Nihai Hedefe Ulaşıncaya Kadar, Her Yöntem ve Yol Mübahtır.

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
“Nihai hedefe ulaşıncaya kadar, her yöntem ve yol mübahtır. Bunun içine yalan söylemek ve insanları aldatmak da girer. Yeter ki, “hizmet” kesintiye uğramasın. Hizmet denilen felsefenin en büyük özelliği, sessiz ve derinden olmasıdır. Bu gizlilik de güçlü oluncaya kadar devam edecektir. Cemaatin temel felsefesi budur.”

Fethullah Gülen

Türkçe Olimpiyatları: Devlet destekli Fethullah propagandası

Geçen hafta Fethullahçıların Uluslararası Türkçe Olimpiyatları yapıldı. Bu olimpiyatlara 115 ülkeden 700’e yakın çocuk katıldı. Yedincisi gerçekleştirilen bu olimpiyat, Fethullah’ın gövde gösterisine dönüştü. Başbakanından Meclis Başkanına, Hakan Şükür’ünden Serdar Ortaç’ına kadar pek çok farklı isim bir araya geldi.
Bu seneki etkinliğin geçen senekinden iki farklı yönü vardı. Birincisi devlet bu etkinliği, resmi televizyon kanalı TRT eliyle destekledi. Yalnızca Samanyolu TV değil, devletin TRT’si de Fethullah’ın propagandasını yaptı.
İkinci fark ise etkinliğin afişleriydi. Önceki etkinliklerde daha çok zenci ve çekik gözlü çocuk fotoğrafları kullanılırken bu kez boynunda puşisi ile bir Kürt çocuğu dikkati çekiyordu. Adı Türkçe olan etkinlikte bile Kürtçülük propagandası yapıldı.

Sadece Kürtçülük propagandası mı?.. Zaman gazetesinin etkinlikle ilgili haberleri buram buram Amerikancılık kokuyordu. Örneğin bir haber, sadece Süleymaniye Kız Koleji’nden Sazgar (Kürt olsa gerek) ile Teksas’tan Denise adlı iki kızın arkadaşlıkları üzereydi. İki dost, dünyaya barış mesajı veriyormuş!
Bu etkinlikle ilgili medyada çıkan haberlerin hepsi övücü nitelikteydi. Şeriatçı basını Aydın Doğan’ın kalemleri de destekledi. Bu etkinliğin Türkçeye yapılan büyük bir hizmet olduğu yazıldı. İstanbul Valisi yaptığı konuşmada, “Dünyanın çeşitli yerlerindeki eğitim gönüllülerini selamlıyorum; onları destekleyenleri de selamlıyorum; Allah hepsinden razı olsun.” dedi.
Jandarmanın irtica ile ilgili raporlarında en tehlikeli grup olarak gösterilen Fethullah cemaati hakkında devletin valisi bunları söyledi. Öyle bir propaganda yapıldı ki, Amerikan güdümlü irticacı bir grup bir anda milliyetçi ve Türkçü oluverdi! Kimse de sesini çıkartıp sormadı: “Kardeşim siz ne zaman Türkçü oldunuz?” diye…
Kimsenin sormadığı bu soruyu biz soracağız Fethullahçılara. Bu vesile ile bu adamların Amerikancılıkları ve bölücülüklerini bir kez daha hatırlatacağız.
hepimiz-kurduz.jpg

Buna en güzel örnek geçtiğimiz Şubat ayında Erbil’de toplanan Abant Platformu toplantısı oldu. Mümtaz’er Türköne’den, Cengiz Çandar’a, Etyen Mahçupyan’dan Murat Belge’ye kadar pek çok Cumhuriyet düşmanını bir araya getiren toplantıda ne kadar bölücü tez varsa savunuldu. Cengiz Çandar, “Kürtlerin devleti yok, sorunun en önemli tanımı bu” derken, Mustafa Akyol, “Bütün Türkiye Kürdistan, başkenti de İstanbul” dedi. Açılış konuşmasını yapan eski ülkücü Mümta’zer Türköne ise “Hepimiz Kürdüz” diye buyurdu.

