Kıbrıs Gerçekleri

Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
KIBRIS ‘’ GERÇEKLERİ!...’’

‘’ Gerçek şu ki!.. Tarih ulu bir yargıçtır. Her olayı, her önderi, ve her kahramanı inceden inceye sorguya çeker. Ve en doğru kararı kazınmaz mürekkeple tarihin sayfalarına yine o not düşer..’’
( Bu paragraf son dönemde milli tarihimizi kitaplardan çıkararak, kendilerinin tarih yazdıklarını sananlara ithaf edilmiştir!..)


Kıbrıs’ta ki liderler umutlu ve mutlu!.. 3 Eylül 2008 tarihinde yapılan ilk görüşmenin ardından Rum lider yoldaş Hristofyas: ‘’ Mümkün olan kısa sürede çözüm istiyoruz ‘’ derken!..Yol arkadaşı ve K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Talat yıl sonuna kadar çözüme ulaşacaklarını iddia ediyor!..
Peki 50 yıldır bitmeyen Kıbrıs adasındaki bu var oluş mücadelesine nasıl bir çözüm bulunacaktır? Bu kadar kısa bir sürede bu mümkün mü dür? Yoksa birileri tarihimizde ki pek çok örneklerinde olduğu gibi savaş meydanında kan ve can bedeli ödenerek kazanılmış olan bu davamızı hiç de hak edilmemiş bir şekilde ‘’ masada ‘’ kaybetmek üzere midir?..
Bunun için önce var olan gerçeklere şöyle bir göz atmak gerekir. Bu gerçeklerin en çarpıcı olanları şunlardır:
1960 yılında kurulan ‘’ Kıbrıs Cumhuriyetinin ‘’ iki kurucu ortağından birisi olan Kıbrıs Türk Halkı bu ortaklıktan 1963 yılında diğer ortak Rum’lar tarafından toplu mezarlara sokularak, köyleri yakılarak atılmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Başpapaz Makarios devletin kuruluş anayasasını tanımadığını tüm dünyaya ilan ederek, anayasanın içerdiği tüm yasal gerekçeleri yırtıp atmıştır!..İşte Rum’ların ada da uygulamış oldukları hukuku tanımazlıklarının, yasa bilmezliklerinin tarihe kalın harflerle yazıldığı en önemli gerçek budur..
1974 yılına kadar Kıbrıs Türk Halkı’na değil Kıbrıs’ta oturmak, yaşam hakkı bile tanımayan Rum’lar; bu kahraman mücahit halkı çoluk çocuk demeden Acritas planı ile top yekun imha etmeye hazırlanırken, Türkiye’nin garantörlük haklarından doğan yasal müdahalesi ile karşı karşıya kalmış ve böylece Kıbrıs Türk Halkı top yekun ölümden kurtulmuş, ata yadigarı topraklarında barış ve özgürlüğe kavuşmuş, self-determination haklarını kullanarak kendi devletini kurmuştur. Yavru vatanın resmi ve yasal adı K.K.T.C olmuştur. 25 yıldır yaşayan bu devlet, Kıbrıs Türk Halkına analarının ak sütü gibi helaldir. Bedeli şehitlerimizin kanı ve canı ile ödenmiştir..
Sadece bu iki temel gerçek bile Kıbrıs Milli Davamız da ve tarih önündeki haklılığımızın ispatıdır..
Rum tarafı ise adayı sahiplenmek adına uyguladığı Bizans politikalarında tek bir hedefe odaklanmıştır!.. O da adanın Yunanistan’a ilhak edilmesi yani ‘’ Enosis’tir. ‘’ Kıbrıs’ta yaşanan siyasi süreçte Rum liderlerin değişmeyen ve değişmeyecek olan politikaları hep bu amaca hizmet etmiştir!..
Doğu Akdeniz’in bu stratejik adasında bir türlü bitmeyen bu güç mücadelesi, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk Halkının dış ilişkilerinin son 50 yılına damgasını vurmuştur. Ancak bu ilişkilerdeki en temel sorun; emperyalizmin temsilciliğini yapan ABD, İngiltere ve son dönemde de AB’nin, bu çok önemli ada da kendi şahsi çıkarlarını bir türlü gerçekleştirememiş olmalarından kaynaklanmaktadır!..Bu çıkarlarının önündeki en önemli engel Türkiye’nin ve Türk Askerinin ada da ki varlığıdır!.. AB’nin özellikle Türkiye ile birlikte yürüttüğü müzakere sürecinde, görüşmelerin devam edebilme şartını Kıbrıs’ta kazanılmış haklarımızın feda edilmesine bağlamış olması, Kıbrıs’ta her müzakere sürecinde Rum’ların tarafında yer almaları, tamamen ada üzerinde ki emperyalist emellerinden kaynaklanmaktadır!..
Müzakereler öncesinde Türkiye’den verilen mesajları, yapılan açıklamaları da göz ardı etmemek ve iyi değerlendirmek gerekir. Devleti temsil eden makam sahiplerinin açıklamalarını kısaca hatırlamakta yarar vardır:
24 Nisan 2008 tarihinde Türkiye’de yapılan son MGK toplantısından sonra yayınlanan bildirinin Kıbrıs bölümünde T.C Cumhurbaşkanının, Kıbrıs Barış Harekatının 34’üncü yıl dönümünde T.B.M.M Başkanının, K.K.T.C Cumhurbaşkanına gönderdikleri yazılı mesajlarda ve Lefkoşa’da ki 20 Temmuz törenlerinde Türkiye hükümeti Başbakanının yapmış olduğu konuşmada altı çizilen hususların ortak paydası şöyledir: ‘’ Çözüm ada da ki gerçeklere uygun olmalıdır..Kıbrıs’ta siyasi açıdan birbirine eşit iki halk, iki demokrasi ve iki devlet mevcuttur.’’Ada da kalıcı olacak bir çözüm ancak bu ortak payda çerçevesinde gerçekleşebilir. Bu ortak paydanın en belirgin olanı da iki kesimliliktir.
