Majeste Şapka!!

Gök Yeleli Bozkurt

New member
Katılım
29 Nis 2008
Mesajlar
1,947
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Bozkurtlardan Birine Sorun
“Majestelerinin Şapkası” değil, Majeste Şapka..

Ankara’dan bir “şapka” geçti.

Sadece Ankara’dan değil, Bursa ve İstanbul’dan da..

Uçaktan inerken önce “azametlü” ve “fehametlü” kocaman bir şapka göründü. Merdivenlerden önce o şapka indi, arabaya da önce şapka bindi.

Anıtkabir’de, Çankaya Köşkü’nde hep “şapka” ön planda idi.

Şapka, “Majesteleri”nin, taçlarından herhangi birini takmadığı zamanlarda onun yerini alıyordu.

“Ne kadar sâde”, “Ne kadar alçakgönüllü” imajı yaratılmaya özen gösterildi.

Ankara’ya özel Kraliyet uçağı ile değil, British Airways’in kiralık uçağı ile gelindi, Ankara’dan aynı uçakla ayrılındı.

Fakat kraliçenin hakkını kraliçeye vermek, gösterdiği bir inceliği teslim etmek durumundayım. Ankara’ya; görgüsüz, muhatabını hiçe sayan Amerikalı her seviyeden diplomatın yaptığı gibi İncirlik üzerinden gelip,


son gecesini İstanbul’da Boğaz’daki yalı yahut konaklarda “muhip” gazeteci-STÖ temsilcileri ile yenilen dar katılımlı basına kapalı bir yemekten sonra Atatürk Havalimanı üzerinden terk etmedi.

Ankara’dan geldi, Bursa ve İstanbul’dan sonra Türkiye’yi yine “Başşehir Ankara”dan terk etti.

(Bu “nezaket” gösterisinin gerisinde ne yatıyor acaba?)

Ama aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi.. Öyle bir kadife eldiven içinde ve incelikte idi sopa ki, kimse fark etmedi.

Türkiye’ye kiralık uçakla gelip, kiralık uçakla ayrılan Kraliçe, Cumhurbaşkanı Gül onuruna cevabî resepsiyonunu İstanbul Boğazı, Karaköy Salıpazarı Rıhtımına demirli “HMS Illustrious” Uçak Gemisi’nde verdi..

Bildiğimiz kadarıyla “savaş gemileri” kendi üsleri hariç baştan-kıçtan veya yandan rıhtıma bağlanmaz.. Açıkta demirler. Bu geleneği Haşmetmeap’ın İngiliz Donanmasının bilmemesi mümkün mü?

Ama öyle veya böyle Kraliçe Boğaz’da “sancak gösterdi”.

Kraliçe, 1915’de “zorla” giremediği ve Seyit Onbaşı’nın batırdığı “Queen Elizabeth HMS Illustrious” ile aynı adı taşıyan uçak gemisi ile İstanbul Boğazı’nda; “Meclis-i Mebusan”ın 100 metre önünde sancak gösterdi.

Ortaçağ’dan kalmış bir fuzulî ritüeller toplamı olan İngiliz Kraliyet protokolünün bu inceliği düşünmemiş olması mümkün değildir.

Kemal Çapraz www.internethaber.com’daki konu ile ilgili yazısına “Çanakkale’nin İntikamı mı?” başlığını atmış.

İyi etmiş.

Majestelerinin İstanbul’a getireceği başka gemi mi yoktu?

Kocca İstanbul’da Majestelerinin resepsiyon vereceği mekân mı yoktu?

İstese, bırakın Dolmabahçe’yi, Topkapı Sarayı’nı bile tahsis ederdik kendilerine..

www.denizhaber.com adlı siteye yorum yazan Alpay Aras başka bir konuya dikkat çekiyor; “Bütün gemiler gittikleri yabancı ülkelerde o ülkelerin bayrağını gemilerinin en üst yerinde gözükecek şekilde bir direğe toka ederler ama ne yazık ki akşam haberlerde bile konu oldu, bayrağımız gemiye çekilmemişti. Bu geminin majestelerinin forsunu taşıması da buna engel değildir. Bence tek kelimeyle terbiyesizliktir. İngilizlere ait majestelerinin benim ülkem ile hiç bir bağı yoktur yani bizim majestelerimiz değildir, bayrak çekmemek gibi bir ayrıcalığı olamaz” diyor.

Ama Kuşadası’na demirleyen “TCG Bafra”ya Fenerbahçe Bayrağı çekerseniz, tabiî HMS Bilmemne’ye bir türlü çekilemeyen Türk bayrağını sorgulayamazsınız.

