Lordos'un Kahvesi'nin 33 Yıllık Hatırı

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
"1975’in sonu.. Karpaz’da 10.000 kadar Rum “kısılı kalmış”tı. Ziyamet’ten Lefkoşa’ya bir görev dönüşü gece geç vakit Magosa’da mola verdik.

Boğaz’dan Magosa’ya girmeden, tahminen şimdiki DAÜ kampüsü hizalarında sağda bir büyük bahçe, içinde tek kat ve birbirinden ayrı bungalowlar.. Merkezi bir yerde de müşterek cafe-restoran-bar.

“Rum’dan kalan” boş otellerden biriydi, mücahit misafirhanesi şeklinde düzenlenmişti.


Bir gece kaldık, sabah kahvaltı ettik..

Muhtemelen yaz başlangıcı idi. “Kahve-altı”ndan sonra, doğal olarak sıra son derece bakımlı bahçede, Kıbrıs’ın sıcak Şubat güneşi altında bol köpüklü, orta şekerli kahveye gelmişti.

Arkama yaslandım, gözlerimi kapadım..

Ankara’da kar yağıyordu.




Beni Magosa’da sabah güneşi yakıyordu. Bahçenin dışında yolun ötesinde Akdeniz vardı. Berrak mavi, dingin, durgun..

Kıbrıs’ta Türkler; hem kuzeyli, hem güneyden gelen, hem Anadolu’dan gelen bütün Türkler geleceğe umutla bakıyordu.


Önlerinde yeni bir dünya, yepyeni bir ufuk vardı.

1000 yıllık bir gelecek vardı.

O kahvenin tadını, 40 yıl geçse unutamam.

Kaldığımız yerin, sayılı Rum zenginlerden Lordos adında birine ait olduğunu söylemişlerdi.

Devran döndü, yıl 2008 oldu.

Önce bilgisayar, sonra İnternet icat oldu.

Gecenin ilerleyen saatlerinin “Ne olacak bu Kıbrıs’ın hâli” zamanlarından birinde asrın bu en büyük icadından öğrendiğimize göre Ferdi Sabit Soyer de o gece Rum tarafındaki Larnaka’da Rumlarla bir yemek yemiş.

“Ev sahibi” Rum iş adamı gecenin anlam ve önemini belirten veciz bir konuşma yapmış ve “ezcümle”;

“Dört yıllık bir yabancılaşma ve konfrontasyon döneminden sonra sorunlara çözüm bulmak için yeni bir çabanın başında bulunulduğunu, alametlerin iyi olduğunu, iki lider ve liderliklerin dostluk havasında bulunduğunu ve insanların çözüme olan ihtiyacının anlaşıldığını, buna ulaşmak için taahhütte bulunulduğunu” söylemiş.

“Cumhurbaşkanı Talat'ın, -Hristofyas şanslı çünkü yanında Anastasiades gibi bir muhalefet lideri var- dediğini aktardıktan sonra -Talat'ın da Soyer'den dolayı en az Hristofyas kadar şanslı olduğunu- ifade etmiş.

“Evsahibi Rum” acaba Soyer’i, Anastasiades gibi bir “muhalefet lideri” mi zannetmiş?

“Bir sorunu çözmek için iki metot bulunduğunu, bunların -konfrontasyon ve işbirliği- olduğunu” belirttikten sonra “Olayımızda iki zorunluluk var, biri sorunu çözmek, diğeri kalıcı bir ortaklık kurmak, ikisine de ulaşmanın yolu işbirliğidir. Temasta olalım, iki tarafta da sürekli görüşelim, içten konuşalım, endişelerimizi ortaya koyalım, görüş alışverişinde bulunalım ve yapıcı olalım. Olayları takip edelim, görüş sahibi olalım ve özgürce ifade edelim, liderlere yakın olalım, halkın endişelerini daha iyi anlamalarına yardım edelim, bizi kısır döngüden çıkaracak cesur, riskli kararlar almaları için cesaretlendirelim” demiş.

Ve sözlerini; “yemeğin, Kıbrıslı Türk arkadaşlarını onurlandırmak, onlara saygılarını ve dostluklarını göstermek için verildiğini” kaydederek bitirmiş.

Yâni “Kıbrıslı Türk arkadaşları” aslında onurlu değil, onları onurlandırmak için verilmiş yemek.

Çevirinin, eğer varsa günahı ve sevabı Hürriyet’in web sitesine 14 Mayıs 2008 gecesi konu ile ilgili yazıyı yazan Zeynep Gürcanlı’ya aittir.

“Muhalefet lideri” Ferdi Sâbit hiç oralı olmuyor ve cevap veriyor “ev sahibine”;

Davetten dolayı teşekkürle başlayarak yıllar önce Rum işadamı ile İngiltere'de tanışmasına ilişkin anısını anlatıyor, “O güne kadar çözümü ve barışı sadece solcuların savunduğunu zannettiğini” belirtiyor, ancak o gün “muhafazakâr görüşlere sahip bir iş adamının da barış ve çözümü desteklediğini gördüğünü” söylüyor.

