Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Malta Kuşatması ( 1565 )

1565 Malta Kuşatması
Mısır, Cezayir ve Trablusgarp Osmanlıların eline geçmişti. Malta Adası bu bölgelere ulaşan deniz yollarının üzerinde bulunuyordu. "Hristiyanlığın Akdeniz'deki kalesi" olan Malta Adası'ndaki şövalyeler, Türk gemilerine saldırıyor, Akdeniz'deki Türk egemenliğine gölge düşülüyorlardı .Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, 1565 yılında adayı kuşa Turgut Reis de bu kuşatmaya katılmıştı. Çarpışmalar sırasında Turgut Reisin şehit düşmesi üzerine satma kaldırılarak İstanbul'a geri dönüldü.
 

Kartal Gözü

Dost Üyeler
Katılım
6 Eki 2008
Mesajlar
1,388
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

... !!! 1567 !!! ...
 

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1568
Vatan Sevgisi birlikte varolmaktan kıvanç duymaktır.
Vatan Sevgisi birlikte özgürce yaşamaktan sevinç ve mutluluk duymaktır.
Vatan Sevgisi Sarsılmaz Bir Bilinçtir.
Vatan Sevgisi O Vatanın Bir Parçası Olmaktır.
Vatan Sevgisi Sonsuzluğa kadar yaşatılacak naçiz bir olgudur.
KISACA BİR BAŞKA, NADİR BİR DEĞERDİR
VATAN SEVGİSİ
 

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1569
1974'e az kaldı kardeşlerim,
Öneri mahiyetinde bir ricam var sizlerden.
1974 SON
BU HEDEF SAYIYI ŞEHİTLERİMİZİN ADINA
MUHTEREM KOMUTANIM,
ATİLLA ÇİLİNGİR' e ayıralım.
Ne dersiniz ?
 

Ekli dosyalar

  • 19_mayis_afis1b.jpg
    19_mayis_afis1b.jpg
    29.6 KB · Görüntüleme: 16

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1570
Günahını alma sen evladının
En büyük değerdir evlat için soy,
Din ile ilgisi yoktur Arap adının
Çocuğun olunca ona bir Türk adı koy.
Ziya Gökalp
 

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1571
Dünya üzerinde Türk’ten daha büyük,
ondan daha eski,
ondan daha temiz bir millet yoktur ve
bütün insanlık tarihinde görülmemiştir.
Hayattaki yegâne üstünlüğüm Türk doğmaktır.
Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
 

GökTürk

Kurucu
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
1,015
Tepkime puanı
2
Puanları
38
Yaş
59
Konum
C¤ KIBRIS
Web sitesi
www.kibris1974.com
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1572

189cmj.jpg


Değerli Bülent Ağabeyim, 1974 için “TÜRK DÜNYASININ SON BAŞBUĞU DENKTAŞ” için ayırmayı düşünmüştüm, bunun için hatta bu hafta kendisini Kültegin kardeşimle ziyaret ettiğimde özel bir makale yazmasını rica edeceğim.
 
Son düzenleme:

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1573
Katılırım Kardeşim Göktürk, Müşavere etmenin
değeri burada da ortaya çıktı.
Muhterem Büyğümüz Rauf Denktaş'ın 1974 de yer alması sanırım Muhterem Komutanım Atilla Çilingir'i de memnun eder, belki de Onun kalnibden geçen isim de Muhterem DENKTAŞ'dır.
 

ARIKBUKA

Halkla İlişkiler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
920
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

- 1577 -
 

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1579
Muhterem Kardeşlerim,
Sevgili GÖKTÜRK 1974 için saymaya 25 Haziran 2008 de başlamış.
1974 de askerlerimiz Kıbrısa BİR GÜNDE çıkarma gemileri ve paraşütlerle ayak basmışlar, BİZ BİR YILDIR 1974 e gelemedik.

HAYDİ OTAĞ ARKADAŞLARIM, KARDEŞLERİM...
1881 i ATATÜRK için ayırarak HIZLA DEVAM.
 

Ekli dosyalar

  • 1_buyuk.jpg
    1_buyuk.jpg
    45.6 KB · Görüntüleme: 16

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1580
KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ
İstiklâl Marşını Dinlerken


Borazanbaşı, borazanbaşı,
Akşamları batan güneşe karşı
Alışılmış bir ibadet gibi
Çaldığınız o istiklâl Marşı
Yıllardır her kulakta yer etmiş.
Gür nağmesiyle tutarken arşı
Az rastlanır bir huşu içinde
Ayakta dinleriz bütün çarşı.
Hayal gibi, vehim gibi bir şey
Sanki memleketin dağı taşı.
En sadık bekçisi tarihimin
Kesilir ansızın şehit na'şı.
Bu meçhul askerler mahşeriyle
Hatırlatır o yaman savaşı.
Yanık türkülerinden biliriz
Yemen Çölü'nü, Sarıkamış'ı.
Kurduna kuşuna sor söylesin.
Neydi Türk'ün o günkü telâşı?
Karalar giymişti Anadolu
Kan bir yandan, bir yandan gözyaşı.
Sürmedi çok şükür o kıyamet;
Gecenin birinde fecre karşı,
Güneşten evvel doğdu ufukta
Mustafa Kemal'in altın başı,
Vatan sevgisinin mihenk taşı.

