SUNUM 1 / BÖLÜM 3 KAVRAMSAL ÖZELLİKLERİ İLE TERÖRİZM (TARİHİ VE HUKUKİ BOYUTLARI İLE)
Prof.Dr. Sertaç BAŞEREN, (TÜRKİYE)
b. Uluslararası Siyasette Terörizm
Buraya kadar anlatının sade ve kolay olması bakımından işin içine uluslararası ilişkiler katılmamıştır. Ancak mesele hemen hiçbir zaman bu kadarla sınırlı kalmaz. Terörizm pratikte bir boyutu ile (terörizme dışardan verilen destek, failin veya mağdurun vatandaşlığı, suçun
işlendiği yer gibi) hemen her zaman ulusal sınırları aşar. Şimdi Şekil- II’deki makro modelimize geri dönerek bu unsuru da ekleyelim. Bir başka devlet içerde yaşanan uluslararası olmayan silahlı çatışmalara katılabilir. Bu yeni boyutta d/in t2'ye ya da d2'nin t1'e müdahale edip orada terörizmi desteklemesi veya sıfırdan yeşertmesi söz konusudur.
1 Devlet Destekli Terörizm
Devletlerin iç siyasette olduğu gibi dış siyasetlerinde de terörizmi bir araç olarak kullanmaları mümkündür. Yakın geçmişte bunun pek çok örnekleri görülmüştür. Eski Sovyetler Birliği ve doğu bloku ülkeleri terörist örgütlere yardım etmişlerdir. Soğuk Savaş döneminin sona
ermesinden sonra devletlerin terörizme destek vermeleri giderek azalmasına rağmen tamamen ortadan kalkmamıştır. Devletin dış politikasında kullanmak için terörizme verdiği destek, basit yardımlar seviyesinde kalabileceği gibi, sponsorluk noktasına da ulaşabilmektedir. Günümüzde bu durum en çok Ortadoğu'da ortaya çıkmaktadır. Devlet sponsorlu terörizm, yani devletlerin kontrolü altındaki terörizm niteliği itibariyle de son derece önemlidir. Devletler, ateş gücü yüksek silahlar, para, istihbarat ve eğitim imkanı sağladıkları için, terörizmin bu türü, son derece tehlikeli ve yıkıcı olabilmektedir. Terörizm, devletin yaptığı sponsorlukla sadece sembolik bir fiil olmaktan uzaklaşmış, doğurduğu netice itibariyle de
yıkıcı hale gelmiştir. Yine devletlerin sponsorluğu teröriste yargılanmaktan kurtulacakları güvenli yerler temin ettiği için bu tür desteğe sahip terörizmle mücadele de zorlaşmaktadır. Devletlerin terörizme sponsorluk etmesi devletler arasında çatışmaları tahrik etmesi bakımından da son derece tehlikelidir. Türkiye, Suriye'nin pkk(terör örgütü)'ya verdiği desteği, bu durumun doğurduğu meşru müdafaa hakkını kullanmak hususundaki kararlığını göstererek kesebilmiştir.
Demokratik devletler de, değişik nedenlerle terörizme destek verebilmektedirler. Bu devletlerin terörizme verdikleri destek çoğunlukla sponsorluk seviyesine ulaşmamaktadır. Demokratik devletler, bazen ticari çıkarlari gereği terörist faaliyetlere göz yummakta; bazen olağan dışı şiddetten terörizim niteliğindeki suçların işlendiği toplumun hukuksal, siyasal ve toplumsal kurallarına göre kabul edilemeyecek şiddet anlatılmak istenmektedir. Bu çerçevede kurulu rejimin kendisini korumak için hukuk kurallarına uygun olarak kullandığı cebir terörizm değildir.
Terörizmle mücadele adına devlet terörizmine başvurmakta; bazen de, terörist stratejileri kullanarak iktidarını sürdüren hükümetlere destek vermektedirler. Bu tür hükümetleri devirmek için mücadele eden gruplar doğrudan kendi hükümetlerine destek veren hükümetleri de vurmakta ve küreselleşen iç savaşlar söz konusu olmaktadır. Destek olmasa bile, bir devletin kendi ülkesinde başka devletlere zarar veren terörist faaliyetlere göz yumması, devletlerin kendi ülkelerinde başka devletlere zarar veren faaliyetleri önleme görevi ile bağdaşmaz. ABD'nin işgali altında bulunan Irak'ta koşullar belli olmakla beraber. pkk(terör örgütü)'nın bu ülkedeki varlığının ila-nihaye sürmesini kabullenmek ya da görmezden gelmek mümkün değildir.