Kıbrıs'ta barış ve çözümün insanlar hangi siyasi görüşten olursa olsun ortak değerler olması gerektiğini kaydeden Soyer, “ana dili ister Türkçe, isterse Yunanca olsun, insanların Kıbrıs'ta çözümü savunma ve gelecek için yürümesi gerektiğini” belirtiyor ve ortak çalışma yapılabilecek alanlardan örnekler vererek, Kıbrıs'ın -ortak vatan- olduğunu vurgulayarak Lordos’a tekrar teşekkür ediyor.

Ne? Lordos mu?

Meğer Soyer, bizim 33 yıl önce kahve içtiğimiz yerin 74’ten önceki sahibinin “davetlisiymiş”.

O an uyanıyorum ve 33 yıl önceki kahvenin tadı tekrar gelip oturuyor damağıma, kokusu burnumda tütüyor.

Canıma değiyor.. Keyfime keyif katılıyor.

Lordos o kahvenin “hatırını” bundan böyle 40 değil, 140 yıl sayacağımı bilmelidir.

Ve ertesi sabah…

Bir gece önce Larnaka’da Kıbrıslı Türk arkadaşlarını

“onurlandıran” Kıbrıslı marûf Rum iş adamı Lordos, sabahında AİHM’de Türkiye aleyhine dava açıyor, “Türk tarafında kalan mallarını almak için”..

Ne kahveydi be sayın seyirciler…

Ve işte tam bu noktada Kıbrıs Türk’ü Prof.Dr.Ata Atun’un, Lordos’un (ve başkalarının) adı geçen mallarının aslında Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa mülkleri olduğu ve 15 Eylül 1913 tarihinde Rumlar tarafından kanunsuz olarak “Gasp” edildiği konusundaki incelemelerine geliyor.

Prof.Dr.Atun diyor ki;

“Ben iddia ederim ki, bu mülklerin hepsi de 1913 tarihinde, İngilizlerin Mağusa Tapu dairesine Rum memurları doldurduktan sonra, aynen Mira Ksenidi-Aresti’nin dedesi Mavrodi Hacı Hambi Manueli’nin sahtekarlıkla adına kaydettirdiği, yağmalanmış ve gasp edilmiş mülkün benzeri, Abdullah Paşa Vakfı ve Lala Mustafa Paşa Vakfına ait taşınmaz mallardır. Maraş’ın Türk Vakıf Malı olduğu, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin, KKTC Başsavcısına, dolayısı ile KKTC devletine karşı açtığı 271/2000 ve 272/2000 No.lu davaların sonucunda açıklanan Mahkeme kararında belirtiliyor. Abdullah Paşa Vakfı, 1761 yılında Halep Beylerbeyi iken ölen Abdullah Paşa tarafından kurulmuş. Abdullah Paşa, sahibi bulunduğu Maraş-Mağusa bölgesinde bulunan 60,000 dönüm araziyi vakfetmek sureti ile adı -Abdullah Paşa Vakfı- olan

–MÜLHAK- bir Vakıf kurmuş. Söz konusu Vakfın vakfiyesi bizzat Abdullah Paşa’nın kendisinin hazır olduğu 24.7.1748 tarihinde Şer-i Meclis’te yazılmış ve tescil edilmiş.. Lala Mustafa Paşa Vakfı ise 1571 yılında Kıbrıs’ı fetheden Osmanlı Ordusunun başkomutanı olan Lala Mustafa Paşa tarafından kurulmuş. Söz konusu mülk kendisine Padişah II.ci Selim tarafından bahşedilmiştir. Otağını Derinya civarında kuran Lala Mustafa Paşa’nın kurduğu Vakfın sahip olduğu mülk, Otağından Maraş’a kadar uzanmakta olup yaklaşık 30,000 dönümdür.

-Mülhak- kelimesini büyük harflerle yazdım. Nedeni de Mülhak olan taşınmaz mallar asla satılamaz. Bu konuda yasa çıkarılsa bile satılamaz. Mülhak ilan edilen mallar, dünya durdukça Abdullah Paşa Vakfına aittir ve ya varisleri ya da mütevelli heyeti tarafından sadece idare edilebilir ve gelirleri vakıf vakfiyesi uyarınca kullanılabilir. Vakıfların iptal edilemez ve süresiz olmalarına bağlı olarak kaideten gelir getiren Vakıf Malları istibdal dahi edilemez, yani takas bile edilemezler.

