Osmanli'da kadin askerler

CANBULAT

-Otağ Hanı-
Katılım
21 Mar 2008
Mesajlar
4,111
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Konum
Tanrı Dağları Yaylağım, Orhun Nehri Sulağım
Osmanli'da kadin askerler
Osmanlı İmparatorluğu, 1911 yılında İtalya'nın Osmanlı idaresindeki Libya'ya saldırmasıyla patlak vermiş olan Trablusgarb Savaşı'ndan başlayarak, Balkan Savaşı (1912-1913), Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) ve Milli Mücadele (1919-1923) savaşlarına katılır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar geçen son on iki yıllık süre içerisinde, Osmanlı İmparatorluğu hep savaş halindedir.

Şehirlerin dışında, tarımsal alanlarda kadınlar üretimle meşgul oldukları ve zaten kendi akrabalarıyla birlikte oturdukları için, Anadolu'nun kırsal kesimlerinde yaşayan kadınların açlıkla karşı karşıya kalmaları söz konusu değildir. Ama Osmanlı İmparatorluğu'nun büyük şehirlerinde erkekler birbiri ardına cephelere koşmaya başlayınca, pek çok kadın erkeksiz kalır. Birinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında Müslüman Osmanlı toplumunda bir kadının erkeksiz kalması, açlıktan kırılan bir şehrin ortasında gelirsiz kalmış olması anlamına gelmektedir.

Bu durumun açtığı toplumsal yaralar, Harbiye Nezareti'ni de müthiş rahatsız etmektedir. İstanbul'da erkeklerini cepheye uğurlamış olan Müslüman Osmanlı kadınlarının karşı karşıya kalmış oldukları geçim sıkıntısının farkında olan Nezaret, birtakım toplumsal önlemler alma ihtiyacı hisseder. Alınan bu önlemlerden biri de, Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın idaresinde kurulmuş olan Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi'dir.

Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın başkanlığı ve karısı Naciye Sultan'ın himayesi altında 1916 yılının yaz aylarında kurulmuş olan Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i İslamiyesi, Osmanlı toplumunun Müslüman kesimine mensup kadınların çalışma hayatına katılması yönünde büyük bir atılım gerçekleştirmişti.

Zamanla, bu büyük başvuru yığılmasını eritmek ve toplumda var olan iş talebine bir nebze olsun cevap verebilmek amacıyla cemiyet adına şubeler açıldıi. Osmanlı ordusunun açmış olduğu ihalelerden, cemiyet için kendisine yetecek kadar iş ve istihdam yaratacak iş olanakları yaratılmaktaydı

Cemiyetin kuruluşunu izleyen bir yıl içerisinde 8.860 civarında Müslüman Osmanlı kadın işçi cemiyet aracılığı ile çeşitli kuruluşlarda çalışmaya başlamıştı.

Cemiyetin bir başka faaliyet alanı da savaş ve özellikle de Ermeni tehciri nedeniyle kimsesiz kalmış olan küçük çocuklara yardım elini uzatmasıydı. Anadolu'dan getirilen binlerce kimsesiz çocuk Kadınları Çalıştırma Cemiyeti aracılığıyla gözetim altına alındı. Bu çocuklar geçici bir süre cemiyetin şubelerinde barındırıldıktan sonra, İstanbul ve civarında yaşayan çeşitli ailelerin yanına yerleştirildiler.

Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, II. Meşrutiyet döneminde uzun süren savaşlar nedeniyle, çalışmak zorunda kalan Müslüman Osmanlı kadınlarına iş bulmak ve iş olanakları sağlamak amacıyla kurulmuştu. Ancak, Birinci Dünya Savaşı Müslüman Osmanlı toplumunun bazı kesimlerinde öylesine derin yaralar açmıştı ki, sorunlar bu kesime mensup kadınlara çalışacakları birer münasip iş bulmakla bile çözülecek gibi değildi. Bırakın kendilerine yeterli gelir sağlayacak birer iş bulup çalışmayı, bazı Müslüman kadınların kalacak yeri, giyecek kıyafeti, yiyecek yemeği bile yoktu. Cemiyet şubelerinde yatakhaneler ve yemekhaneler kuruldu ve acil ihtiyaç sahibi kadınlara yatacak, giyecek ve yiyecek yardımı sağlanmaya başlandı

Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin yaptığı bütün üretim orduyla bağlantılıydı; yani buradaki 2.500 kadının büyük bir bölümü ordunun ihaleleri için hazırlanmakta olan askeri ihtiyaçları karşılamak üzere orada bulunmaktaydı. Kimisi matara, kimisi askerin ayağına çarık yapmakta, kimisi elbise dikmekte, kimisi askerler için iç çamaşırı hazırlamakta ve kimisi de makine olmadığından elle askerler için yün kışlık yelekler örmekteydi.


İşte bu durum karşısında, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin geliştirmiş olduğu en ilginç uygulama Osmanlı ordusu bünyesinde yer alan amele taburları arasında, deneme mahiyetinde bir de kadın amele taburu kurulması fikrini ortaya atmak olmuştur. Hem başkumandan vekili ve harbiye nazırı, hem de Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin başkanı olan Enver Paşa, ortaya atılan bu fikri hemen benimsemişti.

İhtiyaç içindeki kadınların barınak, yiyecek, giyecek ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için bir teklif paketi hazırlandı ve Harbiye Nezareti'ne sunuldu. Bu teklif paketinin içinde beş ana madde vardır. Birincisi, kadın işçi taburunu kurarken, yine de, yönetimi kadınlara emanet etme konusunda askerlerin kafası biraz karışıktır. Soruna çok basit bir çözüm bulunur: Osmanlı ordusundan emekli edilmiş, ama harbiye sınıfına mensup olmayan, yaşlı ancak asker olarak çok disiplinli bir subay bulup, kadınların başına koymak; onun altına, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin yapacağı imtihanlar sonucunda birtakım eğitimli kadınları "kâtibe" ve "memure" sıfatıyla üst rütbeli subaylar olarak belirlemek; onların altındaki işçiler arasından da Osmanlı Ordusu'nun diğer birimlerinde de olduğu gibi erbeş olarak onbaşılar ve çavuşlar seçmek.

İkinci olarak, tabura katılacak kadın işçilerin gönüllü olarak kaydedilmesine karar verilir, ama kâtibe ve memureler Kadınları Çalıştırma Cemiyeti tarafından seçilecektir. Üçüncüsü ve en ilginci, tabura kaydedilmek için bir kadının kucakta çocuğunun olmaması gerekmektedir; ama bu hiç çocuğunun olmayacağı anlamına gelmemektedir. Kadının orduya katılabilmesi için, çocuğunun olması durumunda, çocuğunu da yanında getirmesi kabul edilmiştir. Kadınların aşılarının tamam olması, kalıcı ve bulaşıcı bir hastalığının olmaması, gücü kuvveti yerinde ve 18-40 yaş arasında olması gereklidir. Dördüncüsü, bu kadınlar Osmanlı ordusundaki herhangi bir asker gibi yedirilecek, içirilecek, donatılacak, barındırılacaklar ve bunun yanı sıra çalıştıklarının karşısında ücret kazanacaklardır.

Beşincisi, paranın yanı sıra Osmanlı ordusunda bütün erkek erlere verilen er tayını vardır. Er tayını da bugünkü bildiğimiz ekmekten biraz daha büyük bir somundan oluşur.

Merkezi İstanbul'da bulunan Birinci Osmanlı Ordusu'na bağlı olarak oluşturulan Kadın Birinci İşçi Taburu 10 Eylül 1917 günü resmen kurulmuştu.

Taburun oluşturulmaya başlanması aşamasında, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti aracılığıyla gündelik gazetelere ilanlar verilerek, Kadın İşçi Taburu'nda işçi olarak çalıştırılmak üzere işçi kadınlar aranmakta olduğu Osmanlı kamuoyuna duyuruldu.

