Kırgızistan: Güvenlik Çıkmazında Bir Ülke ve İktidar-Medya İlişkileri

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Kırgızistan: Güvenlik Çıkmazında Bir Ülke ve İktidar-Medya İlişkileri
Mesut Taştekin

Giriş

Komünist Sovyet sisteminin çökmesi ile birlikte Orta Asya’da ortaya çıkan otorite boşluğu dünya üzerinde global hedefler taşıyan ülkelerin gözlerinin, Orta Asya’ya ve burada ortaya çıkan Türk devletlerine çevrilmesine neden olmuştu. Komünist sistemin çökmesinden sonraki dönemde bölgede en çok dikkat çeken ülkelerden biri de hiç kuşkusuz Kırgızistan olsa gerektir. Orta Asya’nın en küçük ülkesi ve de petrol ve nükleer güç gibi stratejik değerlere sahip olmayan bir ülke olmasına rağmen, bağımsızlığının ertesinde kendisini demokrasi adası ilan etmesi ve ekonomik yatırımlara ağırlık vererek, kendisini güvenlik sorunlarından izole etmeye çalışması ve Orta Asya’nın Çin topraklarına açılan önemli kapılarından biri olması, bu küçük Orta Asya ülkesini uluslararası sistemde bölgede çıkar hesapları yapan büyük güçlerin ilgi odağı haline getirmiştir. Bölgenin sahip olduğu enerji kaynakları ile büyük güçlerin paylaşım alanına dönüşmesi, aynı zamanda bölgenin istikrarı sorununu da dünya gündemine taşımıştır. Çünkü bölge ülkeleri tam deyimi ile dünyada ne kadar sorun varsa bünyesinde taşımaktadır: Radikal dini gruplardan etnik sorunlara; uyuşturucudan ekonomik yoksulluğa; otoriter yönetimlerden demokratikleşme sorunlarına, enerji paylaşımından emperyalist emellere...İşte Orta Asya’da devam etmekte olan bu sorunun adı da konmuştur büyük devletler için: Büyük Oyun/The Great Game[1]

Kırgızistan, her ne kadar ekonomik ve siyasal gelişimini İsviçre modelinden esinlenerek bölgede tarafsız bir devlet olarak sürdürmek istese de, bölgede yaşanan stratejik siyasal hakimiyet mücadelesinden en fazla etkilenen devletlerden biri konumundadır. Orta Asya’nın istikrarsızlaşması, bölge ülkelerinde yaşanan etnik ve siyasal sorunların çatışmaya dönüşmesi ile gerçekleşebilecek olması, bölgenin eski hakimlerinden Rusya’nın da güvenlik istikrarını olumsuz etkileyebileceği gibi, Orta Asya’dan Kafkaslara ve Türkiye’ye kadar uzanan bir fayı, ateş hattına çevirebilecektir. Bu nedenle, Kırgızistan güvenli bir ortamda ekonomik ve siyasal gelişimini sürdürmek amacıyla, bölgede tarafsızlık politikasını uygulamaya çalışarak, bölge üzerinde uzun vadeli stratejik çıkarları olan ABD, Rusya ve Çin gibi ülkelerle ilişkilerinde istikrarı korumak hedefi gütmektedir. Kırgızistan’ın karşı karşıya kaldığı güvenlik sorunlarının ülke açısından bir güvenlik sorunu yaratmasından başka, bu sorunlar aynı zamanda Kırgız demokrasisinin de gelişimini olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etkileşimin görüldüğü durumlardan bir tanesi de, medya iktidar ilişkisinin basın özgürlüğünü kısıtlayıcı bir ilişki rejimine dönüşmesidir. Bu çalışmada da, Kırgızistan’ın bölgede karşılaştığı güvenlik sorunları ve bu sorunlar çerçevesinde Kırgızistan’ın başat bölgesel aktörlerle ilişkileri ve bu güvenlik sorunlarının iktidar-medya ilişkilerine olan etkisi incelenmiştir.
Hayaller Ülkesi: Kırgızistan
Bağımsız Kırgızistan’ın ilk devlet başkanı olan Askar Akaev, 21.yüzyılın yükselen devi Çin’le komşu olan; muhtemel bir nükleer savaşın tarafları olabilecek olan Kazakistan, Çin Pakistan ve Hindistan gibi ülkelerin ortasında yer alan bir ülkenin lideri olarak, ülkesine demokrasi vaat eden, ekonomik refahı hedefleyen parlak bir lider konumundaydı.[2] Aslında Akaev dünyaya demokrasi ve ekonomik gelişmeye dair olumlu mesajlar verirken, önündeki en önemli sorunlardan birisinin de ülkesinin güvenliği sorunu olduğunun farkındaydı şüphesiz. Akaev bu doğrultuda, Kırgızistan’ın varlığını sürdürebilmek için hem ekonomik hem de askeri olarak Rusya Federasyonu ile ilişkilerini sürdürmüştür.[3]
Bağımsızlığından günümüze kadar olan süreçte Kırgızistan’a baktığımızda, bölgenin küçük bir ülkesi olmasına rağmen, ilk milli parayı kullanan Orta Asya ülkesi olması; Dünya Ticaret Örgütü’ne ilk üye olan Orta Asya ülkesi olması; bölgede sivil toplum kuruluşlarının hızlı gelişim gösterdiği ülkelerden biri olması şüphesiz Kırgızistan’a uluslararası sistemde iyi bir itibar sağlamıştır.