2 Dinsel Açıdan Meşrulaştırılmaya Çalışılan Terörizm ve Küresel Terörizm
Tarih boyunca, dinsel fanatizmin terörizme başvurduğu ve bunu söylemiyle meşrulaştırmaya çalıştığı görülmüştür. Ne dinsel fanatizm ne de bu fanatizmin terörizme başvurması her hangi bir dine mahsus bir durum değildir. Dünyanın bütün büyük dinleri terörizme karşı olmasına rağmen, her dinden fanatiklerin gerçekleştirdiği ve kendi dinsel söylemleriyle meşrulaştırmaya çalıştıkları terörizm örnekleri bulmak mümkündür. Bu tür terörizmin en korkunç örneklerinden birisi, Katolik inançlarına karşı gelenleri araştırıp cezalandırmak için kurulan engizisyon mahkemelerinin uygulamalarıyla ortaya çıkmıştır. İsrail Başbakanı İzak Rabin Kasım 1995'de Tanrı’nın emrini yerine getirdiğini söyleyen bir Yahudi fanatik tarafından öldürülmüştür. Günümüzde daha çok İslami söylemle meşrulaştırılmaya çalışılan terörizm ön plana çıkmaktadır. Bunun İslam korkusuna yol açmasına izin verilmemelidir. Amerika'da medya herhangi bir delil olmadan Oklahama Alfred Murrah Federal büro binasının bombalaması olayını İslami grupların üzerine atmış, bunun doğru olmadığı sonradan ortaya çıkmıştır. Terörizmin dini söylemle meşrulaştırılmasını Müslümanlığa bağlamak son derece yanlıştır ve sonuçları herkese zarar verecektir. Bununla beraber, böyle fanatik örgütlerin varlığını ve durumun ciddiyetini göz ardı etmek de mümkün değildir. Bu örgütlerin
sponsorluğunu yapan ve kontrol eden bir devlet bulunmamaktadır. Söz konusu örgütler uluslararası boyutta serbest hareket eden devlet altı aktör özellikleri göstermektedirler (şekil III’deki terörist örgütün d1i vurması). Örgüt yapısını oluşturan bağlar son derece gevşektir. Hatta bazı olaylarda organik örgütsel yapıların dahi bulunmadığı görülmektedir. Basın yayın organlarından yansıyan söylemlerden etkilenen ve daha önce herhangi bir organik örgütsel bağlantısı bulunmayan fanatiklerin harekete geçerek örgüt adına eylem yaptıkları görülmektedir. Bir anlamda örgüt eylemle tezahür etmektedir. Fiil enstrümantal özellikler göstermektedir. 11 Eylül saldırılarında görüldüğü gibi, hareketin doğurduğu neticenin büyüklüğü ciddi güvenlik sorunları yaratacak boyuttadır. Meşruiyetin sağlanması için dinsel söyleme başvurulmasına rağmen siyasi bir ajanda mevcuttur. El-Kaide ABD'yi Suudi Arabistan'dan ve genel olarak bütün körfez bölgesinden çekilmeye zorlamaya çalışmaktadır.
Müslüman dünyada işbirlikçi olarak gördükleri ve gerçek İslam'a ihanet etmekle suçladıkları bütün rejimleri yıkmak ve bütün Müslümanları gerçek İslam ilkelerine göre hükmeden Pan-İslamik bir halifelik etrafında toplamak istemektedirler. Ortaya çıkan bu yeni özellikleriyle terörizm, batı değerlerinin dünyaya hakim olmasını ifade eden küreselleşmeyle mücadele etmek için kullanılmaktadır. 11 Eylül 2001 bunun çok tipik bir örneğidir. Usame Bin Ladin, Soğuk Savaş döneminde Afganistan'ı işgal eden Sovyetler Birliği'ne Karşı, bizzat Amerika Birleşik Devletleri tarafından yaratılmış bir savaşçıydı. Bu çerçevede 11 Eylül terörü sadece sonuçları itibariyle değil, kaynağı itibariyle de, küreselleşmeye, yani onu doğuran soğuk savaşa bağlı olarak ortaya çıkmıştır. 11 Eylül terörünün hedeflerinin simgesel özellikleri de son derece çarpıcıdır. Pentagon Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri gücünü, New York'taki Dünya Ticaret Merkezinin İkiz Kuleleri ise, uluslararası sermayenin ekonomik egemenliğini
simgeleyen hedeflerdi. Yani 11 Eylül terörü, Amerika'yı vurmuş gibi görünse de, aslında küreselleşme sürecine karşı yapılmış bir saldırıdır. Amerika Birleşik Devletleri bu sürecin lideri olduğu için saldırıya uğramıştır. Ciddi bir baş belası haline gelen küresel terörizme son vermek için sebepleri ortadan kaldırmak; bu maksatla, siyasi istikrar, barış ve refah ümidi veren bir örnek göstermek yararlı olabilir. Bu amaçla Türkiye'nin ılımlı İslam devleti olarak gösterilmesi laik yapısıyla bağdaşmaz. Bu noktada bir yumuşama beklenmesi, Türkiye'deki demokrasinin sürmesi ve gelişmesi açısından son derece yanlış olup kabul edilmesi mümkün değildir.
Sonuç
Esas olarak etkiye dayalı bir siyasi mücadele yöntemi olan terörizme, hem iç siyasette hem de dış siyasette başvurulabilmektedir. Terörizmin kullanıldığı farklı bağlamlar, terörizmin çeşitlenmesine ve değişik özellikler kazanmasına yol açmaktadır. Yeni bağlamlarda değişik özellikler taşıyan türlerin ortaya çıkması eski bağlamlardaki kullanımları sona erdirmemekte ve eski türleri ortadan kaldırmamaktadır. Terörizm farklı bağlamlarda kullanılmakta ve farklı özellikler gösteren terörizm türleri birlikte boy göstermektedirler.
Devlet terörizminin en önemli kaynağını oluşturan totaliter rejimlerin büyük ölçüde ortadan kalkmasına rağmen, yaygın işkence olayları, değişik tipteki diktatörlüklerin varlıklarını sürdürebilmek için devlet terörizmini kullanmaya devam ettiklerini göstermektedir. Özellikle bu devletler iç siyasetlerinde olduğu kadar dış siyasetlerinde de terörizme başvurmaktadırlar. Sayısı azalsa da hala terörizme sponsorluk yapan devletler vardır. Bu tür desteğe sahip terörizm, daha yıkıcı olmakta önlenmesi de daha zor olmaktadır. Küreselleşmeye karşı şiddete dayalı direniş küresel terörizmi doğurmaktadır. Bu çerçevede terörizme başvuran örgütler, bir
devletin kontrolü altında bulunmamaktadırlar. Devlet altı örgüt ve aktör kimliği göstermektedirler. Örgütsel yapılarını oluşturan bağlar son derece gevşektir. Oldukça yıkıcı olan eylemlerini dinsel söylemle meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
SUNUM 1 BİTMİŞTİR
BU BÖLÜM ALTINDA YER VERİLECEK OLAN ÇALIŞMALAR TÜRKİYE CUMHURİYETİ GENELKURMAY BAŞKANLIĞI TARAFINDAN DÜZENLENEN "KÜRESEL TERÖRİZM VE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ’’ SEMPOZYUMU'NDA YAPILAN SUNUMLARDAN OLUŞMAKTADIR.
Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumun’’daki düşünce ve yorumlar bildiri sunan yazarlara aittir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu konudaki düşüncelerini yansıtmamaktadır. Bu Sempozyum Bildirileri içinde geçen resimler ve makalelerin her hakkı saklıdır. Ancak, kişiler tarafından yapılan çalışmalarda referans gösterilerek kullanılabilir.
SUNUM 2 SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEN GEÇİŞ VE TERÖRİZM
Dr. Boaz GANOR (İSRAİL)
11 Eylül 2001 tarihinden sonra uluslararası terörizmin çehresi değişmiştir. Bu noktadan sonra dünya bu tarihe kadar bilinmeyen terörizmin şiddeti ve kapsamını içeren yeni bir tehditle yüzleşmiştir. Maruz kalınan uluslararası terörizmin önemini anlayabilmek için, 1970’li yılların sonları ve 1980’li yılların başlarından itibaren etkili olan Sovyet Ordusu’nun eski komünist rejimi Müslüman mücahitlere karşı desteklemek amacıyla Afganistan’a saldırması nedeniyle patlak veren Afganistan savaşına gitmemiz gerekir. Buna karşılık mücahitlerde tüm Müslüman dünyasından ikinci süper kuvvet olan Sovyetler Birliği’ne karşı kendilerine yardım etmeleri çağrısında bulunmuştur.Bu çağrıya gönüllüler cevap vermiş ve Afganistan’ın her tarafında Sovyet Ordusu’na karşı savaşmışlardır. 10 yıl sonra, mücahitler ve İslam taraftarlarından oluşan grup bir araya gelerek şaşırtıcı bir zafer kazanmışlar, Afganistan’dan komünist güçleri uzaklaştırmışlardır. Din olgusu ile çarpışan savaşçılar, parlak bir zafer kazanmışlar, ‘’Allah’ın onlarla birlikte olmasından’’ başka bir şeye ihtiyaçları olmadığını, Allah’ın onları zafere ulaştırdığını ve sadece Allah’ın güç dengelerini değiştirebileceğine inanmışlar ve bunun da onları zafere taşıdığını belirtmişlerdir.
Uluslararası Terörizm Tehdidi
Günümüzde görevlerini tamamlamış olan Radikal Müslüman Grupları üç bölüme ayırabiliriz : ilk grup Afganistan’da kalan Usame Bin Laden’e bağlı “El-Kaide” terör örgütü bünyesinde birleşmiş gruptur. Diğer grup kendi ülkelerine geri dönerek bölgesel Dinsel motifli terörist organizasyonlara (Afganistan’da gönüllü olarak savaşanlardan bazıları halen de bu organizasyonlar içinde terörist faaliyetlerine devam etmektedirler) katılmışlardır. Üçüncü ve son grubu oluşturanlar da ana vatanlarına dönmek isteyen, fakat korku ve olumsuz etkilerden dolayı kendi ülkelerine girmelerine hükümetleri tarafından izin verilmeyenlerin oluşturduğu gruptur. Resmi olarak reddedilme ile silahlanmışlar, batı ülkelerinden politik sığınma hakkı talep etmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere batı dünyasına radikal eylemcilerin yayılmaları bu şekilde gerçekleşmiştir. Bu ‘’Afgan Gaziler’’ Batıda yerleşmiş, bir çok olayda, uykuda olan terörist hücreleri olarak faaliyet göstermişler, yeni katılanlar ve ruhani liderler radikal İslam hiyerarşisine göre yerel ve diğer Müslüman göçmenlere katılım konusunda yardım etmişlerdir.
Batı dünyasını ve ılımlı Arap Müslüman rejimleri tehdit eden İslamcı radikal yapı bu şekildedir. Bin Laden tarafından yönlendirilen bu radikal İslam düşüncesi, tüm dünyaya yayılarak, dünyanın her tarafını fethetmek ve yalın şekilde ifade etmek gerekirse radikal İslam’ın ve onun kurallarının hakim olmadığı hiç bir yer kalmamasına dayanmaktadır.
İslam dininin Musevilik ya da Hıristiyanlık veya başka bir din ile karşılaştırıldığında az ya da daha çok şiddet yanlısı olduğu fikrini ifade edemeyiz. Gerçekte, aşırı İslamcıların ılımlı Müslüman’lara bakışları, bir Yahudi ya da Hıristiyan’a bakışlarından farklı değildir. Hatta daha da doğru ifade etmek gerekirse, ılımlı Müslüman’ların Müslümanlığın kabul görmüş konseptlerine aykırı olduğu, aykırı davrandıkları bu kesim tarafından savunulmaktadır.