Türkçeyi çok seviyorsanız,
ezanın Türkçe okunmasına niye karşısınız?

Fethullahçıların Türkçeci ya da Türkçü olmaları mümkün değildir. Onlar olsa olsa Arapçı ya da Kürtçü olabilirler. Bunu anlamak için Zaman gazetesinin sayfalarını karıştırmak yeterlidir.
Türkçe Olimpiyatları ödül töreninin olduğu günkü Zaman’ın manşeti şuydu: “Halkın derdine Kürtçe cevap.” Haberde Diyarbakır Valiliğinin vatandaşların sorularına ve şikayetlerine yanıt vermek için Kürtçe yanıt servisi açtığı müjdesi (!) veriliyor. Bu uygulamanın tüm Türkiye’ye örnek olması isteniyor.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demeyin… Türkiye, halen Türklerin çoğunluk olduğu bir ülke ve Türkleri ikna etmek için birazcık Türkçülük yapmanız gerekir. Fethullah’ın yaptığı da bu. Çünkü onlara göre, hedefe ulaşmak için yalan söylenebilir ve insanlar kandırılabilir!
Eğer Türkçe sevdalısı olsalar bunu gazetelerinde kullandıkları dilden ve seçtikleri kelimelerden anlayabiliriz. Ara sıra Fethullah’ın sohbet sayfası yayınlıyorlar. Okuyun, kaç Türkçe kaç Arapça sözcük kullanmış Türkçe aşığı bu adam!
Biz size bir örnek verelim. Fethullah, İsmailağa Camii’nde linç edilen hoca ile bakın nasıl bir taziye mesajı yayınlıyor: “Bayram Ali Öztürk hocaefendinin irşad esnasında maruz kaldıkları menfur suikast neticesinde elemler yumağı dârı faniden, ahbablar içtimaı darı bekâya irtihallerini teessürle öğrenmiş bulunuyorum.”
Türkçeyi çok sevdiklerini söyleyen Fethullahçılara soruyoruz: Türkçe ezanı destekliyor musunuz? Madem Türkçenin çok zengin bir dünya dili olduğuna inanıyorsanız Türkçe ezanı savunmanız gerekmez mi?
Fethullah’ın 1950 yılında Arapça ezana dönülmesiyle ilgili yorumu şöyle: “Müezzin Allahu Ekber deyince öyle bir bağrışıldı ki, millet sevincinden hıçkırıklara boğuldu. Ardından kurbanlar kesildi.”
Fethullahçılık böyle bir takıyyeciliktir işte… Kürtçeyi savunurlar, Arapça konuşur, Arapça yazar, Türkçe ezanı yerden yere vururlar, sonra Türkçeci geçinirler.
Fethullah okulları: Türk mü, Amerikan mı?

Bu etkinlik Fethullah’ın dünyanın her tarafındaki 100’e yakın okulunun propagandası oldu. Öyle bir hava yaratıldı ki, bu okullar sanki Türklüğün ve Türkçenin kaleleriymiş gibi yansıtıldı. Halbuki gerçek öyle değil.
Sanıldığı gibi bu okulların eğitim dili Türkçe değil. Çocuklar İngilizce eğitim görüyorlar, isteyenler seçmeli olarak Türkçeyi alabiliyorlar. Azerbaycan’daki okullarda bile durum aynı. Türk halkının gözünü boyamak için geliştirilen bir yöntemle karşı karşıyayız.
Bu okulların kurulması ve faaliyetleri doğrudan doğruya Amerika tarafından idare edilmektedir. ABD, Asya ve Ortadoğu’da stratejik çıkarlarına hizmet etmek için bu okulları kullanmaktadır.
Kimse, “Ne var bunda, adamlar Türk kültürünü yayıyor.” demesin. Her aklına esen hayırsever Türk, dünyanın herhangi bir yerinde bir okul açabilir mi? Ya da şöyle soralım, mesela ABD ile karşı karşıya olan İran’da niçin Fethullah okulu yok? Orası Müslüman ve Türklerin yaşadığı bir ülke değil mi?
Amerikan istihbarat kurumlarında uzun süre çalışan Wayne Madsen’in bu konuyla ilgili iddiaları dikkat çekici. Madsen, CIA’nın dünyanın pek çok yerinde değişik dini liderleri kullandığını ve bunun en önemlilerinden birinin de Fethullah olduğunu söylüyor. Madsen, Fethullah’ın ABD’de sürekli kalmasına imkan veren Green Card (Yeşil Kart)’ın da CIA’nın devreye girmesiyle verildiğini iddia ediyor.
Bu iddiayı hafife almamak gerek. Çünkü Rusya, geçen yıl Nurculuk faaliyetini sadece İslamcı bir hareket değil, bir istihbarat faaliyeti olarak gördüğünü açıklayarak yasakladı. Daha önce benzer yasak kararını Özbekistan ve Kırgızistan da almış ve tüm Fethullah okulları kapatılmıştı.
ABD-Fethullah aşkı