Hiç şüphesiz bir ülkenin demokratik gelişiminde en önemli faktörlerden birisi, toplumun siyasal kültür seviyesidir. Kırgız halkının siyasal kültürü, komünist yönetim döneminde siyasetten arındırılmış bir toplum kültürüne dayanırken, bugün bu siyasal kültürü, kişi ve klan temelli patronaj ilişkilere dayalı, kabile anlayışını yansıtan bir ilişkiler ağı oluşturmaktadır. Bugün Kırgız siyasi hayatında, yer alan Akaev, Feliks Kulov gibi güçlü liderler, genellikle ait oldukları yerel grupların da lider simalarındandırlar. İşte henüz uluslaşmamış olan ve daha çok aşiret anlayışına dayanan bir ilişkiler ağının sürdüğü ülkede demokratik gelişim, toplumsal yapının hazır olmaması nedeniyle hız kazanamamıştır. Demokrasi vaadiyle liderliğini sürdüren Akaev ise artık demokratik bir lider olmaktan öte otoriter bir lidere dönüşmüş, ülke iç siyasetinde muhaliflerine karşı sert tedbirler alan bir lider olmuştur. [4]
Kırgızistan’ın toplumsal yapısına bakıldığında, Kırgızlar’ın çoğunluğu oluşturmasına rağmen, toplumun vasıflı insan gücünü daha çok Ruslar’ın oluşturduğu görülmektedir. Ülkenin bağrında bir hançer gibi duran Fergana Vadisi ise etnik olarak Özbeklerin çoğunlukta olduğu bir bölge niteliğindedir. Dolayısıyla bu bölge, Kırgızistan için etnik sorunların her an patlayabileceği bir bölge konumundadır. Fergana Vadisi, Özbeklerin etki alanına girdiği kadar, aynı zamanda radikal dini grupların Orta Asya’da cirit attığı başlıca geçiş bölgelerinden biridir. Dolayısıyla bölge, etnik çatışma potansiyeli ve yoğun radikal dini hareketlilik nedeniyle, Kırgızistan için olduğu kadar hem Özbekistan ve Tacikistan hem de Orta Asya ve dolayısıyla Rusya için bölgesel istikrar devamı yönünden stratejik bir konumdadır.[5] Bu nedenle aslında Orta Asya’nın istikrarı, Fergana Vadisinin istikrarından geçiyor denilse yanlış olmaz. Bölge, yukarıda belirtmiş olduğumuz nedenlerle birlikte, uluslararası terörizme de (dolayısıyla silah ve uyuşturucu kaçakçılığına) zemin teşkil etmesinden dolayı, hele hele ABD’ne düzenlenen 11 Eylül saldırılarından sonra dikkatlerin terörizme daha da yoğunlaştığı bir dönemde Rusya ile birlikte, ABD, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin de dikkatini çekmektedir.[6]
Fergana Vadisi dışında Kırgızistan’da istikrarsızlık yaratabilecek faktörlere bakıldığında, uyuşturucu trafiğinin yoğunluğu[7], radikal dini grupların hareketlilikleri, uzun vadede komşu ülke Çin ile çıkabilecek bir anlaşmazlık, bazı bölge ülkelerinde bulunmakta olan nükleer silahlar, kadın ticareti ve bölge dışından olan güçlü ülkelerin, Orta Asya’da çıkar sağlama politikalarının varlığı olarak görülebilir. Kısaca belirttiğimiz bu olumsuz faktörler Kırgızistan’ı bölgede büyük güçlerle iyi geçinmeye yönelik bir politika izlemeye itmektedir.
Kırgızistan, bölgede Rusya ile ilişkilerinde istikrarın korunmasına öncelikle önem vermektedir. Rusya ise Kırgızistan’a yukarıda belirtmiş olduğumuz nedenlerden dolayı, bölgede istikrarın devamında anahtar konumda ülkelerden birisi olması nedeniyle, stratejik bir gözle bakmaktadır. Çünkü Rusya açısından, Orta Asya’nın içinde barındırdığı güvenlik risklerinin, çıktığı bölgede kontrol edilmesi, Moskova’nın kendi istikrarı için de savunma karakterli bir girişimdir. Aynı şekilde Kırgızistan da, ekonomik ve güvenlik açısından, Rusya’dan kopamayacak kadar Moskova’ya bağımlılık göstermektedir. Ekonomik olarak ülke en çok Rusya ile ticaret yaparken, güvenlik açısından da Kırgızistan sınırlarını aynı zamanda Rus askerleri korumaktadır.[8]
Ateş Çemberindeki Ülke: Kırgızistan
Sovyetlerden bağımsızlığını kazanmasıyla, demokrasi ve ekonomik zenginlik idealleriyle uluslararası sisteme giren Kırgızistan, gerek doksanlı yıllarda gerekse 11 Eylül sonrasında Orta Asya’da çıkar elde etmeye yönelik uluslararası rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde, bölgede varlığını koruma arayışı içine girmiştir. Kırgızistan, bu amaçla bölgede öncelikle komşularıyla iyi geçinme yolları arayışı içine girerek, bölgesel güvenlik anlaşmalarının içinde yer almaya önem vermektedir.
