II. Mahmûd devrinde yapılan köklü değişiklikler (1808-1839) nelerdir?

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
II. Mahmûd devrinde yapılan köklü değişiklikler (1808-1839) nelerdir? Bakanlar Kurulu sistemi bu dönemde Avrupa’dan nasıl adapte edilmiştir?



II. Mahmut, 400 senelik Osmanlı idarî teşkilâtını Tanzimat’tan sonra kemalini bulacak olan yeni şekle sokmayı başarmıştır. Ancak Avrupa’yı kuru kuruya taklitten ibaret olan bu rüzgar, şeklî olmaktan öteye geçememiştir. Yaptığı yeniliklerin çoğunluğu Osmanlı Devleti’nin merkez teşkilâtına aittir. 1241/1826 yılında Yeniçeri Ocağını kapattıktan sonra kendisini daha güçlü hisseden II. Mahmut, merkezî teşkilâtta şu önemli değişiklikleri yapmıştır:
Merkezî teşkilâtın çekirdeğini oluşturan Divanı Hümayun’un bir şûra meclisi olma özelliğini kaybetmesinden dolayı meşveret usulünü yeniden canlandırmak ve Divanı Hümayun’un daha önceleri ifa ettiği icra ve yargı görevini birbirinden ayırmak üzere iki önemli yüksek kurul teşkil edilmiştir: Birincisi, Divanı Hümayun’un yasama yetkisini ve kazaî görevini ifa etmek üzere kurulan Meclisi Ahkâmı Adliye’dir. Bu meclis, Divanı Hümayun’un adlî yönünü devam ettirmiştir. Lüzumlu görülen kanunları, memleketin ihtiyaç duyduğu çeşitli idarî, adlî ve malî konularda gerekli düzenlemeleri yapma görevi bu meclise verilmiştir. İkincisi ise, yürütmenin yüksek bir kurulu mahiyetinde bulunan Dârı Şûrâyı Bâbı Ali’dir. Devletin idarî fonksiyonunu icra görevi tamamen bu müesseseye devredilmiştir. 11 Muharrem 1254/1837’de kurulan bu müesseseler, eski Divanı Hümayun’un görevlerini üstlenmiş ve başta yeni ihdas edilen nezâretlerin reisleri olmak üzere büyük devlet adamları bu kurulların üyesi olarak toplantılarına katılmışlardır. Yani her iki kurul da yasama ve yürütme organı olarak görev yapmışlardır. Divanı Hümâyûn fonksiyonunu kaybedince onu teşkil eden idarî birimler de önemlerini yitirmişler ve bu gün de devam eden nezâret usulü (bakanlar ve bakanlar kurulu şekli) benimsenmeye başlanmıştır. Yani devletin yürütme fonksiyonu çeşitli bakanlıklar arasında paylaşılma yoluna gidilmiştir.
Sadâret Kethüdâlığı ilga edilerek Umûri Mülkiye Nazırlığı (içişleri Bakanı) ihdas edilmiştir (1251/1835).
Reis’ülKüttabiık unvanı Hariciye Nezâreti unvanına çevrilmiştir (1251/1836).
Bâbı Âli Çavuşbaşılık unvanı De’âvî Nazırlığına (Adliye Bakanlığı) dönüştürülmüştür (1252/1836).
Zahire Nezâreti ve Meclisi Umûri Nâfia lağvedilerek yerine Ticâret Nezâreti ihdas edilmiştir (6. R.ahir 1255/1839).
Defterhane’nin yerine 1253/1838 yılında Maliye Nezâreti teşkil edilmiştir.

Baruthaneler Nezâreti ve benzeri askeri idareler ilga edilerek Harbiye Nezâreti te’sis edilmiştir (1251/1835). Ayrıca Dârı Şûrâyı Askerî oluşturulmuştur.
Sarayın iç idaresine bakan idarî üniteler Enderûnu Hümâyûn Nezâreti adı altında yeni bir yapıya kavuşturulmuştur (1249/1833).
Çeşitli vakıflara ait idarî teşkilâtlar birleştirilerek 1242/1826’da Evkafı Hümâyûn Nezâreti kurulmuştur.
Şeyhülislâmlığın da bir nezâret gibi kabul edilmesinden sonra, 1254/1838 tarihinde sadrazam ve sadâret tabirlerinin yerine başvekil ve başvekâlet ifâdeleri ikâme edilmiştir. Bütün bu nazırlardan meydana gelen kurula da bakanlar kurulu anlamında meclisi vükelâ ve heyeti vekile denmiştir.
İlk resmî gazete olan Takvimi Vakayi’i de çıkaran ve başta Kanunnâmei Cezâyı Askerî olmak üzere devletin askerî ve sivil memurları ile ilgili hukukî düzenlemeleri yaptıran II. Mahmut, Tanzîmât hareketinin de hazırlayıcısı olmuştur. 1254/1838 tarihli Tarîki İlmîye Dair Ceza Kanunnâmei Hümâyun’u ile de, yargı görevini yerine getiren adliye ve ilmiye mensupları düzene sokulmak istenmiştir.

Üzülerek ifade edelim ki, II. Mahmûd zamanındaki ıslâhat bir iki mesele dışında öze değil, şekle yönelik olarak yapılmıştır. Avrupa’nın ilim, fen ve teknolojisi alınacak yerde, giyim, kuşam ve diğer pek de güzel olmayan âdetleri taklid edilir hale gelmiştir. Bu yüzden yapılan ıslâhat, halk tarafından beğenilmemiştir. Damad Halil Rif’at Paşa’nın "Avrupa’ya benzemezsek, Asya’ya çekilmeye mecburuz" sözü yanlış tatbik edilmiştir. Devlet dairelerinde II. Mahmûd’un resimlerinin asılması, setre, pantolon ve fes giyilmesinin mecburi hale getirilmesi, hatta sadece yeniçeriler kullandı diye mehterin ve mehterhanenin ilga olunması ve en önemlisi de sadâret ve sadrazam tabirleri yerine başvekâlet ve başvekil tabirlerinin kullanılmaya başlanması, bu basit ve öze yönelik olmayan batılılaşma örneklerindendir. Bu sebepledir ki, bütün ıslâhat hareketlerine rağmen, II. Mahmûd dönemi başarılar ve zaferler devri değil, tam manasıyla bir çöküş ve yıkılış devri olmuştur. Halbuki akıllı ıslâhat yapılsaydı ve halkın inançlarına aykırı hareketlere gidilmeseydi, hem yapılanları halk destekleyecek idi ve hem de Kavalalı oğlu İbrahim Paşa Kütahya’ya kadar geldiğinde, halk onu alkışlamayacaktı. Kısaca Osmanlı Devleti, II. Mahmûd döneminde kendi yürüyüşünü terk etti; ama başkasının yürüyüşünü de öğrenemedi.
 
Üst