Fethullah’ın faaliyetleri ile ilgili dünyanın farklı yerlerinde önemli soru işaretleri var. ABD’de ise durum çok farklı. Fethullah, Eski ABD Başkanı Clinton tarafından Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilecek kadar tutulan biri. Amerikan Foreign Policy dergisinin yaptığı bir ankette Fethullah, “yaşayan en büyük entelektüel” seçildi.
Amerikan üniversitelerinde her yıl “Fethullah Gülen Hareketi” konulu sempozyumlar düzenleniyor, hem de periyodik olarak. Geçen sene Georgetown Üniversitesi’nde yapılan sempozyumda konuşan 40’a yakın Amerikalı profesör, Fethullah’ın sevgi ve hoşgörünün yayılması ve dinlerarası diyalog için yaptığı katkıları(!) vurguladılar. Bunlardan Prof. Dr. Sally Baynard, “Dünyaya yeni soluk getiren bu kişiye bu kadar gurbet mahkumiyeti kabul edilir gibi değil.” diyerek Fethullah’ın ülkesine dönmesi gerektiğini belirtti. John Cantrell adlı profesör ise Fethullah’ın Martin Luther ve Gandi gibi ömrünü barışı örgütlemeye verdiğini söyledi.
Amerikalı profesörlerin barıştan kastettiği, Amerikan barışıdır, yani dünyada işlerin ABD’nin çıkarları doğrultusunda sakin bir şekilde yürütülmesi (Pax-Americana). Fethullah’ın misyonu Orta Asya ve Ortadoğu’da ABD’nin Truva atı olmaktır.
Amerikalıların bu kadar çok sevdiği Fethullah bakalım ABD’ye nasıl bakıyor: “Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyayı kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika gözardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika ile iyi geçinmezseniz işinizi bozarlar. Amerika’nın bize yarım arpa kadar sadece bizim menfaatimize desteği yoktur. Buna rağmen şurada bulunmamıza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantajı sağlıyor demektir.”
Bu sözler Fethullah’ın Amerikancılığını ne güzel özetliyor!
Fethullah’ın Amerikancılığı sadece okul açmaktan ya da Türkiye’de dinciliği örgütlemesinden gelmiyor. Fethullah’ın asıl misyonu ABD’nin dinlerarası diyalog projesinin en önemli piyonu olmasıdır.
1998 yılında Fethullah hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen Papa ile görüştü ve ona bir mektup iletti. Mektupta Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi’nin bir parçası olarak orada olduğunu belirttikten sonra Washington’da bir toplantı yapmayı teklif etti. (Papa’ya ilk mektubu Said-i Nursi yazmış, görüşmek ise Fethullah’a nasip olmuştur!)
Fethullah, sadece Papa ile değil, Amerika’daki en büyük Yahudi kuruluş ADL ile de görüşmüştür. Hatırlanacağı gibi bu kuruluş Tayyip’e Yahudi Cesaret Ödülü vermişti.
Fethullah, Türk düşmanları ile yan yana gelmekten ve onları savunmaktan geri durmaz. Bunlardan biri de Fener Rum Patriği Bartholomeos’tur. Devlet içinde devlet gibi çalışan ve Megalo İdea’nın militanı olan Patrikhane, Fethullahçılar tarafından savunulur. Rum papazının ekümenlik iddiası bunları rahatsız etmez, dergi ve gazeteleri Bartholomeos’a sonuna kadar açıktır. Buradan Türk düşmanı propagandayı rahatça yapar Rum papazı.
Türk düşmanı Bartholomeos’un en büyük destekçisi bugün çok Türkçü geçinen Fethullahçılardır. Bunlar Papacı, Rumcu, Kürtçü olabilirler, ama asla Türkçü olamazlar. Çünkü ipleri ABD’nin elindedir.
Fethullah’ın Kürt aşkı