15 Mayıs 2008 tarihli Cumhuriyet’in manşeti; “BP Üzerinden Irak” idi.

Mesele de işte tam burada, şapkanın altında gizli.

Irak Hükümeti tarafından, Irak’ta petrol arama izni verilen şirketlere dahil edilmeyen TPAO, (Türkiye) bu izne sahip BP ile ortaklık kuracakmış, Kraliçe ile bu arada bu iş görüşülecekmiş.

Benim asıl merakım, o kocaman majeste şapkanın neleri gizlediği?

Bu ziyarette deşifre edilen “BP üzerinden Irak” anlayışının aslında “Türkiye üzerinden nereye?” tezgâhını gizlediğine inanıyorum..

Malûm, geçen yüzyılın başından beri İngiltere Mezopotamya ile ilgilidir.

İlgili ne demek, gırtlağına kadar işin içindedir. Sir Mark Sykes-(Picot) yetmemiş, Lawrens piyasaya sürülmüştür.

Yetmemiş, Çanakkale’ye “HMS Illustrious” gönderilmiş, “Crown Colony”lerden Gurkalar, Anzaclar getirilmiştir.

Mondros Mütareke şartlarına ve Ali İhsan paşa’nın direnmesine “rağmen” mütareke şartlarını tanımayan İngiltere Musul’u gasp etmişti.

Reddedilen Irak tezkeresi döneminde İngiltere Genelkurmay Başkanı’nın bile Türkiye’ye “reddedilen” bir ikna gezisi planlanmıştı.

“Binaenaleyh” azametli ve fehametli şapkaya değil, altında ve aslında gizlediklerine bakmalı.

Benim aklıma doğrudan Irak geliyor.

Irak bölünmektedir, paylaşılmaktadır, Amerika-İngiltere hâttâ bir şekilde zorla İran konuya müdahil olmaktadır ama Türkiye özenle uzak tutulmaktadır.

İyi de, 5 Haziran 1926 tarihli anlaşmayla muhatap olunan “Irak” bu yeni düzende ortada kalmayacağına göre “malın asıl sahibi” Türkiye’nin de masada olması gerekmiyor mu?

Muhteremlere göre gerekmiyor.

Türkiye şu aralar bu yeni sınırlar, yeni bölgeler yeni paylaşımlarla değil…

Orada Milâdî 674’den bu yana bulunan Türkmenlerle de değil, PKK’lılar ile ilgilendirilmekte, uğraştırılmaktadır.

“Olaya karışmamış” PKK’lılar silah bırakıp teslim olmalıymış..

1. “Kimin hangi olaya karışmadığına kim karar verecek?

Aktütün’ü basan 200 teröristten biri-beşi-onu yarın “Ben karışmadım” deyip teslim olursa nereden doğrulayacaksınız “karışmadığını”?

Paşaların yanında çatışmaya giren iki korucunun bile “ajan” olduğu daha dün “itirafla” ortaya çıkmadı mı? İtiraf edilmese neyi, nasıl bilecektiniz?

2. Teslim olmak “silah bırakmakla” değil, “silah teslim etmekle-silahıyla birlikte teslim olmakla” gerçekleşir.

Türkiye bırakın Türkmenlerle ilgilenmeyi, şimdi ITC ile “uğraşmaktadır”.

Hâlbuki Ali Külebi’ye göre Irak’ta asıl uğraşılması gereken; İsrail MOSSAD ve Yahudi Örgütleri), Amerika (CIA ve “insani örgütler”), Kürtler (peşmergeler), İran (Bedir Tugayları, Ölüm Tugayları) vardır.

Son günlerde konu ile ilgili en kapsamlı incelemeyi Prof. Dr. Ümit Özdağ yaptı. www.21yyte.org adlı sitede birbiri ardına iki yazısı yayınlanan Özdağ diyor ki;

“ITC Başkanı Dr. Sadettin Ergeç'in tasfiye etme girişimlerine Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Derya Kanbay ve Musul Başkonsolosu Hüseyin Avni Botsalı büyük destek veriyorlar. Şubat 2008'de Türkmen ve Irak meseleleri ile ilgili çalışmaların Genelkurmay Başkanlığı’ndan Dışişleri Bakanlığı’na aktarılmış olması bu iki diplomatın Irak'taki etkisini artırmış durumdadır. Anılan Dışişleri bürokratlarının Dr. Ergeç’in tasfiye edilmesini istemelerinin nedeni ise Dr. Ergeç'in bağımsız ve onurlu duruşu. Dr. Ergeç, "Ben Türkmenlerin siyasal lideriyim" diyerek, Irak gerçeklerini bilmeyen, Irak Türkmenlerine karşı herhangi bir sorumluluk taşımayan bürokratları ITC'nin iç işlerine karıştırmamaktadır”.

