Kıbrıs’ta Soykırım, Tarihten Gelen Çığlık!..

Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
204
Tepkime puanı
1
Puanları
0
KIBRIS’TA SOYKIRIM,
‘’ Tarihten Gelen Çığlık!..’’

‘’İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde böyle bir vahşet yaşanmadı! Rum’lar kendileri için kutsal saydıkları o gece yüzlerce Kıbrıs Türk’ünü acımasızca katlettiler..O insanlarımız sanki Noel uğruna adanmış kurbanları idi!..’’
( 21. Aralık. 1963 )

Bu gün bu satırları kaleme alırken insan olarak kalabilmenin ne kadar büyük bir erdem olduğunu daha iyi anladım!..Ama insanlıktan nasibini alamamış ve canavarlaşmış ruhları ile insan oğlunun nasıl ölüm makinesi haline gelebileceğinin kanıtı olan aşağıda ki olayları okuduğumda da insanlığımdan utandım..Kıbrıs Türk’ünü top yekun öldürmek amacı ile 21. Aralık. 1963 tarihinde Rumlar tarafından başlatılan bu katliam, dünya var olduğu sürece onların alnında kara bir leke olarak kalacaktır..
Hayvanlar aleminde güçsüz, hasta ve zayıf olanlar bile hemcinslerince af edilir, hayatları bağışlanırken; Rum çeteleri çoluk, çocuk, yaşlı, genç, hasta, bebek demeden müdafaasız yüzlerce Türk’ü, Hristiyan aleminin o kutsal Noel gecesinde katlettiler..
Şimdi o günlere geri dönelim ve Sn. Talat’ın Milli Eğitim Bakanlığı, Başbakanlığı döneminde başlatılarak okul kitaplarından kaldırılan o acı dolu tarih sayfaları anlatsın o günleri!.. Bizler sadece okuyalım, dinleyelim ama asla unutmayalım!..Hatta bu da yetmez ezberleyelim, ezberletelim ve özellikle gençlerimize anlatalım..
İşte ‘’ Tarihten Gelen Çığlık!.. ‘’ Unutuldu sanılan o insanlık suçu ve Rum’un yıllardır özür bile dilemediği o vahşet dolu günler!..
‘’ 21. Aralık. 1963 günlerden cumartesi, saat 14.30 Baf kapısı polis merkezinde bir ateş kes toplantısı yapıldı..Toplantının amacı Lefkoşa’da devam eden çatışmaların sona erdirilmesi idi!..Ancak bu toplantıdan hiçbir sonuç çıkmadı..Rum’lar, Cornaro Hotel’in çatısından, Lefkoşa Kulübünden, Severis un fabrikasından Türk tarafında, duvarların kuzeybatısına düşen Kumsal’a ateş açtılar ve akşam yapacakları saldırı için hazırlandılar!..
Dr. Küçük, arabasıyla Girne kapısı ve Girne caddesinden geçerek Lefkoşa’nın içerisine girdi.Gazete bürosu ve üzerinde kendi evinin bulunduğu binanın arkasındaki geniş, boş araziye açılan, dar yola döndü.
İlk toprak yığınları buradaydı. Alt üst edilmiş toprağın, temiz, taze kokusu havaya yayılmıştı. Dr. Küçük, etrafa bakarken, yeni kazılmakta olan bir mezar için taşlara çarpan kazma seslerini işitiyordu!..
Döndü ve dolaşmaya başladı. Av tüfeklerini kollarında ihtimamla tutan, sakalları uzamış adamlar ona selam durdular. Kadınlar kolundan tutarak, kocalarından, oğullarından, akrabalarından, çocuklarından haber almaya çalıştılar..
Dr. Küçük başı ile selam vererek, kalabalığın arasından geçti. Sorulanlar ile ilgili hiçbir haber alamamıştı. Başka yerlerde süren çatışmalarla ilgili çok az bilgisi vardı.Dağıtabileceği yiyecekten de yoksundu..
