IRAK TÜRKLERİNİN KADER GÜNLERİ
Mehmet MACİT
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi Kerkük’ün Kürt bölgesine bağlanması amacıyla yeni bir atak başlattı. Birkaç yıl önce yeni Irak Anayasası hazırlanırken bu bölgede referandum yapılmasına ilişkin bir maddeyi metne yerleştirmeyi başarmışlar, sonucun istedikleri şekilde çıkmasını sağlayacak alt yapı çalışmalarını çoktan tamamlamışlardı. Bu cümleden olarak Saddam’ın devrilmesiyle birlikte on binlerce Kürt Kerkük ve çevresine taşınıp yerleştirildi. Bunun yanı sıra muhtemel itirazları geçersiz kılmak için Kerkük’ün nüfus kayıtları, tapu belgeleri hemen tümüyle yok edildi. Amerikalıların kentin yönetimini kendilerine bırakmış olmasından geniş şekilde yararlanan Kürtler bölgede fiili bir egemenlik kurmayı büyük ölçüde başardılar.
Ancak gerek Şii ve Sünni Arapların, gerekse Türkmenlerin bu girişimlere gösterdikleri tepkiler, Türkiye’nin itirazları Washington’u yeniden düşünmeye sevk etti. Bu tarz bir olup bittinin Kerkük bölgesinde sürekli bir çatışma ve huzursuzluk ortamı hazırlayacağını, yeni bir Filistin problemiyle karşılaşacaklarını anladıklarında, geçen yılın sonunda yapılması öngörülen referandum ertelendi. Barzani ve Talabani doğal olarak bundan memnun kalmadılar; bir yandan merkezî Irak yönetimini bir yandan da Washington’u sıkıştırmaya, tehdit ve şantaja başladılar.
Son gelişmeler daha etkili adımlar atmaya hazırlandıklarını, bu yıl sonuna kadar amaçlarına ulaşmayı planladıklarını ortaya koyuyor. Birkaç gün önce Kerkük’te düzenledikleri yürüyüş sırasında patlayan bombalar ve hemen akabinde Türkmen televizyonunun, Türkmen cephesi bürolarının ve bulabildikleri Türkmenlerin saldırıya uğramaları, Türkmenlerin can güvenliğinin bulunmadığını ortaya koymuştur. Kuzey Irak Kürt yönetimi ne pahasına olursa olsun amacına ulaşmak niyetiyle baskılarını artırmaya, saldırılarını daha ileri boyutlara taşımaya kararlı görünüyor.
Patlamadan sonra doğrudan Türkmenlerin hedef alınması rastlantı değil. Irak merkezî yönetiminin güçsüzlüğünü, Arapların haklarını savunmaya mecallerinin olmadığını, buna karşılık Türkiye’nin kararlılığı halinde, Türkmenlerin önlerindeki en büyük engel oluşturduğunu biliyorlar. Bu yüzden öncelikle Türkmen direnişini kendi alanında yok etmek istiyorlar.
Irak meclisinde Kerkük’teki yerel yönetimde Kürtler, Araplar ve Türkmenlere eşit haklar tanınmasını içeren Yerel Yönetim Yasasının kabul edilmesi Kürtleri adeta çılgına çevirdi. Bu karara mukabele olarak, kontrollerindeki İl Meclisinden Kerkük’ün Kürt bölgesine katılmasını içeren bir karar çıkardılar.
Kerkük’ün Kürt asıllı Meclis Başkanının başkanlığında ve Kürt asıllı olan valinin katılımıyla yapılan toplantıda alınan kararda, Kerkük’ün Kürt Bölgesel Yönetimine bağlanmasının kararlaştırıldığı açıklandı.