Ancak İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde, İngiliz Sömürge Yönetimi Ahkam ül Evkaf’ı ihlal ederek, 1913-1930 yılları arasında yaptığı icraatlarla anılan Vakıf arazilerini ve emlaki 3.cü kişilere devretti ve bu kişilerin adına Koçan (tapu) çıkarıldı. Bu yasal olmayan yöntemle Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa Vakıflarına ait taşınmaz mallar yağmalandı ve gasp edildi.

4.6.1878 tarihinde İngiltere ile Osmanlı devleti arasında yapılan ve Kıbrıs adasının İngiltere’ye kiralanmasını da içeren anlaşma ekindeki 1.7.1878 tarihli protokolün 2.ci maddesi -Ahkam ül Evkaf-ı yürürlükte tutmaktadır. 1914’de İngilizler, 1nci dünya savaşını bahane ederek Kıbrıs’ı ilhak ederken Ahkam ül Evkaf’ı ilga eden bir düzenleme de yapmadılar. Tam tersine 1915 Kıbrıs (Müslüman Dini taşınmaz Mallar) İmparatorluk emirnamesi; Ahkam ül Evkaf’ın yürürlükte olduğunu teyit etmektedir.

Lozan Anlaşmasının 20.ci maddesi ile Kıbrıs İngiltere’ye resmen devredilirken Ahkam ül Evkaf ile ilgili aksi bir düzenleme veya karar da yok. Özetle Mağusa Tapu dairesinde 1913-1930 yılları arasında yapılan devir işlemlerinin tümü de yasal olarak geçersiz”.

Daha ne desin Atun?

Ama 1959-60 tarihli Uluslar arası Londra ve Zürih Anlaşmalarını yok sayarak a)Türklerin işgalci değil garantör olduğunu inkâr edenlerin; b) Rumların da tek başlarına bu anlaşmalarla kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsil edemeyeceğini kabul etmeyenlerin ne 1748 tarihli Şer’i Meclis kararlarını ne de 1915 Kıbrıs (Müslüman Dini taşınmaz Mallar) İmparatorluk Emirnamesini uygulamasını bekleyemeyiz derseniz o başka..

Yalnız Atun’dan öğrendiğimize göre işin bir başka boyutu daha var.


Anladığımız kadarıyla Türk tarafı “uysal bir koyun gibi” AİHM’ye boynunu uzatmış beklemektedir.

Atun diyor ki;

“AİHM’de Mira Ksenidi-Aresti davası görüşülürken Maraş’ın Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa mülkleri olduğuna dair evraklar AİHM’ye verilmemiştir. Bu konuda Mağusa Kaza Mahkemesinin aldığı 271/2000 ve 272/2000 numaralı tespit kararları mahkemeye sunulmamıştır.

İlgililer “Söz konusu mülkün Abdullah Paşa Vakfına ait olduğuna dair belgenin geç bulunduğunu ve bu nedenle itiraz edilemediğini” ileri sürmüşlerdir.

Mazerete bak, hizaya gel..

Fakat Lordos davayı yeni açmıştır. Kaybolan bir vakit yoktur. Savunma dosyasında Atun’un ileri sürdüğü belgeler mutlaka yer almalıdır.

Türkiye’nin cebinden daha fazla yetim hakkı çıkmamalıdır.

İade-Takas-Tazmin Komisyonunun hükmettiği paraları kimin verdiğini zannediyordunuz? İngilizlerle başladık, İngilizlerle devam edelim mi?

İngiliz, Amerikalı, İsrail ve Fransızlarla?

Lokmacı-Mokmacı; Teknik Komite-Grup filan çalışmaları ile gözlerimiz boyanırken, gözden kaçırılmaya çalışılanlar var..

H.Mümtaz
 

Mücahit

Dost Üyeler
Katılım
25 Şub 2008
Mesajlar
45
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
Kıbrıs / Lefkoşa
Web sitesi
www.kibris1974.com
Sayın Mümtaz acaba başbakanımız bunun tadınıda “Lordos’un kahvesi” kadar sayıyormu ?

Yoksa atalarının bu topraklar için canını verdiği 40 yılı geçtimi ?

Yoksa bu kahve sizin sadece gibi ve değerli hocamız sayın Atun gibi vatan evlatlarınamı layik ?.


kahvesirg2.jpg

 

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
Değerli Vatan Evlatları Sadece;

Kan Kusar Yine De Kızılcık Şerbeti İçer,

Onların Tattığı en tatlı şeydir;

"Vatan İçin Ölüm"

Ne herkes tadını bilir,ne de herkes de Öyle Mangal Gibi Yürek Vardır

Bazıları da Çinli'nin ipekli elbisesini giyer,Rumun şerbetini içer.


Lakin;

Eşşek Ölür,Semeri Kalır,Yiğit Ölür,Şanı Kalır.

Anlayana....

Varol Kahraman Denktaş,Varolun Sayın Mümtaz,Varolun Sayın Atun.
 
Üst