Yaralılar taşınıyordu..Yaralıları, Girne caddesinde bir evde oluşturulan, derme- çatma hastaneye kadar izledi,
Eczaneler malzemelerini bu hastaneye vermişlerdi, fakat mermi yaralarını gerektiği şekilde tedavi edebilecek tek hastane, Rum kesimindeki Genel Hastane idi..( Noel arifesinde, öğleden sonra, Lefkoşa Genel hastanesinde bulunan 21 Türk hasta ortadan kaybolmuştu..Kıbrıs’lı olmayan bir hemşirenin anlattığına göre bir grup silahlı Rum’un hasta koğuşlarına gelmiş ve çoğu ameliyatlı olan Türk hastaları bağırta, bağırta bilinmeyen bir yere götürmüşlerdi.. Bu hastalardan bir daha haber alınamadı!..)
Yaralılar için kan bulunmuyordu ve gönüllülerden kan sağlamak için malzemede yoktu. Ciddi yaralılar eski ve yıpranmış evin dökülmekte olan tavanının altında ve mermerlerin üstünde ölüyorlardı!..
Sonuç umutsuz gözükse de, Dr. Küçük ve Örek, savaşın sona erdirilmesi için gayret gösterirken, bu son direnişe bir başkası nezaret ediyordu.
Bu kişi, Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş idi.
Noel savaşı sırasında küçük kırmızı arabası ile barikatları dolaşıyordu.Üzerinde çizgili avcı ceketi, başında beyzbol şapkası, sağlam yapılı görünüşü ile Mücahitlerin arasına karışarak onları cesaretlendiriyor ve onlara Rum’ların barikatları geçmelerine asla izin vermemelerini söylüyordu.
Mücahitler onu gördüklerinde sesleniyor ve el sallıyorlardı. Kendileri ile konuştuğunda gülümsüyor ve sonra mevzilerine dönüyorlardı. Onlar için Denktaş, savaşan Türk’ün sembolüydü, Kanlı Noel sırasında Türk direnişinin belkemiğiydi..
Lefkoşa ile Mirtu ( Çamlıbel ) yol ayrımında bulunan Ayvasil ( küçük Türkeli ) karma köyünde 120 Türk vardı.. O akşam vakti bir saatte Lefkoşa yönünden gelen arabalar ve kamyonlardan eli silahlı Rum’lar boşaldı.. Bir süre köşede ki kahvede aralarında görüştüler ve daha sonra Türk kesimine yöneldiler..
Silahlar patladı, tüfek dipçikleri ile kilitli kapılar kırıldı..Türkler sokaklarda sürüklendi..
70 yaşlarında bir Türk, evinin ön kapısının parçalanışını duyarak uyandı. Yatak odasından sendeleyerek çıktığında, evinin içinde silahlı adamlar gördü.
‘’ Çocukların var mı? ‘’ diye sordular. Şaşkınlık içinde ‘’ Evet ‘’ dedi.
‘’ Onları dışarı gönder !..’’ emrini verdiler.
19 ve 17 yaşındaki iki oğlu ve 10 yaşındaki torunu acele giyinerek silahlı adamlarla beraber dışarıya çıktılar.
Evin duvarı önünde sıraya dizilmişlerdi. Silahlı adamlar hiçbir söz söylemeden, serinkanlı bir şekilde makineli tüfeklerini ateşleyerek onları ölüme gönderdiler.
Bir başka evde, elleri dizlerinin arkasına bağlanmış olan bir erkek çocuk yere atılmıştı. Ev yağma edilirken onu tekmeliyor ve hakaret ediyorlardı. Sonra başının arkasına bir tabanca dayadılar ve onu vurdular.
Türkeli ( Ayvasil ) köyünde o gece toplam 12 Türk katledildi. Diğerleri ise Rum’lar tarafından toplanmışlar ve yol boyunca tekmelenip yumruklanarak birkaç mil uzaklıkta ki Şillura köyünde ki Türklerin yanına gönderilmişlerdi..Gece kıyafetleri içinde çıplak ayaklarıyla soğuk havada ve gecenin zifiri karanlığında sendeleyerek yürüyen Türk’lerin arkasından Rum’lar ateş ediyorlardı..
Bu bölgenin hemen dışarısında çiftliklerde yaşayan dokuz Türk daha öldürülmüştü!..
