Japonya'nın Orta Asya Siyaseti

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Japonya'nın Orta Asya Siyaseti
Saltanat KIDIRALIYEVA


Yıllardır Japonya Asya’nın enerji manzarasında başrollerden birini oynamıştır.[1] Günümüzde de Japonya enerji pazarında önemli rol oynamasına rağmen Asya’daki enerji arz ve talep dengesi hızla değişmektedir. Genel olarak Asya kıtasındaki enerji tüketiminin artmasıyla Japonya'nın bu tüketim içindeki payının 2020’lerde % 15 civarına kadar düşmesi beklenmektedir. Aynı zamanda Asya kıtasındaki diğer ülkelerin enerji tüketimi hızla artarak enerji talebinde korkunç bir rekabet oluşturacaktır.

Bu arada Çin ve Hindistan’ın başlıca küresel ekonomik güç olarak kalkınmaları, ABD’daki enerji talebinin artışı ve asıl enerji üreten bölgelerdeki istikrarsızlık uluslararası enerji pazarını ters bir şekilde etkilemektedir. Bildiğimiz gibi günümüz dünyada enerjiyi en çok talep eden ve en çok tüketen başlıca dört devlet vardır: Çin, Hindistan, Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri. Bu ülkelerin içinde Çin ve Hindistan ancak son 10–15 senede fazla enerji tüketen uluslar haline geldiği için Japonya'nın Asya kıtasının enerji tüketimindeki payı % 60'lara kadar çıkıyordu.

‘Paradigm shift’ (paradigma kayması) adı verilen ve Japonya’nın devlet görevlileri ve akademisyenleri tarafından ileri sürülen yeni anlayışa göre uluslararası enerji pazarında oluşan istikrarsızlığın ülke için ciddi tehlikeler yarattığı ileri sürülmektedir. Dolayısıyla, Japonya enerjiyi artık sadece satın alınabilen mal olarak değil, ulusal stratejisinin ve milli gelişmesinin bir parçası olarak yeniden gözden geçirmektedir. Bu sebeple Japonya’nın uzun süreli milli stratejisi enerji güvenliğini ve Çin’in hızlı büyümesini ve korkunç miktarda enerji tüketimini göz önüne alarak yenilikçi enerji teknolojisi (innovative energy technology incubator) üreten ülke olarak biçimlenmesini içermektedir.

1970’lerdeki enerji krizi ve petrol fiyatlarındaki artış Japonya’da enerji güvenliği konusunu hep gündemde tutmuştur. Son dönemlerdeki petrol fiyat artışı Japonya’yı enerji güvenliği stratejisini yeniden değerlendirmeye yöneltmiştir. Bu konuda Japonya hükümetinde iki tür yaklaşım gelişmiştir: uluslararası ve müstakil yaklaşım:

Ø Uluslararası Yaklaşım – Japonya enerji bazındaki uluslararası ticareti ve yatırımı geliştirecek, devlet müdahalesi kısıtlanacak ve ekonomi serbest pazar ilkelerine dayanacaktır. Yaklaşımı destekleyenler enerji sağlama ve enerji talebi konusundaki karar verme merkeze bağlı olmamalı ve pazar ilkelerine dayanmalıdır görüşünü savunmaktadırlar. Bu görüş 1990’larda Japonya’nın petrol için nispeten yüksek fiyat ödediği dönemlerde temelini oluşturmuştur.

Ø Müstakil (Devletçi) Yaklaşım - Diğer bir yaklaşım müstakil yaklaşım olup enerji güvenliğini sağlamada devletin rölünü önemli görmektedir. Bu yaklaşımı tutanlar enerji rekabetini ‘zero-sum’ şartlarında algılamaktadırlar, yani bir tarafın kazandığı halde ikinci tarafın kaybetmesi niteliğinde. Enerji pazarının hassaslığından dolayı müstakilciler enerji güvenliği konusunda serbest piyasaya güvenmemektedirler ve dolayısıyla devletin rolünü daha çok önemsemektedirler.

