Kıbrıslı Rumları Nasıl Koruduk?

ÇAĞATAY

Dost Üyeler
Katılım
27 Şub 2008
Mesajlar
473
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
"ADRİYATİK'DEN ÇİN SEDDİNE SAVAŞ NEREDE İSE ORADAY
Kıbrıslı Rumları Nasıl Koruduk?

Vaktiyle Kıbrıs, Akdeniz’e sefer yapan Türk ticaret gemilerini soyan korsanların üssü haline gelmişti. Türkler bu yüzden çok zarar görüyordu.

İmparatorluğu besleyen, deniz yolunu daimi tehdit altında bulunduran bu korsanlık hareketlerine nihayet verilmesi için II. Sultan Selim bir çok uyarmalarda bulunmuş, fakat bu uyarmalar imparatorluğun zaafı sanıldığından korsanlık hareketlerine büsbütün şiddet verilmişti.

Bu yüzden 1570 yılında sefer açılmış ve 1571’de Kıbrıs fethedilmiştir. Kıbrıs fethedildikten sonra gerek korsanlara gerek bu korsanlara yataklık eden yerli halka asla kötü muamele edilmemiştir.

II. Sultan Selim, Kıbrıs fethedildikten sonra yerli halka, yani Rumlara şefkat ve adaletle muamele edilmesi hakkında bir çok fermanlar çıkarmıştır. Bu fermanlar çok dikkate değer idari hükümleri de içine almaktadır.

Şurasını da belirtelim ki, savaş esnasında esir düşen Türklere, savaş kuralları ile bağdaşamayacak şekilde çok kötü muamele edilmiş, zulüm ve cefada bulunulmuştu.

Yeniçeri ve sipahilerin intikam duygularına kapılarak, Kıbrıs halkına mukabele etmesi ihtimalini düşünen II. Sultan Selim, 23 Recep 979 (1571) tarihinde Kıbrıs beylerbeyine, kadısına ve defterdarına sadeleştirerek sunduğumuz şu fermanı göndermiştir:

“Orada senin emrinde olan bölük halkına, Kıbrıs kızlarını ve oğlanlarını tutup: ‘Lefkoşe şehrinde esirimdin; kaçmıştın’ diye yanlarına almak istedikleri duyulmaktadır. Bu hareket benim irademe muhaliftir. Bu gibi davalara bakılmaması, men olunması için Kıbrıs beylerbeyine ve kadısına emir gönderilmiştir. İmdi, bu gibi hareketler tekerrür ederse senin beceriksizliğinden doğacaktır. Bu irademi alır almaz seninle olan bölük taifesini muhkem zaptedesin; emrime muhalif hareket ettirmeyesin.

“Kıbrıs Beylerbeyisi münasip gördüğü yerlerde ada halkının ekin ekmesine, ticaretine devam eylemesine müsaade edecektir. Adada Rum taifesinin daima işlerinde, güçlerinde, ticaretlerinde serbest olmalarını temin eyleyesin. Bu tenbihten sonra Kıbrıs halkına kötü muamele edenleri, onları muhafazaya memur olanların hizmetlerinde kusur edenleri isim ve resimleriyle arzedesin.”

YERLİ HALKI KORUYUN:

23 Zilhicce 979 (1571) tarihli ve gene Kıbrıs beylerbeyine ve kadısına ve defterdarına gönderilen diğer bir fermanın sadeleştirilmiş metni şöyledir:

“Kıbrıs adası benim kahir kuvvetlerimle fetholunmuş bir memlekettir. Yerli halk savaşlar dolayısıyla zaafa uğramıştır. Onun için ada halkına zulüm olunmayıp adalet olunmalıdır. Şer-i şerîfin icrasında, vergilerin tahsilinde, sair hallerde ve davalarında yerli halk himaye ve sıyanet olunacak, onlara kuvvet verilecektir.

Memleket ve vilayetin, eski hali gibi mamur ve şenlikli olması lazımdır. Bu bâbta her biriniz bizzat mukayyet olacaksınız. Taife-i reâya (gayri Müslim halk) ki, bize Allah’ın vediasıdır. Onları himaye ve sıyanet eyleyüp, kimseye zulüm ve teaddi ettirmiyesiniz.