Ayvasil ve Şillura köyleri boşaltılmıştı!..Kuzeyde ki Fota ( Dağyolu ) ve Pınarbaşına doğru emniyetli bölgelere gitmeye çalışan Türk’lerin, geride evleri, eşyaları ve Rum komşuları kalmıştı!..O komşular ki şimdi emniyetli bölgelere çekilen Türk’lerin evlerini yağmalıyorlardı!..Kutsal bir gün, sabahı karşılarken Türkler, Rum’un bu acımasız korkunç zulmünden kurtulmaya çalışıyorlardı!..
Aynı saatlerde Lefkoşa surlarının kuzeyindeki Türk köyü Ortaköy’ün yanında, Girne yol ayrımında bulunan Kumsal bölgesine de 150 civarında silahlı Rum gelmişti…
O akşam, yaşlı bir Türk ev sahibi olan Hasan Yusuf Güdüm isimli şahıs, yanında karısı Feride, komşusu Ayşe Mora kızı Işın ve diğer kızı Növber ile Kumsal’daki kiracılarından Türk Alayının baş doktoru olan Binbaşı Nihat İlhan’ın evini ziyaret ediyorlardı. Binbaşı o kritik günler dolayısı ile alarm halinde olan Alayda görevinin başında idi..Karısı Mürüvvet, yedi yaşında, dört yaşında ve altı aylık olan üç çocukları ve misafirleri ile birlikte evde dokuz kişiydiler.. Bu dokuz kişi yemek odasında akşam yemeklerini yerken, Bu sırada Severis un fabrikasının bulunduğu yerden ve gece karanlığından da istifade ile elleri silahlı Rum çeteleri kurumuş olan Kanlı dere nehir yatağının karşısına Kumsal bölgesine geçiyordu!..
Çok geçmeden bu çetelerin açmış olduğu ateş sonucunda silahlardan çıkan mermiler Dr. Nihat İlhan’ın oturduğu evin duvarlarına kuvvetli bir yağmur gibi vurmaya başladığında, yemek masası etrafındaki sohbet aniden kesildi!..
Herkes aceleyle ayağa kalktı, kadınlar çocuklarını ellerinden tutarak çektiler ve Hasan Güdüm, hepsini evin arka tarafına götürdü..
Dört kadın, dört çocuk ve bir adam hepsi evin banyosuna girdiler ve kapıyı kilitlediler..
Ev sahibinin karısı aniden kararını değiştirdi ve banyodan dışarı çıkarak, tuvalete girdi ve kapıyı kilitledi.
Binbaşının karısı ve çocukları ile küvetin içerisine girdi. Altı aylık bebeğini kucağına almış kapıya doğru bakarken, diğer iki çocuğu bacaklarına sıkı, sıkı sarılmıştı..
Korku içindeki üç kadın ve Hasan Güdüm kapının yanındaki köşelere sığındılar. Ayşe Mora bebeği Işın’ı korumak için bağrına basmıştı..
Evin giriş kapısı kırılarak açıldı..Gözlerinde vahşi bakışları ile insanlığından çıkmış olan caniler, ellerindeki makineli tüfeklerle evin içerisini taradılar..
Daha sonra ayak sesleri Binbaşının eşi ve üç çocuğunun bulunduğu kapısı kilitli banyo kapısının önüne geldi ve canilerden birisi kapı kolunu zorlarken; diğeri Rumca ‘’Enosisi’’nasıl istersiniz diye bağırıyordu!..
Sonra, ateşlenen mermiler, banyo küvetinin içindeki Bayan İlhan ve çocuklarına isabet etti..
Binbaşının çocuklarından birisi inledi ve kısa bir darbe atışı ile Şehit edildi..Saldırganlar sonra yerdeki diğerlerini gördüler ve silahlarında ki tüm mermileri de onların üzerine boşaltarak hepsini orada Şehit ettiler..
Evin sahibi, komşusu ve kızları da ağır yaralanmışlardı..Bir mermi de Işın bebeğin ayağına isabet etmişti..
