leyla ile mecnun mesneviden....

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde

İslâmî edebiyatta önemli bir yeri olan Leylâ ve Mecnun hikayesi, bir efsane değildir ve yaşanmış bir olayı anlatır. Bu olayın kısaca özeti şöyledir:

Arabistan’ın Necid bölgesinde, Benî Amir kabilesinden Kays İbnü’l-Mülavvah ile komşusu Leylâ’nın, küçük yaştaki aşkları duyulunca, ailesi Leylâ’yı Kays’tan uzak tutar ve görüşmesini engeller. Kays’ın aşk ızdırabı iyice artınca, babası Leylâ’yı ailesinden ister fakat Leylâ’nın babası kızının dillere düşürüldüğü bahanesiyle bu evliliğe izin vermez. Leylâ da istemeden bir başkasıyla evlendirilir. Bu durumda Kays çılgına dönerek tenhalara çekilir. Bundan sonra “Mecnun” diye anılır. Babası aşk derdinden kurtulmasına dua için, hac vakti Mecnun’u Kâbe’ye götürür. O ise orada aşkının artması için dua eder. Sonra çöllerde garip bir vaziyette, yabanî hayvanlar arasında, aşk ve ıztırap iniltileriyle yaşamaya başlar. Bir zaman sonra, taşlık bir vadide hayata veda eder. (68 h. / 688 m). Çok kısa bir süre içinde Leylâ da üzüntüsünden vefat eder.

Mecnun’un maceraları, ilk devir Arapça kaynaklarda dağınık olarak anlatılır. Bu konuda en geniş bilgi, Ebu’l-Ferec’in “el-Eğânî” kitabında görülür. Tarihçi Sem’anî ise “el-Ensâb”ında Cüneyd-i Bağdadî’nin: “Mecnun evliyaullahtandır.” dediğini kaydeder.

Leylâ ve Mecnun hikayesi ilk defa derli-toplu olarak, yeni renk ve desenlerle Farsça mesnevi tarzında Nizamî Gencevî (Ö. 600 h./1204 m.) tarafından yazılmış, sonra Abdurrahman Camî de benzerini yazmıştır. Türkçe olarak önce Ali Şîr Nevâî tarafından şiirleştirilen Leylâ ve Mecnun, nihayet Şair Fuzulî’nin (Ö. 1556 m.) zarif kalemiyle şaheser olmuştur.

el-Eğânî, eş-Şi’ru ve‘ş-Şuara; es-Sem’anî, el-Ensâb; Fevâatü’l-Vefeyât; İbn Tağriberdî, en-Nücumu’z-Zahire; Şezerâtü’z-Zeheb; ez-Ziriklî, el-A’lâm; İslâm Ansiklopedisi

MECNÛN’UN DUASI

“Leylâ’nın Mecnunu” diye meşhur olan Kays, aynı zamanda güçlü ve duygulu şiirleriyle tanınır. Bilindiği gibi komşu kızı Leylâ ve Mecnun, çocukluk yaşlarında koyun çobanlığı yaptıkları sırada safiyetle birbirlerine gönül vermişlerdi. Fakat büyüdükleri zaman, Leylâ’nın babasının kaba muhalefetiyle bu gençler engellenmiş ve bir daha buluşamayıp hasret içinde yaşamışlardı. İşte Mecnun bazı beyitlerinde, o çocukluk günlerinin hasretini şöyle dile getirir:

“Gönül verdim Leylâ’ya alnında sarkık saçlar,
Yoktu yaşıtlarının göğsünde kabartılar.
İkimiz çocuk iken güderdik kuzuları,
Keşke büyümeseydik bugün biz ve kuzular!”

Aşk derdinden kurtulması için babası Mecnun’u Kâbe’ye götürür, orada dua etmesini ister. Mecnun ise Kâbe örtüsüne yapışarak -Fuzulînin ifadesiyle- şöyle bir dua eder:

“Ya Rab belây-yı aşk ile kıl aşina beni,
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni!”