Bin Laden’in İslam’ı tüm dünyaya yayma yolundaki büyük amacına üç aşamada ulaşmayı düşündüğü görülmektedir. Birinci aşama, kendi benimsediği İslam anlayışını Orta Asya ve Orta Doğu’da bulunan Müslüman Ülkeler’e yaymaktır. Neden özellikle bu ülkeler? Çünkü, halihazırda bu ülkelerde radikal İslamcı organizasyonlarının çok sayıda taraftarı vardır. Radikalizmin nüvesini oluşturan İslamcı hareketin yoğun ülkelerini sayacak olursak bunların, Afganistan, Pakistan, Mısır, İsrail, Filistin Otoritesi, Suudi Arabistan, Ürdün.. vb. ülkeler olduğunu görmekteyiz. İlk aşama başarıldığında bu ’’İslam’’ ülkeleri ikinci aşama için zemin oluşturacaklar Radikal İslam’ın Arap olmayan diğer ülkelere ya da Müslüman kesimin azınlıkta olduğu ülkelere: Türkiye, Sovyetler Birliği’nde mevcut olan eski Müslüman
Cumhuriyetler, Batı Çin’deki Xinjiang bölgesi, Filipinler, Endonezya, Malezya ve diğerleri gibi. 11 Eylül saldırısından sonra meydana gelen terör olaylarına bakacak olursak çoğunun Müslüman ülkelerde olduğunu görmekteyiz. Bu ülkeler; Türkiye, Fas, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Pakistan, Endonezya sayılabilir. Genellikle bu terörist saldırılar, ekonomisi turizme dayanan ülkelerdeki istikrarı sarsmaya yönelik saldırılardır. Bu sayfanın da başarılmasını müteakip, İslamcı radikalizmin son safhasına ulaşılmış olunacak, bu da batılı ülkelerde bu hareketi etkin hale getirmekten oluşmaktadır.
Bin Laden ilk aşamayı başarma yolunda Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin planlarının ılımlı Müslüman rejimlerle çatışmasını sağlayarak ABD Kuvvetlerinin ve etkilerinin Arap topraklarından çekilmesi gerektiğini kabul ediyor veya en azından inanıyordu. Bu ülkelere örnek olarak ta Suudi Arabistan, Kuveyt gösterilebilir. Etkin olarak, ABD’nin bu ılımlı Müslüman devletlerden izolasyonu sağlanmadan radikal İslam’ın bu ülkeler içinde yaygınlaştırılması güç olarak görünüyordu.
Bin Laden Amerikan çıkarlarına karşı terörist saldırıları, kendi mesajını kuvvetlendirecek yıldırım saldırı propagandası ile birleştirerek başarmayı planladı. Terörist saldırılar zinciri Eylül 2001 tarihinde meydana gelen korkunç New York ve Washington terörist saldırıları ile kendini gösterdi. 9/11 saldırıları ABD veya onun ekonomisini tahrip etmeyi ifade etmiyordu, korku yaratıp ABD yönetimi üzerinde baskı sağlayarak politikalarını değiştirme hedefine hizmet ediyordu. Fakat bu terörist saldırılar kendi içinde Amerikalıların izole edilmesi için yeterli değildi; etkili bir propaganda ile desteklenmesi gerekliydi. Bu nedenle, bin Ladin amacına yönelik olarak Amerikan kamuoyunu görüntülü ve sesli mesajlar ile etkilemek için bir propaganda kampanyası başlattı. Fakat Amerikalılar bu korkunç terörist saldırılar ile terörize edilemezdi. Korkuyorlardı, fakat reaksiyonları Bin Laden’in başarmak isteği amacın aksine bir vatanseverlik dalgası yaymıştı.
İslam’ı savunanlar ve onları destekleyenler terörist saldırıları açıklarken, Amerikan militarizmine ve sömürgeciliğine karşı bir savunma savaşı yaptıklarını ifade ediyorlardı. Fakat İslam’ı savunanlar Amerikan birliklerine karşı değil, Coca-Cola, McDonalds, İnternet, ve Microsoft’a karşı savaşıyorlar. Batı yaşam tarzı, modernizm, Amerikan kültürü tarafından tehdit edildiklerini hissediyorlardı. Bu Amerikan ayrımcılığının hiç bir şeyi çözemeyeceğini ifade eder.
SUNUM 2 / BÖLÜM 2 SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEN GEÇİŞ VE TERÖRİZM
Dr. Boaz GANOR (İSRAİL)
Uluslararası radikal İslam terörizm problemi bir şahsın problemi değildir. Osama Bin Ladin, ya da tek organizasyon El-Kaide daha ziyade, değişik alt kültürlerden gelen; Arap ve Müslüman ülkeler, batılı ülkelerde ve üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan Müslümanlar vb. gruplardan oluşan çok büyük, küresel hedeflerine ulaşmak isteyen uluslararası terörist şebekesidir. Bu terörist şebekesinin varlığı aslında modern tarihte tek ve yeni bir olgu değildir. Dünya geçmişte de 1960 ve 1970’li yıllarda Sovyetler birliğinin idaresi altında Komünist ve anarşist değişik terörist şebekelerin varlığına şahitlik etmiştir. Fakat radikal İslami terörizm aydınlanan dünyaya tahmin edilemeyen bir tehdit oluşturuyordu. Bu tam olarak bir sebep teşkil etmesinden ziyade bir kaç değişik tehlikeli kombinasyonun birleşimi olan bu grup tek bir vücuttur.
