Önümüze Nasıl Bakacağız ?

Makbule ÖTÜKEN

Onursal Üye
Katılım
24 Kas 2008
Mesajlar
532
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÖNÜMÜZE NASIL BAKACAĞIZ ?

Kapıyı arkamızdan kilitleyip çıkıp gidelim diyorum ama arkada bıraktığımız dağınıklıklar, düzensizlikler, aksilikler, doğrular yâda yanlışların peşimizi bıraktığı yanılgısına kapılmamak gerek.

Çünkü yaşamın her alanı bir süreçtir. İstesek de dünden kopamayız. İstesek de dünün yaşanmışlıklarını yok sayamayız. Yaşama dair her şey adeta bir gölge gibi bizi izlemeye devam edip duruyor.

‘Geçmişe takılıp kalmayalım’ diyebiliriz ama, geçmiş bizim peşimizi bırakmıyor.

Bireysel yaşam da öyle, toplumsal ve ekonomik yaşamda, siyasal yaşam da!

Dilekler, umutlar, beklentiler güzel şeyler. Ancak bütün bunlara ulaşmak, bir deneyim, bir program, bir uzak görüşlülük gerektirmez mi?

Sanırım bireylerin ve toplumların en büyük zenginliği deneyimleridir. Önemli olan da zaten bu deneyimlerden dersler çıkararak ileriye yönelmek ve daha iyiyi, daha güzeli ve daha doğruyu yakalamaktır.

Kendi deneyimlerimiz bize yeter de diyemeyiz, başkalarının, başka toplum ve ülkelerin yaşadığı deneyimleri ve yarattıkları değer ve zenginlikleri, bu değer ve zenginliklere nasıl ulaştıklarını da gözden ırak tutmamak gerek!

Mesela, şu anda; AB ülkeleri dâhil, benim diyen birçok ülke ekonomik anlamda ciddi çıkmazlar yaşıyorlar. Zenginlik ve refah hatta sağlık denen şey, bir kez yakalandı mı kalıcı oluyor, diyebilecek durumda değiliz. İleriye doğru yol almak kolay değildir ama, asıl zorluk zirvede kalmanın gereklerini yerine getirmek ve ulaştığınız düzeyde kalabilmek hatta daha ileriye gidebilmektir. Çünkü durağanlık, bir anlamda geriye gidişin başlangıcıdır.

Nice insanlar, nice kurum ve devletler, gelişmişliğin ve servetin sarhoşluğu ile hovardaca alışkanlık ve davranışların girdabı içinde bir de bakmışlar ki dibe vurmuş, debelenip duruyorlar.

Konuyu daha da yaymak istemiyorum. Malum; bir yılı tüm dünya gibi Kıbrıs Türk Halkı da geride bırakmıştır.

Aslında geleceğe dair, umutlar, beklenti ve dileklerden önce cesaretle aynaya bakıp, geride kalan yılın dört dörtlük muhasebesini yapmak durumundayız. Çünkü insanoğlu hep geçmişin faturalarını ödemek durumuyla karşı karşıyadır. Ödenmeyen fatura gün gelir, altından kalkamayacağımız meblağlara ulaşır.

Dünyada çoğu ülke; bizden daha kötü durumdadır, Rum ekonomisi çökmek üzeredir; ya da AB’nin çöküntü içindeki ülkelerinden misaller vererek kendimizi temize çıkaracak bir lüksümüz yoktur ve olmamalıdır.

Bu gün eğer; halk ve ülke olarak, bütün yanlışlarımıza, popülist uygulamalara, imkan ve zenginliklerimizi hovardaca harcamamıza; açıkçası; ‘devletçilik oyunu’ ile günümüzü gün etmemize rağmen, iflas bayrağını çekmemişsek; ağır aksak da olsa sektörler var olmaya devam ediyorsa ve kamu maliyesi mükellefiyetlerini yerine getirebiliyorsa; bütün bunları kendi başarımız olarak görmek yerine Türkiye’nin bitmeyen katkılarında aramak gerekmez mi?

Ülkemizdeki siyaset etme anlayışı, ne yazık ki; iktidar koltuklarını işgal eden siyasi partilerin ‘biz farklıyız’ söylemlerine rağmen değişmediği gibi adeta kangren bir hal almış bir manzara sergiliyor. ‘Gelen gideni aratıyor’ diye halk arasında yerleşmiş bir kanı var ama bu kanı sadece toplumsal hafızamızdaki zayıflıktandır.

Bu halk bütün siyasi partileri dendi. Birkaç küçük parti hariç bir şekilde hepsini iktidara da taşıdı. Peki ne oldu? Statüko devam etti. Popülizm hız kesmedi. ‘önce kendim ve yakınlarım, sonra partililerim, geriye kalanınsa boynu kopsun mantığı hiç değişmedi.

Bir de; sorunlar karşısında hep bir takım mazeretlerin arkasına saklanmayı siyasi alışkanlık haline dönüştürdük. Kimileri suçu; ambargolara, kimileriyse, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüne ve Türkiye’ye yükleme kolaylığına yöneldi.

Mesela şimdi bakıyoruz da; sanki altı yıl süreyle bu ülkede iktidar koltuklarında oturmamış gibi, CTP-BG ‘aslanlar gibi’ muhalefet edip; hep kavgadan, direnmeden bahsedip; birlik ve dayanışmadan söz edip duruyor. Alçak sesle de olsa erken seçimden söz ediyor. Be kardeşim mademki; çözümlerin vardı, mademki bu ülkeyi kendi programlarınızla düzlüğe çıkaracak projeleriniz vardı; iktidar koltuklarında otururken neden gerekeni yapmadınız? Neden zor karşısında; sendikalarla çatışmayı göze almak yerine iktidar koltuklarını terk etmeyi yeğlediniz? Buna bir cevabınız var mı acaba? Erken seçim diyorsunuz da; bugüne kadar halkın önüne ciddi bir ekonomik program koyabildiniz mi acaba? Beyler ‘hele bir iktidar olalım, o zaman icabına bakarız’ anlayışı artık miadını doldurmuştur. Sendikal eylemlere alkış tutarak bir yerlere varabileceğinizi de umut etmeyiniz! Çünkü bu halk sendikaların gerekli gereksiz eylemlerinden gına getirmiştir.

Peki ya iktidar? Maalesef; eski alışkanlıların devamı bir yana, ürkek, çekingen, dağınık bir manzara sergiliyor. Yapısal değişikliklere cesaretle el atamıyor. Tamam; bazı alanlarda mevzi iyileştirmeler yapılmış olabilir. Ama Kıbrıs Türkünü, her alanda ileriye taşıyacak dönüşümler hala ufukta görünmüyor.

Bir de ben aklımı şu; CTP dönemindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına taktım. ‘yapanın yanına kar kalmayacak’ söylemi, söylem olmanın ötesine taşınamadı? Nerede bu yolsuzluk dosyaları, kimler bu dosyaları savsaklıyor? Ya da tıkanıklık nerede; en azından bu halkın bunları bilme hakkı yok mu?

Ya da ne bileyim; güzel ve temiz bir çevre yaratmak da mı imkânsız? Elimize tutan ne? Bunca ilgili kuruma, bunca, yerel yönetime rağmen neden çevre konusunda bile geçerli not alamıyoruz?..
 
Üst