“Talabani tarafından getirilen anlaşmanın bir parçası olarak Kerkük Türkmenlerinin şimdiye değin Kürtler ve Araplar tarafından gasp edilmiş olan arazilerinden vazgeçmeleri istenmiştir. ITC Genel Başkanı Dr. Sadettin Ergeç ise Talabani'nin planına çok boyutlu olarak itiraz etmiştir. Dr. Ergeç'in Talabani'nin planına karşı çıkışının en temel gerekçelerinden birisi de 2003 senesi erzak dağıtım kayıtlarının da ortaya koyduğu şekli ile nüfusun %55'inin Türkmen, %30'unun Arap ve %10'unun Kürt olduğu gerçeği idi. Dr. S. Ergeç'in itirazları üzerine Celal Talabani Ankara'ya Irak Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ziyaret sırasında Ankara'ya "PKK konusunda anlaşabiliriz, ancak Kerkük konusunda aşırılık yapanların yumuşatılması gerekir" mesajını vermiştir. Amerikan Başkan yardımcısı Dick Cheney'in Ankara ziyareti sırasında da Barzani ile daha yakın ilişkiler önerdiği ve Kerkük konusunun çözümü için Talabani'nin önerisinin dikkate alınmasını istemiştir”.

“Bu arada Türkmeneli TV'nin Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisine bağlandığı, ITC Güvenlik Dairesi'nin de merkezi Ankara'da olan Türkmeneli İşbirliği ve Yardım Vakfı’na bağlandığı duyurulmuştur. 29 Mart 2008 tarihinden itibaren Türkiye'nin Musul Başkonsolosu Hüseyin Avni Botsalı'nın emri ile Dr. Sadettin Ergeç'ten "ITC Başkanı Sadettin Ergeç" olarak değil, "Türkmen milletvekili" olarak bahsedilmeye başlanmıştır. Bu arada Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Büyükelçi Derya Kanbay ile görüşen Dr. Sadettin Ergeç'i Büyükelçi D. Kanbay açık bir şekilde tehdit etmiştir”.

“Öte yandan Irak Türkmenlerinin de Dr. Sadettin Ergeç'e büyük bir destek verdiği görülmüştür. Ergeç'e karşı girişilen siyasi komployu protesto etmek amacı ile Türkmenler Kerkük'te gösterilere başlamışlardır. Türkmeneli Televizyonu’na talimat veren Türkiye’nin Musul Başkonsolosu Hüseyin Avni Botsalı TRT 2'de bile verilen protesto gösterilerinin Türkmeneli TV'de yayınlanmasını yasaklamıştır. Kerkük'te yüzlerce Türkmen bir bölümü silahlı olmak üzere S. Ergeç'i ziyaret ederek desteklerini açıklamışlardır. Üniversite öğretim üyeleri, Türkmen işadamları dernekleri, Türkmen aşiret reisleri de S. Ergeç'e desteklerini açıklamışlardır. Türkmen Milliyetçi Partisi Genel Başkanı Hüsamettin Türkmen de silahlı akıncıları ile Dr. Sadettin Ergeç'i ziyaret ederek ve televizyon kameraları önünde silahını göstererek, Dr. Sadettin Ergeç'e yapılacak bir müdahaleye karşı silahlı mücadele edeceklerini açıklamıştır. Kerkük Polis Teşkilatı’nın Türkmen polisleri de Dr. S. Ergeç'ten yana tavır koymuşlardır. Hatta Türkmen polis şefleri Dr. Sadettin Ergeç'in emir vermesi durumunda Dr. Ergeç'i görevden alma girişimini gerçekleştiren ITC Yürütme Kurulu üyelerini Kerkük'e sokmayacaklarını açıklamışlardır”.

Irak gibi dünyanın gözünün bulunduğu sıcak bir bölgede Büyükelçi ve Konsolos’un “ufuk”larını görebiliyor musunuz?

“Majeste Şapka”nın ziyaretlerinin öncelikle Irak’ı “örttüğünü” görebiliyorum da daha başka neleri gözden kaçırdığını fark edemiyorum..


H.Mümtaz
 
Üst