Cahit Sıtkı Tarancı
 

Ekli dosyalar

  • Cahit Sýtký Tarancý Resim.jpg
    Cahit Sýtký Tarancý Resim.jpg
    2.9 KB · Görüntüleme: 16

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1581
KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ
Türklerin Türküsü


Dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa.
Türke boyun eğdirir yalnız töreyle yasa;
Yedi ordu birleşip karşımızda parlasa
Onu kanla söndürüp parçalarız, yeneriz.

Biz Tufanı yarattık uyku uyurken Batı,
Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
Sorsan söyle diyecek gök denilen şu çatı:
Türk gücü bir yıldırım, Türk bilgisi bir deniz.

Delinse yer, çökse gök, yansa kül olsa dört yan,
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan,
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz...


Hüseyin Nihal ATSIZ
 

Ekli dosyalar

  • Hüseyin Nihal Atsýz.jpg
    Hüseyin Nihal Atsýz.jpg
    2.7 KB · Görüntüleme: 16

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1582
KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ
Vatan Destanı
O kadar dolu ki toprağın şanlı,
Bir değil,sanki bin vatan gibisin.
Yüce dağlarına çöken dumanla
Göklerde yazılı destan gibisin

Hep böyle bulutlar içinde başın,
Hilâli kucaklar her vatandaşın,
Geçse de asırlar tazedir yaşın,
O kadar leventsin,fidan gibisin.

Çiçeksin,bayılır kuşlar kokundan,
Her dalın bir yay ki zümrüt okundan,
Müjdeler fısıldar Ergenekon'dan:
Bu sese gönülden hayran gibisin.

Ey bütün cihana bedel Türk eli
Açtığın cenklerin yoktur evveli
Tarih bir nehirdir coşkundur seli
Sen ona nisbetle umman gibisin.

Bir yandan hep böyle taştın köpürdün,
Bir yandan cefalı bir ömür sürdün,
Fakat ne derece ezildinse dün,
O kadar da tunçtan kalkan gibisin.

Bir insan nihayet kemikle ettir,
Bu et, kemiğe can hürriyettir,
En büyük hürriyet Cumhuriyettir,
Demek ki şimdi sen bin can gibisin.

Ey ana toprağı, Anadolu,
Açıldı önünde terakki yolu,
Hamd olsun her yanın bereket dolu,
Cennette bir yeşil meydan gibisin.

Yeni bir ay ördün al bayrağınla,
Girdin en sonunda irfan bağına
Medeni hayatın nur ırmağına
Ezelden susamış ceylan gibisin.

Halit Fahri Ozansoy
 

Ekli dosyalar

  • Halit Fahri Ozansoy.jpg
    Halit Fahri Ozansoy.jpg
    2.6 KB · Görüntüleme: 16

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1583
KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ
Çanakkale Şehitlerine
http://www.aruz.com/kah-siir/yazdir.asp?id=72

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Âkif Ersoy
 

Ekli dosyalar

  • Anadolu Türk.png
    Anadolu Türk.png
    11.1 KB · Görüntüleme: 16

Bülent Baysal

Dost Üyeler
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
481
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tanrı ve Hıra Dağlarında
Cevap: Kıbrıs İçin 1'den 1974'e kadar

1584
KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ
BÜTÜN TÜRK GENÇLİĞİNE
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

Ezilmekten çekinme... Gerilemekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan,
Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın...


Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
Ne de sıska bir göğse takılan bir çiçeksin;
Senin de bu dünyada nasibin var savaşmak!...
Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.

Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla,
Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova, yayla...
Hayata ne biçimde geldinse bir borayla
Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.

KIZIL ELMA uğruna kılıç çekince kından,
Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından.
Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.

Yüz paralık kurşunla gider ´HAYAT´ dediğin;
´Tanrı yolu´ uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızıl Elma´na varmadan öleceksin.


Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
Işıksız kulübende boranın esişini
Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca
Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...

Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını ´Paris´e, ´Moskova´ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.

Hey arkadaş!... Bu yolda ben de coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,
Ölümüne, gamına, tipisine, karına..


Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş... Bunun tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...

Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
´Çanakkale´ ufkunda, ´Sakarya´ toprağında.

Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
Doğru sözü ´Kül Tegin´ kitabesinde ara...
Lenin´den bahsederse karşında bir maskara,
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet ´Tanrıdağı´nda...


Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin,
Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın,
Yorgunluğu gidermek serin bir su başında.

Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?
Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak´tan.
Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.

Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
Duyguların ölmüştür... Tapınılan bir kızın,
Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.

Istırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!
Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç...
Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç,
Bir şeyin olmayacak hatta mezar taşında...

Hüseyin Nihal ATSIZ


 

Ekli dosyalar

  • Hüseyin Nihal Atsýz.jpg
    Hüseyin Nihal Atsýz.jpg
    2.7 KB · Görüntüleme: 16
Üst