• Kökten dinciler dünya çapında radikal İslami düşünceyi yayma hedeflerini belirtilen ilahi komuta şebekesine bağlı üyeler vasıtasıyla aşırı şiddet ve terörizm vasıtasıyla yapabileceklerine inanıyorlardı. Bu zorlu savaşa inanış (Kutsal savaş) bu faaliyetlere katılanları tehlikeli hale getiriyordu, çünkü bunu tartışma ve uzlaşma olmaksızın Allah’ın
isteği olarak görüyorlardı. Savaş için ellerinden gelebilecek ihtiyaç neydi? Bunlar yanlış düşünce ile kökten dinci ayaklanma vasıtasıyla İsrail ile Filistin arasında çatışma yaratma amaçlanıyordu. Buna rağmen, radikal İslamcı terörizmin temeli ulusal çatışmadan ziyade dinsel kaynaklarla besleniyordu. Filistin çatışması sadece Bin Laden ve onun yardımcılarına hizmet ediyor, gerçekte, onlar Filistin Halkı’nın kaderi ile ilgilenmiyor, bunu sadece İslamcı sebepleri birleştirme yönünde kışkırtma ve bir fikri telkin etme yönünde istismar ediyorlardı. Bu kapsamda, aksine İsrail radikal İslam hareketinin ateşlenmesinde sebep olarak görülemez. İsrail batı ile işbirliği içinde olması nedeniyle ve radikal İslamın Avrupa ve batıya yayılmasını önleme yolunda şemsiye görevinde olan bir kurbandır.
• Geçmişteki diğer terörist organizasyonların ümitleri tükenmiş, orta tabakaya ait öğrencilerden oluşan bir anlık devrimci militanlarının aksine radikal İslam adına savaşanlar acemi değildir. Tersine, bir çok durumda, tecrübesi olan, tecrübesini Afganistan savaşı esnasında kazanmış savaşçılardır.
• Bu şebekenin üyeleri diğerlerinin aksine daha önce uygulanmış olan terörist metodları intihar saldırısı vb.. uygulamaktan asla çekinmezler. Yoğun dinsel duyguların bir sonucu olarak, bu tür terörist saldırıları İslam dinine aykırı olmasına rağmen icra etmekten şehitlik mertebesine ulaşacaklarına ve cennette yaşayacaklarına inandıklarından dolayı mutluluk duyarak icra ederler. İntihar saldırısı “saldırıyı yapanın da hayatını kaybettiği bir saldırı” türüdür. Terörist saldırı esnasında kendini öldürmeksizin saldırının başarılı olamayacağının farkındadır. Saldırı, teröristin giysisinin altına bağladığı patlayıcı madde ya da aracına yüklediği patlayıcıların aktif edilmesi ile gerçekleştirilir.
İntihar türü saldırıları değişik çeşitlerinin olması ve yanlış algılamalar sebebiyet verilmemesi için doğru olarak tanımlamak önemlidir:
Bir çok elverişli durumda, terörist saldırıyı icra edenin saldırı esnasında en iyi durumu kullanma yönünde bilgilendirildiği (örneğin otobüsü uçuruma doğru gitmeye zorladığı vb…) anlaşılmaktadır. Teröristin yakın zamanda hayatının tehlikede olmasına rağmen, yapacağı eylemde kendini öldürme zorlaması olmadığı sürece kendi hayatını tehlikeye atmama şansı vardır, bu bir “intihar saldırısı” olarak düşünülemez. Gerçek bir intihar saldırısında, terörist kendini öldürmeksizin intihar saldırısının gerçekleşemeyeceğinin bilincindedir. İntihar saldırısı modern terörizmde en etkili saldırı yöntemidir. İntihar saldırıları taktiğini kullanma, hedef seçilen bölgede duruma göre uygun zaman ve yer seçimi yapıldığında saldırının etkili olma şansını artırır. Bu garanti en üst düzeyde zayiat(Teknik anlamda bir zaman bombası ya da uzaktan kontrollu bomba kullanımı)’tır. İsrail’de, intihar türü eylemlerin oranı tüm terörist saldırıların içinde 2001-2004 yılları arasında %50’den azdı. Buna karşın kayıplara bakıldığında intihar türü eylemlerde meydana gelen kayıplar %50’nin üzerindedir. Bu kapsamda intihar bombacısı “akılllı bomba” gibidir bir taşıyıcı patlayıcı maddeyi uygun yere taşır ve uygun zamanda patlatır. Ancak bu tür eylemi yapmak terörist organizasyonlar için tek bir amacı içermemektedir.
Titizlikle icra edilmiş bir saldırının sonuçları bir çok kayıp ve zararın yanısıra medyada da geniş bir yankı yaratmasıdır. Teröristin büyük bir kararlılık ve eğilimle kendini kurban etmesi, öldürmesi medya için haber yapmaya değer bir olaydır. İntihar saldırısında, teröristin bombayı patlamasıyla birlikte hemen hemen saldırının başarısı garantidir. Bir intihar saldırısını, terörist hedefine doğru yönelmişken engellemek son derece zordur. Güvenlik güçleri teröristi planladığı hedefine ulaşmadan durdurmayı başarsa dahi teröristin bombasını patlatıp zarar verme ihtimali mevcuttur. İntihar saldırılarının bir kaçış planına ihtiyacı yoktur. Eylemi yapan ve suçu işleyen kişinin, eylem sırasında ölmesi sebebiyle, eylemden sonra yakalanma ve güvenlik güçleri tarafından sorguya çekilme gibi korkusu da bulunmaktadır. Dolayısıyla bundan sonraki eylemlerin tehlike altına girmesi söz konusu değildir. Tüm bunlar (yukarıda belirtilmiş olan tanım çerçevesinde) terörist saldırıların “örgütlü saldırılar” olduğunu göstermektedir. Bir terörist örgüt tarafından başlatılmaları, hazırlanmaları ve düzenlemeleri sebebiyle, terörist saldırılar “kişisel girişimlerin” sonucu değildir. Terörizmin bu etkili modern taktiği, yöntem olarak, gerek örgütsel düzeyde, gerekse eylemi gerçekleştiren tarafından rasyonel (akılcı) bir karar alma sürecinin sonucudur. İslamcı radikal intihar eylemcisi, şehidin ve ailesinin önemli ödüllere layık olacağına, kendisinin ve ailesinin sosyal statüsünün öldükten sonra iyileşeceğine/artacağına inanmaktadır. Burada şehidin ailesi saldırılar sebebiyle onur ve övgünün yanı sıra para ile de ödüllendirilir.