Aslında Kırgızistan başta olmak üzere diğer bölge ülkelerinin de taraf oldukları ekonomik birlik anlaşmalarından Shangai gibi güvenlik işbirliği anlaşmalarına varıncaya kadar bütün anlaşmaların temel ortak amacı, karşılıklı güven tesisi ile Orta Asya’da güvenlik ve istikrarın sağlanması ve korunmasıdır.[9]
Kırgızistan’ın en büyük ve önemli komşularından olan Çin ise, Xinjiang bölgesinde yaşayan Uygurlar nedeniyle başta Kırgızistan olmak üzere diğer bölge ülkeleri ile karşılıklı güvenlik anlaşmaları yoluna gitmektedir. Uygur özerk bölgesi Çin için sahip olduğu doğal yer altı zenginlik kaynakları açısından önemli olduğu kadar, Çin’in Orta Asya’ya açılan bir kapısı olarak da önemlidir. Bundan dolayı Çin, diğer ismiyle Uygur bölgesinde ayrılıkçı hareketlerin gelişmemesi ve Orta Asya ülkelerinin Uygur meselesi ile irredentist amaçlarla ilgilenmemesi için, komşularıyla barış içinde yaşamaya önem verdiğini her fırsatta dile getirmektedir. Hiç şüphesiz bölgede alevlenecek bir Uygur meselesi, Çin’in Orta Asya’da Kırgızistan üzerinden başlayarak daha etkin bir konuma gelmesine neden olabileceği gibi uluslararası krizlerin de başlamasına neden olabilecektir. Bu nedenlerden dolayı Kırgız hükümeti de, Çin ile ilişkilerini bozmamak ve ikili ilişkilerde karşılıklı güveni esas almak için Uygur sorununa taraf olmamaktadır. Bu amaçla Kırgız hükümeti, ülkeye Uygur asıllı göçmenlerin girmesine izin vermemekte ve ülkede bulunan Uygurlara da göçmen statüsü vermemektedir. Nitekim 26 Nisan 1996’da imzalanan Shangai İşbirliği anlaşması çerçevesinde de iki ülke, karşılıklı sınır sorunlarının çözümünde güven teatisinde bulunmuşlardır. 1997 yılında da Shangai anlaşmasının tarafları, kendi ülke sınırlarında karşılıklı silahlı güç indirimini öngören bir anlaşmayı da Moskova’da imzalamışlardır. Bu tür anlaşmalar, Orta Asya ülkelerinin Çin’e karşı güven duymalarını sağladığı gibi, Çin için de Orta Asya’dan gelebilecek tehlikelerin önlenmesi ve komşularıyla ilişkilerin güçlendirilmesi anlamına gelmektedir.[10] Bölge ülkelerinin Çin’e yönelik endişelerinden bir tanesi de, Çin’in mevcut ekonomik gelişimini sürdürmesi halinde, Çin’in bölgede önemli bir dominant unsur haline gelebileceği ihtimalidir.[11]
Kırgızistan’ı istikrarsızlığa sürükleyebilecek diğer önemli bir sorun da, komşu Tacikistan’dan Fergana Vadisi’ne sızan ve bu bölgeyi üs olarak kullanan Vahhabi (İngilizce’de Vahhabism veya wahabism diye bilinmektedir) doktrini etkisindeki[12] radikal dini grupların varlığı ve etkinlikleridir. Fergana Vadisi’ni kullanan bu radikal dini grupların hareketlilikleri Kırgızistan’ı olduğu kadar Özbekistan’ı da tedirgin etmektedir. Kırgızistan ve Özbekistan, Fergana Vadisi’nde bulunan radikal dini gruplara karşı (örneğin Hizbul Tahrir gibi örgütler) işbirliği yapmaktadırlar.[13] Nitekim 1999 ve 2000 yıllarında Kırgızistan sınırlarını ihlal eden bazı radikal gruplar bölgede bir krize neden olmuşlardır. Kırgızistan, topraklarına giren radikal grupları, Özbekistan, Rusya ve Çin’in desteğiyle engelleyebilmiştir. Ağustos 2000’de Kazak, Kırgız ve Özbek liderler, uluslararası terörizme karşı mücadelede işbirliği kararı almışlardır. Ayrıca Kırgız, Tacik ve Özbek güvenlik ve savunma birimi temsilcileri Batken’de yaptıkları toplantıda ayaklanma çıkaranlara karşı savaş için ortak bir komuta merkezi kurulmasını kararlaştırmışlardır. Tacik-Özbek sınırında yaşanan çatışmalar ve Kırgız sınırlarının ihlali sonucu krizin çözümünde Kırgızistan’a destek olmak amacıyla BDT Ortak Savunma Genel Sekreteri Valery Nikolaenko Bişkek’e gelerek bölge ülkelerine krizde yardımcı olunacağını açıkladı. Aynı şekilde bir Çin askeri delegasyonu da, Bişkek’te Çin ve Kırgızistan arasında iki taraflı askeri işbirliğinin ilk adımını attılar.[14]
