Kendi Düşen Ağlamaz...

Seyyan Uzunoğlu

Onursal Üye
Katılım
24 Şub 2009
Mesajlar
194
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ...

Evet değerli okurlarım. Atasözlerimizin en çok kullanılanlarından biri de “Kendi düşen ağlamaz” diyenididr. Ancak CTP v.s. sadece ağlamıyor; kuduruyor; kendini kaybediyor; çaresizlikten hırçınlaşıyor; saldırganlaşıyor; ve abuk-subuk konuşuyor. Önceleri Rum’un ağzıyla konuşuyorken; şimdi Güzelyurt değil “Omorfo”, Türkiye değil “Turkiya” diyerek Rum’un dili ile de konuşup gülünç durumlara da düşüyor. Seçimlerden önce oy almak için Güzelturt diyebiliyordu halbuki. Ve, şey, her sıkıştığında boş para çantacığı ile yolunu tuttuğu Türkiye’nin adını da güzelce telaffuz edebiliyordu ne hikmetse. İngiliz’in de güzel bir sözü var böyleleri için. Hade onu da söyleyim de içimde kalmasın. İngiliz bu türlere “Sore looser” der. Yani kaybedince hırçınlaşan, bayağılaşan ve daha neşleşen, leşleşen... Ne ise...

Gerçi Talat-CTP-v.s. hükümeti’ni Kıbrıs TÜRK halkının ezici çoğunluğu alabora etmiştir ama; alabora edilmiş bu hükümet de bunu fazlasıyla hak etmiştir. Resmen ve çok uzun süre kaşınmıştır yani. Şimdi de sıra telimiyeti hızlandırma çabasındaki Talat’a gelmiştir. Yalan mı? Kendi diktatörlüğü, kendi yasalsızlığı; temsil ettiği ve ekmeğini yediği devlete, makamına ve halkına olan saygısızlığı ve yalan dolanı ... Efendim yalan yere yemin verişi, vermiş olduğu hiç bir sözde durmayışı... Yağmacılığı, adam kayırmacılığı; devletten yana olanları işten kovup işsiz aşsız bırakışı; devletin parasını çar çur edişi, babasının cüzdanından misali yandaşlarına dağıtışı; ata emaneti, aziz şehitlerimizin ve kahraman gazilerimizin kanıyla sulanmış emanet topraklarımızı düşmana hibe eden; partizanlığı ve burada sayamayacağımız daha bir çok ‘yaramazlıklarının’ diyelim yanısıra; düşmana yarar Türk’e zarar icraatları; düşmanı kendi halkına tercih edişi; taviz ve teslimiyetçilikleri de bir yana; düşmanla işbirliği içinde olmalarıyla.... Mal bulmuş mağrubi misali n’oldum delisi olmuş; makamlarının kendilerine tanımış olduğu güç ve nimetlerle sarhoş; bizi sürüklemeğe çalıştıkları girdapların ortasına kendiler sürüklendi; kısacası kurşunu kendi ayaklarına kendiler sıktı. Bize de sadece demokratik yollarla onları 19 Nisan’da alabora etmek kaldı... İşte demokrasinin sadece kendilerine mahsus olduğuna inanan; ancak demokrasinin ‘D’sinden yoksun; kimliğini hepten şaşırmış bu tiplerin; bu, sözde barış kuşlarının dayanamadıkları, bir türlü hazmedemedikleri de, KIBRIS TÜRK HALKININ, KATIKSIZ, GERÇEK İRADESİ!!! Ve kendilerini kudurtan, azgınlaştıran, çileden çıkaran da bu ya... İşte şimdi burada “Kendi düşen ağlamaz” sözü de şıp diye oturtulmaz mı ya? Oturtulur da; hade ona da ne ise.. Ama unutmasınlar ki şimdi hırçınlıklarını, bayağılıklarını ve inadımıza der gibi Rum sevdalılıklarını meclise de taşısalar; karşılarında kendilerine hadlerini bildirecek; kimin toprağında olduklarını hatırlatacak nice Zorlu Töre’ler bulacaklardır; ona göre!

Bir yandan, o, kendilerini aldatmalarına rağmen hala inandıkları; önerileriyle tarih kitaplarımızı bile değiştirdikleri: efendim Hindistan fakirleri gibi Rum icazetli ‘tuzak’ para yardımlarını kabul ettikleri o, Avrupalı soysuzların bile: “Yunan’a asla güvenme” ve, “Avrupa’nın şımarık velediznası, pardon çocuğu” dedikleri yoldaşlarıyla birlikte hazırlanan ve imzalanan ortak bildiride Kıbrıs’ın askersizleştirilmesi ve yeniden (!) birleşmesi”ni öngören anlaşmalara imza atarken ayaklarına kaçıncı kurşunu sıkacaklarının farkında bile değiller. Diğer yandan :”Çözümden sonra Türkleri asimile edeceğiz” diyen ve üstelik BENİM ÜLKEMDE benim soydaşlarımı vatandaşlığa kabul etmeyeceğini söyleyen; ve, “AB’ye üyelik çerçevesinde imzaladığımız ‘özel’ protokolde, birleşik cumhuriyet ve AB’nin: ‘İşgal (!) altındaki bölgeyi adım adım asimile etme yönünde gerekli önlemleri alacağız” diyen bir protokol imzalamış Hristo’nun bir şekilde yinelemekte olduğu, Türkleri OSMOSİS’le eritip tüketeceğiz , ve üstelik Makaryos’un vasiyetine harfiyen uyacağı sözü vermesine rağmen; bunlarla bir olup “Kıbrıs’ın askersizleştirilmesi ve yeniden birleşmesi”ni öngören ortak (!) bildiri yayınlamakla; aslen ne olduklarını ortaya koymuş bu mesokertoların KKTC’nde artık ne işi olsun ki? Oldu olacak, bunların isimlerini de değiştirerek; coğrafyalarında da bir karar kımaları; o çok sevdikleri, hayran, kul kurban oldukları yoldaşlarının yanına taşınmaları gerekmez mi?

 
Üst