Tabura yapılacak olan başvurular, kontrat imzalamak isteyen gönüllülerden gelmekteydi. İşçi kadınların İstanbul ve civarından temin edilememesi nedeniyle, taşra vilayetlerine de duyurular çıkarıldı.

Tabur mevcudunda, görevlendirilmiş olan bu altı subaydan başka erkek bulunmamaktaydı. Taburda, ayrıca, tamamı kadınlardan oluşan bir büyük hanım, iki takım başı, on beş manga başı, altı kâtibe, bir depo memuresi, bir hesap memuresi, üç hastabakıcı, iki aşçı, iki terzi, üç saka, bir marangoz ve bir de semerci görevliydi. Kadın İşçi Taburu'na ilk başvuruyu yapmış olan Adile Süleyman Hanım, tabura başkâtibe olarak atanmıştı.


Kadın İşçi Taburu'na katılan kadın işçiler Osmanlı ordusuna mensup olan diğer askerler gibi er maaşı alacaklar, ayrıca yaptıkları işe göre ücret almaya hak kazanmış olacaklardı.


Kadın İşçi Taburu mensubu kadınların her birine şu teçhizat ve giyim eşyalarından birer adet verilmekteydi: ceket, şalvar, yeldirme, başörtüsü, çorap, iç çamaşırı, tozluk, eşya çantası, matara, ekmek torbası, ot minder kılıfı, yastık kılıfı, portatif çadır, battaniye, kilim, potin, pelerin (memureler için), ve manto (işçi kadınlar için).


Kadınları Çalıştırma Cemiyeti'nin kurmuş olduğu Birinci Kadın İşçi Taburu, aslında ilk örnekleri Almanya'da görülen uygulamalar üzerine Osmanlı İmparatorluğu'nda yapılmış kısa ömürlü bir denemeden başka bir şey değildi. Kadın İşçi Taburu'nun adı, amele taburları arasında yer aldığı için, "tabur" olarak anılmaktaydı, ama, aslında taburun gerçek mevcudu bir bölük oluşturmaya yetecek olan 100 kişiye bile ulaşamamıştı. Taburun aktif mevcudu hiçbir zaman 80-90 kadını aşamadı.

Kadın İşçi Taburu hiçbir zaman doğru dürüst üretime bile geçmeyi başaramadı. Taburun kurulduğu ilk günlerde tarımsal üretim için çalışmalara başlandı, ama iki günlük bir çalışma sonrasında çoğunluğu İstanbullu olan kadın işçilerin bu işe hiç de yatkın olmadığı görüldü. Dahası, henüz kontratlar imzalanmamış olduğu için, kadın işçilerden bir bölümü bu ağır işlerden çabuk yılarak taburdan ayrılmak istediler. Ayrıca, daha sonra girişilen yol inşaatı da başarısızlıkla sonuçlandı. El arabalarıyla taş, toprak, kum taşıtılan, toprak düzleştirilmesi ve hendek açılması gibi ağır işlere koşulan kadın işçiler pek az iş yapabilmekteydi.

Kadınları Çalıştırma Cemiyeti çok sayıda kadın işçiye evlerinde yün eğirtmekte ve bu yünleri makinelerle şubelerde örüp yelek haline getirterek askerlere sunmaktadır. Kadın İşçi Taburu'ndaki kadınların da sanki evlerinde yaşıyorlarmış gibi yün eğirmeleri önerilir. Kadınların Çalıştırma Cemiyeti'nin bulduğu bu işten sonra, Kadın İşçi Taburu'nda üretim gerçek anlamıyla başlar.

Elimizde bulunan Kadın İşçi Taburu ile ilgili bilgilerin hemen hemen tamamı Osmanlı ordusu tarafından hazırlanmış belgelerden kaynaklanmaktadır.

Kadınları Çalıştırma Cemiyeti başkanı ve Başkumandan Vekili ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa'nın emriyle 10 Eylül 1917 günü Birinci Ordu bünyesinde oluşturulmuş olan Kadın İşçi Taburu, 1 Ocak 1919 günü, lağvedilerek tarihe karıştı...
 
Üst