Kırgızistan’ın mücadele verdiği konulardan biri de Orta Asya’daki uyuşturucu trafiğinin geçiş güzergahlarından birinin Fergana Vadisi olmasıdır. 1980’lerde İran İslam devrimi sonrasında, İran’dan geçen uyuşturucu hattının işlevini yitirmesiyle, uyuşturucu sevkiyatı Kırgızistan üzerine kaymıştır. Oş-Horeş hattı, bölgedeki uyuşturucu naklinin neredeyse 2/3’ünü gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla uyuşturucu mafyasıyla mücadele, ülke yönetiminin önüne ciddi ve aşılması güç bir sorun olarak gelmektedir[15]
Orta Asya’nın sorunlar yumağında var olma savaşı veren Kırgızistan, bugüne kadar, küçük olmasına rağmen devler arasında denge kurmayı amaçlayan barışçıl dış politika stratejisi izlemeye önem verdi. Akaev’in “İpek Yolu Diplomasisi” olarak adlandırılan bu strateji, tarihi İpek Yolu’nun bölgesel düzeyde dahi olsa, ekonomik ilişkilerin geliştirilerek bölge barışında istikrar amaçlanmıştır. Brezinski’nin “Avrasya Balkanları” diye adlandırdığı bölgenin küçük üyesi Kırgızistan’ın bağımsızlık sonrasında yaptığı reformist atılımlar (ilk milli paraya geçiş ve demokrasi vaatleri, vb.) bölgeye cesaret verici bir etki olarak yansımıştı. Bu küçük ülkenin bu cazibeli siyasal vaadleri, diğer bölge ülkelerine hiçbir zaman yansımadı. Ancak hiç şüphe yok ki bu küçük ülkenin güvenlik endişeleri ise aynı şekilde diğer bölge ülkeleri tarafından da paylaşılmaktadır.[16]
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
11 Eylül Sonrasında Kırgızistan
Soğuk Savaşın sona ermesi ile iki kutuplu dünyanın sona ermesi tek kutuplu bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Orta Asya’nın uluslararası politikada güç mücadelelerinin sergilendiği bir alan olması, bölgeyi dünyanın odak noktası haline getirmiştir. Amerika için, Soğuk Savaşın sona ermesi artık zafer döneminin başlaması anlamına geliyordu.[17] Böyle bir dönemde ABD’ye başkan olan Bill Clinton’ın dış politika stratejisine bakıldığında, Amerika’nın uluslararası ilişkilerde öncü konumunu sürdürmesinin, Amerika’nın yaşamsal çıkarları için gerekli olduğu şeklinde anlaşılmaktadır. Clinton Doktrini’nin, Amerika’nın güvenliği bakımından önemi, Amerika’nın kendisini bütün uluslararası sorunlara taraf olmakta sorumlu görmesi anlayışının artmasında yatmaktadır. Hiç şüphesiz Amerikan askeri ve ekonomik gücünün bütün ülkeler tarafından bir kez daha hissedileceği zaman dilimi, 11 Eylül’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin terörist bir eylemle vurulması sonrası dönem olacaktır.[18] Her ne kadar bu esef olayın acısını tüm dünya paylaşsa da, bu üzücü olayın ardından ABD’nin yeni güvenlik stratejisine dayanarak, emperyal müdahale eylemlerine girişmesi sonucu, Amerika artık dünya üzerinde daha da saldırgan bir ülke olarak görülmeye başlanacaktır. Çünkü Amerika için artık zafer terörizme karşı kazanılmak zorundadır. Amerika için yeni düşmanın adı da bellidir: Uluslararası Terörizm. Yeni Amerikan Başkanı Bush için yeni komünizmdir, terörizm.[19] Başkan Bush’un yeni politika anlayışı da artık düşmanı, bulunduğu yerde vurma stratejisine dayanmaktadır.[20]
Trajik 11 Eylül sonrası Amerika’nın, bu olayla ilgili olarak sorumlu gördüğü Afganistan’daki El-Kaide örgütüne karşı mücadele başlatması ve Afganistan’a operasyon düzenlemesi, Amerika’nın Orta Asya’da askeri varlığının da miladı olmuştur. Amerika’nın düzenlemiş olduğu El-Kaide operasyonu, Orta Asya’daki jeostratejik dengeleri değiştirmiştir. Artık Amerika, Kırgızistan, Özbekistan gibi bölge ülkelerinde askeri üs kiralama yoluna giderek bu ülkelere/bölgeye konuşlanmış durumdadır.
Kırgızistan, Afganistan operasyonundan sonra, uluslararası Manas Havaalanına Amerikan askeri varlığının yerleşmesine izin vermişti. Kırgız Başbakanı Kurmanbek Bakiev, bu durumu ülkesi için altın bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Hiç Kuşkusuz Başbakan Bakiev’in bu değerlendirmesinin altında ekonomik kazanımlar olduğu kadar güvenlik kaygıları da önemli yer tutmaktadır.[21] Özbekistan ise topraklarında konuşlanan Amerikan askeri gücüne, güçlü bir ülke ile işbirliği yapma ve radikal dini gruplara karşı bir güvenlik şemsiyesine sahip olma amacıyla olumlu bakmaktadır.