ABD’nin bugün Ortadoğu’daki en büyük hedefi Kürt devleti kurmaktır. Fethullahçıların son yıllarda açıktan Kürtçülük yapmasının sebebi budur.
Fethullah, geçtiğimiz senenin Kasım ayında Erbil’de “Ishık University”yi (Işık Üniversitesi) açmıştır. Eğitim dili İngilizce olan bu üniversitenin açılışına bölgesel Kürt yönetiminin başbakanı Neçirvan Barzani de katıldı. Bu okulla Erbil, Süleymaniye ve Kerkük’teki Fethullahçı eğitim kurumu sayısı 11’e çıktı. Buralarda Türkçe bir eğitim verileceğini sanırız kimse düşünmüyordur. Fethullah bu okullarla kurulması düşünülen Kürt devletinin altyapısına bir harç daha koymuştur.
Aslında Fethullahçılık (Nurculuk) özüne dönmüştür, yani Said-i Kürdi’ye. Bilindiği gibi Nurculuğun kurucusu Said-i Kürdi, aynı zamanda Kürt Teali Cemiyeti’nin üç numaralı kurucusudur. Bu adam müritlerine “Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün.” şeklinde bir vasiyet bırakmıştır.
Fethullahçılar, son dönem politikalarıyla Said-i Kürdi’nin vasiyetine sahip çıktıklarını gösteriyorlar. Buna en güzel örnek geçtiğimiz Şubat ayında Erbil’de toplanan Abant Platformu toplantısı oldu. Mümtaz’er Türköne’den, Cengiz Çandar’a, Etyen Mahçupyan’dan Murat Belge’ye kadar pek çok Cumhuriyet düşmanını bir araya getiren toplantıda ne kadar bölücü tez varsa savunuldu.
Cengiz Çandar, “Kürtlerin devleti yok, sorunun en önemli tanımı bu.” derken, Mustafa Akyol, “Bütün Türkiye Kürdistan, başkenti de İstanbul.” dedi. Açılış konuşmasını yapan eski ülkücü Mümtaz’er Türköne ise “Hepimiz Kürdüz.” diye buyurdu.
Tüm konuşmacıların Kürtçülük yarışı yaptığı toplantının sonuç bildirgesinde “Anadilde eğitim, öğrenim ve konuşma hakkı engellenemez.” ifadesi yer aldı.
Toplantının ardından Zaman gazetesinde Kürt meselesi üzerine onlarca yazı çıktı. Bu yazılarda öne çıkan fikir şuydu: İslam kardeşliği fikri bu meselenin çözümü için yeterli değildir. Kürt kimliği tanınmadan, Kürt meselesini çözemeyiz!
Yıllarca çoğu Türk olan cemaati İslam kardeşliği politikasıyla kandırıyorlardı, ama şimdi gerçek yüzlerini, Kürtçülüklerini gösterdiler. Bu tarikatın Türk düşmanlığı apaçıktır.
Fethullah ve Ergenekon