Terörist saldırılardan sağlanan sözü edilmiş “faydaların’’ yanı sıra, “şehit” olan kişi (kendi inancına göre), cennette sonsuz bir yaşam, akrabalarından 70 kişiye cennette bir yaşam vaadi imtiyazı ve cennette kendisine hizmet edecek 72 hurinin olması gibi bazı kişisel faydalar da elde etmektedir.
Uluslararası radikal İslami terörist ağın liderlerince yapılan açıklamalar ve saldırıların sistemdeki diğerleri tarafından başarılı bir şekilde önlenmesi, küresel radikal İslamcı teröristlerin gerektiğinde amaçlarını gerçekleştirmek uğruna, hiç acımadan ya da pişmanlık duymadan, kimyasal, biyolojik ya da hatta nükleer silahlar gibi konvansiyonel olmayan araçlar da kullandıklarını göstermiştir. Konvansiyonel olmayan saldırı olasılığını belirlemek için olası konvansiyonel olmayan saldırı çeşitlerini tasnif etmek faydalı olacaktır.
SUNUM 2 / BÖLÜM 3 SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEN GEÇİŞ VE TERÖRİZM
Dr. Boaz GANOR (İSRAİL)
Post-Modern Terörizm
Saldırıları, saldırılarda kullanılan maddelere kimyasal, biyolojik, nükleer ya da radyolojik- göre tasnif etmek yaygınken, bu tasnifi ulaşılması tasarlanan sonuca göre de yapmak mümkündür. Bu bağlamda konvansiyonel olmayan araçlarla gerçekleştirilen saldırılar “sınırlı” olabileceği gibi “sınırsız” da olabilir. “Sınırlı” bir konvansiyonel olmayan saldırı genel terörist bombalamalardan sadece kullanılan yöntem açısından farklılık göstermektedir. Konvansiyonel bir saldırı durumunda olduğu gibi, sınırlı konvansiyonel olmayan bir saldırı, saldırı mahallinde ya da yakın çevresinde çok sayıda insanın ölümüne sebep olmayı hedeflemektedir. Ve konvansiyonel terör saldırılarında olduğu gibi, bu tip terör saldırıları da, çok sayıda ölüme sebebiyet vermek ve halk arasında endişeyi arttırmak suretiyle medyanın ve halkın dikkatini terör örgütünün mesajlarına ve taleplerine çekmeye çalışmaktadır. Bu, gerçeği değiştirmek için dolaylı bir hareket tarzıdır. Sınırlı bir konvansiyonel olmayan terör saldırısı, kapalı bir yere kimyasal madde yaymak, yiyecek ve su kaynaklarını kirletmek ya da seçilmiş bir mahalde patlayıcılar aracılığıyla radyolojik etkiler yaymak yoluyla da gerçekleştirilebilir.
ŞEKİL: Kimyasal saldırılar genellikle kapsam açısından “sınırlı” olmakla birlikte biyolojik saldırılar, Anthrax ya da diğer bulaşıcı olmayan hastalıkları gibi bir kaç örneğin dışında, genellikle “sınırlı değil”dir. Radyolojik saldırılar kapsamı açısından “sınırlı”yken, nükleer saldırıların, boyutları ve etrafa saçmış oldukları şiddetli ekolojik etki düşünüldüğünde her zaman “sınırsız” olmuşlardır.
“Sınırlı” saldırıların aksine, “sınırsız” saldırılar sadece belirli ve odaklanılmış bir kamu alanında zarara ve kıyıma sebebiyet vermeyi veya endişe yaratmayı amaçlamamaktadır. Daha ziyade büyük alanları (şehir, kasaba, köy, belirli bir coğrafi alan, vs.) yıkmayı ya da kirletmeyi hedeflemektedir.
Bu iki çeşit saldırının kavramsal temelleri birbirinden farklıdır: Taktik ya da sınırlı, konvansiyonel olmayan terör, siyasal gerçekliği korkutma yoluyla değiştirmeye yarayan bir manivela vazifesi görmeyi amaçlarken; sınırsız, konvansiyonel olmayan terör ise çok sayıda insanı yok ederek, büyük coğrafi alanları kirletmek, vs. suretyile siyasal gerçekliğin kendisini fiili olarak değiştirmeye çabalamaktadır. Bu çeşit bir saldırının kamunun morali üzerindeki -insanların hükümet kurumlarına ve değerlerine olan güvenini tamamen sarsacak kadar kötü bir psikolojik etkisi olabilir. Bu etki olmadan dahi sınırsız ve konvansiyonel olmayan saldırılar, saldırılan mahalde çok büyük ve uzun süreli zararlara neden olabilmekte ve aynı zamanda gerçekliği değiştirebilmektedir. Bu nedenle “sınırlı” konvansiyonel olmayan saldırılar, modern terörizmin en uç noktası olarak değerlendirilmelidir. “Sınırsız” konvansiyonel olmayan terörizm ise aslında post-modern terörizm olgusudur.