Ancak 11 Eylül 2008 tarihinde içi doldurulmaya başlanacak Talat- Hristofyas görüşmeleri öncesinde ifade etmiş olduğum bu ortak payda bugüne kadar iki liderin yapmış olduğu görüşmelere hiçbir şekilde yansımış değildir!..Türkiye’nin açıklamış olduğu ve altı kalın çizgilerle çizili bu beyanlar ortada ve çözümün ancak bu parametrelerle gerçekleşebileceği vurgusu yapılmış, garanti ve ittifak anlaşmaları yürürlükte kalmalıdır denerek, Türk askerinin Kıbrıs’tan ayrılması kabul edilmezken; Rum’ların çözüm için vazgeçilmezleri arasında ifade ettikleri tam tersi açıklamalarla, Türk askerinin ada dan ayrılması, garanti ve ittifak anlaşmalarının iptali önkoşulu talepleri ile bu müzakerelerden bir anlaşma çıkabilir mi?..
Bu zıt görüşlere ilaveten toprak, mal ve mülk paylaşımının getireceği anlaşmazlıklar, Türkiye’den gelerek adaya yerleşen ve 34 yıldır o toprakları vatanları olarak belleyen kardeşlerimizin adayı terk etmelerinde yaşanacaklar, güney Rum kesiminden kuzeye Karpas, Güzelyurt ,Lefkoşa ve Girneye dönecek olan Rum’lar nedeni ile yaşanacak göçler, ( Annan planına göre bu göçlerde yerlerinden olacak Türklere Meserya ovasında yeni yerleşim merkezleri kurulacağı ve bunun içinde uluslar arası bir mali desteğin sağlanması öngörülüyordu!..Girne’de ki o güzelim yaşantılarını terk ederek hangi Türk ailesi Meserya ovasına göç ederdi acaba?.. Ya da Güzelyurt’a yerleşmiş olan hangi kardeşimiz bu bozkıra gidecekti?.. ) neredeyse tamamı Osmanlı vakıflarına ait olan Gazimağosa ve Maraş bölgesinin iadesi, Türk tarafının elinde olan ve askeri yönden önemi büyük Gazimağosa derin limanının yeniden Rum’ların kontrolüne geçecek olması gibi hiç dile getirilmeyen sanki detaymış gibi duran bu temel problemleri de ilave edecek olursak; bu görüşmelerden Kıbrıs Türk Halkının lehine olacak bir çözüm çıkabilir mi?..
Hele, hele görüşmelerde Kıbrıs Türk Halkını temsil edecek olan heyetin başkanı Sn. Talat’ın ve onun yol arkadaşı K.K.T.C’deki hükümet başkanının ses çıkarmadığı ve adeta onayladıkları, tek egemenlik, tek kimlik ve tek devlet tavizi ortada dururken!..
Bu temel farklılıklar çözümsüzlüğü işaret etmesine rağmen!.. K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Talat 11. Eylülde başlayacak olan ‘’ Kıbrıs Pazarlığında ‘’neleri konuşacaktır?. Ankara’nın yukarıda belirtmiş olduğum açıklamaları ortadayken, K.K.T.C’den ‘’Ankara’nın desteği de arkamızdadır açıklaması yapılmış ve Ankara’da, başlayan görüşmelerde Sn. Talat’ı desteklediğini açıklamıştır..Bu açıklamalar görüşmeler sürecinde kamuoyunun beklediği, olması gereken ve müzakerecinin elini güçlendiren beyanlardır ve çok da yerindedir..
Ancak, Ankara ile Sn. Talat’ın bu kadar zıt ilkelere karşın müzakere ve pazarlıkta ki ısrarları nedendir?..Yolun sonuna gelindiği bir süreçte yine Rum’lardan bir adım önde olalım stratejisi uygulanıyor ise bunun sonu Rum’a teslimiyettir!..Yoksa şu anda Türk kamuoyunu karşımıza almayalım düşüncesi ile şimdilik Rum’lara teslim olmayacak koşullar öne sürelim; müzakereler ilerledikçe AB’den, ABD’den gelen dayatmalarla bu temel ilkeleri yumuşatacak, ya da açıklanan bu temel ilkelerden vazgeçilecek bir oyun mu kurgulanmaktadır?..
Yeniden başlayacak olan Kıbrıs müzakerelerinin zemininde bu gerçekler olacaktır!..Unutulmaması gereken en önemli husus, Türk Milletinin ve Kıbrıs Türk Halkının evet demeyeceği ve T.B.M.M’nin onayını almayan hiçbir çözümün adada kalıcı olamayacağıdır!...
Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarları, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış hakları ve adada ki tarihsel bağları, vatan toprakları uğruna feda edilen canların bedeli ve göndere çekilen Ay Yıldızlı Bayrak göz ardı edilerek, Türkiye’nin sırf sözde AB’ye üyelik sürecine mani olunmasın denerek!..Milletimizin Kıbrıs adasında ki milli menfaatleri ve Kıbrıs Türk Halkının 25 Yıldır yaşattığı K.K.T.C devleti feda edilebilir mi?..