Nihayet şiddetli aşkla çöllere düşüp hayvanlar arasında yaşayan Mecnun, çektiği hasret ve ızdırabın sonunda, genç yaşında bir vadide vefat eder. (Allah rahmet eylesin.) Başta gençler olmak üzere onu seven herkes ağlayarak cenazesine koşar. Leylâ’nın babası da, Mecnun’un son halini görünce, “böyle olacağını bilseydim, Leylâ’yı ondan ayırmazdım” diyerek ağlar. Çilekeş Mecnun’un cansız bedenini çevirince bir bez parçasında şu yazıyı bulurlar:
[FONT=Geneva, Arial, Verdana, Helvetica, sans-serif][SIZE=-1]
altresim.jpg
[/SIZE]
“Ey halimize rıza göstermeyen ihtiyar,
Bedbaht ol hayatında olmayasın bahtiyar.
Beni mutsuz ettiğin ve terkettiğin gibi,
Bedbaht ol! Şaşkınım ben şaşkınlarla bir ayar.”

el-Eğânî; eş-Şi’ru ve’ş-Şuarâ; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ; en-Nücûmu’z-Zâhire; Hızânetü’l-Edeb
 

Firuze

Dost Üyeler
Katılım
18 Tem 2011
Mesajlar
1,270
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Maviliklerde
Cevap: leyla ile mecnun mesneviden....

Leyla’nın dileği Mecnun bir fırsatını buldu, Leyla ile baş başa kaldı. Leyla da ondan bir dilekte bulundu:
“Ey âşık! Neyin varsa getir!…”
“A ay yüzlü!… Senin aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıcık kan, ne geceleri gözümde uyku. Aşkın aklımı yağmaladıktan sonra her şeyim birer birer gitti. Şimdi sahip olduğum tek şey yaralı bir kuşa dönmüş canım. Senden bir emir bekliyorum. Ver dersen hemencecik vereyim.”
Leyla güldü bu sohbete. Sonra sitem etti:
“A yiğit!… Ben senden bunu ne vakit istesem alırım, başka neyin var?!…”
Bu söz üzerine Mecnun biraz düşündü, bakındı, arandı. Sonra birden hatırlamış gibi partal giysilerinin eprimiş yakasından çıkardığı bir iğneyi Leyla’ya sundu:
“Vallahi varlık âleminde malik olduğum tek şey işte bu. Bundan başka hiçbir nesneye sahip değilim. Bunu taşımamın sebebi ise yine sensin a gönlümü alan!… Çölde, ovada, dağda, kırda senin hayalini izlerken çok düşüyorum; dikenler ayağıma batıyor. Bu iğne onları ayağımdan çıkarmak için.”
“işte ben tam da onu arıyordum. Aşkta gerçek isen, bu iğne sana nasıl layık oluyor, a perişan âşık!… Bencileyin bir güzelin peşindeyken ayağına diken batsa o dikeni çıkarmak doğru olur mu? Eğer o dikeni çıkarırsan seninkine vefa derler mi?!… Sevgili yolunda ayağına diken batan âşık, onu elbisesine takılmış bir gül görmeli değil midir? Gül fidanı, bir gül elde etmek için her yıl dikenlere sabrediyor da sen gül fidanından da aşağı mısın ki ayağında bir dikene sabredemiyor, onu iğneyle çıkarıyorsun? Leyla’nın aşkıyla ayağına batan diken, onun başkalarına armağan edeceği yüzlerce gül demetinden daha değerli değil mi yoksa?”

İskender PALA
(Katre-i Matem) __________________
Sultân-ı Resûl Şâh-ı mümeccedsin efendim
Bîçârelere devlet-i sermedsin efendim.
Dîvân-ı ilâhide ser-âmendsin efendim.
Menşûr-i “leamrük” le müeyyedsin efendim

Sen Ahmed-ü Mahmûd-ü Muhammedsin efendim,
Hak’dan bize Sultân-ı müeyyedsin efendim!...
msntr%5B1%5D.com--openflower3.gif

Şeyh Galib

"derin yaralarını sardıkların senin eline vururken,
sen aldırmayıp yaralarını sarmaya devam ediyorsun."
IŞIK ADAM


alıntı...

 
Üst