“Sınırsız” konvansiyonel olmayan terörist saldırılar için terörist örgütler öncelikle nükleer ya da biyolojik silahları, ardından kimyasal silahları tercih etmektedir. Radyolojik maddeler genel itibariyle bu tip saldırılara uymamaktadır. En temel sorulardan biri: Bir terör örgütünün konvansiyonel olmayan teröre yöneleceği ihtimalinin göstergeleri nelerdir? Bir örgütün hem operasyonel kabiliyeti ve hem de böyle bir saldırıyı gerçekleştirmek için motivasyonunun bulunması gerekmektedir. Uluslararası terörizmin 11 Eylül sonrası eğilimlerine dayanan ve terör örgütünün motivasyonu ve operasyonel kabiliyetinin anahtar göstergelerine göre, sınırlı konvansiyonel olmayan bir saldırının gerçekleşmesi ihtimali sınırsız saldırıların gerçekleşmesi ihtimaline göre çok daha kuvvetlidir. Ancak radikal İslamcı terörist örgütlerin sınırsız konvansiyonel olmayan saldırılarda bulunma motivasyonuna sahip olabilecek ve operasyonel kabiliyet kazandıkları anda böyle bir saldırı gerçekleştirmek isteyebileceklerdir.
SUNUM 2 / BÖLÜM 4 SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDEN GEÇİŞ VE TERÖRİZM
Dr. Boaz GANOR (İSRAİL)
Terörizmle Mücadele Denklemi
Terörizmle mücadele denklemi, terörist eylemlere girişme güdüsü ve bu güdüyü gerçekleştirebilme kabiliyetinin bir bileşimidir. Bu iki temel şart geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki terörizmin boyutlarını ve özelliklerini belirlemektedir. Terörizm denkleminden hareketle, terörizmle mücadele denklemi oluşturulabilir. Terörizmle mücadele ederken terörist örgütlerin eylemlere girişmelerini azaltacak ya da önleyecek ve teröristlerin saldırılarda bulunma güdülerini azaltacak ya da ortadan kaldıracak çok çeşitli faaliyetlerde bulunmak
gerekmektedir. Kuşkusuz her iki değişkeni de zayıflatmak umut edilmektedir; fakat terörizmle mücadeledeki temel çelişki, terörist örgütlerin bir eyleme girişme kabiliyetine zarar vermek üzere yürütülen harekatlar başarılı oldukça, sadece teröristlerin mevcut motivasyonlarının daha da çok kuvvetlendiğini görmekteyiz. 2. Şekil, bu çelişkiyi göstermekte ve operasyonel kabiliyeti azaltacak araçlarla terörist eylemlerde bulunma motivasyonunu düşürmek arasındaki gerekli terörizmle mücadele bileşimini sunmaktadır.
Şekilde “terörizmin seviyesi”ni gösteren doğru, üzerindeki alanda terörist eylemlerin gerçeklemesi olasılığının bulunduğu ve altındaki alanda terörist eylemlerin gerçekleşmeyeceğini belirten doğrudur. Kırmızı çizgi, bir terör örgütünün belirlenmiş bir noktada, zamanında terörist eylemde bulunmasını sağlayan motivasyon seviyesini gösterirken, mavi çizgi örgütün belirli bir zamanda eylem gerçekleştirme kabiliyetini temsil etmektedir.
Şekil, bir grup insanın belirli bir siyasi amacı gerçekleştirme motivasyonuyla başlamaktadır (A). İlk başta, motivasyon seviyesi, bir terörist saldırıyı gerçekleştirmek için gerekli olan eşiğin altındadır. Fakat daha sonra pek çok sebepten ötürü, aynı grup, sivillere karşı şiddet eylemlerine girişmek, ki bu terörizmdir, suretiyle amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu durum, motivasyonun asgari eşiğin üstüne çıkmasıyla vuku bulmaktadır. Bu noktada, bir örgütte bir araya gelen insanlar, terörist saldırılarda bulunmalarını sağlayacak yetenekleri kazanmaya çalışmaktadırlar (C). Bu yetenekler bir terörist saldırıda bulunmak için asgari yeterliliği geçtiğinde (“terör” çizgisini geçtiğinde), örgüt artık bu saldırıyı gerçekleştirmekle mesuldür. Bu nokta da terörizmle mücadele eden ülke terörist örgüte karşı etkin taarruza yönelik karşı-terör faaliyetlerine girişmektedir (D). Bu karşıterör faaliyeti örgütün operasyonel yeteneklerini azaltmakta ve bu eylem ne kadar odaklı ve başarılı olursa olsun, örgütün yeteneklerini terör çizgisinin altına - terörist bir eylemde bulunmak için gerekli asgari yeteneğin bulunduğu seviyeye çekmektedir. Ancak taarruza yönelik karşı-terör faaliyetlerin etkisi, ne kadar etkili de olsa, kısa sürelidir. Belirli bir süre geçtiğinde ise (E), örgüt zararını onarmak ve operasyonel yeteneğine gelen zararı telafi etmek için çalışmaktadır. Ardından yetenek çizgisi bir kez daha terörizm eşiğini geçene kadar yukarı çıkmaya başlamaktadır. Aynı zamanda, belirtildiği gibi, taarruza yönelik karşı-terör faaliyetleri ya da yöntemleri, örgütün terör eylemlerine yönelme motivasyonunu arttırmakta, hatta belki de tırmandırmaktadır. Motivasyondaki artış bir süre sonra, ülkenin taarruza yönelik karşı-terör faaliyetlerinden önceki halinin daha üstünde bir seviyede sabitlenmektedir.
Eğer ülke, terör örgütüne (F) karşı etkili ya da etkin olmayan bir taarruza yönelik faaliyet izlerse örgütün operayonel yeteneği zedelenmeyecek ve sadece intikam saldırlarında bulunma
motivasyonu artacaktır.
