dair bir karar almış, bu kararı yazdıkları sahifeyi Kabe'nin iç duvarına asarak dinî bir hüviyet de vermişlerdi. Bu karara muhalefet eden, hem vatana, hem de dine ihanet etmiş sayılacak ve en ağır şekilde cezalandırılacaktı. Mekkeliler tarafından üç yıl süreyle ve titizlikle uygulanan bu karar, elbette müslümanlara sıkıntılı, güç günler yaşatmıştır.

Peygamberliğin onuncu yılında bu karar iptal edilip boykot ve muhasara kaldırıldığı vakit müslümanlar peK ziyade sevinme imkanı bulamadılar. Çünkü çok geçmeden Hz. Peygamber iki büyük yakınını, amcası Ebû Talib'i ve eşi Hz. Hatice'yi üç gün arayla ardı ardına kaybetti. Rasulullah'ın üzüntüsüne müslümanlar da katıldılar ve bu seneye Hüzün yılı adını verdiler. Özellikle Ebû Talib'in vefatı, Hz. Peygamber'in Mekke'de İslam'ı tebliğ etmesini bir hayli güçleştirdi. Çünkü Ebû Talib'in sağlığında Mekkeliler Ona hürmet duydukları için himayesine aldığı yeğenine dokunmuyorlardı. Şimdi bu himaye ortadan kalktığı için Hz. Peygamber her yerde sataşma ve engellemelerle karşılaşıyordu. Böyle bir ortamda İslam'ı tebliğ etmek adeta imkansız hale geldiğinden Hz. Peygamber, İslam'ı kabullenecek yeni bir kitle aramaya başladı. Bu sebeple de azadlı kölesi Zeyd b. Harise ile birlikte bir gün gizlice Taife gitti. Ancak dolaylı akrabalarından olan reislerinden gördüğü alaylı ve acımasız muamele Hz. Muhammed'in derhal Mekke'ye geri dönmesini gerekli kıldı. Hz. Peygamber şehirden gizlice çıkmıştı. Şayet bu durum Mekkelilerce öğrenilmişse onun gidişi ülke dışına kaçma olarak değerlendirilebilir ve kendisi siyasi suçlu sayılabilirdi. Bu düşüncelerle Hz. Peygamber şehre ancak bir eman ve himaye altında girmek gerektiğine kanaat getirerek müşriklerin ileri gelenlerinden Mut'ım b. Adî'nin himayesini sağladı ve onun koruması altında şehre girdi. Yıllar boyu Mekkelilerin İslam'a karşı gösterdiği kin; düşmanlık ve engellemeler, üç yıl süreyle devam eden ve insafsızca uygulanan toplumdan dışlanma ve muhasara olayı, ardından Ebû Talib'in ve Hz. Hatice'nin vefatları dolayısıyla Hz. Peygamber'in himayesiz kalması ve Mekkelilerin sataşmalarına maruz kalması, bunu takiben de Taif halkının horlayıcı tavrı, her ne kadar Allah Rasulünün ümit ve azmini kıramamış, davet şevk ve iştiyakını azaltamamış ise de, şüphesiz bir beşer olarak O'nu üzmüş ve rencide etmişti. İşte böyle bir durumda Hz. Peygamber'i sevindirecek ve Kur'an'dan sonra en büyük mucizelerinden biri olan bir mucize meydana geldi. Cenab-ı Hak, Rasulünü teselli etmek, bunca gördüğü düşmanlıklara rağmen gösterdiği sabır ve sebat dolayısıyla O'nu taltif edip lütuf ve ikramda bulunmak üzere katına çağırdı ve Hz. Peygamber'in İsra ve Miraç mucizesi gerçekleşti. Bir gece vakti Hz. Peygamber, bir an ifade edilebilecek çok kısa bir zaman dilimi içinde önce Mekke'den Kudüs'e gitti. Oradan da göklere yükselerek Rabbinin huzuruna çıktı; dünya ötesi alemi, Cennet ve Cehennem'i müşahede etti. Böylece ruhen takviye görmüş, Rabbi tarafından mükafaatlandırılmış olarak tekrar aynı anda Mekke'ye döndü. Bu olaydan sonra Hz. Peygamber (s.a.s) İslamî tebliğine yine devam ediyordu. Fakat İslam'ın kitlesi olacak zümreyi arayışı genellikle Mekke'ye dış kabilelerden hac, umre veya ticaret gibi maksatlarla gelen yabancılar arasında oluyordu. Önceleri bu teşebbüsü bazen olaylı, bazen sert, nazik, veya mütereddit, ama hep menfi bir tavırla karşılanıyordu. Ancak nübüvvetin onbirinci senesinde Medine'nin Hazrec kabilesinden altı kişi Akabe adı verilen yerde Hz. Peygamber'le karşılaşıp kısa bir görüşmeden sonra O'na iman ettiler. Bu altı Medineli, şehirlerine dönüşte Hazrec ve Evs kabileleri arasında İslam'ı yaydılar. Ertesi senenin hac mevsiminde ikisi Evsli, onu Hazreçli oniki kişilik bir heyet yine Akabe'de Hz. Peygamber'le buluşup O'na bey'at ettiler, l. Akabe bey'atı olarak tarihlere geçen bu görüşmenin akabinde Hz. Peygamber, İslam kadrosunun ilk elemanlarından Mus'ab b. Umeyr'i davetçi olarak Medine'ye gönderiyordu. Mus'ab'ın Medine'de bir yıl süreyle yaptığı faaliyet öylesine verimli olmuştu ki İslam'ın bahsedilmediği ve girmediği bir ev hemen hemen kalmamıştı ve Medineliler, Allah Rasulünü şehirlerine buyur edip O'nu koruma konusunda her tehlikeyi göze alacak bir kıvama erişmişlerdi. Peygamberliğin onüçüncü yılında Medine'den gelen daha kalabalık bir heyet Akabe'de Hz. Peygamber'le bir gece vakti gizlice buluşup II. Akabe Bey'atı'nı gerçekleştiriyor ve şehirlerine göç ettiği takdirde Hz. Peygaber'i ve Mekkeli müslümanları malları ve canlarını korudukları gibi koruyacaklarına and içiyorlardı, işte bu and ve karşılıklı söz vermelere İslam tarihinde "Akabe bey'atları" adı verilmiştir.
 
Üst