ABD, Kazakistan’dan gelen topraklarına üs kurulması teklifini ise Çin ve Rusya’nın muhtemel tepkisi nedeniyle kabul etmemiştir. Şüphesiz Rusya ve Çin’in, ABD’nin Kırgızistan ve Özbekistan’a yerleşmesine karşı çıkmamasının en büyük nedeni, Amerika’nın bölgede radikal dinci terör gruplarına karşı verdiği savaşta, kendilerinin de çıkarlarının olmasıdır. Nitekim Başbakan Bakiev, Manas havaalanının ABD güçlerine kiralanması ile ilgili olarak BDT ülkelerinin ve Shangai İşbirliği Örgütü üyelerinin bilgisi olduğunu da ayrıca belirtmiştir.[22] Kırgızistan’ın Amerika’ya topraklarında askeri varlık bulundurma hakkı vermesi karşılığında, Amerika’dan almış olduğu ekonomik yardım miktarı ise 139 milyon dolar civarındadır.[23]
Amerika’nın bölgedeki askeri varlığı Çin, Rusya gibi bölgesel aktörler tarafından terörle mücadele yönünden ne kadar olumlu görülse de, uzun vadede aynı ülkeler için bir tedirginlik nedenidir. Amerika’nın bölgede uzun süre kalması, Rusya-ABD ilişkilerinin kötüye gitmesine yol açabilecektir. Nitekim ikinci Irak savaşında Rusya’nın ABD’ye olan tepkisi, ileride Amerika’nın Orta Asya’da girişebileceği uluslararası meşruiyeti tartışılabilir operasyonlarda da ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda, Shangai İşbirliği ekseninin de tepki göstereceği açıktır.[24]
Rusya, ABD’nin Kırgızistan’a üs kurmasından sonra, Kırgızistan topraklarında kendisi de üs kurmak amacıyla, Kırgız yetkililerle bu konuda görüşmeye başlamıştır. Kırgız devleti, bölge sorunlarında Rusya’nın kendisine olan desteğinin devamını sağlamak ve ülkesi üzerinde güçler dengesini korumak amacıyla Rus askeri varlığının da ülke topraklarında konuşlanmasına olumlu bakmaktadır. Bu amaçla, Kırgız yönetimi, Rusya’nın, Bişkek yakınlarındaki Kant’ta bir askeri hava üssü oluşturmasına destek vermiştir. Rusya, Kırgızistan’ın kendisine sağladığı bu üsse öncelikle savaş uçakları konuşlandırmayı planlamaktadır. Kırgızistan’daki yerel gözlemciler ise Rusya’nın ülkede bir üs edinmesi karşısında, Rusya’nın ülkedeki askeri ağırlığının daha da arttığını düşünmektedirler. Buna karşın hükümet yetkilileri, Rusya’ya verilen bu hakkın yapılmış olan kolektif güvenlik anlaşmalarının bir gereği olduğunu belirtmektedirler.[25] Rusya’nın Kırgızistan’da oluşturmayı planladığı bu üste yerleşmesi Mayıs sonlarında sona ermiş durumdadır.[26]
Demokrasi ve Otokrasi Arasında Medya
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, demokrasi tohumlarının en hızlı serpildiği ülke olan Kırgızistan, kitle iletişimi alanında da, diğer bölge ülkelerine göre en hızlı gelişme gösteren ülkelerden birisi olarak kabul edilebilir. Ancak doksanlı yıllarda komünist sistemin etkisini henüz üzerinden atamaması ve ülkede demokratik bir geleneğin o güne kadar oluşmamış olması nedeniyle, Kırgızistan’da meydana gelen siyasal, toplumsal ve ekonomik çalkantılar medya sektörünün de gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Kısaca belirtmiş olduğumuz bu nedenlerden dolayı Kırgız medyası, bağımsızlık sonrası dönemde, Rusça ve Rusya’nın etkisinden hem haber kaynağı olması açısından hem de dil açısından kurtulamamıştır.[27] Kırgız medyası için Rusça bugünlere kadar önemini hiç yitirmemiştir. Ülkede ikinci resmi dil olması nedeniyle de Rusça, etkinliğini hala Kırgız kültür dünyasında korumaktadır. Kırgız medyasının en önemli haber kaynağını ise Rus haber ajansları ve Rus medyası oluşturmaktadır.
Ülkenin kendi içinde ve bölgesel düzeyde karşı karşıya kaldığı uyuşturucu ve silah ticareti, Vahhabilik akımının giderek yükselişi ve diğer radikal dini grupların bölgesel hareketliliği ile diğer bölgesel ve global güvenlik sorunları Kırgız yönetimini demokratik bir perspektiften otokratik bir pragmatizme yöneltmiştir. Kırgız yönetiminin pratik olarak son yıllarda demokratikleşme sürecini kesintiye uğratması, aynı zamanda iktidar ve medya ilişkilerini de demokratik olmayan bir düzeye getirmiştir. Bugün Kırgız medyası çoğunlukla genel siyasal ilişkilerden kendisini izole ederek ülkenin iç sorunlarına daha çok önem veren bir konuma getirmiştir.[28]
Bugün ülkede Res Publica veya Asaba gibi muhalif nitelikte; Erkin Too ve Kyrgyz Tuusu ya da Slovo Kyrgyzstana gibi hükümet yanlısı güçlü gazeteler bulunmaktadır. Ülkenin ulusal basın veya merkez basın olarak nitelenebilecek basın grupları başkent Bişkent’te toplanmıştır denilse yanlış olmaz. Ülke çapında faaliyet gösteren gazeteler dışında, ülkenin çeşitli bölgelerinde bölgesel düzeyde faaliyet gösteren gazeteler de bulunmaktadır. Ancak bunların çoğu bölgesel düzeyde etkin olan kişilere ait olabilmektedir.[29]