Etkili bir taarruza yönelik karşı-terör faaliyeti planlamak ve yürütmek karmaşık ve zor bir görevdir; ancak bu zorluk, bir terör örgütünün motivasyonu ortadan kaldırmaya yönelik mücadele etmekle kıyaslandığında göreceli olarak göz ardı edilebilecek bir zorluktur. Bu
durumda terör örgütünün motivasyonuyla mücadelede alınabilecek en nihai tedbir, terör örgütlerinin siyasi isteklerine boyun eğmek ya da bunlara razı olarak ortaya çıkabilir. Bunun terörizmle mücadelede uygun bir alternatif olması düşünülemez. Zira teröristlere karşı
verilecek her türlü taviz, onların taleplerinin artmasına ve yeni taleplerle ortaya çıkmalarına sebep olacaktır. Etkili ve iyi bir terörle mücadele politikası için terörizme sebep olan motivasyonları azaltacak adımlar atmak son derece önemlidir. Bu adımlar, örgütü destekleyen insanlara insani yardım, sosyal refah faaliyetlerini, eğitim ve bu sektörde tanıtım, örgütü destekleyen grupların temsilcileriyle müzakere etmek- terörist eylemlere karşı olan ya da en azından bu eylemlere karışmamış ve karışanlarla gizli olarak irtibatta olmayan kimseler. Tüm bu faaliyetler, çatışmayı yatıştırmayı, şiddet içermeyen yollardan bir çözüm ve geçici anlaşma ortaya koymayı, insanları kazanmayı ve bir çözüm yolu olduğuna inandırmayı amaçlamaktadır. Etkili bir taarruza dayalı terörle mücadele faaliyetinin olası etkisi, ne kadar ani ve somut olursa; motivasyonla mücadele tedbirleri uzun vadeli olacaktır. Bunlar ne kadar etkili olursa, etkilerini gelecek yıllarda da, gelecek nesilleri vurgulamaya gerek yok, görmek o kadar mümkün olacaktır. Akabinde terörist faaliyetlere girişme motivasyonunun seviyesi düşmektedir (G).
Motivasyondaki bu düşüş, teröristlerin hislerini temsil etmek durumunda değildir. Ancak esas olarak örgütü destekleyen insanların hislerini temsil etmektedir. Terörle mücadelede atılacak olan adımlar, onların terörizmi desteklemelerini önlemek için öncelikli olarak bu insan topluluğunu hedef almalıdır. Ayrıca bu yolla teröristler izole edilecek ve örgütün en zorlu ve karalı kısmına yönelik taarruz tedbirleri almak daha kolaylaşacaktır. Aslında motivasyonla mücadele tedbirlerinin amacı, teröristleri destekçilerinden uzak tutmaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, motivasyonla mücadele tedbirleri ne kadar etkili olursa, zaman içerisinde terörist saldırılara girişme motivasyonunun seviyesinde (terör eşiğinin altına kadar) bir düşüş bekleme ihtimalimiz de artmaktadır (H). Öte yandan motivasyondaki bir düşüş, terörist saldırılarda bulunabilme yeteneklerini etkilememektedir. Bu, sınırı bir motivasyonun sonucu tükenmiş eylemlerin olduğu, fakat eylemlere girişme yeteneğinin, onları gerçekleştirmek için gerekli olan eşikten daha çok olduğu, patlayıcılarla dolu bir varilin üzerinde oturan biriyle karşılaştırılabilir. Bu durumda, operasyonel kabiliyetleri kısıtlamadan, motivsayonda geçici bir artışa sebep olan herhangi bir faktör (bir ülke tarafından taarruza yönelik bir faaliyet, örgüt içi ya da örgütler arası ilişkiler, dış baskılar, vs.) bir terörist saldırıya ya da ardarda terörist saldırılara sebep olabilir. Bu nedenle, etkili bir terörizmle mücadele kampanyasında ihtiyaç duyulan kombinasyon, örgütün en zorlu ve kararlı kısmına, liderlerine, eylemcilerine, fiziki ve finansal alt yapısına, bir daha kendini toparlayamayacak ve operasyonel yeteneklerini geliştiremeyecek şekilde yönelik taarruz tedbirleri almakla birlikte teröristleri destekçilerinden uzak tutmak için girişilecek olan motivasyonla mücadele faaliyetleridir (I).
Üçüncü milenyumun başında görünen odur ki, terörizm tabiatı ve etki alanı itibarıyla modern batı medeniyetine karşı somut ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Böylece, radikal İslami terörizme karşı mücadelede, uluslararası işbirliği için yeni yaklaşımlara duyulan ihtiyacın aciliyeti artmıştır. Artık, bilinen formüller temelinde uluslararası işbirliğinin oluşturulması ve geliştirilmesi yeterli görülmemektedir. Daha ziyade, uluslararası ortak karşı terörizm kampanyasının geliştirilmesi gerekmektedir. Uluslararası işbirliğinden ortak karşı terörizm kampanyasına geçiş sadece semantik bir değişimi değil, bunun yanında ortak bir mücadele ruhuna ve uluslararası seviyede ortak hareket etme konusundaki yeni bir anlayışın oluşmasına işaret etmektedir. Doğal olarak, uluslar arası ortak karşı terörizm kampanyasına geçiş yukarıda belirtilen işbirliğinin geliştirilmesine ve genişletilmesine duyulan ihtiyaç ile çelişmemektedir. Bununla birlikte, daha etkin uluslararası bir çaba için, karşı terörizmin bütün öğeleri ve katmanları ile ilgili ortak altyapıların oluşturulması da gerekmektedir.