Cumhuriyet mitingleri ile Türk milleti ulusal bir uyanışa girmişti. Fethullah’ın bu olayı değerlendirmesi “Ulusalcı dalgayı aşarız” oldu. Türklerin, ABD’ye, AB’ye ve onların desteğindeki gericiliğe ve bölücülüğe karşı Türk bayrağı altında birleşmesi Fethullahçıları rahatsız etti.
Cumhuriyet mitingleri, tek bir merkezden kumanda edilmiyordu ve sahipsizdi. O yüzden başarılı olamadı. Bugün Cumhuriyet mitingleri dönemini değil, Ergenekon dönemini yaşıyoruz. Fethullahçılar ulusalcı dalgayı aştılar! Üslubunu hep yumuşak tutmaya çalışan Fethullah’ın rahatça atıp tutması bu yüzden olmalı. Bakın Fethullah nasıl konuşuyor: “Bu işte bir GATA’kulli var. Hükümete karşı bazı hesaplar seziliyor. Bunlar iyi şeyler değil. Taraf, Bugün, Vakit gibi gazetelere yüklenmeler oluyor. Bundan on yıl önce bunlar yapılamazdı.”
Bundan on yıl önce Fethullah böyle konuşabilir miydi?
Ergenekon operasyonunu ateşli bir biçimde destekleyen Fethullah bakalım Susurluk olayı olduğunda ne demiş: “Suçlular ortaya çıkarılmalı ve cezası verilmeliydi. Medya savcı olmamalıydı, hâkim olmamalıydı. Vatansever insanların böyle önemsiz, basit mülahazalardan dolayı devletin temelini sarsabilecek teşebbüslere girebileceğine ihtimal vermiyorum”
Fethullah’ın Ordu komutanları hakkında bu kadar rahat konuşabilmesi Ergenekon sürecinin bir sonucudur. Ancak bu süreç henüz tamamlanmış değildir.
Ergenekon operasyonunu gerçekleştiren Kürt-İslam faşizminin hedefi Fethullah’ın Türkiye’ye dönmesidir.
Bunun hazırlıkları neredeyse tamamlanmış durumdadır. Bütün medyanın -son Türkçe Olimpiyatları’nda olduğu gibi- Fethullah’ın yanında yer alması tesadüf değildir.
Eğer Türkiye’nin ulusal güçleri, Atatürkçüler bir siyasal güç olarak ortaya çıkmaz ve bu süreç durdurulmazsa Fethullah’ın Humeyni gibi Türkiye’ye dönmesi hiç de sürpriz olmamalıdır.

Özgür BİLLUR

 

ARIKBUKA

Halkla İlişkiler
Katılım
18 Şub 2008
Mesajlar
920
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Cevap: Nihai Hedefe Ulaşıncaya Kadar, Her Yöntem ve Yol Mübahtır.

Sen nasıl ölecen be fetoş çok merak ediyorum.Toprak seni kabul edecek mi acaba?
 

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Cevap: Nihai Hedefe Ulaşıncaya Kadar, Her Yöntem ve Yol Mübahtır.

Fethullah Gülen amaca ulaşmak için her yolu mubah olarak görüyor, Çağdaş Eğitim Vakfı’nda izlediğimiz bir kasetinde, cemaatine “on milyonluk tazminat davasını kazanmak için milyarlar harcayın, biz bunu karşılarız, Avukat kiralayın hakim kiralayın” diyordu.

Fethullah Gülenin bugün hükmettiği güç, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 1998 basında hazırlanan bir raporda söyle sıralanmaktadır: “Yurtiçinde, 85 vakıf, 18 dernek, 89 özel okul, 207 şirket, 373 dershane, yaklaşık 500 öğrenci yurdu ve biri İngilizce yayınlanan 14 dergi, 15 ülkede yayınlanan 300 bin tirajlı Zaman gazetesi, ulusal düzeyde yayın yapan 2 radyo ve uluslararası yayın yapan Samanyolu televizyonu; Yurtdışında, 6 üniversite ve yüksekokul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversiteye hazırlık kursu ve 21 öğrenci yurdu olmak üzere toplam 279 eğitim kurulusu” bulunmaktadır.
Gülenin müritlerinin sahip olduğu 300e yakin şirketle 600 trilyon liraya hükmettiği hesaplanıyor. Yurtdışındaki okullarının yıllık gideri ise, Fethullahçılar tarafından 1.5 milyar dolar olduğu açıklandı. 1986 yılında, Özal tarafından gıyabi tutululuktan kurtarılan Gülenin 12 yılda bu kadar büyük bir güce ulaşmasının izahı da uluslararası bağlantısıdır.
 
Üst