Ülkede faaliyet gösteren gazetelerin hükümet yanlısı olanları ile muhalif olanlarının ilgi alanları genellikle farklılık gösterebilmektedir. Hükümet yanlısı ve Rus etkisinin yoğunlukla görüldüğü gazeteler, iktidarın eylemlerini meşrulaştıran bir zemin oluşturan ve bölgesel konularda Rusya’nın konumunu öne çıkartan yayınlar yapabilmektedirler. Rusya ise Soğuk Savaş döneminde bölgedeki etki alanlarından biri olan bu ülkede (aynı şekilde diğer bölge ülkelerinde de) medyayı, bölgesel varlığını korumak ve Kırgızistan üzerinde etkisini sürdürmekte kamuoyu yaratıcı bir unsur olarak görmektedir. Bu nedenle de ülke basının Rus yanlısı olmasına önem vermektedir. Bazı muhalif gazetelerin ise iktidar yanlısı yayın gruplarından ayrı olarak demokratikleşme sürecine önem verdikleri ve bu nedenle de demokratik Batılı ülkelerle daha yakın olunması yönünde bir tutum benimsedikleri görülmektedir.[30]
Hiç şüphesiz daha güçlü bir Kırgız medyası oluşmasının yolu, mali alt yapısı kuvvetli, modern dünyaya uyum sağlamış ve basın özgürlüğünün sağlandığı ve demokrasinin işlemeye başladığı bir ülke ortamından geçmektedir. Küçük bir ülke olan Kırgızistan’ın sorunlar yumağı bir bölgede bir huzur adacığına dönüşebilmesinin başlıca yollarından biri de, demokratik kültürün ve insan hakları erdemi bilincinin, ülke yönetim ve toplum kültüründe özümsenmesine bağlıdır. Çağdaş dünyada hükümetler ile toplum arasındaki en önemli iletişim aracı medyadır. Toplumun bilgilendirilmesinde, yönetimlerin halka karşı sorumluluk sahibi olmasında medyanın oynadığı rol hiç yadsınamaz. Her ne kadar medya-hükümet arasındaki iletişim sürecinde medya etiği de öne çıksa, konumuz açısından hükümetlerin yönetim anlayışlarının da bir ülkedeki medya kuruluşlarının yayınlarını olumlu ya da olumsuz şekilde etkileyebildiğini göstermektedir. Bu nedenle çağdaş dünya ülkelerinin anayasalarında basın özgürlüğüne ciddi şekilde önem verilmektedir. Nitekim Kırgız Anayasası’nın da ikinci maddesi, medyanın özgür çalışabilmesi ile ilgilidir. Bu ikinci maddenin son fıkrası da “sansür için hiçbir şartın öne sürülemeyeceğini” belirtir.[31]

Kırgız yönetimi ile medya arasındaki ilişkilere genel olarak bağımsızlık sonrası dönemde bakıldığında, bağımsızlığın ilk yıllarında Orta Asya’da Başkan Akaev tarafından estirilen demokrasi ve ekonomik serbestlik rüzgarları, yerini siyasal ve ekonomik çalkantılar ile ülkede ve bölgede artan güvenlik sorunları nedenleri ile yerini demokrasi meltemlerinden sert fırtınalara bırakmıştır. Yukarıda da ayrıntılı bir şekilde bahsettiğimiz gibi, kendini içeride ve dışarıda çeşitli güvenlik çıkmazları ve bölgesel çıkar savaşları içinde bulan Kırgızistan, bugün daha realist bir iç ve dış politika izlemek zorunda kalmaktadır. Bahsettiğimiz bu nedenlerden dolayı, ülke yönetiminin gittikçe otoriter bir anlayışa doğru kaydığı iktidar-medya ilişkilerinde de kendini açıkça göstermektedir. Her ne kadar son yıllarda medya sektöründe Batı kökenli kuruluşlar, Kırgızistan’da yer almaya başlasalar da bu gerçek hiç değişmemektedir. Hatta yukarıda belirttiğimiz Rus etkisi de değiştirilememektedir.[32]
Kırgız yönetiminin basın ile olan ilişki biçimini göstermesi bakımından en son yapılan seçim sürecinde, Asaba gazetesinin bir hükümet senaryosu ile ilgili bir dokümanı Kırgızca olarak yayınlaması sonucu, yerel yetkililer tarafından toplatılıp imha ettirilmesi buna örnek olarak gösterilebilir.[33] Kırgız basını ile yönetim arasındaki çatışma noktalarından biri de Akaev ve ailesine yönelik olarak yapılan eleştirilerde görülmektedir. 2001 yılında Başkan Akaev’in eşi Mairam Akaeva ile ilgili olarak önce İngiliz the Guardian gazetesinde çıkan, sayın Akaeva’nın Bişkek Hyatt Residency Hotel’de kumar oynadığına dair haberlerin, Res Publica gazetesi editörü Zamira Sydykova tarafından dile getirilmesi tartışmalara neden olmuş ve bu gazete üzerinde bu olay nedeniyle baskı kurulmaya çalışılmıştır. Konu ile ilgili açıklama yapan Bayan Akaeva, The Guardian’ın haberini yalanlarken, devlet denetimindeki Uchkun gazetesi de, Sydykova’nın iddialarını yalanlamıştır. Ayrıca Res Publica editörü, Akaev’in Türkiye ve İsviçre’de ev satın aldığına dair iddialarda bulununca mesleğini yapmaktan da alı konulduğu gibi hapse de atılmıştır.[34]
Devlet Başkanı Akaev, her ne kadar yaptığı devlet ziyaretlerinde, ülkesi adına demokratik eğilimi fazla olan bir lider olarak anılmasına ve yaptığı konuşmalarda da Kırgızistan’ın bölgesel öneminden ve demokratikleşme isteğinden bahseden bir lider rolü sergilemesine rağmen[35], son zamanlarda Kırgız basınında ve dünya basınında Kırgızistan, insan hakları ihlalleri ve bağımsız medyaya girişilen saldırılarla gündeme gelmektedir. Kırgız yönetiminin basın özgürlüğünü kısıtlayıcı uygulama yollarına başvurması,[36] ülkenin demokratikleşme perspektifini zayıflattığı gibi, ülke yönetiminde otoriter eğilimlerin varlığını göstermesi açısından da ilginçtir.