Şer’i hükümleri yerine getirirken, vergi tahsil ederken adaletle hareket olunup reayaya tefrika verir hususlardan kaçınınız ki, reâya, benim adil hükümdarlığımın zamanında her biri rahat ve huzur içinde işlerine baksın.

Adanın eski hali gibi mamur ve yerli halkının da refah ve güven içinde olması benim baş arzumdur. Bu hususta gereği gibi mukayyet olup adayı her veçhile şenlendirip, mamur ve abâdân olması bâbında dakika fevt etmeyesiniz. Şöyle ki, yerli halka zulüm olunur, ağır vergiler konur, aralarına fit sokulduğu duyulursa beyan olunacak özrünüzün kabul olunmak ihtimali yoktur. Ona göre gaflet eylemeyesiniz.”

“REÂYA ADADAN NEFRET ETMEYESİN!..”

Bu konuda ısdar edilen üçüncü fermanda, yerli Rum halkının malları, meskenleri ve topraklarıyla ilgilidir ve harikulâde bir adalet örneği vermektedir. 981 (1573) yılında ısdar edilen bu fermanı da sadeleştirerek sunuyoruz:

Kıbrıs beylerbeyisine ve Defterdarına hüküm ki:

“Halen kul taifesinden ve gayrıdan bazı kimselerin reâya yerlerini satın aldığı, reâya ise bunları değer bahasıyla satın almak istediği halde ziyade baha talep edildiği, bu yüzden reâyanın yer almakta müşkülata uğradığı duyulmuştur.

Memleket ve vilayetin mamur olması, reâyanın gelip yerleşmesi, ziraat ve ticaret eylemesiyledir. O gibi satın alınmış reâya yerlerini almağa talip olanlara ne bahaya almışsa ol baha ile reâyaya satmasını emrediyorum.

Bu hususta mukayyet olup reâya değer bahasıyla yer almak murad ederse değerinden ziyadesine almayalar; ziyade baha talep ettirmeyesin.

Amma aslında ziyade eden nesne içün dahi küllî baha taleb ettirmeyüp ol hal ile satın almak murad edenler, değer bahasıyla alıversin.

Reâyayı yerleştirip ziraat ettirip koruyasın memlekete zararlı olan yerlerde şimdiye kadar kul taifesinin de gayrının ellerinde olan yerleri reâyaya aldırmamak için değer bahasından ziyade bir şey yaptırmayasın.

Velhasıl memleket ve vilayetin mamur olması reâya iledir.

Ona göre mukayyet olup reâyayı adadan nefret ettirmeyesin.

Adanın her gün biraz daha mamur olması ve şenlenmesi neyi gerektiriyorsa, anı eyleyesin.”

Evet, bu korsanlar yuvasında ve korsanlara yataklık edenlere böylece adalet tevzi ettik. Yerli halkın en küçük bir zorlamaya maruz kalmasına meydan bırakmadık. Ellerinde satın alınan mesken ve arazilerini; aynı bedelle iade ettirdik, ağır vergilerle geçim zorluğuna sokmadık her hangi anlaşmazlıkla mahkeme hükümlerinin adaletine en küçük bir gölge düşürmedik.

Garbî Anadolu’yu nasıl baştanbaşa yaktıkları, sivil halkı nasıl topyekûn katlettikleri; Kıbrıs Türklerine zulümle, işkence ile ve ellerinden topraklarını alarak nasıl muhacerete zorladıkları malum. Siyasetlerinin baş amacı bu. Türk düşmanlığını, bir milli vasiyet halinde çocuklarına daha okula başladıkları günden itibaren telkin etmek!

NOT: Yazıyı Hayat Tarih Mecmuası’ndan Sadi BORAK’ın makalesinden aldım.
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Osmanlı hoşgörüsü ve adaleti... Ama ne yazıkki bu hoşgörüyle avrupa bize barbar ismini taktı. Şu günlerde hiç bir hristiyan devlet müslüman ülkeye hoşgörü göstermiyor. Barış için olsa bile!!!(mesela ırak)Zamanında ne dinde ne dilde özgürlük tanınmayacaktı kimseye. Türklerle münasebeti olan herkes yatıp kalkıp dua etsin ki biz Türküz.
 
Üst