Bu köşeden, ‘’ Tanınma istemek intihar olur!..’’ diyerek ‘’ Birleşik Kıbrıs ‘’ idealini gerçekleştirmek üzere yola çıkan K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Talat’a sesleniyorum:

1878 Yılından beri O topraklar için hayatlarını feda eden ‘’ Kahramanlar ‘’, 34 yıl önce hep birlikte omuz, omuza savaşırken ‘’şahadet ‘’ mertebesine erişerek, temsilciliğini yapmış olduğunuz vatan topraklarına emanet ettiğimiz ‘’ Mehmetçikler’’, ‘’ Mücahitler ‘’; bugün bu sözleri duymak için ‘’Şehit’’ olmadılar.. Bu cümlelerimi hamaset yapılıyor diye de geçiştiremezsiniz!...Onlar evlatlarının geleceğini vatan yaptıkları o topraklara emanet ettiler ve adına da K.K.T.C dediler..Göndere Ay ve Yıldızlı Bayrağınızı çektiler..

Sizin bu gün temsil etmiş olduğunuz devletinizin müzakere sürecinde göz ardı etmemeniz gereken tek gerçek budur.. Hristofyas’’ın savunmuş olduğu tek kimlik, tek egemenlik ve tek devlet değil!..

Atilla ÇİLİNGİR
( Kıbrıs Gazisi )
 

Kartal

New member
Katılım
12 Kas 2008
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Kıbrıs Gerçekleri

Sayın Çilingir,

Belirtmiş olduğunuz tüm bu gerçekler savunulursa K.K.T.C devleti yaşayabilecektir..Saygılarımla..
 
Üst