Tuvaletin kilitli kapısı, bu silahlı adamların dikkatini çekti..Kapı tüfek dipçikleri ile kırılarak ev sahibinin karısı dışarı çıkarıldı. Feride hanım’ın kafasına bir tabanca dayadılar. Bir kez ateşlendi ve oracıkta Şehit edildi..
Katiller çığlıklar atarak ve eğlenerek evin içerisini tahrip ettiler..Banyodan dışarı yayılan kan üzerinde kayarak dolap ve raflardaki eşyaları silahları ile tarayarak paramparça ettiler!..
Bebek Işın Mora sağ kalmıştı yaralı ayağı birkaç operasyonla kurtarılmıştı..Şu an da evli ve bir oğlu var.. Lefkoşa’da Shakespeare Caddesi üzerinde Can adlı bir süpermarketi çalıştırıyor.. Hafif aksak yürümesi, hiçbir şeyi idrak edemeyecek kadar küçükken yaşadığı mezalimi hatırlatıyor ona…’’
( Yukarıda anlatmış olduğum tarihi gerçekler HARRY SCOTT GIBBONS’un 1997 yılında basılan ‘’ The Genocide Files ‘’ ( Kıbrıs’ta Soykırım ) adlı eserinden alınmıştır..)
Şimdi bu satırlardan haykırarak tüm insanlık alemine soruyor ve yanıtını istiyorum!..Siz İnsan hakları havarisi kesilerek Türk Milletini Ermeni Soykırımı ile suçlayanlar!..Siz kanlı tarihlerini unutarak, asil Türk Milletine bu kabul edilemez iftirayı çıkardıkları yasalarla onaylayan, suç diye dayatan emperyalist devletler ve onların Türkiye’deki işbirlikçi kimi bilim adamı, sanatçı ve yandaş yazarları..Özür kampanyası başlatan Ermeni diasporasının paralı kalemşörler!..Siz ‘’Kıbrıslılık ‘’ oyununun ardına saklanarak, K.K.T.C’de Rum’larla yeniden bir arada yaşamanın tuzağını kuran ve ‘’ Birleşik Kıbrıs ‘’ senaryosunu yazanlar!..Siz Rum’la iç, içe yaşayabiliriz yazıları ile halkımızın beynini bulandıranlar!..Türkiye’ye ve Türk Askerine kabul edilemez suçlamalar ile saldıran kimi sendika yöneticileri, dernek temsilcileri, cepleri ve mideleri euro’lar ile şişirilmiş bilinen vakıfların plakalarını taşıyan platform üyeleri!..
Ve siz beyler!.. Kıbrıs Türk Halkının adada ki var oluşunun tüm nedenlerini müzakere masasında pazarlık konusu yapmaktan çekinmeyenler!.Hristofyas’ın kankaları ve yol arkadaşları!..Yukarıda tarihi belgelerle kanıtlı bu insanlık ayıbı ile ilgili olarak söyleyeceklerinizi duyalım?..Bu tarihi kitabı yazan ve o günlerde London Daily Express gazetesinin Ortadoğu temsilcisi olan bu cesur gazete muhabiri Mr. Gibbons gibi bu vahşete en azından, ‘’ Bu Kıbrıs Türk’üne yapılmış bir soykırımdır’’demek cesaretiniz var mı?..Sakın ola ki bunlar tarihin derinliklerinde kaldı!.. Biz bunları ve tarihimizi unuttuk!..Şimdi yarınların dostluğuna, Rum’larla bir arada olmaya bakıyoruz demeye kalkmayınız!.Bunun düşünülmesi bile bir hezeyandır!..O zaman sizleri ne Şehitlerimiz, ne milletimiz, ne kitaplardan sildiğiniz tarihimiz ve ne de kendi vicdanınız affeder!…
Sevgili Kıbrıs Türk Gençleri,
Şimdi sen yukarıda anlatılan tarihi gerçekleri okuyamıyor ve öğrenemiyorsun!..Çünkü bu zulmü ve atalarına uygulanan bu soykırımı bilmemelisin!..Sen Güney Kıbrıs’ta yaşayan Rum’lara özenmeli!.. Onların tarihini ‘’Kıbrıslılık’’ kimliği ile öğrenerek geleceğini birleştireceğin Genç Rum’larla kaynaşmalısın!.. Milli değerlerini unut ki!.. Vatan ve Bayrak ne demektir? Bu değerleri hiç hatırlamayasın!..Ceddinin bu değerler uğruna Şehit olduğu sana bir şey ifade etmesin!..İşte geleceğinizin konuşulduğu bu kritik dönemde sizlere kabul ettirilmeye çalışılan çözümün hedefi bu!.. Ama sizler tüm bu oyunları bozacak kadar yürekli ve Yüce Türk Milletine ve Ceddine bağlı gençlersiniz..Dilinizin, Dininizin, Milletinizin ve Bayrağınızın ne ifade ettiğini ve gerektiğinde vatan toprakları uğruna seve.seve ölüme gitmenin yüce bir görev olduğunu bilenlerdensiniz..Asla bu teslimiyetçi oyuna gelmeyeceksiniz..