Otokrat Akaev’den Devrik Akaev’e: Lale (Tulip) Devrimi
Gürcistan ve Ukrayna’da 2004 sonlarında meydana devrimlerle birlikte benzeri devrimlerin Orta Asya ülkelerinde de görülebileceği şüphesi akla gelen kuşkular arasındaydı. Bu nedenle Akaev’e, 2004’ün son günlerinde Demokrasi ile ilgili bir toplantıda Kırgızistan’da benzeri devrimlerin yaşanıp yaşanmayacağı sorulduğunda, Orta Asya’da terörizmin yükselmesinin istikrarsızlığı körükleyeceği ve ülkesinde ciddi radikal güçlerin olmaması nedeniyle bu tür devrimler beklemediğini, böyle bir hareketin ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyeceğini söylemekteydi. Akaev, ayrıca Kırgızistan’da olabilecek bir devrimin ancak uluslararası sermayenin desteği ile olabileceğini de, böyle bir devrime karşı olduklarını (Lale Devrimi olarak adlandırarak) söylemişti. Asya’nın Karadeniz kıyılarında yaşanan devrimler Kırgız Öğrenci birliklerini de harekete geçirdi. Aliko, New Kyrgyzstan, and New Century adlı birlikler bir açıklama yayınlayarak, yaşanan benzeri devrimler için Kırgızistan’a da çağrı yapıyorlar, gençlerin d politikada aktif olarak yer almak istediklerini bildiriyorlardı. Akaev, gençlere öğrenci burslarını yüzde 60 artırarak cevap verdi.[37]
Akaev, ülkesinin radikal islami grupların baskısı altında ve ciddi güvenlik sorunları ile karşı karşıya bulunduğu gerçeğini bilmesine rağmen, demokrasi retoriğini kullanarak dünya siyasetinde yerini almış ancak bu retoriğin gereklerini yerine getirmeyince, bir anlamda kendi muhalefetini kendisi yaratmış oldu. 11 Eylül olayları olduğunda başbakanı olan Kurmanbek Bakiev, 2004’ün ikinci yarısında ülkenin en güçlü muhalif gruplarından biri olan Kırgız Halk Hareketi grubunu oluşturdu. Akaev ise demeçlerinde, 2005’te yapılacak seçimlere tekrar seçilmek üzere aday olmayacağını açıklasa da Kırgız entelektüelleri, Başkan’ın eşi Meryem Akaev, kızı Bermet ve oğlu Aydar Akaev’in hükümet yanlısı İleri Kırgızistan partisinden seçimlerde aday olacaklarını belirtmekteydiler. Tabii böyle bir gelişme, yönetimin aynı ailede devam etmesi demekti Hatta 3 Ocak 2005’te çıkan haberlere göre ise Başkan’ın kızı Bermet Akaev, İleri Kırgızistan’a karşı bir parti kurma hazırlığı içine girmişti.[38]
Akaev’in iktidarının süresi uzadıkça otoriterleşen yönetim anlayışı, iktidar sahiplerinin rahat yaşamna karşılık Kırgız halkının Sovyet dönemini özler hale gelmesi, Kırgız halkının yönetime yönelik tepkilerinin her geçen yıl artmasına neden oldu. Akaev, iktidara ilkk geldiği zaman arkasında bulduğu desteği kendi eliyle kaybetti. 11 Eylül olaylarından sonra, ABD’nin Orta Asya’ya artan ilgisi ve Kırgızistan’da üs sahibi olması, Orta Asya’nın uç devleti küçük Kırgızistan’ı dünya siyasetinde ilgi merkezi haline getirdi. Çünkü ABD’nin de Kırgızistan’da etki sahibi olmasıyla, Rusya ile birlikte Çin’in de dikkatlerini bu ülkenin üzerine daha da yoğunlaştırmasına neden oldu. Akaev, uluslararası politikada değişen ortamı, Kırgızistan’ın çıkarlarından fazla kendi otoriter yönetimini korumakta kullandı ve halkın ekonomik şartlarını iyileştirici tedbirleri almakta, çöüzmler bulmakta geç kaldı. Oluşan bu tepki ortamı ülke içinde faaliyet gösteren batılı sivil toplum kuruluşlarının muhaliflerle işbirliği içine girmesiyle, ciddi bir muhalif gücün oluşmasına neden oldu. Bugün Kırgızistan’da toplam 44 parti bulunmaktadır. 2004 sonlarında, yaşanabilecek devrimin işaretleri, Kırgız Halk :Hareketi, Ata-Yurt, Jany Bagyt/Yeni Yönetim ve adil Seçim Hareketi grupları, Şubat 2005 Parlamento seçimlerinde, birleşerel birlik olma kararı aldılar. Örneğin bu gruplardan Jany Bagyt’in lideri olan Muratbek Imanaliyev, yönetimin otoriter anlayışının bir histeri olduğunu söyleyerek, Akaev’i eleştirmekteydi.[39]
Şubat seçimlerinden sonra ise, meydana gelişmeleri ise bütün dünya izledi. Akaev’in ‘olmaz’ dediği devrim, Lale Devrimi/Tulip Revolution gerçekleşti ve Akaev, Rusya’ya kaçmak zorunda oldu. Şimdi Kırgızistan’ın Başkanlığını ve Başbakanlığını Akaev’in eski başbakanı Kurmanbek Bakiev yapıyor.[40] Şu anda Kırgız siyasetinde iki güçlü lider var. Biri halen devrim sonrası yönetimi eline almış olan Kurmanbek Bakiev; diğeri ise Akaev’e başkanlık seçimlerinden rakip olduğu gerekçesiyle hapse giren ve şu anda özgürlüğünü kavuşmuş olan ve muhalif liderler arasında olan Feliks Kulov. Muhtemelen, Haziran ayında yapılacak Başkanlık seçimi de ikisi arasında yaşanacak yarışla geçecek
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Sonuç
Kırgızistan’ın ulusal güvenliğini istikrarsızlaştıracak en önemli sorunlar, etnik ve dini kökenli çatışmalar ve bu çatışmaların aynı zamanda ulusal düzeyde denetlenememesi sorunun devam etmesidir. Bu sorunlar, yönetim değişikliği olsa da, ülke istikrarını olumsuz etkileyebilecek düzeydedir.