Bununla birlikte Japon endüstrisinin enerji ihtiyacının yarısını petrol karşılamaktadır ve eğer 1980’lerde Ortadoğu Japonya’nın petrol ithalatının % 70’ini sağlamaktaysa, günümüzde bu düzey hemen hemen % 90 civarına gelmiştir. Çin’in, Endonezya’nın ve Hindistan’nın seneden seneye artan enerji talebi[2] ve Japonya’nın 'enerji fakirliği' Japonya’nın milli varlığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. 1989’da Sovyet Birliği’nin çözülmesi Japonya’da belli bir memnuniyetle karşılanmıştı. İki ülkenin ada sorunları bir yana, bu olay Japonya için yeni enerji kaynaklarını vaat etmekteydi. Ancak Rus topraklarındaki enerji kaynaklarına ulaşım beklendiği gibi kolay olmadı. Çoğu konularda coğrafya, diplomasiden daha önemli rol oynamaktadır ve fiziki yakınlığından dolayı Rusya’nın enerji kaynaklarından enerji talebi günden güne artmakta olan Çin daha fazla istifade etmektedir.
2002’de petrol fiyatının önemli ölçüde yükselişinin ardından Japonya'nın Orta Asya'ya olan ilgisi de arttı. Böylece Kaşgarlı Mahmud’un haritasındaki Japonya hariç ve II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Manas destanının Japonca’ya tercüme edilmesi dışında 1991 öncesi bölge ile herhangi bir ciddi münasebette bulunmayan Japonya, ilgisini Orta Asya ülkeleri üzerine çekti. Böylece, Japonya, petrole ve Ortadoğu bölgesine olan bağımlılığını azaltmak, enerji kaynaklarını bu bölge ile çeşitlendirmek istedi. Bununla ilgili Japonya’nın 'southern route' veya 'güney yolu' diyebileceğimiz hırslı bir planı bulunmaktadır; bu projede Merkezi (Orta) Asya’dan başlayacak olan boru hatları Çin ve Rusya’ya girmeden Afganistan ve Pakistan aracılığıyla Hint Okyanusu'na doğru ilerleyecekti.
Bu çerçevede enerji kaynakları bakımından fakir olan Japonya dünyadaki petrol fiyatının artışı karşısında enerji güvenliğini sağlamak amacında önemli ölçüde petrol ve gaz kaynaklarına sahip Orta Asya ülkeleri ile iktisadi ve diplomatik ilişkilerini yoğunlaştırmaktadır. Kazakistan ispatlanmış 39,6 milyar varil petrol ve 106 trilyon küp doğal gaz kaynakları ile dünyada enerji zenginliği açısından ilk on ülke içinde bulunmaktadır[3]. Ayrıca Orta Asya bölgesi önemli uranyum kaynağı olarak da görülmektedir. Ağustos 2006’da JBİC dünyada dördüncü büyüklükteki uranyum üreticisi olan Kazakistan’ın Kazatoprom’u ile uranyum projesiyle ilgili kredi sözleşmesini bildirdi. Ancak bu bölgede de Japonya diğer ülkelerin rekabetiyle karşılaşmaktadır.[4]

Temmuz 1997’de başbakan Ryutaro Hashimoto Japonya’nın Orta Asya bölgesinde ‘İpek Yolu Diplomasi’sini başlatacağını haber verdi.[5] Dünyada 'güneş gibi doğan ülke' olarak bilinen Japonya’nın Orta Asya siyaseti 2004’de yeni bir safhaya girdi. Aynı sene Ağustos ayında başlayan ‘Orta Asya artı Japonya’ programı çerçevesinde bölgesel işbirliği, terörizm tehdidi, uyuşturucu transferi, su ve enerji kaynakları, alışveriş ve çevre korunması meseleleri ele alınmıştır. Bu arada JICA[6] (Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı) bu program çerçevesinde önemli bir yere sahip olmuştur. Bilindiği gibi yeni oluşan Orta Asya cumhuriyetlerinin Japonya ile olan siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri adı geçen kurumun sayesinde gerçekleşmektedir. Özellikle 2006 senesinden itibaren dikkatini Orta Asya bölgesi üzerine yoğunlaştıran Japonya’nın belli başlı sebepleri vardır.



Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Orta Asya bölgesi Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi dev ülkelerin ihtiras alanına girmiştir. Bu sıraya son zamanlarda coğrafi olarak uzak sayılmayan İran, Hindistan ve Pakistan da eklenmiştir. Japonya’nın özellikle Özbekistan ve Kazakistan’daki son dönem faaliyetleri incelenince bunların sadece sosyal ve kültürel faaliyetlerden ibaret olmadığını görebilmekteyiz.