‘’ Tarihten Gelen Çığlık Sesleri ‘’ duyuluyor yine!..45 yıldır hep aynı tarihte!..Ama bu sefer daha güçlü feryat ediyor, 70’lik Hasan dayı, gelin kız Melek, o yiğitler yiğidi Mehmet, 7 günlükken katledilen Selen Bebek!.. Onlara Toprak Ana bile ağıt yakmış ağlıyor..Kurtlar, kuşlar susmuş bu insanlık ayıbını anlamaya çalışıyor!..
Ya biz ne yaptık?..Unutmadık mı?.. Anlatabildik mi? O yaşanan insanlık ayıbını diri, diri toprağa gömülen insanlarımızın feryatlarını!..Kelimelerin anlamı yok!... Ne yazsam, ne anlatsam yaşatamam o günleri, getiremem o kefensiz bedenleri geri!..
Şimdi vicdanımızın sesine kulak verelim..Eğer tarihimizde yaşanan bu olaylar bir milletin yok edilmesi soyunun kurutulması,’’ Soykırım ‘’ değilse söyleyin ey insanlar!.. Biz buna ne ad verelim?..
Türklüğümüz onurdur tarihimiz gurur..İnsanlık tarihi bizi mert ve yiğit tanır ne ardımızda, ne de alnımızda vardır böyle bir leke.. İnsanlık onuru bir erdemse bu fazlasıyla vardır Türk Milletinde..Kimse bize dayatmasın soykırım denen suçu..Bunun bedeli ağırdır kimse taşıyamaz bu bedelin sonucunu!..
Özür dilenecekse bu özür önce bizim için haktır..Soykırım denecekse eğer, bu söz Anadolu’da yüz binlerce Türk’ü öldüren, isyan bayrağını açmış Ermenilere yakışandır..Ve bir özürde, Kıbrıs Türk Halkını top yekun yok etmeyi planlamış ve bu planı uygulayarak binlerce masum insanımızı vahşice katletmiş olan Rum’lardan tarafından söylenmesi gereken bir borçtur..
Bize tarih sayfalarını karıştırtmayın, karıştırdıkça sabıkalarınız çoğalır!...’’ O Çığlıklar Rodos’tan, Girit’ten, Batı Trakya’dan gelmeye başlar’’öncekulaklarınızda sonra da varsa eğer vicdanlarınızda yankılanır!...
İnsanlık suçunu işleyenleri bu suçları ile baş başa bırakarak!..Tüm Şehitlerimizi rahmet ve minnet duyguları ile anıyorum..
Yazımı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ile bitiriyorum..
‘’ Geçmişi ne kadar çok unutursak geleceği korumak o kadar zor olur..’’

Atilla ÇİLİNGİR.
 

Kartal

New member
Katılım
12 Kas 2008
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Cevap: Kıbrıs’ta Soykırım, Tarihten Gelen Çığlık!..

Bu yazı ve sitenin bu bölümündeki tüm katliam resimleri,Rum'larla birlikte tekrar bir arada yaşamanın planlarını yaparak çözüm vaat edenlere ve işbirlikçilerine sunulur!...Rumların yapmış oldukları bu katliamlar bir insanlık suçudur ve bu suç RUM'UN alnında bir kara leke olarak kalacaktır..
 
Üst