Fergana Vadisi’nde var olan etnik sorunlar, radikal dini grupların yoğun hareketliliği ve uyuşturucu mafyasının çok güçlenmesi gibi ülkeyi istikrarsızlaştırabilecek faktörler, ülke yönetimi tarafından yeterince kontrol edilemediği için, ülke içinde bu tür grupların etkinliği artış göstermektedir. Bu tür grupların varlığı Kırgızistan’ın ekonomik ve siyasal gelişimini olumsuz etkilemekte ve demokratikleşme sürecinin kesintiye uğramasına neden olmaktadır. Ayrıca, Kazakistan, Tacikistan ve Çin gibi komşularıyla sahip olduğu sınırları, Kırgızistan, ulusal askeri gücünün yetersiz olması nedeniyle, tam olarak kontrol edememektedir. Bundan dolayı sınır ihlalleri ülke sınırlarında yoğun olarak yaşanmaktadır. Kırgızistan, ülke içinde oluşan bu güvenlik sorunlarına çözüm bulmak amacıyla, bölgesel işbirliği girişimlerine destek vermekte ve bölgede yapılan işbirliği antlaşmalarına aktif olarak katılmaktadır. Ülke bu nedenle Shangai İşbirliği Örgütü gibi bölgesel örgütlere katıldığı gibi, NATO gibi batı eksenli güvenlik örgütleriyle de işbirliği yapma yolu aramaktadır.
Bölgede tek bir egemen kültürün olmaması, tek bir egemen gücün olmaması ve bölgenin istikrarsızlığa açık olması Kırgızistan’ı gerek komşularıyla gerekse global güçlerle askeri ve ekonomik işbirliği yapmaya itmektedir. Bundan dolayı da ülke, global ve bölgesel aktörlerin aynı zamanda güç bulundurduğu ve ilişki halinde olduğu önemli bir ülke konumuna gelmiştir.
Yaşanan güvenlik sorunları ve bunların toplum ve devlet üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle, devlet-toplum-medya ilişkileri olumsuz etkilenmekte ve ilişki rejimi demokratik bir anlayıştan otoriter bir yönetim anlayışına kaymıştır. Ülkenin iktidar yapısının otoriterliğe yönelişi, halkın yönetime olan tepkisini artırdığı gibi, muhalif güçlerin yükselişini artırmış, ülkede bulunan Batılı sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini daha da demokrasi lehine kolaylaştırmıştır. Nitekim bunun sonuçları Ş2005 Şubat seçimlerinden sonra görülmüştür. Bu süreç, Başkan Akaev’in Rusya’ya kaçması ve 4 Nisan’da da resmi olarak istifa etmesiyle sonuçlanmıştır.
Global aktörlerin farklılaşan bölgesel çıkarları ve bu çıkarların yol açabileceği çatışmalar veya gerginlikler de bölgenin istikrarını olumsuz etkileyebilecek bir unsur olarak, bölgenin İsviçre’si olmaya çalışan Kırgızistan’ı da olumsuz etkileyen faktörler arasındadır. Ülke topraklarının ABD, Rusya ve Çin’in etki bölgesi haline gelmesi, Kırgızistan’ı rahatsız etmiştir. Ancak yaşanan halk hareketi ile demokratik yönelimin daha da kuvvetleneceği ülkede, Sovyet yönetiminden kalan devlet yapısı daha fazla değişime uğrayacağı gibi, yaşanmakta olan bu değişim, Batılı değerleri devlet ve toplum hayatına daha fazla yansıtmaya başlayacaktır. Kırgızistan’da yaşanmakta olan bu süreç, Sovyetlerin Orta Asya’da kalan son artıklarının da tasfiyesini başlattığı gibi, bu dalga ileriki aylarda diğer bölge ülkelerine de sıçrayacaktır.
 
Üst