2006 Haziranı’nda Japonya bölgenin dışişleri bakanlarını Japonya’ya görüşmelere davet etmişti. Japonya’nın bu inisiyatifi bölgenin onun için önemli bir pozisyonda olduğunu vurgulamaktadır. Eylül ayında süresi dolacak olan başbakan Dzuichiro Koizumi bölgeyi Ağustos’ta ziyaret ederek Kazakistan ve Özbekistan cumhurbaşkanları ile görüşmüş ve ekonomik işbirliği, terör karşıtı faaliyetler ve kültürel değişimi gibi konulara fazla yoğunlaşmadan direkt enerji anlaşmaları konusuna odaklaşmıştır. Özbekistan’daki ziyareti sırasında Özbek cumhurbaşkanı İslam Kerimov ‘Japonya ile olan ilişkilerimizde büyük potansiyel görmekteyiz ve Japonya’ya uranyum ve diğer kaynaklarımızı temin etmeye hazırız’ – açıklamasını yapmıştır.[7] Kazakistan’da ise Başbakan Koizumi Japonya’nın nükleer enerji kaynağı uranyum ile ilgili ortak gelişme anlaşmasını imzalamıştır.

Japonya hükümeti tarafından desteklenen İnpex şirketi Kazakistan’daki petrol kaynağının % 8.33 payına sahiptir. İtochu ve İnpex şirketleri Bakû – Tiflis – Ceyhan boru hattının kurulmasına katılmışlardı ve bu projedeki payları sırasıyla % 3,4 ve % 2,5 olmuştur. Ayrıca Japon Uluslararası İşbirliği Bankası (Japan bank for İnternational Cooperation) 2004 senesinde Bakû – Tiflis – Ceyhan boru hatları projesi için 580 milyon ABD doları kredi vermiştir.[8] 1993’de Japonya’nın Orta Asya ülkelerine belirlediği yatırım her ülkeye 100 milyon ABD doları idi ancak 1998’de bu miktar her ülkeye 300 milyon dolar olarak arttırılmıştı. Günümüze kadar olan Japonya yatırımlarına göz atarsak Orta Asya ülkeleri aşağıdaki miktarda Japon yatırımı almışlardır:

· Kazakistan – yaklaşık 690,000,000 ABD doları

· Özbekistan – 405,000,000

· Kırgızistan – 240,000,000

· Türkmenistan – 123,000,000

Böylece Japonya’nın bölgeye toplam yatırımı yaklaşık 1.5 milyar ABD dolarına kadar çıkmıştır. Ayrıca her sene başı Orta Asya ülkeleri için ayrı teknik destek programı geliştirilmektedir. Bu çerçevede örneğin 2006 senesine kadar sadece Kazakistan’a olan teknik destek miktarı yaklaşık 17 milyon ABD dolarını bulmuştur.[9]

Sosyal – kültürel alanda da Japonya Orta Asya ülkelerindeki faaliyetlerini yoğunlaştırmaktadır. Japonya Eğitim Bakanlığı lisansüstü milli bursları yanı sıra adı geçen JICA aracılığıyla 35 yaşına kadarki devlet memurları için Japonya’da uzun süreli staj programlarını başlattı. Ayrıca Japon Kültür Merkezlerinde ücretsiz uzun süreli Japonca kursları verildi ve Japon edebiyatı ve Japon dili ile ilgili halka açık kütüphaneler tesis edildi. Anlaşıldığı gibi Koizumi’nin Orta Asya ziyareti hem enerji kaynakları husunda bağımlı olduğu Orta Doğu ülkelerine alternatif getirmek hem bölgeye olan Rus ve Çin hücumuna karşılık koyma amacında yapılmıştır. Ayrıca Japonya’yı bölgede etkin hale gelen Şanhay İşbirliği Örgütü tedirgin etmektedir.[10] Bunu Japonya Dış İşleri Bakanı Taro Aso’nun ‘Yeni oluşan siyasi şartlarda Orta Asya’yı ele alınca Japonya’yı ihmal etmek imkânsızdır’[11] sözlerinden anlayabiliriz.
 
Üst