Talabani bir süre önce Irak Meclisinin kabul ettiği Yerel Yönetim Yasası’nı veto etmiş yani durdurmuştu. Kerkük sorununun bu durumda belirsiz kalması nedeniyle Ekim’de planlanan yerel seçimlerin yapılması suya düşmüş görünüyor. Aslında sorunu çözmek için devreye giren Birleşmiş Milletler raportörü de mevcut şartlarda referandum yapılamayacağını belirlemiş ve ötelenmesini istemişti. Ancak Barzani ve Talabani tek yanlı bir emrivaki yaparak Kerkük’e el koymak istiyorlar.
Türkiye bu konuda bir olup bitti yapılmasına kesinlikle rıza gösteremez. Adil ve makul çözüm bölgenin esas sakinlerine yönetimde eşit ve adil dağılma ilkesine dayalı ortak bir statünün yürürlüğe girmesini sağlamaktır.
Irak’ta yaşayan yüz binlerce Türk’ün kaderi kuşkusuz ilk önceliğimizdir. Yönetimin Kürtlere bırakılması durumunda bu insanların nelerle karşılaşacağı bellidir. Geçen yüzyılda Osmanlı çekilirken geride bırakılan soydaşlarımızın ağır baskılar ve ölüm tehditleri altında nasıl dağılmaya zorlandıkları, nasıl yok edildikleri düşünüldüğünde, Irak Türklerine aynı kaderi yaşatılmasına asla izin verilmemelidir. Lozan Müzakereleri sırasında, içinde bulunduğumuz sıkıntılardan kaynaklanan çaresizlikle hudutlarımızın dışında bırakmaya mecbur kaldığımız bu insanlar, Türkiye Türklüğünün onur meselesi olduğu kadar geleceğimiz ve güvenliğimiz için teminattır.
Kuzey Irak Kürt yönetiminin Kerkük tutkusunun kendi açılarından önemli nedenleri var. ABD desteğiyle hayata geçirilmeye, hukukî kılınmaya çalışılan Kuzey Irak’taki Devlet girişiminin yaşayabilmesi, geleceğe dönük açılımlarını yapabilmesi için Kerkük’ün mutlaka kendilerine ait olması gerekiyor. Tamamı henüz işletmeye açılmamış olan yörenin petrol ve doğalgaz yatakları göz kamaştırıyor. Projelerini uygulamaya koyabilmeleri için gereken ekonomik imkanların varlığını işaret ediyor. Bu devlet girişimi yeterli ekonomik güce sahip kılındıktan sonra mevcut sınırlarıyla yetinmeyecektir. İleri vadedeki hedefleri İran ve Suriye’deki Kürtlerin yaşadığı bölgelerin yanı sıra, Güneydoğu Anadolu’muzun dahil edileceği, hatta İskenderun Körfezi’ne kadar olan alanların eklenerek denizle irtibatın sağlanacağı büyük Kürdistan’ın kurulmasıdır. Bu ihtimali düşünmek Türkiye’deki bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi ne bir vehimdir ne de paranoyadır. Tarihî olayları bilinçli okumaktan, uluslararası politikaları ve bölge üzerindeki güç mücadelelerini dikkate almaktan kaynaklanan doğru bir algılamadır.
Kerkük’te yaşanan gelişmeler her bakımdan Türkiye’nin göz ardı edemeyeceği, doğrudan kendi güvenliğimizi, geleceğimizi ilgilendiren hayati konulardır. Irak’taki devlet bütünlüğünün korunması, Kerkük bölgesine özel bir statü verilmesi, burada yaşamakta olan halkların adilane temsil edildikleri bir yönetim esası üzerinde uzlaşılması Orta Doğu’da barışın, huzurun ve istikrarın temel şartıdır. Esasen Irak nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Şii ve Sünni Araplar da bu gerçeği görüyorlar ve benimsiyorlar. Türkiye bu konudaki görüşlerini her zeminde ısrarla savunmalı, buna aykırı gelişmelere göz yumamayacağını ortaya koymalıdır.
Irak Türklerinin mukadderatının belirleneceği bu kritik günlerde onlara sahip çıkmak bizim için millî ve insanî açılardan olduğu kadar, ülkemizin geleceği ve güvenliği bakımından da vazgeçilmez bir mecburiyettir.